TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 1 / 3 123 SonSon
Toplam 44 mesajın 1-15 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #1
    Üye
    nehir_oz1982 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    30.09-2006
    Son Giriş
    31.05-2007
    Saat
    15:03
    Yaşadığı Yer
    Gaziantep
    Mesaj
    4
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    OturanBoğa Not:
    • Kendimiz olabilmek...
      “İnsanın kendisi olmasına en büyük engel, çevresindeki öteki insanlardır. [... Çünkü] insanların en büyük zevki, öteki insanları kendilerine benzetmektir.”
      * Başkaları “böyle” olmamızı istiyor diye mi “böyleyiz”? Başka bir deyişle, hayatımıza başkalarının idealleri mi yön veriyor?
      * Sizi tanımlayan temel özelliklerin (dindar, dinsiz, milliyetçi, islamcı, sosyalist, çalışkan, akıllı, şirin, güçlü, “namuslu” vb.) neler olduğunu düşündünüz mü? Bu temel özellikler tıpkı en yakınınızdaki diğer insanlarınki gibiyse eğer, bu aynılığı, bu “kesin doğruluğu” hiç sorguladınız mı?

      “Uzun bir günün, hatta akşamın ardından insanın yalnız başına kalıp, kendi koltuğuna oturup kendisi olabilmesi, yıllar süren uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra yolcunun kendi evine dönmesine benziyor.”
      * Olmak/yapmak isteyip de olamadığınız/yapamadığınız şeyler var mı?
      * Kendiniz olmakta güçlük çekiyor musunuz?
      * Seçme şansınız olsa nasıl bir toplumda yaşamak isterdiniz?


    ******
    Yenilenen Dünyada Özlenen Eskitilmiş Duygular

    Uzunca bir yoldan geçtikten sonra aldım elime kalemi ve bir sonuca bağlanabilecek bir şeyler yazmak değil amacım. Kuralları olmayan duyguların yansıması diyebiliriz sadece… Herkesin kendince yorumlayabileceği düşünce ve duygularımı paylaşmak istiyorum..

    Her geçen gün kalabalıklaşan dünyada çoğalıyor yalnızlığımız, tüm insani değerlerimiz hızla kayboluyor ve köşeye sıkıştırılıyor duygularımız. İyiye ve güzele dair ne varsa inandığımız, kirletiliyor.. Daha anne karnındayken başlıyor bizim için yazılan çirkin oyunlar,bize verilen rolü oynamak zorunda kalıyoruz, hayatımız çalınıyor en sevdiklerimiz tarafından. Çocukluğumuzdan bu yana yaşamak istediklerimizi değil de bize yakıştırılanı yaşıyoruz. İçimizdeki her duygu bastırılıyor korku hariç. İyilikten korkuyoruz, sevmekten, sevilmekten, paylaşmaktan… Atacağımız her adım engelleniyor korkularımızla ve sahte hayatlar yaşanıyor hepimizin dahil olduğu… İçtenlikle sarılamıyoruz sevdiklerimize, arkasında kirli oyunlar arıyoruz her gülümsemenin, inancımızı kaybediyoruz. Doğuştan varolan saf ve temiz duygularımızı gizliyoruz derinlere.. Kendimizi temize çekmek ihtiyacı duyduğumuz anlarda çıkarıyoruz tozlanmış duygularımızı, nasıl kullanılacağımızı bilmiyoruz ve önce kendimizi kandırıyoruz.

    İçten olmayan hiçbir eylemi doğru bulmuyorum ve içten gelmeyen hiçbir yardımı iyilik saymıyorum ben… Sevmek içten gelmeli,süslü sözler söylemek aşk değildir. Paylaşmak ama her şeyi iyiyi kötüyü hayata dair her şeyi paylaşabilmek gerekir. Oysa biz dahil olamıyoruz hayata ve sadece seyrediyoruz dünyayı. Hayat bize değmeden akıp gidiyor çünkü korkuyoruz fakat gülmek kadar ağlamanın da hayata dair olduğunu ve bu gerçeğin dışında kalarak yaşayamayacağımızı unutuyoruz çoğumuz.
    Korkuyoruz..

    Evet biz gerçek hayattan korkuyor ve sahte hayatlar yaşamayı tercih ediyoruz. Hiçbir duygu bize ait değil ve hiçbir fikrimiz yok belki sadece olması gerektiği gibi yaşıyoruz fakat olması gerekenler bizim istediklerimiz ( hayallerimiz ) değil.

