TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 1 / 4 1234 SonSon
Toplam 60 mesajın 1-15 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #1
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    08.03-2023
    Saat
    14:29
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    • OturanBoğa Not (2 Temmuz 2006):
      Yıllardan beri Türkiye Sakatlar Konfederasyonu öncülüğünde Ayvalık'ta 'Özürlüler Şenliği' düzenlenir;
      * Bu etkinliğe katıldınız mı? 2006'daki etkinlik hakkındaki görüşleriniz/tespitleriniz nelerdir?
      * Etkinliklerdeki organizasyon kalitesini yıllara göre değerlendirir misiniz? Sizce organizasyonda bir iyiye gidiş var mı?
      * Bu etkinlikle ne yapılmak isteniyor ve sizce amaca hizmet ediyor mu?
      * Sizce bu etkinliğin yararları ve zararları nelerdir?




    Bu dünyadakiler ikiye ayrılır; Değiştirebildiklerimiz ve değişmeyenler.

    Tam on yıl önce katılmıştım Ayvalık “engelliler” şenliklerine. Gerçi tabela ve afişlere “özürlüler şenliği” diye yazsalar da, en azından bu tanımın artık değişmiş olmasını dilerdim. Değişen, iyiye giden ne var?

    On yıl evvel katıldığım o organizasyonda da ufak tefek arızalar vardı elbette. Ama genel olarak değerlendirdiğimde benim için de zevkli geçen bir tatil olmuştu. “Benim için de” dedim, çünkü hayatımda ilk defa o kadar çok sakatı bir arada görmüştüm. Neredeyse herkesin yüz ve bedenlerinden etrafa sürekli bir neşe ve mutluluk hali dökülüyordu. Bizim gurubu İstanbul Aksaray'daki derneğin önünden ufak bir otobüsle almışlardı. O otobüse bindiğimiz andan, Ayvalık'taki bir haftayı yaşayıp, yine otobüslere binip dönene dek etrafımdaki insanların çoğundaki aşırı mutluluk hâli beni ürkütmüştü biraz. Çünkü bu gerçek olmasına imkân vermediğim bir durumdu.

    Kim bilir? Belki yapay bir tavır dahi olsa şarkılar söyleyip gülmek, gerçekleri “değiştirip” güzel görünmesini sağlamanın en kısa yoludur. Hüzünlü bir şarkının dediği gibi “yalan da olsa beni sevdiğini söyle”..

    Ve başka bir şarkı “eğil salkımsöğüt eğil, bu seninki sevda değil” deyip duruyordu belki bende. Hiç bir sorun olmasa da surat asıp, başınız önde gezer, kambur kambur oturur önünüze bakarsanız, bir süre sonra beyninizde mutlaka olumsuz düşünceler aydınlanacaktır. Yani dışa vurduğumuz beden haline iç dünyamızı benzetmeye başlarız. Üstelik kimse bu manzarayı çok izlemez ve yakın olmak da istemez.

    Çuvaldızı kendine batır Vefa! Hangi yöne akıyorsa kapıl gidiver etrafa.” deyip akmıştım içine kalabalığın. On yıl önce güzel bir hafta yaşadım, çok güzel insanlar tanıdım orada. Ama genel olarak özetlendiğinde bu gibi etkinlikler, “engelliler camiasına” zannımca HİÇ bir yararı olmayan uğraşlardır. Kezâ belirsizleşmesi gereken “engelli-sağlam” hattına her yıl yeni kaleler ve burçlar inşaa etmekten öteye gitmez, gidemez, gitmeyecek de! Etkinliklere katılan sakatların yüzlerindeki mutlulukla ölçemezsiniz başarıyı. Üstelik down sendromlu bir gencin meleklere benzeyen sürekli ve saf gülüşünü afişe edip dernekler yararına kullanamazsınız, kullanmamalısınız! Onlar zaten gülüyordu, siz sonradan geldiniz.. Onlar zaten açılmış çiçekler gibiydi. Siz gelip bu güzelliği kendi yakanıza yamadınız.

    Yüzlerdeki mutluluklar birer birer açar ve dağılır etrafa. Bu kısacık anların toplum içerisindeki “engelli-sağlam” sorununa ne faydası var ki? Yüzde kaç engelli iş buldu bu mantık sayesinde? Yüzde kaç engelli eş buldu? Sayılar verin artık, şunu şunu başardık deyin, afişlere yazmayın hep aynı hikâyeleri. Neymiş “dışımıza değil, özümüze bakın”.. Peh! Ne yaratıcı, ne müthiş bir söz!! Çok kaşıdınız mı kafanızı bunu düşünürken?!

