TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Toplam 9 mesajın 1-9 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #1
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    "HER ŞEY SATILIK"

    80'li yılların başında Deniz Türkali'nin tek kişilik enfes bir müzikalini izlemiştim: HER ŞEY SATILIK. O oyundan aklımda kalan bir bölümü paylaşmak isterim: Yetenekli fakat hırslı, ünlü ve zengin olmak isteyen bir piyanist, şeytanla pazarlığa girişir. Şeytan; notalar karşılığında piyaniste ev, araba, şöhret vb. sağlamayı vaat eder. Tabii bunları zamana yayacaktır. Önce "do" notası karşılığı ev, sonra "re" notası karşılığı araba, falan. Piyanist kabul eder.. Bir süre sonra zengin ve ünlü olmuştur ama elinde bir tek notası kalmıştır. O da hiçbir işe yaramamaktadır tek başına..

    Günümüzde "notaları" karşılığında şan, şöhret sahibi olmuş aydınımsılardan çokça var. Bunlara "omurgasızlar" da denmekte. Eskiler "eyyam ağası" derlermiş böylelerine. "Her durum ve zamanda fırsat kollayarak büyüklere yaranan kimse" anlamında. Bu tür insancıklar; ne yazık ki, hemen her yerde karşımıza çıkabilmektedir. Hiç bir emek harcamadan, başkalarının emeğini sahiplenerek yükseleceğini sanan kişiler, o emeğin gerçek sahipleri "itiraz hakları"nı kullanıp "yeter artık" dediklerinde kaçacak delik arayacaklardır.

    Elbette ki, yapılacak olan; Samuel Beckett'in ünlü "Godot'u Beklerken"indeki gibi "bizi kurtaracak" bir şeyleri beklemek olmamalıdır. Tam tersine; her şeyden önce kendimizi yetiştirmeli, ailemizin ve çevremizin sağlam bir duruşla, alabildiğine mert, alabildiğine dürüst ve alabildiğine kararlı olarak, yaşam kavgasında yer almasını sağlamalıyız.

    Bütün bunlar; sağlıklı insanlar için olduğu kadar, engelli insanlar için de geçerlidir. Çünkü aynı dünya üzerinde, aynı çağda, hep birlikte yaşıyoruz. Aynı havayı soluyor, aynı ekmeği paylaşıyoruz onlarla. Ve üstelik iki kat daha zorlanıyoruz yaşarken. Akıllarından dahi geçirmeyecekleri şeyleri yapıyoruz. Engelliler düşünülmeden yapılan kamu binalarında, hastanelerde, caddelerde, kaldırımlarda gücümüzün çok çok üzerinde efor sarf etmek zorundayız..

    Zaman oluyor, acıyarak bakıyorlar; zaman oluyor, kendilerine yetmeyen ekmeklerini paylaştığımız için, kaşık düşmanı oluyoruz; kimimiz yaptığımız işlerden dolayı takdirle karşılanıyor, gıpta ile bakılıyor, kimimize 'sanki bu dünyada yokmuşçasına' davranılıyor! Sonuçta; logomuzdaki gibi; "Her şey, her yerde, her zaman, herkes için." Ve yazının başlığının doğrusu; HİÇ BİR ŞEY SATILIK DEĞİL! Belki "kiralık" olabilir.

    Nisan 2006

    Not: Altı çizili yerleri sonradan ekledim.

  2. #2
    Üye
    KUZEY Avatarı

    Üyelik Tarihi
    17.02-2005
    Son Giriş
    27.08-2017
    Saat
    11:32
    Yaşadığı Yer
    walton/ingiltere
    Mesaj
    521
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    BABEN ABI YINE DOKTURMUSUN BEN 68 KUSAGI KOKUSU
    ALIYORUM SENDE HANI MERT DELIKANLI HAKSIZLIGA KARSI
    GELEN HAKLININ YANINDA YER ALAN KIRLENMEMIS OLAN
    INSAN MODELI YENI INSAN YARATILMALI OKUYAN KULTURLU
    KENDINI GELISTIRMIS PAYLASIMCI INSAN TIPI BU DUNYADA
    HERSEYIN HIZLA TUKETILDIGI HERSEYIN CARPIKLASTIGI BIR
    DUNYADA COK ZORLASTI SENIN GIBI INSANLAR PEK KALMADI
    TABIKI BU SISTEMIN BOZUKLUGUYLA ILINTILI BIRAZDA....