    Her insan hayatı kendi bildiği gibi yaşamalı, herkesin gittiği yoldan gitmek doğru bile olsa ( ki bu tartışılır ) kendi seçiminiz olmayan bir doğru sizi ne kadar tatmin edebilir ki! Yanlış yapacaksak bile bu bizim yanlışımız olmalı. Doğrularımız kadar yanlışlarımızı da görüp ve her halimizle kendimizi sevmeliyiz, sonrası kendiliğinden gelecektir zaten. Kendimiz kadar insanları, bütün canlıları, doğayı, hayatı seveceğiz ve o zaman bu dünyada sadece yaşamak zorunda olan bir varlık değil de yaşamayı bilen ve seven bir insan olacağız…Ben yaşıyorum sesimi duyan var mı ?

    imral

  2. #2
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    10:49
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.505
    Alınan Beğeniler
    3.871
    Verilen Beğeniler
    4.124

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Not: Arkadaşlar, burada amacımız pilot-doktor-avcı-mühendis-sporcu olup olamamayı sorgulamak değil. Lütfen üstteki mesajı iyice okuyun... Amacımız kişilik yapımızı, inançlarımızı, hayata bakışımızı ve hayattaki yerimizi düşünmek ve sonucun ne kadarının kendi öz irademizi ve isteiğimizi yansıttığını sorgulamak.
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  3. #3
    Üye
    ikinci bahar Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.07-2005
    Son Giriş
    08.01-2023
    Saat
    23:09
    Yaşadığı Yer
    İl
    Mesaj
    399
    Alınan Beğeniler
    27
    Verilen Beğeniler
    28

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Kendimiz olabilmek... “İnsanın kendisi olmasına en büyük engel, çevresindeki öteki insanlardır. [... Çünkü] insanların en büyük zevki, öteki insanları kendilerine benzetmektir.”
    * Başkaları “böyle” olmamızı istiyor diye mi “böyleyiz”? Başka bir deyişle, hayatımıza başkalarının idealleri mi yön veriyor?
    * Sizi tanımlayan temel özelliklerin (dindar, dinsiz, milliyetçi, islamcı, sosyalist, çalışkan, akıllı, şirin, güçlü, “namuslu” vb.) neler olduğunu düşündünüz mü? Bu temel özellikler tıpkı en yakınınızdaki diğer insanlarınki gibiyse eğer, bu aynılığı, bu “kesin doğruluğu” hiç sorguladınız mı?

    -Başkalarının benim hayatıma ihtiyacı olmadığını ,dolayısıyla kimsenin idealleri yok yön veren,hayatımın tek anarşisti benim..
    Çevremdekiler ne kadar güçlü ve iyi kalpli olduğumu daha birçok şey söyleselerde en belirgin bunlar,
    En azından,ben o anlarda mutlu olduğumu düşünüyorum.
    İyi kalpli kurban rolünü oynamak mutluluk veriyor bana..
    Bu kesin doğruluğu hiç sorgulamadım,;çünkü benim hayatımı mahveden ben değilim ,onlar mahvetti.
    Birilerini suçlu ilan etmek hoşuma gidiyor..
    Fakat ;sorgulamam da grekirse rastladığım en iyikalpli insan benim galiba :roll: ..
    “Uzun bir günün, hatta akşamın ardından insanın yalnız başına kalıp, kendi koltuğuna oturup kendisi olabilmesi, yıllar süren uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra yolcunun kendi evine dönmesine benziyor.”
    * Olmak/yapmak isteyip de olamadığınız/yapamadığınız şeyler var mı?
    * Kendiniz olmakta güçlük çekiyor musunuz?
    * Seçme şansınız olsa nasıl bir toplumda yaşamak isterdiniz?
    [/color]Uzun bir günün ardından,kaybolduğumu düşünüyorum, hatta kaybolmuşların ermişi olduğumu..

    Kendimi olduğumdan farklı biri zannederek yaşamak;
    kederlerim ,kendime acımalarım ,kızgınlıklarım ,karamsarlığım içimdeki gerçek beni susturmak adına yaptıklarım bunlar..
    Seçme şansım olsa;saklanan ,gizlenmeye çalışılan ,herşeyi bilinen insanlar arasında yaşamak isterdim.Belki ozman herkes herkesi tanır,kendinde olmayanı kolayca taşıyan birini bulur.Yanlış hayatı yaşayan mutsuz insanlar olmazdı..
    NOT:
    hayata bakışım kişilk yapımı sorgulamanın benden başka kime ne faydası olucak ki!Özürlülerin psişik kişilik problemleri filan mı araştırılıyor?
    sevgilerrr..

  4. #4
    Üye
    mevlude Avatarı

    Gerçek Adı
    Mevlüde
    Üyelik Tarihi
    07.12-2005
    Son Giriş
    01.05-2021
    Saat
    14:15
    Yaşadığı Yer
    İstanbul / Ümraniye
    Mesaj
    95
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    BEN 2 SENE ÖNCESİNE KADAR HEP KENDİM GİBİ OLMAYA ÇALIŞTIM ÇÜNKÜ RAHMETLİ DEDECİĞİM BENİ ÖYLE BİR YETİŞTİRDİKİ KENDİM OLMAKTAN BAŞKA ŞANSIM YOKTU.YALNIZ 2 SENE EVVEL BÜYÜK BİR ŞİRKETTE İŞE BAŞLAYINCA ETRAFIMDA İNSANLARIN ÇOK KİBAR GÖRÜNÜMLÜ OLMALARI NEDENİ İLE BENDE KENDİM GİBİ DEĞİLDE ONLAR GİBİ KONUŞMAYA VE DAVRANMAYA BAŞLADIM.FAKAT HİÇ BİR TANE BİLE ARKADAŞIM YOKTU NEDEN YOK DİYE KENDİMİ SORGULADIĞIMDA BAKTIMKİ BEN BEN DEĞİLDİM NE ARKADAŞI ARIYORDUM.VEEE YİNE KENDİM OLAMAYA KARAR VERDİM MUTLU SON VE DOĞRU TAHMİN ŞUAN ŞİRKETTEKİ HERKESLE ARAM SÜPER (YİNE ENGELLİ OLAN VE KENDİ OLMAYAN BİR ARKADAŞ HARİÇ ).YANİ KARŞIMIZDAKİ İNSANLAR NASIL OLURSA OLSUN BİZ KENDİMİZ OLDUĞUMUZ SÜRECE KAZANIRIZ BENCEE

