TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 2 / 3 İlkİlk 123 SonSon
Toplam 34 mesajın 16-30 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #16
    Üye
    rapunzen Avatarı

    Üyelik Tarihi
    14.06-2005
    Son Giriş
    02.12-2009
    Saat
    12:09
    Yaşadığı Yer
    ANKARA
    Mesaj
    19
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    Paylaşmak yaşamınızda ne kadar önemli?

    Hayatım boyunca hiç bencil olmadım, haytın her evresini birileri ile paylaşmak hayatı daha yaşanır kılıyor sanki.En basit şeyleri bile alışveriş yaparım gelir arkadaşlarıma anlatırım "sizde gidin alın, şunlar çok uygun" diye. Yiyecek birşey alsam öyle tek kişilik asla almam mutlaka ikram etmek isterim.

    Bir özeleştiri yaparsanız, günlük yaşamda birilerinin paylaşıma sunduğu şeylerden sadece alıyor musunuz, yoksa paylaşılana katkıda bulunmak için özel bir çabanız oluyor mu?

    Asla sadace almak gibi bir yaklaşım içinde olamam, mutlaka ortam neyi gerektirirse bende o oranda, hatta daha fazlasıyla arkadaşlarımla gün içinde ne yaşanırsa paylaşırım.

    Sizce en kolay ve en zor paylaşılan, ve asla paylaşılamayan şeyler nelerdir?

    İnsanlar, kendilerini gururlandıran başarılı çalışmaları daha kolay paylaşıyorlar ama hayatta başarısız olmayı kolay kolay hazmedemiyorlar o yüzden bu tarz duygular hemen anlatılmıyor.
    Bazen de öyle şeyler yaşanıyor ki asla anlatılmıyor (yaşanılan hayal kırıklıkları ihanetler) hep içinde eziklik bırakan duygular bunları anlatsanda kendini iyi hissetmiyorsun içinden asla çıkmıyor.

    İnsan birine olan sevgisini tek kişilik yaşamalı bu konuda yalnızca bencil olmalı, kalbini şirket zihniyeti içinde halka arz etmemeli, herkese aynı anda aşığım dememeli.Bu noktada paylaşım yalnızca insanın sevgisini sevdiklerine anlatmasından ibaret olmalı.

    Yaşamınızda her şeyinizi paylaştığınız birileri var mı?

    Bu konuda çok şanslıyım çok iyi dostlarım var hepsi ile paylaşımlarım farklı, gerçekten beni yargılamadan dinleyecek, herşeyi paylaşdığım arkadaşlarım var.

    İnternetin/bu sitenin paylaşımcılığınıza ne kadar etkisi oluyor?

    Bu sitenin insanların paylaşım içinde olmasına çok faydası var. Bu konular hakkında neler düşündüğünü çok güzel yalın bir dille anlatıyorlar.Birbirleri ile hiç tanışma fırsatı olmamış insanlar aynı düşünce etrafında toplanıyor bir beyin fırtınası yaratılıyor çok hoş diyologlar oluşuyor.

  2. #17
    yeditepe
    Misafir Üye
    yeditepe Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ...

  3. #18
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Pekâlâ Sevgili Pegasus.. Dediğin gibi olsun.. Yola devam edelim.. "Tek kollu karateci" misali (Sitenin ruhuna da amma uydu bea.. :P Sağ olasın Sevgili Bayke ) biz de dahil olalım cedelin içine.. Savulun bre.. :P

    Aslında belki yanlış ama; muhasebeyi pek sevmem. :evil: Hele uzak geçmişin muhasebesinden nefret ederim. "Tarihte olanlar, öyle olması gerektiği için öyle olmuşlardır. mealinde bir söz var! Çok hoşuma gider.. ama çok yakın bir geçmiş var burada ve bir 'ara toplam' almak gerekiyor gibi gözüküyor. Bakalım becerebilecek miyim?



    Sevgili neptune, Pegasus'un da eleştirdiği ve senin de "özellikle düştüm" dediğin yanlışı sana hiç yakıştıramadım. Daha sıra dışı bir eleştiri beklerdim senden.. Çünkü bu iğrenç :evil: geyiği, sen de mutlaka biliyorsundur.. "Üretim araçlarının ortak mülkiyeti"ni (dikkat et.. özel ihtiyaç için kullanılan meta değil!) savunan sistemlere karşı muhalefet amacıyla yaratmışlar ve sıradan halk içerisinde başarıyla kullanmışlardır. Yanlış olduğunu bile bile bunu yapman hatayı katmerleştirir, bence. "Tatil" sana pek yaramamış, anlaşılan..

    Gerekçe olarak diyorsun ki; "Kollektivist sistemleri idealize edilmiş yönlerinden alıp da demokratik liberal sistemleri kaotik yüzüyle ortaya koyup taşlamak bana çok doğru gelmiyor."
    Aynı cümlede kelimelerin yerlerini değiştirdiğimizde: "Demokratik liberal sistemleri idealize edilmiş yönlerinden alıp da kollektivist sistemleri kaotik yüzüyle ortaya koyup taşlamak bana çok doğru gelmiyor." Hadi bakalım ne olacak şimdi? :P


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Not: Eşimiz ya da çocuğumuz bizim malımız değil demeyin, toplumsal olarak eğer beraberliklerde bir kontrat isteniyorsa, çocuğunuz olduğunda nüfus sistemi içinde aidiyet kaydı çıkartılıyorsa ve bu tüm toplum tarafından kabul ediliyorsa burada - iki yönlü de olsa - bir mülkiyet var demektir.
    "Mal" değillerdir.. Evet.. :evil: Her hangi bir 'obje' ya da 'sübje' de değildir onlar!
    'İnsan'dırlar! 'Kontrat' yapılması 'mal' olduğu anlamına gelmez ki! Ama erkek egemen toplumun kemikleşmiş zihniyetine bunu anlatmak hiç kolay değil



    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Karşılıklı paylaşım mı diyorsunuz? Ticaretten ne farkı kalır o zaman? Para yerine mal verip mal alıyorsunuz.
    Farkı kalır!.. Çünkü ticarette yapılan değişimde 'kâr' adını verdiğimiz bir unsur mevcuttur ki, bu ticaretin olmazsa olmazıdır, burada benim ağırlıkla üzerinde durduğum, bilgi + düşünce + duygu paylaşımında 'kâr' söz konusu değildir! Oki? :P