    On yıl evvel gittiğim şenlik yine de güzeldi. Beni bir spastik genç ve ailesinin odasına vermişlerdi. Bir kamu kurumu misafirhanesine ait odalar geniş ve rahattı. Denize sıfır bir konumdaydık. Eğlenmek için gazino benzeri bir ufak bahçesi vardı. Arkadaşların arasında şahane müzik yeteneği olanlar çıkıp türküler ve şarkılar söylüyorlardı. Bir iki gün oda arkadaşımın üç yaşlarındaki tatlı kardeşine refakat ettim zevkle. Geniş güzel bir kamptı. Tiyatro sahnesi bile vardı. Ufaklığın kolundan tutup tiyatroya gitmiştim. Çeşitli, engel türlerinden oyuncuların oynadığı sessiz ve duygusal yoğunluğu sert olan bir oyun sahnelenmişti. Ufaklığın ihtiyacı için salondan çıkıp odaya dönerken abisine rastlamıştım. Telaş içindeydi. Meğer annesi de bizi aramış bir süredir. “Sorun yok, tiyatrodaydık, hem kaybolmayız ki” demiştim gülerek. Cep telefonlarının henüz etrafta görünmediği zamanlardı tabi. Güzel, çok güzel anılarım oldu. Etrafta üzerlerinde aynı tişörtlerle dolanan bir sürü liseli ve üniversiteli genç vardı. Bu gönüllüler özellikle yemek vakitlerinde masaları bir bir dolaşıp servis yapıyorlardı.

    Her şey çok güzel gidiyordu ki, hepimizi Ayvalık meydana giden bir caddede sıraya dizdiler. Caddenin iki yanında ise halk durmuş olanları seyrediyordu. Çok sıcaktı, çok utanmıştım. Kendimi birden kör, topal, sandalyeli, spastik ve zihinsel engelli gibi kişilerden oluşan bir gürûhun arasında buldum. Kameralar falan ara sıra aramıza girip objektiflerini tek tek bize dikiyorlardı. Yan yan veya sekerek, titreyerek, tekerlek çevirerek, bastonları yanlara yayıp yengeç gibi aksak veya bir hata edip gündüz ortaya çıkıvermiş yarasalar gibi şaşkın bir şekilde ilerliyordu bu tuhaf karışım. Ne oluyordu? Kim koymuştu beni bu caddeye? Şöyle bir hamle yapıp sıvışsam aralarından kaçabilir miydim?

    Kaçamazdım! İki tarafımızı sağlam insanlar kaplamıştı! Neydi bu iğreti yürüyüş? Yaşadığımız o bir kaç güzelliğin diyeti miydi? Kime ne ödüyordum?

    O yürüyüş günü olup da, önceden iyi niyetle kendime batırdığım çuvaldızın acısı fena çıkınca, etkinliğe dair her şeyi, her güzelliği siliverdim aklımdan. Teşekkür ve minnetlerimi, güzel anılarımı orada tanıdığım o güzel insanlara yükledim tek tek. Ve çuvaldızı kocaman bir balona batırdım. İçi sadece laf kalabalığıyla dolu balondu bu. Derneklerin o pembe balonu daha şiddetli bir gürültüyle patlamıştı bu sefer kafatasımda!

    Dünyadakiler ikidir; Değiştirebildiklerimiz ve değişmeyenler! Çok, çok uzun bir süre kendimi sakat olarak görmedim, beni öyle görmüş olsalar da bilmedim. Gençlikte herkesin yaşadığı bazı oluşum ve yıkımlar, sakatlığımı biraz olsun yüzüme vurmuşsa da, beni asıl yere seren darbeler, çalışıp didinip üniversiteyi bitirdiğimden itibaren gelmeye başladı. İş aramaya başlamıştım. Bu yol, neredeyse on yıl sürecek bir işkenceli gidişatın başlangıcıydı.

    Çocukluğumda yapılan zekâ testiyle toplumun en üstteki yüzde ikisine yakın bir azınlığa dahil olduğum belirtilmişti. Bilgisayarların evlere bile girmediği, bilinmediği zamanlarda ben programcı olma yolundaydım. Gücümün yettiğince kendimi hayatın her alanında yetiştirdim. İyi seviyede bir yabancı dilim olmuştu. Dünyamdaki bütün fiziksel, sosyal, ekonomik vesaire engellerden sıyrılmış olarak, istatistiksel olarak bakıldığında bu vasıflarda bir insanın ülkemizde kaçta kaça denk geleceğini bilmiyorum. Ama belki, hiç yapmadığım bir şey yapıp, kendime paye biçeceğim. Çünkü kimse, hiç kimse Vefa'yı hafife almamalı!