  5. #5
    Üye
    lady1260 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    27.12-2004
    Son Giriş
    07.03-2016
    Saat
    08:41
    Yaşadığı Yer
    G.antep
    Mesaj
    107
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Tabiki aile,çevre,arkadaş ve dost çevremiz kişiliğimiz üzerinde etkili.Bize verilen,bizden beklenen hayatı yaşıyoruz.Her ne kadar zincirleri kırmayı istesekte olmuyor-olamıyor.
    Soyadı kanunu çıktığında herkes kendine soyadı seçecekmiş.Korkak olanlar cesur,yüreksiz insanlar yürekli,dayanıksız insanlar Yılmaz vs soyadları seçmişler.Aziz Nesin ise ''Bana her Aziz Nesin dediklerinde ''ben neyim''diye düşünmek istiyorum.O halde benim soyadım NESİN olsun demiş.
    Bu manada ben şöyleyim demek zor geliyor bana.
    .Yapmak-olmak isteyipte yapamadığım o kadar çok şey varki...
    .Bazen zorlanıyorum.
    .Fikirlerin özgürce dile getirilebildiği,karşısındakinin görüşlerine saygılı ve herhangi bir tartışmadan sonra o tartışmanın orada kalacağı bilinci olan bir toplumda yaşamak isterim.

  6. #6
    Üye
    nehir_oz1982 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    30.09-2006
    Son Giriş
    31.05-2007
    Saat
    15:03
    Yaşadığı Yer
    Gaziantep
    Mesaj
    4
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    yazdığım bu yazının başında da özellikle belirtiğim gibi kesin düşünceler belirtmek ve bunları kabul ettirmek gibi bir fikrim yok.bu yazıyı okuyup herkes kendi hayatını gözden geçirip kendince yorumlamalı.
    hepimizin dikkatle üzerinde durması gereken şey;biz hayatımızın ne kadarına sahibiz,kendi duygu ve düşüncelerimizi ne ölçüde yaşayabiliyoruz..bu sorunun cevabı belkide hayatımıza yeni bir yön vermemizi sağlayacaktır.
    arkadaşlar hepinizden ricam bu yazı okuyup geçmeden kendinizce bi yorum yapınız...

    sesimi duyanlara selammm

  7. #7
    Üye
    Fuzulim Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.07-2005
    Son Giriş
    Saat
    Yaşadığı Yer
    Erzurum
    Mesaj
    260
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    İçinden geldiğince, olduğun gibi yaşayabilmek çoğu zaman kişinin güç, yetki derecesine bağlıdır. Gelin görünki bazen hayattaki yetkilerin artması da içinden geldiği gibi yaşamamakla mümkün olabiliyor.

  8. #8
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bu konu her açıldığında aklıma; Sezen Aksu'nun söz ve müziğini yaptığı, Tarkan'ın ünlendirdiği "Hepsi Senin mi?" şarkısının sözleri gelir.. (Aslında bence, Şarkı Tarkan'ı üne kavuşturdu.. Veya her ikisi de..)

    Başkası olma, kendin ol
    Böyle çok daha güzelsin
    ...

    Yüzyıllar öncesinde Mevlana ve Şeyh Bedrettin bir şeyler demişler bu konuda:

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Mevlana
    Ya Olduğun Gibi Görün Ya Da Göründüğün Gibi Ol!
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Şeyh Bedrettin
    Başkasının fikriyle içtihat etme!
    Ya da günümüz Türkçesiyle: Başkasının düşüncesiyle yargıya/anlayışa/kavrayışa varma!



    Bütün bunların, toplumsal boyutta bir anlam ifade etmesinin yani lafta kalmamasının; geçen hafta "okumak" konusuyla bir bölümüyle de olsa ele alınan (ama benim katılmadığım :P ), genel olarak Kişisel ve Toplumsal Bilinç düzeyinin yüksekliği ile doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Yani kişi, kendisini ne kadar sağlıklı ve akılcı yetiştirirse, kişiliği o denli sağlam olacaktır, o denli "kendisi" olacaktır.. Ve bu bilinç düzeyi ne denli yaygınsa, çoğunluğu kapsarsa, o kadar anlamlı olacaktır! Tersi durumda, yani, çoğunluğun emeklediği yerde koşan kişilerin bacaklarını keserler! Netekim yaşadık!