    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Not2: Burada bir tuzak daha var. Özel mülkiyetin eleştirisi hemen her zaman genel mülkiyet desteklenerek yapılır.
    Bu biraz (da değil, epeyce :P ) 'zorlama' olmuş! Arabanın patlak tekerinin çektiği yana gitmesi gibi, tartışmanın sürüklenmesi gereken yol, bir önyargıyla belirlenmeye çalışılmış.. (Diyorum ya, tatil yaramamış! :P )

    ***





    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: OturanBoğa
    Özel mülkiyet doğal mıdır tartışılır ama, en azından genlerde olmadığı, ezelden beri varolmadığı su götürmez biir gerçektir
    Bu makalenin son paragraflarını bağlamadan önce, çok güzel bir tesadüf eseri, Sevgili Dr. Alper MSN'mde belirdi. Ve ona şu paragrafı sordum:
    "Paylaşımcılık" ve "mülkiyetçilik" duygularından hangisinin ağır basacağı durumu, yıllar içerisinde insanoğlunun genlerine işlemiştir. Genlerin tümünü kontrol altına almadıkça, yapacak pek fazla bir şey de yoktur! Ancak, sağlıklı ve kaliteli eğitim yoluyla, toplumların genel karakterinde, bir kaç kuşak sonrasında, az da olsa olumlu değişikliğe gidebilmek mümkün.
    O da bana: "ancak yine de ilkel içgüdüler baki kalır... id-ego-superego üçlüsü... bunlar çok fazla eğitilemiyor çünkü temelleri çok ilkel freuda göre" dedi.. Ben de sonradan az da olsa eklemesini yaptım..

    "Yıllar içerisinde genlere işlemesi"ni de, bir tür "mutasyon" olarak düşünebiliriz, sanırım..

    Eh bundan sonrası beni aşar abi :P





    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    Uzun zamandır aradığı bir müzik parçasını bulamayıp, " aaa bende var bak sana gönderiyorum " şeklindeki eylemimizde bir insanla paylaşma eyleminde kendimizi iyi hissetmemiz de bir çeşit bencilliğimiz değilmidir dersiniz?
    Karşılıklı alınan keyif ve mutluluk! "Paylaşma Özürlü" insanlar, bu keyif ve mutluluğu aslâ yaşayamazlar, kalıbımı basarım!




    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: yeditepe
    fakat o denemdeki has ozellikler karaktere ait degildir. sadece yaş donemiyle alakalıdır. bu donemle ilgili ozellikler ve yapılması gereken tvsiyeler ise tum egitim kitaplarında mevcuttur.
    Sevgili yeditepe, elbette sağlıklı ve kaliteli eğitimin önemi çok çok büyük! Bunu hiç bir zaman inkâr etmiyoruz! Ancak, genlere işlemiş güdüleri de "karakter"den saymamak ne derece doğru olur acaba?

    Sevgiyle kalın..

  4. #19
    yeditepe
    Misafir Üye
    yeditepe Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ...

  5. #20
    Üye
    dilemma Avatarı

    Gerçek Adı
    Dilek
    Üyelik Tarihi
    31.12-2004
    Son Giriş
    11.04-2023
    Saat
    16:07
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    9
    Verilen Beğeniler
    13

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    PAYLAŞMA(MA)K...

    * Paylaşmak yaşamınızda ne kadar önemli?


    Paylaşmak hayatın kendisidir bence. Yalnız kalmamak, yalnız bırakmamaktır çevrendeki canlı cansız hiçbirşeyi. Yaşadığını bilmektir. Paylaşmak benim için soluk alıp verdiğimi anlamamı sağlayacak kadar önemli.

    * Bir özeleştiri yaparsanız, günlük yaşamda birilerinin paylaşıma sunduğu şeylerden sadece alıyor musunuz, yoksa paylaşılana katkıda bulunmak için özel bir çabanız oluyor mu?

    Paylaşıma sundukları yada bunu benimle paylaşmamı istedikleri sürece almaya ve benim olanı onlarla paylaşmaya herzaman açık oldum. Bilgi paylaşanın bilgisini içime çekmek, acısını paylaşanın hüznünü azaltmaya çalışmak ve sevincini paylaşanın mutluluğuna ortak olmak hayatı yaşadığını bilmek, insan olduğunun farkına varabilmek benim için.

    *Sizce en kolay ve en zor paylaşılan, ve asla paylaşılamayan şeyler nelerdir?

    Paylaşılan en kolay olan şey bilgi ve deneyimler olmalı bence. En zor şey ise Sevgili, sevdam dediğin kişi olmalı. Aile diyemeyeceğim, çünkü aile de ,ılımlı bir düşünceyle, zamanı geldiğinde sevgiliyle paylaşılacaktır.

    * Yaşamınızda her şeyinizi paylaştığınız birileri var mı?

    elbette herşeyimi ailem ve sevdiğimle paylaşırım. hayatımın istedikleri en kuytu köşelerine kadar inmeye hakları vardır. Arkadaşlarımla ise sadece benimle ilgili merak ettiklerinin izin verdiğim kadarını paylaşırım.

    *İnternetin/bu sitenin paylaşımcılığınıza ne kadar etkisi oluyor?
    Hayatıma büyük getirileri oldu engelliler.biz’in. hiç bilmediğim ve bilemeyeceğim bir yığın şey öğrendim. Kader birliği yaptığımız diğer kişilere nasıl bakmam,davranmam gerektiğini öğrendim. Seninle aynı hastalığı taşıyan insanlarında varolduğunu –dünyada tek olmadığımı -ve bunlardan bazılarının arkadaşım olabileceğini öğrendim. En ilginci, artık dilimizde neredeyse deyim haline gelmiş olan fakat bazı engelli arkadaşlarım için üzücü olabilecek kelimelerden uzak durmayı öğrendim. :roll: Ve bizlere gerçekten çok çok çok fazla haksızlık yapıldığını öğrendim, öğrenmeye devam ediyorum.

  6. #21
    Pathetique
    Misafir Üye
    Pathetique Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    İnsanın koca evrende yalnız olmadığına dair bir güvencedir paylaşmak. Çünkü her kim olursa olsun hiç kimse kimsenin gözyaşını (silebilse de) dökemez, kimse kimsenin acısını (dindirebilse de) hissedemez, kimse kimsenin hayatını (uzun yıllar aynı yastığa baş koysa da) yaşayamaz, her kimse (yaşarken ölse bile) kimse kimsenin ölümünü ölemez , kimse kimseyi (öğrenebilse de) bilemez...