    Hafife alınmayı bırakın, öyle an geldi ki, adam yerine konduğum için sevinme zavallılığına düştüm. Şu an sevdiğim bir kurumda, sevdiğim bir mesleği yapıyorum. Ama kadrom, ünvanım ve maaşımı toplayıp bir kefeye koysam diğer kefedekileri yerinden bile oynatamaz. Yine de işimi ve görevimi zevkle, gururla yapıyorum. Çünkü koşullar böyle.. Koşullar böyle!

    Şimdi engellileri temsil ettiği iddia edilen derneklere döneyim. Biri çıksın ve bu derneklerin ne işe yaradığını, topluma ve bireylere ne faydalar sağladığını somut bir şekilde, madde madde ifade etsin. Biri çıksın sorsun, bir diğeri de cevaplasın; “Vefa, sen bunca özelliklerde yetişip, seçkin bir konuma gelmiş olmana rağmen, neden akıl ve mantığa sığmayan bir şekilde on yıla yakın bir süre işsiz dolaştın. Üye olduğun ve gidip geldiğin dernekler o zaman zarfında ne yapıyordu? Ki o derneklere üye olmana bile gerek olmamalıydı. Onlar işini yapıp senin daha insani koşullarda yaşayacağın bir ortamı topluma sunmalı-sağlamalıydı. O boş geçen yıllarda kaybettiğin mesleki enerji ve umuduna ne olacak? Şimdi neredeyse emekli olacaktın, onca kayıp zamanı kimler üstlenecek?...”

    Değiştirebildiklerimiz ve değişmeyenler! Aradan on yıl geçti. On yıl, yani kırk mevsim. Dünya değişti, başkanlar değişti, şehirler değişti, müzikler, zevkler, filmler değişti. Cep telefonu çıktı, heves oldu, furya oldu, hastalık oldu. İnternet icad olup neredeyse her eve girdi. İletişim değişti, yaşama hızı değişti, ulaşabildiğimiz bilgi miktarı değişti.

    Ama engellileri Ayvalık şenliklerine götüren o küçük, eski ve rahatsız edici otobüsler değişmedi! Afişlere yazılan o beylik sözler değişmedi. Sakatlığımızı bir kürsü gibi kullanıp nutuklar atan o mantık değişmedi. Nereye gittiği, ne amaçla yapıldığı, ne faydası olduğu bilinmeyen o yürüyüşler değişmedi.

    On yıl sonra, yani bugün, yani Mayıs 2006' da beni bir dostum aradı. Gel dedi, Ayvalık şenliklerine gidelim. Dedim olmaz abim, ben o şenliklerin ne olduğunu bilirim. Dedi gel, bu yıl çok güzel olacak, beş yıldızlı otellerde ağırlanacakmışız. Dedim ne oteli, devletin o güzel misafirhanelerine ne oldu ki? Dedi ki onlar tadilattaymış. Haydi gel, kırma beni, gezer tozar, eğleniriz seninle. Dedim peki abim, geliyorum senin o güzel hatrın için. Ama bil ki yürüyüş, kortej falan olursa beni yok bilin. Dedi ki boşver korteji, biz güzel vakit geçireceğiz. Tamam dedim, geliyorum.

    Ve 23 Mayıs 2006 sabahı saat 07 ye doğru Sarmısaklı garajına indim. Dostumu aradım, dedi biz yoldayız, üç dört saati bulur varmamız. Dedim ki burada kimse yok, şu otel adını söyle de gideyim. Bir simit ve gazoz aldım, garaj büfede masaya oturdum ve yol yorgunluğumu biraz olsun unuttum. Otelin yerini sordum. Genç bir adam dedi kardeş seni ben götürürüm, hadi gel atla taksiye. Dedim dur yahu, simitimi bitireyim!

    Konuşkan taksicim beni müzik ve sohbet eşliğinde otelin önüne götürdü. Fırladı sanki mühim bir adammışım gibi benim kapımı açtı. Dedim borcum nedir? 15 YTL dedi. Oha dedim içimden, yol bitti bir şarkı bile bitmeden. 5 YTL lik yola 15 istedi açık göz herif! Dedim içimden Allah'ından bulsun, yorgunum, hiç tantana edecek halim yok bu adamla.

    Ve böylece sabahın ilk kazığını yemiş olduk!

    Bahçede, güneşin altında bekleyen iki üç gurup vardı. Evet, gurupları saatlerce mesafeden getiren minibüsler aynıydı! On yıla rağmen, bir futbol takımına sağlanan rahat yolculuk seviyesine bile gelinmemişti. Bazı guruplar, belediyelerinin tahsis ettiği kırık dökük eski şehir içi hat otobüsleriyle gelmişti. Ki bu sıcaklarda bir saatlik yol bile bir eziyettir bu otobüslerde.