  9. #9
    Üye
    DİSTORSYON Avatarı

    Üyelik Tarihi
    01.09-2006
    Son Giriş
    18.12-2006
    Saat
    14:44
    Yaşadığı Yer
    ANKARA
    Mesaj
    3
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ÖNCELİKLE HERKEZE MERHABA

    Bu başkaları kavramı bence biraz farklı bir durum,nedeni de bunu belirlemek önemli. Bu başkası ailemizden birileri ise durum değişir. Çünkü belli bir kültüre ulaşana kadar ailenizin çizdiği yolda ilerlemek her engellinin aşması gereken bir nokta.
    insanın kendini tanımlaması bence biraz zor bir nokta sadece hal ve hareketleri ile başkalarının değerlendirmesidir.Kimine çok hoş gelen sözler yada şakalar başkalarına ters gelebilmesi gibi...
    Asıl mesele ideal derken bu olgunluğa ulaşabildiğimizden de emin olmamız gerekir ki bu konuda gereken her inceliğide takip ederek gereken noktaya gelinmeli. Ama bu çerçevede ideali yanlış yönlerede çekmemek gerekir biz engelliler her ne yaparsak biraz dengeli yapmak zorundayız ki arkamızdan gelen arkadaşlarımıza iyi örnek olmalıyız.Netice itibarı ile düzgün hareketlerle yani özendirici olabilmemiz yapacağımız işlerin başarısıyla kalıcılık ve kaliteli olmasına özen gösterirsek işte o zaman neyi neden yaptığımızı iyi bilerek bilinçlendirilen ve özendirilen toplumun bireylerinede öz bilgi vermiş oluruz.


    UMARIM SORUYU YANLIŞ DEĞERLENDİRMEMİŞİMDİR. :P :P :P

  10. #10
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    10:49
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.505
    Alınan Beğeniler
    3.871
    Verilen Beğeniler
    4.124

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Konu çok düşündürücü ve sorgulatıcı, ama cevap yazması ve görüş ifade edilmesi de bir o kadar güç.
    nehir_oz1982'nin yazısını okuduğumda bu zorluğu görüyordum tabii, ve maddelerken elimden geldiğince işi kolaylaştırmaya çalıştım ama, yok, beceremedim. Kendim bile yazmakta zorlanıyorum
    Geçmişten bugüne yolculuk ederek, birçok şeyin değişmiş olabileceğini ve artık geçersiz olduğunu da bilerek, düşüncelerimi ifade etmeye çalışıcam:

    Çevremizdeki insanların çoğu zaman bizleri kendimiz olmaktan alı koyduğunu düşünüyorum. Bu herşeyde böyle değil elbette ama, birçok konuda böyle bence.
    Çok istememize rağmen sevgilimizin elini tutamamak istediğimiz yerde; çocuğumuzu koklaya koklaya öpememek büyüklerimiizn yanında; babamıza "seni seviyorum" diyememek mesela, kucaklayamamak doyasıya; başımızı örtmek istemediğmizde bunu söyleyememek büyüklerimize; üniverite okumak isteyip, söyleyememek ailemize; dine inanmamamıza rağmen Cuma'lara gitmek ya da inanmamıza rağmen gidememek; dar pantolon ya da kısa etek giymeyi çok istememize rağmen "ne derler" diyerekten satın alamamak; renkli iç çamaşırlarına bakamamak vitrinde, içimiz can atsa bile; misafirliğe gittiğimiz birilerinin güzel kıyafetlerini kimse görmeden giymek ve aynanın karşısında kendimizi seyretmek hayal kurarak; güzel kızı güzel güzel öperken güzel erkek bir sahnesinde bir filmin, çok istesek de kafanmızı çevirmek zorunda kalmak utana utana; bir cinsel fantazimizi kocamıza söyleyememek, kocamızla filmdeki gibi sevişmemek, yanlış anlar diye; düğünde güzel bir adamdan hoşlandığımızda onun yanına gidememek mesela, ilgilendiğimizi ona belli edememek; zil-zurna sarhoş olmak isteyip, olamamak; enfes görünümlü bir kırmızı şarabın tadını hep merak etmek, ama bir türlü tadamamak korkudan; balığın yanında rakı içmeyi istemek, ama içememek, korkudan; sinemaya gitmek istemek tek başına, ama gidememek, korkudan; bir yazar için "haklı, ben de onun gibi düşünüyorum" diyememek herkesin içinde açık açık; toplumun genel doğrularına ters bir düşüncemiz olduğunda, yutmak zorunda kalmak dilimize gelen düşüncelerimizi...
    Hasılı, olmak/yapmak istemediğimiz şeyleri yapmak/istemek zorunda kalmak, istediğimiz gibi olamamak yani, kendimizi kendimize yabancılaştırmak bir bakıma, maskeyle dolaşmak her yerde... bir tek akşam olup evimize döndüğümüzde (bazen odamıza çekilmek zorunda kaldığımızda bunun için hatta,) ayaklarımızı uzatıp kendimiz olduğumuzda, aklımıza düşen yorgunluğun sebebinin bu maske olduğunu bildiğimizde... İyice yorgun hissettiğimizde yani... Sorgulayabilmek hayatı, ve değişmek için güç toplamak bir bakıma kendi kendimize... Kendimiz olabildiğimiz bir toplumu hayal edebilmek...
    Böyle şeyler işte

    Not: Çok salla-kalem oldu ama, düzeltmek için baksam, altndan çıkamam diye düşündüm

  11. #11
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Kayahan bir şarkısında “yine bana hasret kaldı” demişti ya, işte bana da sanırım yine şeytanın avukatlığı düştü.