    Bu acı yalnızlık gerçeğini hafifletir paylaşmak. Acını, hüznünü, gözyaşını paylaştıkça rahatlarsın. Sevincin, mutluluğun, başarın, heyecanın paylaştıkça anlam kazanır, sevgi paylaştıkça çoğalır. Yaşamın ta kendisidir paylaşmak yaşadığımızın kanıtıdır. Her ne zaman ki etrafta paylaşabileceğin kimse kalmamışsa işte o zaman yok olursun...

    Bazen kalabalığın içinde mutsuz bir şekilde yürürsün ya hani başın öne eğik, kafan bozuk. Kafanı bir an için kaldırdığında yüzlerce insanın içinden bir çift hüzünlü göz daha değer gözlerine. O zamana kadar kimse ile paylaşmadığın veya paylaşıp da anlatamadığın hüznünü anlar sanki bir daha hayatında muhtemelen hiç görmeyeceğin o bir çift göz. Bu da paylaşmaktır, rahatlarsın (garip bir içgüdü)...


    * Paylaşmak yaşamınızda ne kadar önemli?

    Paylaşmak tabii ki benim için çok önemli. Paylaşmadıkça yaşanılan iyi/kötü hiç bir olgunun manası yok. Hoş gerçi bazen herkes olmasa da bazı insanlar sadece iyi şeyleri paylaşıp kötüleri kendilerine saklarlar. Bu genelde başarı gerektiren işler için geçerlidir başarılı olma hali paylaşılır da başarısızlık paylaşılmaz genelde gizli saklı tutulur...


    * Bir özeleştiri yaparsanız, günlük yaşamda birilerinin paylaşıma sunduğu şeylerden sadece alıyor musunuz, yoksa paylaşılana katkıda bulunmak için özel bir çabanız oluyor mu?

    Bu konuda tarafsız konuşmak zor açıkçası. Çünkü bazen sadece alırız ve katkıda bulunmayız bazen tek taraflı paylaşımı tercih ederiz. Ben her şeyimle paylaşmaya çalışırım hem paylaşılanı almaya hem de kendimden de bir şeyler katmaya çalışırım...

    * Sizce en kolay ve en zor paylaşılan, ve asla paylaşılamayan şeyler nelerdir?

    Ailemi paylaşamam ha bir de gitarımı kimseyle paylaşamam...

    * Yaşamınızda her şeyinizi paylaştığınız birileri var mı?

    Var. İyiki de var . Ailem, arkadaşlar, sevgilim... Hepsiyle farklı farklı şeyleri paylaşırım tabii. Herhangi bir arkadaşıma sevgilime dediğim gibi “seni seviyorum” diyemem veya yine harhangi bir arkadaşımda ailemin fertlerinden birinde bulduğum güveni, sevgiyi, saygıyı bulamam. Hepsinin yeri ayrı ...



    * İnternetin/bu sitenin paylaşımcılığınıza ne kadar etkisi oluyor?

    Paylaşmaya çok da güzel bir örnek bu site işte. Paylaşmayı bile paylaşıyoruz ...

  7. #22
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Baba olmamış biri, makalesinde bebeklerle ilgili bölüm açarsa, olacağı bu olur işte! Saçmalar.. :P
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: GoKcHe
    ben bunu hiç bu şekilde düşünmemiştim.. o kadar güzel bi tahlil ki.. ve bi an içimden geçirdim ''çocuğum olursa asla bu soruları sormayacağım'' diye
    Sevgili Gökçe, bunlar "yaş döneminin" olmazsa olmazlarıymış.. O yüzden, sen de sorabilirsin bebişine.

    Ayrıntılı anlatımın için teşekkürler Sevgili yeditepe ops:


    Aslında bu bölümü, başka bir forumdaki, başka bir yazımda kullanmıştım. Hoşuma gitti, oradan buraya da aktardım. Makalenin 'ana tema'sı' bu değilse bile ben bu bölümü biraz daha irdelemek istiyorum. Görüş yazarsanız sevinirim.

    Bu bölümün başında: " "Özel Mülkiyet" kavramı; bebekliğimizden itibaren beynimize kazınır." ve sonunda " Bu aidiyet duygusu ileriki yaşlarda da hayatımıza egemen olur.. Kimi zaman olumlu, çoğu zaman da olumsuz sonuçlarıyla.. diyerek düşüncelerimi öne sürdüm.. Bir yerde; olanı, olduğu gibi anlatmaya çalıştım.


    Hiç birimiz efsanevi Romus, Romuluslar gibi kurtlar tarafından ya da film kahramanı Tarzan gibi maymunlar tarafından büyütülmediğimize göre; hepimiz (bilincimizde olmasa bile) o dönemi yaşadık ve bundan sonraki bebekler de yaşamak zorunda! Buna "yaş dönemi" adını veriyor(muş)uz.. Buradan sonra bazı sorular ortaya çıkmakta:

    * Bu yaş döneminde yaşananların; insanların (genlerindeki) karakterleriyle hiç ilgisi yok mudur?

    * Yaş dönemi bittiğinde, her şey bitip yeni bir başlangıç mı yapılır?

    * 0-4 yaş arası yaşananlar, ileriki yaşlarda hatırlanmıyor. Ama o yaşlarda yaşananların daha sonraları, hiç mi izi kalmaz?

    * "Adam olacak çocuk pipisinden belli olur" :P lafı niye söylenmiştir? (Bu soru bir espriydi, cevaplanmasa da olur. )




    Şimdilik son olarak, geçen ki mesajımda dikkatimden kaçmış. ops:
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: yeditepe
    ... ve yapılması gereken tavsiyeler ise tum egitim kitaplarında mevcuttur.
    Burada önerim, (Sadece sana değil Sevgili yeditepe, tüm arkadaşlara) Kesinlikle, her hangi bir konu hakkında "tüm kitaplar" diye referans vermeyin!!!

    Çünkü:

    * Bilim sürekli değişim içerisinde. 20 yıl önceki kitapta yazılanların % 100 tersi bugünkü kitapta yazılabiliyor.

    * Aynı yıl içerisinde basılmış, ayrı ayrı kişilerin piyasaya sürdüğü kitaplarda, yine birbirinin tam tersi bilgiler bulunabiliyor.

    O nedenle, referans verirken, bir ya da bir kaç kitabı, yazarıyla birlikte söylerseniz doğrusunu yapmış olursunuz, bence.

  8. #23
    yeditepe
    Misafir Üye
    yeditepe Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ...