    Otel dış girişinden hiç hoşuma gitmemişti. Her yerden uzak bir konumdaydı. Çöl ortasında, harabe bir köyde gibi hissettim kendimi. Etrafta otel çalışanı olduğunu sandığım “suratsız” bir takım insanlar dolaşıyordu. Kılık kıyafetiyle civar köylerde yaşadığı belli olan kadınlar ve genç kızlardı bunlar. Birer birer ortaya çıkıp otele ve ilgili çalışma yerlerine gidiyorlardı. Sanki zorla getirilmiş gibiydiler. Sanki etrafta gardiyan veya hastabakıcıların dolaştığı bir bakımevine gelmiştim.

    Vallahi yol uzun olmasaydı atlar dönerdim o anda İstanbul'a. Millet gibi ben de etrafta dolandım saatlerce. Nedense içeri almıyorlardı. Bazen resepsiyonda oturduk, bazen dışarıda gölge bir yerde. Öğleye doğru benim arkadaşım ve gurubu da geldi. Ve bir takım tantana ve pürüzlere rağmen içeri alındık. Alındık ama oradaki dernek sorumlularının bana bir çıkıntıymışım gibi bakmalarını unutmayacağım! Yıllar yıllarca beni de peşlerinde sürükleyen o derneklerin ve federasyonun uzantıları! Yahu dedim içimden, buradaki çok kişiden kıdemliyim ben, asıl sen kimsin, kimi temsil etmektesin?

    Neyse... Döküntüler otelimize girdik. Bize layık olan buydu zanlarınca. Aksak müşterilere aksak otel! Üç yataklı odaya dört kişi verildik. Dediler ki şanslısınız, altı kişi kalanlar da var!

    Aman Allahım! Neredeyiz, tecrit kampı mı? Hiç mi insafınız yok? Hiç mi mantık işlemez burada? O küçücük minibüslerde saatlerce yol tepen güzel insanlara vereceğiniz “hizmet” bu muydu? Tekerlekli sandalyedeki arkadaşların, üç dört kişinin yan yana konmuş yataklarının üzerinden yuvarlanarak yerine ulaştığını duydum. Odamızdaki neredeyse hiçbir şey çalışmıyordu. TV varmış klima varmış diyenler olursa sadece bir örnekle susturacağım; Bizim odamıza ait banyodaki sifon bile çalışmıyordu!!!

    Ya sabır dedim eşyalarımı çıkardım, çıkardığıma da pişman oldum. Dört kişiydik ve yataklar odayı kaplamıştı. Çıktım havuz denen yeri göreyim dedim, çünkü denize girecek bir sahili yoktu otelin. Ortada büyük bir havuz vardı. Etrafta otel yapısına dair her şey ya bakımsız ya kırık döküktü. Bahçe dekor havuzları boş ve kirliydi. Dedim yemeği bekleyelim, sonra suya girer serinleriz. Havuz yanı başındaki yemek yendiğini sandığımız binaya gittik. Dışarıda ve içerde masalar vardı. Dışarıdaki sandalye ve masalar plastikti ve gölgelenmesi için hiç bir önlem alınmamıştı. (gölgelik için gereken tenteleri iki gün sonra kurdular!)

    Üç arkadaş iç tarafta oturup yemek vaktini bekledik. Kapılar açılınca girdik. Açık büfe çorba, bulgur pilavı, tavuk, salatalar vesaire vardı. Bir garsona yardım için rica ettik, siz seçin ne istiyorsanız ben masanıza getiririm dedi. Tamam dedik. Tabağımıza salataları koydurmuştuk ki şef olduğunu sandığım biri geldi. Bize o gün için öğle yemeği hakkımız olmadığını söyleyip tabağı geri aldırdı. Dedik yakında yemek yenecek yer yok mu? Yok dediler, yedi kilometre mesafe var! Tamam dedik, paramızla yiyelim? Olur dedi garson, olur ama önce bizim otel müşterisi yesin, müşteri sayısına göre yemek pişirdik. Kalırsa girer yersiniz.

    Bir saate yakın da bu sebeple bekledik. Ve garson geldi. Şimdi yiyebilirsiniz dedi. Yemek ücretleri 15 YTL dir. Dedik toplam mı? Yok dedi, kişi başı 15 YTL! Yuh dedim, bu dernekler kendileri gibi ucube bir yer bulmuşlar, vallahi söylenecek söz yok! Kimse akıl etmedi mi bu insanlar acıkınca ne yapacak? Ee dedim, diğer yüzlerce insan ne yaptı, nerede yedi? Şurada üç tabak yemek verseydiniz oteliniz mi batardı? Bu mu şenlik dediğiniz?