    Buyurun..


    Öncelikle, istediklerimizi yapamamak acaba sandığımız gibi kötü bir şey midir? İstediklerimizi yapabileceğimiz bir sistem olsaydı neler yapardık acaba? Mesela zaman zaman öldürmek istediğiniz müdürünüz, hocanız, müşteriniz vb yi gerçekten öldürebileceğimiz bir dünya da yaşasaydık daha çok mu mutlu olurduk? Bunları önleyen çağdaş hukuk sitemlerinde bile insanın neler yapabildiği düşünülünce ‘istediğimizi yapamamayı’ kolektif otoriteye biat etmeye tercih etmek pek mümkün olmuyor maalesef. Yani, iyi ki yapamıyoruz demek her daim yanlış olmayabiliyor.

    Peki yazıda geçen “geçmişte istediklerimizi yapıyorduk da şimdi değişti her şey” şeklinde özetlenebilecek söz ne denli doğrudur? “Ah o eski İstanbul” derler ya bazı büyükler. Yemyeşil konaklar içinde mutlu mesut, saygıda kusur eylemeyen insanların yaşadığı bir zaman vardır! Geçenlerde Eczacıbaşı eski İstanbul ile ilgili fotoğraflar yayımladı. Gördük ki o eskiye düzülen methiyeler aslında düzen insanların kendi çocukluklarına duyduğu özlemlerden başka bir şey değilmiş! Fotoğraflara baktığınızda evet ağaçlar içinde bazı güzel konaklar görebiliyorsunuz; ama asıl gerçeklik pis elbiseleriyle dolaşan insanların gözlerindeki açlığın arkasından gülümseyen ölüm... İstanbul un geneli son derece izbe sokakların, çaresiz yoksul insanların, eğitimsiz cahil kitlelerin 31 Mart isyanında olabildiği gibi bir avuç eğitimliyi kılıçtan geçirebildiği, daha eskilerde lale devri isyanlarında olabildiği gibi inanılmaz yağmaların olduğu bir şehirdi. İstanbul, bizzat bazı yaşlı büyüklerimden duyduğum kadarıyla hiç de o şiirlerdeki gibi bir yer olmamıştır. İnsanları da asla ve asla şimdikilerden daha kültürlü daha saygılı vb değilmiş. Bunlar hoşa giden ve referans noktası olabildiği için hep el altında tutulan hoş ama boş laflar.

    Öyleyse eskiyi referans alarak mutsuzluklarımıza sebep arama çabalarında yanlış birşeyler var. Çünkü tüm eksiklerine rağmen yeni her zaman eskiden daha gelişmiştir. Bu evrensel diyalektiğin kanunu gereğince böyledir. Cumhuriyet kurulduğunda okuma yazma bilen insanların sayısı sadece yüzde üçtü. Bu kadar cahil kitlelerin çok saygılı insanlar olabileceğini hafsalım almıyor. Bu yüzden eskiye methiyeler düzerek şimdinin boynu bükük bırakılmasına 'Hayır' diyorum.

    Peki, bunları geçelim efendim. Projektörü insana tutalım. Dünüyle bugünüyle insanı anlamaya çalışalım. Burada, şöyle bir soru tam yerinde olabilir;

    İnsan davranışlarının kökenindeki etmenler nelerdir? Yani neden davrandığımız gibi davranıyoruz?

    İnsanlık tarihi bu sorunun cevabını vermek için ortaya atılan düşüncelerin tarihidir.

    Psikoloji, insan davranışlarının kökeninde ihtiyaçlar piramiti olduğunu söyleyen Maslow gibi psikologlardan, insan davranışını aşağılık kompleksiyle açıklayan Adlere, Freud gibi bu davranışları üçlü bilinç etmenlerinin birbirleriyle olan çatışmalarından doğduğuna inananlarına, hayat için anlam arayışına atfedenlere, zihnin bilişsel yapısına , sadece davranışlara bakarak açıklamak isteyenleri olabildiği gibi hümanistleri de davranışların iplerinin tamamen bireyin kendi elinde oldugunu öne sürebilmiştir. bu düşüncelere daha bir çok farklı açıklama katılabilir, bunlar sadece birkaçı...

    Yine bu davranışın kökeninde sınıf ilişkilerinin ve bu ilişkilerin kökeninde yatan ekonomk altyapının rol oynadığını söyleyen Karl Marks a, Oradan bu davranışları kişinin içinde bulunduğu aile, cemaat vb gibi unsurlardan etkilenerek şekillendirdiğini söyleyen sosyoloji bilimine ve buradan insan davranışlarını biyolojik yani genetik özelliklerle açıklamak isteyen biyolojiye, yetmedi bu davranışları içinde yaşanılan çevreyle olan uyum çabalarının ürünü sayan Antropolojiye kadar daha çok farklı bilim dalının kendine göre oldukça geçerli söyleyecekleri vardır.