  3. #3
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    19:23
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.507
    Alınan Beğeniler
    3.872
    Verilen Beğeniler
    4.126

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bir yerde şu mealde bir söz okumuştum: eskiden her şeyin bir değeri vardı, artık fiyatı var!
    Şimdilerde bir şeyin değeri, fiyatının yüksekliği ile eşdeğer. Bir tişort mesela, zart marka 10 lira, zurt marka 100 lira. İkisi de benim için aynı işi görecek giysiler, bu anlamda benim için aynı değerdeler. Ama fiyatlar...
    Yaşam (da) değerle değil artık, fiyatla ölçülüyor. Birileri dünyanın diğer bir ucundan bir fiyat belirliyor, herkes ona göre değer biçiyor.
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  4. #4
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    19:23
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.507
    Alınan Beğeniler
    3.872
    Verilen Beğeniler
    4.126

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Tam da konuyla ilgili olarak yazmış Can Dündar:



    Şehir kimi sever?

    Duvarlarda dev reklam panolarında iddialı bir tespit göze çarpıyor:
    "Şehir güçlüleri sever."
    Gün boyu güçsüzler geçiyor afişin altından; işsizler, yoksullar, itilmişler...
    Şehrin sevmedikleri, kustukları...
    Afiş, kentin tercihini ele veriyor.
    Sıradan bir reklam değil bu; bir arabadan fazlasını, bir yaşam biçimini, bir iktidar tercihini, bir ideolojiyi pazarlıyor.
    Güçlüyü kutsuyor; ama ne demeli, çoğu reklam gibi nabzı doğru tutuyor.
    ***
    Gerçekten de güçlüleri seviyor şehir...
    Bir zamanlar kızları için ilim, irfan, itibar sahibi kısmet niyaz eden analar, para, şöhret, iktidar sahibi damat aramaya başladığından beri böyle bu...İktidara varmanın yolu ortak akıl üretmekten ziyade, güç ittifakları kurmaktan geçtiğinden beri böyle...
    O zamandan beri, güce tapan şehir Polat'a özeniyor, Sinan'dan, Yahya Kemal'den, Münir Nurettin'den çok....
    "Gücü gücü yetene" diyen bir zihniyet, güçlü olanı haklı olana yeğliyor.
    En sportmen, en centilmen olan değil, topa sahip olan ya da topa en güçlü vuran çocuk takım kaptanı seçiliyor.
    Kick boks maçları, bilgi yarışmalarından fazla seyirci buluyor.
    Hürriyet, itaat karşısında değer kaybediyor.
    ***
    Şehir güçlüleri seviyor ama karşılıksız bir aşk bu...
    Güç sahiplerince işgal edilmiş sahillere bakın; en güçlü şirketlerce toprağa gömülmüş zehirli varillere... nefret kusan tribünlere... kan kokan ortaokul kantinlerine... tinerci çocukların yattığı sidik kokulu bankamatik kulübelerine... meydandan kadın kaldırıp kuytuda tecavüz eden küçük "iktidar sahipleri"ne...
    Güçlüler şehri sevmiyor, şehrin güçlüleri sevdiği kadar...
    ***
    Bir başka reklamda pencerenin pervazına yakıştıramadığı, güçten düşmüş kocasını değiştirmeyi düşünüyor bir kadın...
    Bir diğeri, en güçlü saydığı marka karşısında herkesi susmaya davet ediyor.
    İşaretparmağıyla dudakları kilitleyen o işareti iyi tanıyoruz biz...
    Evde, camide, okulda, kışlada, hastanede hep o işaretle büyüdük.
    Kötü anılarımız var o suskunluk çağrısında...
    Gücü seven şehirler, acizleri susturup, vefayı camdan atarak yıkılmaz gibi görünen bir hiyerarşi yarattı.
    Hepimizi güçlünün haklılığına, büyük balığın küçük balığı yuttuğuna inandırdı.
    Nihat Genç'in "Öyleyse niye Karadeniz bir hamsi cennetidir?" sorusunu duymadı.
    Cevaba aldırmadı.
    ***
    Sadece kentte değil, dünyada da bedelini ödüyoruz bu güç takıntısının...
    Celladına âşık bir idam mahkûmu gibi işgale uğramış halklara karşı haksız işgalciyi alkışlıyoruz.
    Gücümüz yetmiyor güçlünün gücünü kırmaya...
    Oysa güç, sorunlarımızın çözümü değil, nedeni...
    Sokaktaki şiddetin de, lisedeki vahşetin de, ekrandaki kirliliğin de sorumlusu varoluşu güce dayandıran bu zihniyet...
    Hep bir olup bu algılamayı kırmak, gücün yerine kolektif aklı, zorun yerine dayanışmayı koymak zorundayız.
    İtibarın kaynağı servet değil, yetenek olmalı.
    Kaba kuvvet değil, ince zekâ, üstün yetenek fark yaratmalı.
    Şiddetin yerini merhamet almalı.
    Tahsil, cehalet karşısında eski itibarına kavuşmalı...
    Daha çok araba satmanın yolu da buradan geçiyor, daha huzurlu bir kente ve dünyaya kavuşmanın da...
    ***
    Şehir güçlüyü seviyorsa varsın sevsin.
    Ben adaletin şehrine aidim.
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  5. #5
    Üye
    Ali Emre Avatarı