    Neyse ki Urfa gurubundan arkadaşlar dışarı çıkmışlar araçla. O guruptaki diğer bir arkadaş koşturdu ve onları arayıp birer döner ve ayran ısmarlayıp 8 YTL ye doyduk. Yeri gelmişken söyleyeyim, en çok bu gurubu sevdim, Allah razı olsun çok içten ve sıcak insanlardı. Keşke dernekler arası sağlam bir iletişim olsaymış da Urfalı arkadaşlarca yapılan bir sıra gecesi ziyafeti düzenlenseymiş. En çok bunun olmadığına üzüldüm.

    Havuza sadece bir defa girdim. Çünkü böyle bir otelde havuza gereken itinanın gösterilemeyeceği apaçık ortadaydı. Havuz öncesi girilecek ilaçlı havuzcuklar yoktu. Duşlar da çalışmıyordu. Zaten bunu bilen, önemseyen veya haberdar edilen kimse yoktu.



    Akşam yemeği vakti geldi. Dış mekanda, yani plastik masa ve sandalyelerde yer gösterildi engellilere. Engellilere gelen yemek ayrıydı. Otel müşterisi ise içeride, hemen pencereden görebileceğimiz mesafede, ahşap masa ve sandalyelerde açık büfe yemeklerini yemekteydiler. Biz, yani “özürlüler” de tentesi bile kurulmamış bir alanda oturmuştuk. Ayrı gayrı yerlerde, ayrı gayrı yemekler yiyorduk, aramızda birer pencere. Plastik masalar, sandalyelerde ve plastik çatal kaşıklarla yedik.

    Plastik çatal kaşıklarla yiyorduk yemeğimizi mahkûmlar gibi. İnanılmaz derecede acıyordu içim. On yıl evvelki o kortejde sandım kendimi. Kurtulmam gerekiyordu buradan. Bu muydu toplum için hizmet? Bu muydu verilmek istenen mesaj? Bu muydu bu güzel insanların hak ettiği? Nerede etrafta fır dönen o gönüllü gençler?

    Bir güzel şarkıdaki gibi “Bir adım ileri, iki adım geri” her şey on yıl evvel olduğundan bile beter hale gelmeli.

    O gece en çok üç saat uyuyabildim. Beni davet eden arkadaşım yerde uyuyordu! Evet, yerde uyudu, hiç bir yastık ve döşek olmadan. Koskocaman bir adam olmasaydım, avaz avaz ağlayıp feryad edecektim insaf etsinler diye. Sabah dedim en geç yarın buradan çıkıyorum dostum. Sırf senin hatrına geldim buraya. Sen yerde, beton üzerinde yatarken canım acıdı. Katlanamam bu derde ben. Geliyorsan gidelim, paramızla bir yer bulup, iki gün için de olsa bu şoku biraz atlatalım. Tamam dedi. Hazırlanıyorum, yarın gideceğiz.

    Yastığım kaya gibi sertti. Sular az akıyordu. Sifon çalışmıyordu. Yemekler berbattı. Çalışanlar bizi hor görüyordu. Kimi kime şikayet edecektim ki?



    Nedir bu şenlikler? Amaç ve hedef nedir? Ne istenir ne elde edilir? Her yıl tekrar tekrar sahnelenen bu gösterilerden kimler fayda görür? Toplum içerisindeki engelliye bakış açısında bir gelişme sağlamış mıdır?

    Hayır! Bu mantıkla hiçbir gelişme sağlanamaz! Bu senaryo ile özürlü ve sağlam arasındaki çizgi daha kalın bir şekilde çizilir her sefer. Dernekler yine afişler asar caddelere. Yine toplar toplayabildiği kadar sakat insanı ve geçer başlarına yürütür caddelerde.

    Allah aşkına söyleyin; On milyon engelliyi de toplasanız aynı meydana.. Ve gösterseniz halka aha burdayız, biz DE varız diye.. O bildik nutuklarınızı atsanız, şarkılar söyleseniz, isteklerinizi sıralasanız ve dağılsanız evlerinize.. Ne olur ki bir hafta sonra?

    Vallahi de billahi de toplum içerisinde ENGELLİYE DAİR HİÇ BİR SORUN OLMASAYDI bile sırf dernek ve benzeri oluşumların ve bu sakat mantığın sergilediği tutum sayesinde engelli kişiler birden toplumdan soyutlanıp, suçlu kişiler gibi titremeye başlayacaklardır.

    Derler ya “sağlam girdim hasta çıktım”. Bu şenliklerde “işaret edilen özürlü gurubuna” dahil edilmiş olmak bile insanı rahatsız ediyor. Parmağınızı uzatıp göstermeden önce de sakattık biz! Siz böyle yaparsanız, nutuklar atarsanız tabii ki dilenciler bitmez etrafta.