    Arkadaşlar insanların hangi tavrı, hangi tutumu neden ve hangi süreçlerden geçerek sergilediğine dair öne sürülen her düşünce kendi içinde haklılık payına sahiptir. Günümüzde davranışlarımızın nasıl şekillendiğini eklektik model denen bir sistemle irdeleyen bilim adamları Bio-psiko-sosyal modeli öne sürüyor.
    Peki bu ne demektir? Buna göre davranışlarımızın biyolojik temelleri olabilir. Mesela bazı suç eğilimli insanların bu davranışlarının beyinlerinde sağduyulu düşünmeyi sağlayan ön korteksin gelişmemesine bağlayan doktorlar vardır. Hatta bu tür insanların işlediği suçların gerçekten suç sayılıp sayılmaması bile ciddi ciddi tartışılmaktadır.

    Aynı şekilde psikoloji bilimi bireyin çocukluktan itibaren yaşadığı olaylardan nasıl etkilendiğini çok başarılı olamasa da yeterli bir bilgiyle gözler önüne koymaktadır. Yani davranışların psikolojik boyutunu...

    Yine sosyoloji bilimi, içinde yaşadığımız toplumun sahip olduğu değerlerin bizim davranışlarımıza yansımalarını net şekilde ortaya koymuştur. Bir toplum içinde yaşayan insan, başka şekilde zaten davranamazdı.

    İşte davranışlarımızın kökeninde biyolojik,sosyolojik ve psikolojik unsurların oluşturduğu bir kombinasyonun rol oynadıgını öne süren açıklamaya bio-psiko-sosyal model deniliyor.

    Ancak günümüz insanının ekonomik sebeplerle davranışlarını yönlendirdiğini söylemeye artık gerek bile yok. Bu nedenle bu üçlü sitemin bile insanı anlamaya yetmeyebileceğini söylemek zor değil.


    Kaldıki bu bu üç etmenin hangisinin birey üzerinde daha etkin olup davranışa yön verdiğini bilemeyiz. Çünkü davranışlarımız bunlardan biriyle değil bu etmenlerin kombinasyonuyla ortaya çıkar. Ama baskın unsur yere, zamana, koşullara göre değişebiliyor.

    Şu an aklıma gelen bir başka etmen de sayabiliriz; davranışın tarihsel boyutu Evet bugün belli bir hareketi gerçekleştiriyorsak bunun tarihte mutlaka bir kökü vardır. Hiçbir olgu tarihsel sürecinden koparılarak anlaşılamaz. Ancak tarihsel süreç ise öznel bir yapıdır. Bu yapının ortaya konulurken kendine içkin barındırdığı sübjektiflik bir sorundur. Yani onsuz davranışların kökeni anlaşılamasa da onun nasıl cereyan ettiğinin ortaya konulması hiç de kolay değildir.

    Bundan kastettiğim şudur; Mesela biz Türkler bugün belli ananelere sahibiz ve bunların davranışlarımıza büyük etkisi vardır. Ama eğer atalarımız tarihin derinliklerinde batıya değil de doğuya doğru yönelmiş olsalardı belki de bugün Japon ananelerine göre eyleyecektik. İşte geçmişte atılan her adım bugünü ve bugün atılan hr adım yarını inşa eder. Bu gerçeğin davranışlarımızda da etkisi vardır.


    Peki, ben girdiğim ve toparlamakta zorlandığım bu ayrıntıları neden anlattım? Çünkü insan dediğimiz canlının neden belli şekilde davrandığını anlamak hiç de sandığımız kadar kolay değildir, demek için.

    Bakın "insan davranışlarının kökeninde haz aramak vardır" gibi üzerinde dursak çıkamamaktan korktuğum düşüncelere girmiyorum bile.

    Hani uğraşmayın anlayamazsınız, demek istemiyorum ama bu işin o denli kolay olmadığını söyleyelim yeter.

    Çünkü insan dediğimiz canlıya tutulan her ışık çok daha büyük karanlıkların kapısını açıyor. Bildiklerimiz çoğaldıkça kendimiz hakkında bilmediklerimizin ne kadar da çok olduğunu anlıyoruz.

    Çoğu zaman melek sandığımız, şiirsel cümlelerle tanımlamaya çalıştığımız ruhumuzun aslında hiç te sandığımız kadar masum olmaması yüzünden işte bugün 'istediğimiz her şeyi yapamayacağımız' "kurgusal" kurallar oluşturmak zorunda kaldık. hukukun bile özü bu değil midir?

    Buna çağdaş insan 'Yönetilmenin erdemi' diyor. Bazıları da tüm insan ilişkilerini iktidar ilişkilerine indirgeyip (belki de öyledir ama bu sorumluluk duygusunu dışlayan bir teoridir) bu duruma "iktidarın trajedisi" diyebiliyor. Bilemiyorum kim haklı...