    Üyelik Tarihi
    14.04-2006
    Son Giriş
    18.08-2006
    Saat
    20:37
    Yaşadığı Yer
    Çanakkale
    Mesaj
    10
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ne kadar da haklısın Baben. Bu ülkede " ne alırsan 1 liraa" Topraklarımız bile.!? :evil:

  6. #6
    Üye
    dilemma Avatarı

    Gerçek Adı
    Dilek
    Üyelik Tarihi
    31.12-2004
    Son Giriş
    13.12-2022
    Saat
    12:46
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    648
    Alınan Beğeniler
    9
    Verilen Beğeniler
    12

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Buna kısaca "yalakalık" diyorlar Babür abi. Kaba bir tabir ama. Böyle... Ne yaparsın... BU şöyle birşey bence. birine iltifat etmek sitediğinde,eğer yağla yapacaksan bu işi, "aaaayyyyy üstündeki ne kadar güzeeeelll" dersin. bunu söyleyen biri içinse o kişinin üstündeki herşey için geçerlidir bu. insanların sırtından da ancak bu şekilde geçinebilir, prim yapar.

    ama benim gibiler ,artık bizim gibilere ne denirse, " üzerindeki sana çok yakışmış" der. ve gerektiğinde de "bu kıyafetin üzerinde güzel durduğundan emin misin?bence bir dahaki giyişinde tekrar düşünmelisin" der.....her halikarda da açıksözlüdür. ama olduğun yerde sayarsın, o da işin başka kısmı.

    En güzeli yüzlerine söylemek bence. pat diye. Ayarlar mı o zaman acaba? (aymak anlamında )
    :

  7. #7
    Forum Moderatörü
    Life Avatarı

    Gerçek Adı
    ---
    Üyelik Tarihi
    17.07-2005
    Son Giriş
    24.03-2023
    Saat
    20:52
    Yaşadığı Yer
    Türkiye
    Mesaj
    2.320
    Alınan Beğeniler
    385
    Verilen Beğeniler
    412

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    çok güzel anlatmışsın Babür abi eline sağlık.

    Bizler engelli olarak daha fazla çalışmalı,daha çok çaba sarfetmeliyiz.Toplum içinde iyibir makam sahibi olmak için yapmadığı kalmayan insancıklardan olmamalı ve herzaman hayat karşısında dik durmalıyız, hayat satılığa çıkmış olsada.

  8. #8
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Geçen gün Beyoğlu'nda bir adam bağırıyordu. Gelen geçen ona bakıyordu. Adamın ise hiçbirşey umurunda değildi.

    " İNSAN ESKİSİ BUNLAR... İNSAN ESKİSİ... "

    Kime söylüyor diye baktım. Bir eskici geçiyormuş yanından. Eskici ona, adam eskiciye bakıyordu. Adam yine bağırıyordu.

    "SATILIK BUNLAR, SATILIK..."

    Kendi kendime gülümsedim.

    Deliler mi akıllıydı? Akıllılar mı deli?

  9. #9
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Yaa arkadaşlar.. No'olur kusuruma bakmayın.. ops: Bu ayki yazımın yayım tarihi yaklaştığı halde, daha yeni fırsat bulabildim cevapları yazmaya..

    Sevgili KUZEY,
    60 doğumluyum 68'lilere yetişemediysem bile ağabeylerimiz vardı. Onlarla birlikte büyümek, onların soluduğu havayı solumak, okudukları kitabı okumak, dinledikleri müziği dinlemek elbette az şey katmamıştır, bizlere.. Teşekkürler.. ops:

    Sevgili Menekşe,
    Görüşlerin bu ayki yazıma ilham kaynağı oldu. Sağ olasın..

    Bülentçim,
    Severim Can Dündar'ı.. Bu yazısı da hoşuma gitti..

    Sevgili Ali Emre Ağabey,
    Başımızdakilerin misyonu buymuş. :twisted: Kendi ağızlarıyla itiraf ettiler... :evil:

    Dilekcim,
    Evet, 80 sonrasının "yükselen değerleri" arasında ne yazık ki baş sıralarda gidiyor.. Yeni nesil bununla birlikte büyüdüğü için gayet normal karşılıyor. Yalakalık yapılan kişiler de, o noktaya aynı yöntemle geldiği için ayacaklarını hiiiiiiiç sanmıyorum.. Sadece "Uzaydan mı geldi acaba bu?" diye bakacaklardır.

    Abdullahçığım,
    Evet, haklısın.. Kullanabildiğimiz bütün organlarımızı engelsiz insanlardan daha verimli kullanmalıyız! Bu kesinlikle "ayrımcılık " değildir. Onların dünyasında değil, "aynı dünyada" hep beraber yaşıyoruz!

    Sevgili kardelen,
    Tımarhanedeki delilerin, "hey, dışarıdakiler kaç kişisiniz?" demeleri geldi aklıma.. Çok yaşa e mi?.