    Yıllardır yapılan bu şenliklerin 2006 ya denk düşeninde gördüğüm özensizlik ve kötüye gidiş beni son derece üzdü. Zamanla daha ustalaşıp, daha iyi koşullar sağlanacağı yerde, türlü sefalet ve aksaklıklar içinde dolanan insanlar görülüyordu.

    Tekrar çuvaldızı alıp kendimize batıralım. Birey olarak ne yaptık şu hayatta? Laylomların ve eğlencelerin gerçekte bizlere ne faydası oldu? Yıllar yıllar boyunca işsiz dolaşıp da tamamen bir tesadüf eseri sınava girip iş sahibi olmasaydım, bu oluşumlar bana bir iş bulabilecek miydi? Vallahi hiç sanmıyorum hatta eminim ki bulamazlardı. Ne yaptım ne başardımsa kendi imkânlarım ve ailemin desteği ile yaptım. Devletimin açtığı okullarda okudum. Devletimin açtığı sınavlara girdim. Devletimin verdiği bir işi zevk ve gururla yapıyorum. Rahatsızlığım dolayısıyla asker olamadımsa da, gerekirse herkes gibi ben de vatanım, ülkem, ulusumun yüksek değerleri için canımı veririm.

    Öyle görülüyor ki sakatlık kavramı ya bireylerce veya dernek vs oluşumlarca kullanılıyor. Bu ve benzeri yöntemlerle isteniyor, isteniyor, isteniyor.. Dilenciliğin her tarzı meydana seriliyor. Neyiz ki biz Allah aşkına? Bizi kime karşı savunmaktasınız? Suçumuz neydi ki bu konuma düştük? İş yapın iş, elle tutulur, gözle görülür sayılar verin. Boş laf kalabalığı taşıyıp durmayın yarınlara.

    O iki günlük Ayvalık kamp maceramda çok önemli bir şey dikkatimi çekti. Dokuz yaşlarında bir çocuk gördüm. Bir bacağı kısaydı veya ayağı yoktu. Ahşap değneklerle geziyordu. Ahşap değnekler ki ağır ve kabaydılar. Onun gibi ahşap değnekli bir kaç kişi daha vardı.

    Çok mu zor ki bu güzel insanlara birer alüminyum değnek vermek? Maliyeti tutsa tutsa 10-15 YTL lik bir araç olmalı bu, zira piyasada 25 YTL ye satılıyormuş. O iki günden sonra kamptakiler neler yaptılar nerelere gittiler bilmiyorum. Ama dilerim birileri akıl edip onlara yeni birer değnek hediye etmiştir. Dilerim mutlu dönmüşlerdir kamptan evlerine.



    En azından bu yeter bazılarımıza!

    30 Mayıs 2006
    Vefa LÖK

  2. #2
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Söylenecek çok şey var kuşkusuz,

    Bizi en fazla görevimizi yerine getirmiş olmanın sanal mutluluğu yakacak

    Ya şimdi en iyisi susayım, ayarlamayı tam yapacak gibi değilim bu sıralar, noktasız konuşmalar aklımı çelmekte....

    Geçmiş olsun dostum

  3. #3
    Üye
    alperstein Avatarı

    Gerçek Adı
    Alper
    Üyelik Tarihi
    05.02-2006
    Son Giriş
    08.04-2021
    Saat
    13:17
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    184
    Alınan Beğeniler
    13
    Verilen Beğeniler
    4

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ooooooooooooooooof oooooooooooooooof ve de of!
    Ben en iyisi bir sakinleşip geleyim.
    Bu başlık lütfen "Gündem" olsun sevgili arkadaşlar.
    Lütfen "Şenliği!" bir başka gözden anlatan bir arkadaş da olsun. Vefa dostum sana ve gözlemlerine inancım sonsuz ama insanın inanası gelmiyor
    Bir olumlu detay bile içime azıcık su serpecek sanki....
    Sevgilerimle

  4. #4
    Üye
    AsTeRuNyA Avatarı

    Gerçek Adı
    EMRAH
    Üyelik Tarihi
    13.06-2005
    Son Giriş
    22.10-2022
    Saat
    15:18
    Yaşadığı Yer
    İSTANBUL/sultangazi
    Mesaj
    424
    Alınan Beğeniler
    11
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    arkadaşlar bizde iki arkadaş kanatlı tırtılın kaldıgı otelde kaldık biz perşembe sabahı geldik otele hiç bir dernegin kontenjanından gelmedik otele vardıgımızda özürlülerin başı olan kamp sorumlusu olan adama yer sordugumuzda tekne turu var gidip gelelim yer verecem size dedi size bizde iyi tamam dedik çantalarımızı resepsiyona bıraktık katıldık tekne turuna yorgun argın tekneden döndügümüzde adam bize yer vercek diye bekledik 3 saat sonra dayamadık uykumuz gelmişti sorduk adama adam ne desin bide yer yok dedi yer veremiyoruz size dedi siz niçin geldiniz dedi bize bende tam diyecektimdi bu kadar saglam insan niçin geldi cahilligine verdim demedim bişey iyi dedik madem paramızla kalalım dedik resepsiyona boş oda varmı dedim iki kişilik var dedi herşey dahil sabah ögle akşam yemegi limitsiz içki 40 milyon dedi çok dedim otel sahibi nerde dedim gösterdi gittim konuştum 30 milyona odayı tutuk iki kişi 60 milyon sonunda odaya gidebildik bu bize yer varmeyen adamın adını biliyorum ama açıklamıyorum tam bir rezaletti bu sene ayvalık kampı