  9. #24
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ya sevgili dostum, dostlarım desem çok daha doğru olacak

    Geçin bu kitap muhabbetlerini yaaaaaa. Aslında şaka gibi gözükse de bu cümlem bir gerçeklik payı da yok değil.

    Ben artık her annenin, yada babanın içgüdüsüyle yaptıklarının doğru olduğuna inananlardanım.

    Hadi gülelim, burada çok ciddi şeyler de yazıldı ya bu sebeple biraz da gülelim.

    Ben çocuğumu büyütürken kitaplara pek bakmadım desem yalan olur. baktım tabii. bana uyanlar oldu, olmayanlar oldu. Ancak itiraf etmeliyim ki, herkes kendisine benzer çocuklar yetiştiriyor.

    Hiç unutmam kızım dört yaşındayken oyun oynadığı sokaktan suratı aslımış olarak geldi. Böyle zamanlarda ona soru sormamayı o zamanlarda öğrenmiştim. İstediği zaman anlatırdı, asla sorularıma , kaçamak sorularıma da cevap vermezdi.

    Bir süre sonra anlatmaya başladı tabii. Oyun oynarken bir arkadaşı ona vurmuş ve bizimki de çok bozulmuş.

    Buraya kadar klasik çocuk olayları. Ben de bir anne olarak onun ne yaptığını sordum. Cevap geldi;

    Hiç bir şey anne !!!! Vursun değil mi o benim arkadaşım....

    Buyrun işteeeeeeee.benim kızımda böyle olur işte. Paylaşmak, arkadaşlık, biz gibi kavramlarla dolu bir dünyada yetiştirdiğim çocuk bana dört yaşında bunu dedi.

    Ben de cevap verdim; Şaşıracaksınızzzzzzzzz, ama şaşırmayın ben anneyim

    Şimdiye kadar öğrendiklerini unuttttttttt.Kimseyle kavga etme, kimseye vurma ama eğer o sana hiç bir neden yokken vuruyorsa senin arkadaşın değildir, patlak bir tane de sen onaaaaaaaaaaa.

  10. #25
    yeditepe
    Misafir Üye
    yeditepe Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ...

  11. #26
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: OturanBoğa
    İyi ama neptune, roman bu, adı üstünde, kurgu
    Tabii kurgu ama işin doğrusu senin kafandaki insan doğasına ait düşünceler çok daha kurgusal. Dünya üzerinde yaşayan ve "çağdaş" yaşam koşulları süren hiç bir toplumda bu ölçüde bir paylaşım yok. İşin bir diğer yanı insanları doğaları dışında yaşamaya zorlayamassın. Belki bir süre olur ama devam edersen ruhsal sağlıkları ciddi ölçüde bozulur. Sağlıksız bir toplum ise eninde sonunda çöker. Eğer insanın doğası senin düşündüğün gibi olsaydı, toplumların çoğunluğu dediğin şekilde yaşamaya dönerdi.

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: OturanBoğa
    Canlılarda iki güdüye inanırım: Sağ kalmak ve üremek.
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    Sevgili şefimiz bir kaç maddede toparlamıyor mu konuyu
    Ama çoğu zaman bunu oldukça iyi yapıyor ve konuyu asıl olması gerektiği yerden görüyor. Bu topikteki konu gibi bazen aynı fikirde olmasam bile oldukça iyi bir sağduyusu var ve çoğu zaman bunu takdir ediyorum.
    Ancak topik dışında bu alıntı hakkında ben de aynı fikirdeyim. Hatta sağ kalmak bölümünü bile çıkartabiliriz. Diğer canlılarda çok daha sık görebileceğimiz üremek için hayatını vermek eylemini bile kimi zaman insanlarda bile görebiliyoruz. Bunun için bütün kariyerini hatta hayatını bile riske atan birçok kişi var.
    Materyalist bakış açısına göre bir canlının yaptığı tüm faaliyetler neslin devamını sağlamak içindir. Aslında doğa da bunu garantiye almak için insana birçok tuzak kurmuştur, günah dediğiniz şeyin arkasında bile çok kompleks bir sistem var aslında. Ama bu başka bir topik konusu, belki sonra konuşuruz. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, üremek bir insanın ölümsüzlüğüdür. Bu yüzden bu dürtü bu kadar güçlü.

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    Neptune "liberal"(Evet bu kelimenin bir ütopya olduğunu ikimizde biliyoruz. Doğrusu kapitalist olmalı)
    Liberalizm ile Kapitalizm birbirinden tamamen ayrı kavramlardır. Eğer kasdettiğin şey "Liberalizm olmadan Kapitalizm olmaz" ise buna bir ölçüde katılabilirim ama tamamen değil. Liberalizm ise neden ütopya olsun? Şu anda uygar dünyanın bir çok toplumunda yaşanıyor.
    Eğer ütopyadan kastın Eflatun'un felsefik ütopyası doğrultusunda bir düşünce ise zaten buna göre sen bile aslında Pegasus - ya da bir insan - değilsin. Hepimiz de Eflatun'un Mağarası içindeki taklit bir evrendeki taklit figürlerden başka bir şey değiliz. O zaman her şey ütopya.

    Liberalliği kelime anlamı ile kullanıyorum. Yani orijinal olarak özgürlük anlamında. Üzerinde daha sonra ne kadar spekülasyon yapılmış veya hangi anlamlar yüklenmiş olursa olsun, ilk ortaya çıkışındaki anlam, bildiğin gibi maddi özgürlükler yanında, hatta daha çok olarak, sosyal özgürlükler, yani hükümdarın sınırsız otoritesine karşı insanların birey olarak varlığı ve yalnızca insan olmaları nedeniyle sahip olduğu haklar olarak ifade edilmişti. Bunu bugüne uyarlarsan maddi ya da manevi gücün sınırsız yaptırımına karşı birey-vatandaşın kanunlar önündeki varlığı ve sahip olduğu haklar şeklinde düşünülmesi gerek. Sen daha çok toplumlar arasındaki ve maddi emperyalizmi düşünürken ben kendi toplumumuzdaki hem maddi hem de manevi iç emperyalizmden ancak bu şekilde kendimizi kurtarabileceğimizi düşünüyorum. Sen ve Baben ile düşünce farkımızın temeli bu işte.