    Okuyoruz, araştırıyoruz, kendimize göre yorumluyoruz. Kimbilir belki bir gün neden böyle eylediğimizin sırrına vakıf oluruz.

    Sevgiyle

  12. #12
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    Öncelikle, istediklerimizi yapamamak acaba sandığımız gibi kötü bir şey midir? İstediklerimizi yapabileceğimiz bir sistem olsaydı neler yapardık acaba?
    Özgürlüğün aslında hiç ilgisinin olmadığı suç işleme özgürlüğü olarak görülmesi ya da görülmesinin istenmesi bizi çağdaş toplumlardan ayıran en önemli bakış açılarımızdan birisi ve bence ilerlememizi önleyen temel sorunlardan. İnsanlara suç işlerler diye özgürlüklerin baştan kısıtlanarak, denetlenerek verilmesi. Doğal olarak da çoğu zaman verilmemesi. Bir kavramdan bahsedilirken hakların değil yasakların anlatılması. Bir düşüncenin bizi hangi düzleme çıkartabileceğinin, yaşama nasıl mutluluk katabileceğinin değil de insanların bunu kullanarak hangi sorunlara yol açabileceğinin hesaplanması. Bu mantıktan yola çıkılarak insanların özgürleşmesine katkı sağlanması değil de gücü elinde tutanlarca güdülmeye çalışılması. Livaneli'nin deyimiyle doğulu toplumların kendi insanlarına negatif seleksiyon uygulaması.


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    Peki, ben girdiğim ve toparlamakta zorlandığım bu ayrıntıları neden anlattım? Çünkü insan dediğimiz canlının neden belli şekilde davrandığını anlamak hiç de sandığımız kadar kolay değildir, demek için.
    Bunun nedeni tam tersine çok basit. Çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Topluluklar halinde yaşar. Toplumu oluşturan bireyler arasında yaşam süresince iletişim ve etkileşim vardır.
    Sen sadece seçimini yapmalısın, bu iletişim ve toplumsal yaşam insanların birbirlerinin kişiliklerine, benliklerine, tercihlerine saygı duyan şekilde mi olacak yoksa tam tersine denetleyici ve denetleyen ile gücü elinde tutanın öznel hayat görüşleri doğrultusunda diğerlerine baskı kuran ve güden şekilde mi olacak.
    Daha önce bir yazında söylemiştin hani, hangi toplumlar daha mutlu yaşıyor?

    Selamlar, sevgiler.

  13. #13
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Neptune beni boş arsaya çağırmanı gülümseyerek kabul ediyorum ama fazla abartmıcam

    Doğru o lafı ettim ben bilerek ve isteyerek. dediğimin nasıl hoşuna gideceğinin farkında olarak.

    Ama daha önce o mutlulukların sebeplerine ilişkin çok şeyler de söylemiştim. İstersen onları da anımsa

    Senin benim kastettiğimi sandığın neden aslında sebeplerden sadece birisiydi. Diğerlerini de unutmamalı. yukarda bahsettiğim tarihselci bakışa ufaktan yanaşırsan gerçeğin ucundan sen de ısırabilirsin. yoksa salt varolanı istediğin gibi yorumlarsan tabi seni gülümseten anlamlar da cıkar.

    Livaneli halt etmiş. Bugünlerde bir kitap okudum. susan Sontag. amerikalı bir yazar ve bence Livaneliden daha akıllı Başkalarının acısına bakmak adlı bu eserin sonunda Avrupa ve Amerikanın kültürlerini ele aldıgı bir konusma metni var. Bu konusmayı Almanya da kendisine verilen ödül esnasında yapmış. Kısaca batının kendini pazarladıgı değerleri ne pahasına koruyabildigini sorguluyor.

    Evet batının mutlulugu vb gerçektir ama bu olgu nasıl devam ettiriliyor? Ne pahasına sürdürülüyor? bunkları sormak lazım. Benim yazımdaki yobazlıkların olmaması bu toplumun mutlulugunun sebeplerinden biridir tabi. Ama sadece birisi. Bak bakalım Benzinin litresi 100 doları gecince o çok mutlu topluma neler oluyor. Ve o litrenin o fiyatı geçmemesi ne pahasına saglanıyor?

    Livaneli nin dediğini yabana atmıyorum. Aslında yasakçı zihniyeti de kastetmemiştim. Sen öyle almak istedin. Ama özgürlük dediğin sandıgın gibi homojen bir şey midir? Yani belirli bir sıonır var da biz o sınıra mı set çekiyoruz? O senin bahsettiğin özgürlük koşulların bir ürünü değil midir aynı zamanda? Hani çok sevdiğin relativizm? Şartların relativizmi?

    "Tercihini yapmalısın sadece" öyle mi? Yahu kirgegart dan satre a ordan heideger e gel beri camu ya duysalar gülümsetirdin adamları. Demek tercihlerimizi biz seçiyoruz. Vay anasını yav... Demek agrı dagında koyun otlattırılan çoban tercih ettiğinden çoban öyle mi? Sana göre geneleve düşen her kadın da zevk için yapar o işi herhalde... Demek bir insan doğasında öyle oldugu için fırıncıdır ve istediği için o iştedir. Ben de hukuk okuyamamayı yök nedeniyle değil kendim istemediğim gerçekleştirmedim.