  5. #5
    Üye
    naska Avatarı

    Üyelik Tarihi
    04.08-2005
    Son Giriş
    02.11-2015
    Saat
    08:47
    Yaşadığı Yer
    Petrol Kentli..
    Mesaj
    76
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    aslında yukarıda yazılanların coğu doğru...ama olumlu yanları hiç anlatılmamış..ama herşeye rağmen oraya gelenlerim çoğu tüm eziyetler rağmen keyfine bakmasını bildi..

    madenki o kadar şikayet edeceksiniz(KanatlıTırtıl,semino
    )...o otele değilde...daha lüks bir yere gidebilirdiniz...

  6. #6
    Üye
    naska Avatarı

    Üyelik Tarihi
    04.08-2005
    Son Giriş
    02.11-2015
    Saat
    08:47
    Yaşadığı Yer
    Petrol Kentli..
    Mesaj
    76
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili naskaa öyle yapmadıgımızı nerden bılıyonn..tam olarak okusaydın o rdan kaçtıgımızı ve başka yere gectıgımızı anlardınnn...
    sevgili semino...oyle yaptığınızı ve niçin geldiğinizide

    benim gibi uzaklardan ve oraya gelmek için ne kadar zahmet hata işkence çekti bilemezsin..arkadaşların eziyet (başta yemek,yatak,su vs) çekmesi konusunda ise geceleri uyumadığımı bilmeni isterim..

    Hangi şartlarda otel kiralanmış ve hükümetin nasıl engel çıkardığını hata engel olduğu,yaşanan sorunlar sabaha kadar genel başkanla konuşulduğunu sorunların asgariye indirildiğnde haberin yok galiba...hata otel sorumluları arkadaşlardan özür bile dilediler...
    fazla uzatmasak iyi olur...

  7. #7
    Üye
    deryaaslanturk Avatarı

    Gerçek Adı
    Derya
    Üyelik Tarihi
    11.05-2005
    Son Giriş
    02.05-2018
    Saat
    16:48
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    O size yer vermeyen adam muhtemelen Mutlu beydir.
    Geçen sene de bizim ikizlerle gidişimize takmıştı.
    Oysa ben ilk defa gitmiştim o şenliğe ve zannetmiştim ki bu şenlik engelli aileler için yapılan bir tatil imkanı.

    Meğer sadece sakatları biraraya toplayıp yapılan bir duygu sömürüsü imiş.

    Bir defa en baştan o topluluğun başına hem engelli hemde engelliye güleryüz gösterebilecek birini vermeleri gerekiyor. Mutlu beyde güleryüz yok.

    Sonra madem paraları yok o kadar insanı bir araya toplayıp rezil etmenin bir anlamıda yok yapmayın o zaman bu şenliği kaldırın.

    Geçen sene yaşadığım sorunlardan sonra bu sene gitmeme kararı aldık eşimle. İyide yapmışız.

  8. #8
    Üye
    aferits Avatarı

    Gerçek Adı
    Ferit
    Üyelik Tarihi
    15.07-2004
    Son Giriş
    08.07-2020
    Saat
    15:05
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    942
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili Vefa bu çilekeş macerayı bile o kadar güzel anlatmışsın ki.
    teşekkür ederim,ağzına sağlık.

    Yazını okdukça anlattıkların ile anılarımdaki bir yer o kadar çok örtüştü ki
    anlatamam. Acaba dedim olabilirmi diye. Sonra semino ile görülürken sordum. Şühelerimde yanılmamışım.

    Yıllar önce eşim ben ve 2 çocuğum ile kaldım o otelde. O zaman bile dökülüyordu otel.
    Hizmet kötü, aktivite sıfır, hijyen yok,otel paspal. Üstelik turla gitmişiz.
    Araba yok Ayvalık' a uzak mesafede. Otelin servisi yok. Çocuklar küçük.

    Ne çileydi anılarım canlandı ve biraz ter bastı beni.