    Sana bunu bir örnekle açıklayayım. Bir bakkalı düşün, bunun bir de çırağı olsun. Bizim toplumumuzda bu bakkal bu çırağı genelde vereceği en düşük ücretle çalıştırıyor. Diyelim ki bu bakkala "yürü ya kulum" dendi ve zaman içerisinde büyük bir süpermarkete sahip çok zengin bir adam oldu. O zaman çalıştırdığı çıraklara ne veriyor sence? Genellikle duvardaki "bu işyerinde asgari ücret uygulanmaktadır" levhasının karşılığını. Yani yine verebileceği en düşük ücreti ve çoğunlukla burnundan getirerek. Belki -yapabilirse - sigortasını yatırmadan, belki günde 12 saat haftada 6 gün çalıştırarak, belki tazminat biriktirmemek için bir yıl dolmadan işten çıkararak, belki yıllık izinlerini kırparak, belki mopping uygulayarak (bu bile emperyalist toplumun icadı, daha bizde karşılığı bile yok. ),vs, vs. Bu belkilerin bizim "emperyalist olmayan" toplumumuzda ne kadar sık gerçekleştiğini biliyorsun. İşte asıl emperyalizm bu aslında. Baben'in dediği şekilde artı değer lüpletmesi. Ama senin "emperyalist" dediğin batı toplumlarında bu çalışanların ne kadarı ve ne seviyede eziliyor? Haklarını bize göre çok daha iyi arayamıyorlar mı? Peki yaptığı işin karşılığını kendi toplumuna göre insani ölçütlerde almıyor mu? Ülkelerinin gelir dağılımları ne kadar bozuk? Bu farkların nedeni ne sence? Buna ütopik sistemleri düşünmeden pratikte uygulanabilir, yani insan doğasına gerçekçi şekilde uyarlanabilir ve liberalizmin getirdiği ve çağdaş ölçütlerdeki hukukla düzenlenmiş birey-vatandaş kavramı dışında bir çözüm önerebilir misin?

    Şu anda insanların kendilerini - kendi toplumunda - maddi ya da manevi olarak ezilmekten kurtarabilmek için bence daha iyi bir alternatif mevcut değil. Bunu engelli haklarından tüketici haklarına kadar geniş bir yelpazede yorumlayabilirsin. Hatta cinsel haklarda bile:

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus bir başka bölümde bir başka konuda
    Çözüm engellilerin bireyselleşebilmesinde yatıyor.
    Gözümden kaçtı sanma. Ama sonunda gerçekleri gördüğüne sevindim. Ama Baben'e bir türlü anlatamıyorum.

    Ayrıca daha önceki yazılarımda bunu tek başına değil de üçlü olarak savunmuştum. (Belçika-Türkiye karşılaştırması konusu gibi) Liberalizm, nasyonalizm ve sosyal devlet yapısı ile beraber olan bir toplum şu anda bana en mantıklı seçenek gibi geliyor. Yine bence Kuzey Avrupa ülkeleri bunun için en iyi örnekler. Tüm gelişmişlik ölçütlerinde bizimle karşılaştırmaları yapabilirsin. Durum ortadayken ve daha iyi bir - uygulanabilir - alternatifi yokken bu sistemi diğer sistemler arasından sivriltmek bana daha doğru görünüyor.

    Bu ayrıca Baben'in şu sorusuna da cevap oldu:

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Baben
    Aynı cümlede kelimelerin yerlerini değiştirdiğimizde: "Demokratik liberal sistemleri idealize edilmiş yönlerinden alıp da kollektivist sistemleri kaotik yüzüyle ortaya koyup taşlamak bana çok doğru gelmiyor." Hadi bakalım ne olacak şimdi?
    Sevgili Baben, bazen seni "Varyemez Amca"ya benzetiyorum. Bildiğin gibi onun gözlerinde de $$ işaretleri var ve hayata onların arkasından bakıyor. Bence çok önemli bir hataya düşüyorsun. Bahsettiğin artı-değeri yalnızca para olarak görüyorsun. Halbuki bu artı değer sadece paranın değil başka birçok olgunun da kılığına giriyor. Bazı arkadaşların da söylediği gibi karşılıksız vermenin bile bir artı-değeri var. Eğer bu seni mutlu ediyorsa bundan bir kazanç sağlamışsın demektir. Her kazanç maddi olmak zorunda değil, manevi kazançları gözden kaçırmak büyük bir hata.

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Baben
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Karşılıklı paylaşım mı diyorsunuz? Ticaretten ne farkı kalır o zaman? Para yerine mal verip mal alıyorsunuz.
    Farkı kalır!.. Çünkü ticarette yapılan değişimde 'kâr' adını verdiğimiz bir unsur mevcuttur ki, bu ticaretin olmazsa olmazıdır, burada benim ağırlıkla üzerinde durduğum, bilgi + düşünce + duygu paylaşımında 'kâr' söz konusu değildir! Oki?
    Oki değil işte. Yukarıda yazdığım gibi manevi kazancı, hatta karşılıklı kazancı gözardı ediyorsun. Karşılıklı bilgi, düşünce, duygu paylaşımı, karşılıklı kazançtır. Ayrıca elinde bir ölçek var mı? Eşit mi değişim yapılıyor? Ya bir taraf daha duygusal, bilgili, düşünceliyse? Diğer taraf onu sömürmüş olmuyor mu o zaman? İşte bir emperyalizm örneği. Ayrıca ticarette "kar" varsa mal değişiminde "kar" olmuyor mu? "1 Keçi = 2 Kuzu = 1/8 İnek = Memed ağanın ortanca kızının başlık parasının 1/30'u = Fethiye Zıbık pansiyonunun haftalık yatak bedeli" gibi evrensel bir formül var da değişimler o şekilde mi yapılacak yoksa?

    Sevgili Baben, kollektivist sistem ile liberal sistem arasındaki çok önemli bir farkı da atlıyorsun, liberal sistemde istersen kollektivist topluluklar kurabilirsin. Örneğin 20 kişi eğer istiyorlarsa bir evi ve senin deyiminle tüm artı-değerlerini paylaşabilirler. Kimse de onlara "Hop, ne yapıyorsunuz siz!" demez. Ama kollektivist bir sistemde tersini yapamassın. Yalnızca bu fark bile insan haklarına hangi sistemin daha saygılı olduğunu gösteriyor.