    Hayranım sana...

  14. #14
    Üye
    ECE Avatarı

    Üyelik Tarihi
    20.04-2006
    Son Giriş
    Saat
    Yaşadığı Yer
    ERZURUM
    Mesaj
    78
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    16

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    * Başkaları “böyle” olmamızı istiyor diye mi “böyleyiz”? Başka bir deyişle, hayatımıza başkalarının idealleri mi yön veriyor?

    Başkaları derken bu "başkalarının" olmak zorunda olanlar yanii aileler için geçerli olmaması gerekiyor.Çünkü doğumunuzdan itibaren başkalarının eline veriliyorsunuz ve hayatınızın her karesinde vardır ve olmakta zorundalardır.

    İnsan dünyaya "her şey olma"potansiyeli ile gelir.Ama bunların şekillenmesi aileye, eğitime ve çevresine bağlıdır.Çocuğun hayatta nasıl bir kişilik sergileyeceği,6-7 yaşına kadar aldığı eğitimle yakından ilgilidir.Çünkü Temel Karakterler bu yaşlarda atılıyor.İstenilsede istenilmese de başkalarıyla doğrudan ilişki içindesinizdir ve yönlendiriliyorsunuz.
    Bu yaşlarda insana Temel Karakterler sağlam zeminde verildikten sonra ilerdeki başkalarından fazla etkilenilmez bence.İdrak edip kendini tanıdıktan sonra insan,kendine göre hayatını yönlendirecektir.

    Ayrıva insanın kendisi olabilmesi için kendisinde de bir şeylerin olması gerekiyor.Aksi taktirde o boşlukları haliyle başkaları dolduracaktır. bunada engel olamazsınız.Sonrada hayatım başkaları tarafından yönlendiriliyor derseniz malesef özeleştiri gerektirir.

    Sırf başkalarının dedikleri olmasın diyede gerçekler göz ardı edemeyiz veya toplumdan,toplumun temel yapısı olan ailede. veya çevremizdekilerden de uzaklaşamayız.sonuçta topluluklar halinde yaşamak üzere yaratılmışız.Burdaki önemli olan şey,rollerin kim tarafından ve neden verildiğini bilerek,ayırt edebilmek,yaşanılanların veya verilenlerin objektif değerlendirebilmek ve iyileri alıp kötüleri eleyip atabilmektir.
    Hiç bir hal ve şart bizi hayata katılmaktan alıkoymamalı.Farkını/ farkındalığını,başarılarını,kişiliğini,karakterini önce kendin kabul edip ondan sonra başkalrına kendin olduğun gibi benimsetmek en harika olanıdır sanırım.



    [list]Kendimiz olabilmek...
    [b]
    *
    * Sizi tanımlayan temel özelliklerin (dindar, dinsiz, milliyetçi, islamcı, sosyalist, çalışkan, akıllı, şirin, güçlü, “namuslu” vb.) neler olduğunu düşündünüz mü? Bu temel özellikler tıpkı en yakınınızdaki diğer insanlarınki gibiyse eğer, bu aynılığı, bu “kesin doğruluğu” hiç sorguladınız mı?
    İnsanın kendini tanımlandırması için bir kaç kelime yetersizdir ve sınırlandırılmış olur. Sahip olduğu karakterler çoktur ve farklıdır. Herkesde olması gereken özelliklerdir ama bu özellikler başkasında var diye de sorgulamak olası bir şey değildir.

    Ama herkes o özellikleri kendi kapasitsi ölçüsünde değerlendirir ve yansıtır.

  15. #15
    Üye
    nehir_oz1982 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    30.09-2006
    Son Giriş
    31.05-2007
    Saat
    15:03
    Yaşadığı Yer
    Gaziantep
    Mesaj
    4
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Sevgili pegasus’a bu uzun yorumundan dolayı öncelikle teşekkür ediyorum ancak geçmişi referans alarak mutsuzluklarımıza bir gerekçe aramak gibi bir amaç taşımayan yazımda aslında anlatılmak istenen geçmişe bir özlem teması üstünde durmak değil de yaşamak istediklerimizin ve duygularımızın bir şekilde (genel de üstünde durduğum konu korku ve öteki insanların etkisiyle) engellendiğidir…değişen dünya şartlarını ve yenilenmeyi kötülemek saçma zaten..her geçen gün insanların daha kaliteli yaşabilmesi için çabalayan o kadar insana (bilimadamları vs.) haksızlık olur bu..yaşamak istediklerimizin ne kadarını ve ne ölçüde yaşabiliyoruz..korkularımız ve öteki insanların etkileri..duygularımızı yaşayıp rahatça ifade edebiliyor muyuz..kendi hayatımızın ne kadarına sahibiz.. bunları sorgulatmaktı amacım..
    Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum




Sayfa 1 / 3 123 SonSon