    Sizlere geçmiş olsun diyorum.

    Kimse sakatların arkasına sığınarak sömürü yapmasın. Böyle bir organizasyon yapmak zorunda
    değilsiniz. Şayet yapıyorsanız. Bu mutlaka insanca olmalı. Bu işin başındakilerin birinci
    vazifesi budur. Yoksa maazeret üretmek değil.
    Hiç mi iyi şey olmamıştır, belki olmuştur. Ama bu iyi şeyler demekki okadar
    azınlıkta kalmış olacakki bahsetmeye değer bile görmemiş katılımcılar.

    Saygılarımla.

  9. #9
    Üye
    deryaaslanturk Avatarı

    Gerçek Adı
    Derya
    Üyelik Tarihi
    11.05-2005
    Son Giriş
    02.05-2018
    Saat
    16:48
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: naska
    aslında yukarıda yazılanların coğu doğru...ama olumlu yanları hiç anlatılmamış..ama herşeye rağmen oraya gelenlerim çoğu tüm eziyetler rağmen keyfine bakmasını bildi..

    madenki o kadar şikayet edeceksiniz(KanatlıTırtıl,semino
    )...o otele değilde...daha lüks bir yere gidebilirdiniz...
    Bu arada Naska sözüm sana oraya gidenlerin çoğunun tatile verecek parası yok. Ücretsiz hem tatilimi yaparım hemde dostlarımı arkadaşlarımı görürüm diye düşünüyorlar.

    Yapılan yanlışı minnet borcuyla alttan almanın alemi yok.

  10. #10
    Üye
    dilemma Avatarı

    Gerçek Adı
    Dilek
    Üyelik Tarihi
    31.12-2004
    Son Giriş
    13.12-2022
    Saat
    12:46
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    648
    Alınan Beğeniler
    9
    Verilen Beğeniler
    12

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Zaten şimdiye bir defada olsun, bir derneğin engellilere güzel birşey yaşattığını duymadım.

    herşey o kadar göstermelik ve içi boşki....

    yazıklar olsun........

  11. #11
    yeditepe
    Misafir Üye
    yeditepe Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ...

  12. #12
    Üye
    AsTeRuNyA Avatarı

    Gerçek Adı
    EMRAH
    Üyelik Tarihi
    13.06-2005
    Son Giriş
    22.10-2022
    Saat
    15:18
    Yaşadığı Yer
    İSTANBUL/sultangazi
    Mesaj
    424
    Alınan Beğeniler
    11
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    naska kardeş olumlu bir yerini söylermisin bizi 80 kilometrelik yola götürdüler piknik için o kadar yorulduk biraz dinlenelim dedik yarım saat kalkın gidiyoruz ayvalıkta basket maçı var dediler yer süper yerdi fakat tekerlekli sandalyeler için hiçte ideal degildi rezillikti 80 kilometrerelik yola yarım saat için götürdüler rezillik daha önceden deselerdi o piknige kimse gitmezdi bence özürlüler özürlüyü kullanıyor

  13. #13
    abdo58
    Misafir Üye
    abdo58 Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    HERŞEY GÖNLÜMCE OLDU

  14. #14
    Üye
    semra çetindağ Avatarı

    Gerçek Adı
    Semra
    Üyelik Tarihi
    01.02-2005
    Son Giriş
    06.09-2012
    Saat
    00:17
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    148
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Vefa valla arena ekibinin yaptığını kaleminle yapmışsın eline sağlık çok üzüldüm inanki ne bu rezaletler istenirse yapılamıyacak işler değil bunlar ,şu ülkemizin tüm güzellikleri hep zenginlerimi nah alırlar bizi avrupa birliğine zihniyetler değişmedikçe .....

  15. #15
    Üye
    deryaaslanturk Avatarı

    Gerçek Adı
    Derya
    Üyelik Tarihi
    11.05-2005
    Son Giriş
    02.05-2018
    Saat
    16:48
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Birde anlamadığım neden oraya her sene aynı kişileri götürüyorlar ki.
    10 senedir üst üste gidenler varmış. Bu imkanı her sene farklı bir özürlüye yada ailesine verseler olmazmı.

    Ayrıca bence bir özürlüye bir refakatçi yeter. hatta çoğu arkadaşımızın refakatçiye bile ihtiyacı yoktu geçen seneden gördüğüm kadarı ile. Oysa bir özürlü yanında 3 tane refakatçisi olanlar vardı.

    Yoksa bu Ayvalık kampı tanıdıklara çekilen kıyağa mı dönüştü zaman içinde.
    Anlayalım.
    Neden her sene aynı kişiler gidiyor. Türkiye'de başka özürlü kalmadı mı o malum isimlerden başka.




Sayfa 1 / 4 1234 SonSon