    Bence en büyük yanılgın ise emperyalizmin insanı ezmesi önündeki en büyük engelin kişi hak ve özgürlüklerinin çağdaş koşullarda sağlanmış olduğu birey-vatandaş kavramı olduğunu ve bunun liberalizm dışında bir sistemle sağlanamayacağını görmüyor olman. Hatta neredeyse zaman zaman tam tersini düşünüyorsun. Birey liberal yani özgür olmadığı bir toplumda iradesini tam anlamda kullanamaz. Ne sosyal anlamda benlik/bireysellik/özgün kişilik kazanabilir ne de bunun sonucunda bu doğrultuda özgün hak arayabilir veya aranabilecek düzenlemeleri yapabilir. Yanlızca hakim iradeden vermesini umar.

    Konudan biraz uzaklaştık ama yeniden dönmek için yoruldum. Belki sonra bir mesaj daha yazarım.

    Selamlar, sevgiler.

  12. #27
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Yaa arkadaşlar kusura bakmayın ama, şu emperyalizm ve sistem tartışmalarından, resmen böğğk geldi.. :evil: neptune, kardeşim, kargadan başka kuşlar da var yaa.. Dönüp dolaşıp konuyu oraya sürüklemenin ne anlamı var?

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Yalnızca bu fark bile insan haklarına hangi sistemin daha saygılı olduğunu gösteriyor.
    Hee.. Ebu-Garip hapishanesindeki pislikleri yapan uzaylılardı de mi? "İnsan Hakları" da Hawaii adalarında tatile çıkmıştı o sıra? "Emperyalizm"le "Liberalizm"in alakası yoktur, deme bir de.. Gülecek yerimi şaşırıyorum! :evil:

    Beni de "Varyemez Amca"ya benzettiysen "pes" diyeceğim artık. Hemen bir göz doktoruna gitmeni önermekten başka yapabileceğim bir şey yok! Gözlük aldıktan sonra yazılarımı bir kez daha okursun. :roll:

  13. #28
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    19:22
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.750
    Alınan Beğeniler
    3.952
    Verilen Beğeniler
    4.223

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: OturanBoğa
    İyi ama neptune, roman bu, adı üstünde, kurgu
    Tabii kurgu ama işin doğrusu senin kafandaki insan doğasına ait düşünceler çok daha kurgusal. Dünya üzerinde yaşayan ve "çağdaş" yaşam koşulları süren hiç bir toplumda bu ölçüde bir paylaşım yok. İşin bir diğer yanı insanları doğaları dışında yaşamaya zorlayamassın. Belki bir süre olur ama devam edersen ruhsal sağlıkları ciddi ölçüde bozulur. Sağlıksız bir toplum ise eninde sonunda çöker. Eğer insanın doğası senin düşündüğün gibi olsaydı, toplumların çoğunluğu dediğin şekilde yaşamaya dönerdi.
    Sakın bugün "insanlar doğalın dışında" yaşamaya itildiği için "ruhsal sağlıkları ciddi ölçüde bozul[muş]" ve sakın bugün insanlık "çökmüş" olmasın!?
    Yaşanan demresif haller, psikolojik destek zaruriyeti, cinnetler.... bence bunlar tam da insanların doğası dışında yaşamaya itildikleri iin oluyor.

    Bununla birlikte, elbette dünyada cennet bi ütopyadır. Ve elbette insanlar "doğal" olamazlar bu saatten sonra. Benim dediğim, yukarıdaki mesajımda da yazdığım gibi, bugün insanları kurgularken (sosyalizasyonun tüm aşamalarını kastediyorum), biraz daha dengeli ve "bizci" kavramlar yerleştirmenin gerekliliğidir.
    Ve bugün bu yapılmıyor. Ben-ben-ben-ben....

    ***
    Liberalizme gelince. Bence bunu da ikiye ayırmak gerek: Ekonomik liberalizm ve sosyal/siyasal liberalizm.
    Ekonomik liberalizm, bana ters abicim! Hiç girmiim şimdi konuya...

    Sosyal/siyasal liberalizm ise, içinde onayladığım çok şeylerin olduğu bir kavramdır. Ama burada da liberal kelimesini (çağrıştırdığı kudurganlık sebebiyle) kullanmamayı, onun yerine ÖZGÜRLÜKÇÜ kavramını kullanmayı tercih ediyorum.
    Düşünsel/siyasal özgürlüğün önüne her ne sebeple ve hangi siyasal düşünce adına olursa olsun engeller koyulmasına karşıyım. Bu konuda tam bir özgürlükten yanayım. Tek bir ölçü var benim için, o da, içinde şiddet, tehdit ve zorlama ol(a)maması.

  14. #29
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Burada sakin sakin bir takım gerçekliklerin farkına varmaya çalışmaktan büyük zevk alıyorum. Bu süreçte sevgili Baben senin de sakin kalmayı başarman gerekiyor. Çünkü günümüzde artık tartışmaya açmaya kalktığın konular öyle sistem tartışmalarının dışında değil maalesef. Biraz sonra özellikle dikkat çekeceğim üzere Neptune de aynı şekilde bazı local uygulamaların genelin etkisi dışında var olabileceğini söylüyor ki bence bu pek mümkün değil. Günümüzde artık hiçbir şey birbirinden çok bağımsız değil. Siyaset hukukla (Anayasa, ceza, medeni, ticari hukuk vb) ekonomiyle, iletişimle (medya, gazete vb) ve diğer bilim alanlarıyla o denli iç içe girmiştir ki artık bu alanların birbirinden çok kesin çizgilerle ayrıldığını iddia etmek mümkün görünmüyor. Herhangi bir konuyu ele aldığınızda ona tek bir açıdan bakmak o konuyu içinde bulunduğu bağlamdan kopartmak anlamına gelir ki buradan alınacak hiçbir sonuç gerçeği karşılamayacaktır. Toplumsal anlamda gerçekleşen herhangi bir olayı o olayın içinde gerçekleştiği sistemden, toplumsal normlardan, ekonomiden, tarihten, insanların geleceğe yönelik kestirimlerinden soyutlayarak bakmak bize sadece kısıtlı bilgiler verir. İşte bu nedenle bir konu başlığı açtığımızda birileri çıkıp konuyu geniş perspektiften açıklamaya kalkarsa alınmamak gerekir. Kaldı ki sevgili baben diyalektik de tam bunu emreder. Düşünsel alanda diyalektik bakışı bilimsel kılan işte bu şekilde olguları her yönüyle tarihi bir etkileşim olarak ele alması değil midir? Öyleyse neden kızıyoruz


