
“To be or not to be.” Shakesperare’nin de belirttiği gibi “Olmak yada olmamak”. Bütün mesele bu işte...Hayatımızın ne kadarına sahip çıkabiliyoruz,ne kadar kendimiz olabiliyoruz ya da kendimiz olmak istiyor muyuz,bu soruların karşılığını bulmak pek de kolay değil.
Kendimiz olabilmek ve kendimiz kalabilmek oldukça zor gibi görünüyor bana.Toplumun insanı çepeçevre sarması ve bu çemberin dışına çıkarsan cezalandırılacaksın ya da yalnız kalacaksın gibi tehditlerle insan ne kadar kendi olabilir ki.Kendi fikirlerini ortaya koyan ve o doğrultuda yaşamak isteyen insanlar hep yalnız kalır bu da bir anlamda kendin olabilmek anlamına geliyor belki de…Ama yalnızlıkla birlikte kendin olmak bir şey ifade eder mi? Benim yalnızlık fobim yok ama bazı şeyler insanlarla birlikte paylaşıldığı zaman anlam kazanır. Son dönemin filmlerinden “Uzak” adlı sinema filmini izlerken aydın yalnızlığını düşündüm,kendi olabilmiş ama yalnız bir insanın hayattaki yalıtılmışlığını hissettim.Hem kendin olmayı başaracaksın hem de yalnız kalacaksın bu herkesin göze alabileceği bir durum değil.Bu duruma varoluşsal yalnızlık demek istiyorum.Hem varolmayı gerçekleştirip hem de yalnızlığı tercih etmek.Ya da yalnız kalmak zorunda olmak…
Ben Varoluşumu gerçekleştirdim diyen kişilere de gülerim çünkü savunduğumuz fikirlerin ne kadarı bizim, üstüne ne koyduk da bize ait bir fikir oldu.Savunduğumuz fikirlerin ve ideolojilerin içinde bulunduğumuz ailemizden ve çevremizden almamız,inandığımız dini sorgusuz kabul etmemiz bize aitlik verir mi? Bizden önce birileri tarafından düşünülüp, yaşama geçirilip bizim de onlardan bir sentez yapıp bize aitmiş gibi savunmamız bu durumda bu düşünceler bizi ne karar biz yapar?Bence bir düşünceyi savunmakla yine bir şeylerin kurallarına girip o düşüncenin içinde erir gideriz.Ve yine biz kendimiz değil başka bir şey oluruz…
Sen, kendin olabilmeyi başardın mı diyecek olursanız ben hem
kendimim hem de değilim.Yaşadığımız toplumda çemberin dışına çıkmaya cesaret edemedim,etsem yalnızlıkla da savaşmam gerekiyordu toplumla savaştığım gibi.Ben varoluşsal yalnızlığa cesaret edemedim,ettiğim zamanlarda hep tepkiyle karşılandım.Sonra sivri taraflarımı törpüledim,keskin taraflarımı yuvarladım ve toplumun istediği kıvama ulaştım .Şu anda toplumun,ailemin ve çevremin istediği gibi bir insanım.Maske artık değişmiyor. Suratım kullandığım maskeyi, beynim rolümü kanıksadı.Her duruma ve zamana farklı bir maske değil,her zaman sadece bir tane maskem var.Kendim olmayı fikirsel anlamda gerçekleştiremedim.Yanlış anlaşılmasın bir düşüncem, bir yaşam felsefem,hayata dair fikirlerim var ama onları başkalarından aldım,sentez yaptım, beynimin süzgecinden geçirdim bana ait bir şey oldu ancak yine de benim özgün fikirlerim değil.Ayrıca,topluma rağmen birey olmaya çaba harcadım,ben de bir birey olarak varım dedim ve kendime bir yol açtım kocaman dünyada. Küçücük bir yol açtım ama benim için büyük bir yol…Tek başıma ve kendi ayaklarım üzerinde duracak gücüm de var .Ama ben de herkes gibiyim,sıradanım yani tek farklı yanım, kendim olabildiğim şey, tek varoluşsal gerçekliğim sakat oluşum….Bu da insanın kendisi olabilmesi mıdır acaba?![]()