    Neptune izin verirsen sana öncelikle başka yerde yazdığım “bireyselleşme” olgusundan neyi kastettiğimi açıklayayım. Bana göre bireyselleşme bencilleşme değildir. Her ne kadar bencillik insan doğasına ait bir durum olsa da insanın bu yanını törpülemek gerekir. Zira adına ‘ mülkiyetin trajedisi’ denilen bir olasılık vardır. Mülkiyetin özünde herkesin kendi faydasını esas aldığı bir düzende sonucun kaos olacağını anlatan bu tanıma göre bu durumu önlemenin yegane yolu artık toplumsal yaşamdan başka alternatifi olmayan insan fenomeninin kendine gerek hukukla gerekse başka bir takım yaptırım unsurlarıyla önleyici dizginleyici bir mekanizma kurulmasının gerekliliğidir. Yazılarında özellikle dikkatimi çekiyor. İnsan doğasının karanlık yönlerine dair yaptığım vurgulara hemen destek veriyor ancak bu yönleri nedeniyle insanın gerekirse kontrol edilmesine gelince “liberalizm” deyip peygamber demiyorsun. Benim kastettiğim bireyselleşme insanın kendini olabildiğince gerçekleştirmesidir. Yoksa insanı her alanda serbest bırakıp diğer bireylerin kanını emeceği bir düzen oluşturmasına izin vermek değil.


    Liberalizm hakkında ‘ütopya ‘ kelimesini gidip platon un mağarasındaki idea evreniyle özdeşleştirmeni anlamadım. Kastettiğim şey bildiğimiz “ulaşılması mümkün olmayan kurgu” anlamındaki ütopyadır. Çünkü liberalizmin önerdiği serbestlik hali kesinlikle hiç var olmadı ve olmayacaktır. Ekonomik anlamda liberalizm takdir edersinki bir tekelleşme özgürlüğü anlamına gelmemektedir. Ancak elimizdeki tüm veriler genel anlamda bir liberalizm den çok bir oligark (Oligopoli) sistemi oluşturulduğu yönündedir. Üniversite de aldığım ekonomi dersinde ekonomik sistemi arz ve talep dengesi, üzerine oturtup üretimin nasıl gerçekleştiği, daha ucuz üretim için gerekli hammadde ve enerji için dünyanın kana boğulmasının da ekonomi kuramları içinde yer alıp almayacağına hiç değinmeyen liberal ekonomi kuramını iyice öğrenmiştim. Bu kuramla ilgili daha fazla bilgiyi de kişisel çabalarımla öğrenmiş, Locke den başlayıp Adam Smith, Jhon tuart Mill, İngilizlerin meşhur bakanı Keynes ve “keynezyen liberalizm” Ricardo vb hakkındada bişeyler okumuştum. Bunların uygulamada ne gibi sonuçları olduğunu iki koskoca dünya savaşı bize göstermişti. Ama sen şimdi daha çok Almanların temsil ettiği neo-merkantilizm nedeniyle bu savaşların çıktığını da savunur benim gözlerimi yaşartabilirsin tabi.
    Ben ekonomist değilim. Ekonomi üzerindeki bilgilerim son derece kısıtlıdır. Ancak bütün bu eksik bilgilerim dünyadaki olaylara bütünsel bir perspektiften bakma çabamı tamamen engellemiyor. Bu boyutla irdelendiğinde dünya da olanların tam bir milletler mücadelesi ve çıkar çatışması olduğu görülmektedir. Bu çatışmanın artık insanların ortak refahı için liberalizm tarafından ortadan kaldırılacağını söylemek “Mac Donalds olan ülkeler birbiriyle savaşmaz” tespitindeki inceliği(!) çağrıştırıyor.

    Bizim ülkemizi yaşam alanı olarak benimseyen ve bu topraklara çokda iyi uyum sağlamayı başarmış yeni bir aydın türüyle zaman zaman ciddi benzerlikler gösteren konuşmalarında onların çok sık yaptığı bir hataya düşüyorsun. Bu insanların en büyük özellikleri iyi dil bildikleri için AB gibi kurumların kendilerine atfettikleri bazı üstün(!) özellikleri kitaplardan okuyarak bu atfedişleri gereçekle karıştırmalarıdır. Bunun en büyük sebebi bu atfedişlerin “doğru” olmalarıdır. Kitaplarda özgürlük temalı cümleleri okuyan yurdum tatlı su aydını hemen bu doğruyu gerçekle özdeşleştirir. Doğru ile gerçek zaman zaman yan yana gelebilse de her zaman aynı şeyler değillerdir. Örneğin Ab konusunda Ab nin kendine atfettiği “tarihte eşi görülmemiş evrensel bir proje” olma sıfatını bu sıfata eklemlenen tüm olumlu özelliklerle birlikte – İngilizce de okuyabildiğinden sanki bir Hititçe metni sökmüş gibi- aynen kabul edip bunları gerçek sayan ve bu doğrultuda kendi insanına yönelip okuyup ezberlediklerini tekrarlayan garip bir oryantalist aydın profilidir bu… Burada, mesela, durup şu anda bir Ab ülkesinde PKK terör örgütünün nasıl olup da yayın yapabildiğini sormak, ardından bu gerçek üzerinden Ab nin kendine atfettiği özellikleri yeniden değerlendirmek ve sorgulamak bu bahsettiğim aydın profilinin yapacağı bir şey değildir.

    Aynı şekilde kitaplardaki liberalizmin bugüne kadar sadece ve sadece bir ütopyadan ibaret olduğunu görememek benzer bir yaklaşımın yansıması olsa gerektir. Batılı ülkelerin dünyanın gözyaşları pahasına elde ettikleri gelirlerinden kendi işçilerine pay vermelerini ve bu durumun mevcut sistemin yürüyebilmesi için kaçınılmaz olduğunu göremeyince işte çıkıp bu işçilerin sahip olduklarını hükümetin sistemden kendi halklarına verdiklerini sus payı olarak görmez aksine “liberalizmin dayanılmaz hafifliğine” yorarsınız. Oysa gerçekte liberalizm diye bir şey hiç olmadı. O metinler kitap üzerinde kaldılar, tıpkı komünizm iddiasında olduğu gibi. (Kaldı ki komünizmin iflası bu sisteme inanmamama rağmen söz konusu da olmamıştır. Sovyetlerde uygulanan Marksist anlamda bir komünizm falan değil aksine bir köylü diktatoryasıydı hepsi o. Gerçek bir komünist sistem henüz kurulmuş değil. Bu anlamda liberalizm sınavı kaybeden tek sistemdir. Ama doğrusu bu gerçek benim kollektivist sisteme yönelik inançsızlığımı ortadan kaldırmıyor)

    Tamda burada şu senin beni çok güldüren iddiana değinmek istiyorum. Demek “liberal sistemde komünist bir oluşum mümkün ama aksinde mümkün değil” öyle mi? Bir kere bu tam bir indirgemecilik. Yok böyle bir şey. Siz tutup kapitalist bir toplumda hadi vergi vermeyip biz kolektif bir sistem oluşturduk deyinde görelim. Tabi bu sisteminiz aile içinde ya da dostlar arasında bir tür küçük paylaşımdan ibaretse o başka. Aynı şekilde siz komünist bir devlette kimseye çaktırmadan kapitalist adımlar atabilirsiniz. Kimse size bir şey demez. Ama iş sistemin kurallarını zorlamaya geldi mi (Tabirimi mazur görün )adamı oyarlar. Her iki sistemde kendi bekasına yönelecek kendi oluşumunun direklerini sarsacak adımlara asla izin vermez. Sürekli batının uygulamalarından örnek verildiği için biz de Amerika’dan örnek verecek olursak meşhur MC Carty kanunları hala hatırlardadır. Kaç bin kişi gölge gibi izlenmiş, sınır dışı edilmiştir unutmayalım. Düşüncesine bile tahammül edilemeyen bir sistemi siz hiçbir yerde uygulayamazsınız. Hadi mesela ülkemizde diyelim ki biz kolektivist bir kasabayız, kafamıza göre enerji elde etmek ve bunun vergisini vermemek istiyoruz… Bakalım devlet baba ne diyecek?


    Ekonomik olarak piyasa kuramları bağlamında liberalizm diye bir şey yok dedik. Yok çünkü siyasal alanda güçle elde edilen avantajlar bu alana yansıtılmakta ve bu ciddi bir tekelleşmenin önünü açmaktadır. Liberalizmin vaat ettiği refah her geçen yıl dünyadan uçup gidiyor. Bakın İngilizceniz yeterlidir sanıyorum. Girin birleşmiş milletlerin sitesine orada Dünyada gelir dağılımındaki eşitsizliğin her yıl nasıl uçurum gibi büyüdüğünü gösteren araştırma sonuçlarını göreceksiniz. Sadece gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkelerde bile hal böyle. Amerika da gelir dağılımındaki adaletsizlik her geçen gün artmakta. Gelecekte çok ciddi toplumsal patlamalara gebe olduklarını bizzat kendileri yazıp çiziyor. Meşhur Liberal! Politikalar ne demokratikleşme ne de başka bir faydayı iddia ettiği gibi sağlayamıyor. Amerika suç patlamalarını her yıl onlarca insanı idam ederek önlemeye çalışıyor. Elli milyon insanın sağlık güvencesi yok. Hukuk sistemi bizlere filmlerde gösterildiği gibi mükemmel işlemiyor. Herkesin karısını öldürdüğü konusunda hemfikir olduğu O:J: Simpson davası gibi zenginlerin, parası olanların medyayı arkalarına alarak kamuoyunu, adaleti yönlendirebildikleri garip bir sistem haline geldi. Aynı şey ekonomi alnındada var. Dev reklâm bütçeleriyle kitleleri yönlendirebilen büyük şirketler kendileriyle rekabet etmeye kalkan küçükleri silindir gibi eziyor. Eğer kendileriyle mücadele edebilecek yenilikleri varsa da zaten hemen para gücüyle satın alıyor. Ya da genelde Arge ye dayalı bu olası üretimleri yine kendisi ortaya koyuyor. Microsoft buna çok güzel bir örnektir. Bugün dünyayı bu büyük şirketlerin beklentilerine sözcülük yapan maşa siyasetçiler yönetiyor. Yani bütün bu düzenin adı kısaca kapitalist ve emperyalist dünya düzenidir. Kendine atfettiği özellikleriyle liberal dünya düzeni değil. Ama ben kitaplarda okuduklarıma bakarım, Irakta öldürülen çocuklar beni bağlamaz, G:Amerika da demokratik seçimle iktidara gelenlerin Amerikan destekli darbelerle katledilmeleri de benim liberal düşüncelerimi etkilemez diyorsan yapacak bir şey yok. Burada liberal batının sana göre sırf liberal olduğu için yaptıklarını saymaya kalksam sayfalar yetmez. İşte kısaca bu nedenle “dünyada liberalizm yoktur ve liberalizm bir ütopyadır” dedim. Yoksa ben de okuyorum o tumturaklı cümleleri…

    Buraya kadar istediklerimi anlatabildiysem liberalizm kelimesini kendisine atfettiği “özgürlük” özelliğinden hareketle kullanmak tarafımızca pek kabul görmemektedir. Sen daha önce de Fransız ihtilalini demokrasiyle özdeşleştirmiştin yanlış hatırlamıyorsam. Tıpkı o konudaki klasik ezberci söyleminle bu liberalizm konusundaki ezberci söylemin uyuşuyor. Ama mesela o i,İhtilal konusunda Babeuf u okumak eleştirilerini dinlemek aklına geliyor mu bilmiyorum. Okusan belki bizim liberalizm e yönelik soru işaretlerimizi anlarsın. Bu ezberci yönünle eleştirdiğin Baben ile aynı şeyi yapıyorsun.

  15. #30
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Yaa kardeşim, 'tartışma'nın bir yolu-yordamı, usulü-üslubu vardır/olmalıdır!

    Anladığım kadarıyla Sevgili neptune, aşure yapmayı çok seviyor! Yalnız, aşurenin tüm malzemelerini kattıktan sonra, mutfaktaki ketçap ve mayonezi de kazanın içine boca ediyor, yetmiyor, ne kadar sıvı varsa (zeytinyağı, ayçiçekyağı, sarımsak sosu vb.) karıştırıyor, o da yetmiyor ne kadar baharat varsa onları da ekliyor.. Sonra da, "tatlı yaptım, Baben'e yediremiyorum" diye yakınıyor! Baben yemez kardeşim! Baben'de mide var, çünkü!!

    Yoksa, Baben de keyif alır "adam" gibi tartışmalardan! Daha önceleri de çok kez kanıtlamıştır bunu!

    Not: Baben, ezberci değildir! Göreceli olarak az okumuştur. O kadar.. Ama yeni karşılaştığı kavramları diyalektik yöntemle (analitik düşünce tarzı da diyorlar) çözmekten de büyük keyif alır. Bi daa duymasın. Acayip bozulur.. :evil:




Sayfa 2 / 3 İlkİlk 123 SonSon