TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 3 / 8 İlkİlk 1234567 ... SonSon
Toplam 113 mesajın 31-45 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #31
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.


    Söylemek istediğim anlaşılmamaya devam ettirildiği sürece bilginin doğruluğunun ya da yanlışlığının pek önemi yok...

    Bundan sonrası sadece şu olabilir benim için;


  2. #32
    Üye
    Rekursion Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.12-2003
    Son Giriş
    05.12-2021
    Saat
    23:50
    Yaşadığı Yer
    Alamanya
    Mesaj
    399
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    yok devenin bale pabucu (affet!)
    o halde biz bu dükkani kapatalim, pegasus...

    Ayrimcilikla Mücadele, Insan, Toplum, Siyaset, Bugün, Yarin...
    SADECE VE SADECE engellilerle ilgili sosyal politikalar, toplumsal yaklasimlar, hükümet politikalari,
    dünya politikalari ve insana/dogaya dair her konuda buraya yazabilirsiniz.
    Aksi tüm mesajlar aninda silinecektir!

    Forum Yöneticileri Pegasus, Sema
    hele hele ilk bashtan senin de yöneticisi oldugun bu ayrimcilikla mücadele forumunu kaldirsin oturanboa... önce memleketteki namus cinayetlerini kaldiralim sonra engellilerin halini düshünürüs... ama lütfen kaldirimlar yapilirken neden biz düshünülmüos diye de yakinmialim o zaman... memleket düzelinceye kadar idare edelim köshelerimizde... evlenmiyelim de, eglenmiyelim de, hatta yashamialim en iisi... cünkü daha önemli sorunlari var bu ülkenin... ötv indirimi isterken iyi ama dimi?!... o zaman memleketin hali düshünülmüo, "araba bizim ayaklarimiz" diyebilios... halbuki o vergilerle kadin evleri yaparak kac tane kadini namus cinayetlerinden kurtarabiliris kimbili?!... ya da o paralari insanlara namus cinayetlerinin ne kadar yanlish oldugunu anlatma yollarinda harciyabiliris... keshke diskolarda, barlarda cilginca eglenen, mehmet ali erbilin shovlariyla "hosh" ve bosh vakit geciren insanlar da memleketi bizim düshündügümüz kadar düshünse... cok ii düshünüos ama köshelerimisden cikamios ki shu memleketi bi düzeltelim... ne cilginca eglenebilmek icin ne de memleket kurtarmak icin cikamios köshelerimisden... (sanirim gene bolca "engelli edebiati" yaptim, sevgili andante ) nerden nereye getirdin konuyu demeyin!

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    eger toplum geneli engelliye farkli gözle bakiyorsa bunu her noktada yapiyordur; çalisirken de, yagmur altinda yürürken de, eglenirken de, flört ederken de. Yani "ben neden saçmalayamiyorum" sorusu ile "neden kaldirimlarda tekerlekli sandalyelere uygun düzenlemeler yapilmiyor" sorusu ve tüm diger sorular aslinda ayni soru.
    cok dogru demish bence neptune... bütün bu soru(n)lari -neden namus cinayetleri var sorusu da dahil- bize sordurtan (yashatan) hep ayni zihniyet, ayni tutum... ama "sacmalama özgürlügü" bashligi "kaldirimlar neden tekerlekli sandalyelilere göre yapilmio" bashligindan daha cok ilgi cektigini de inkar edemeyiz...

    icinde bulunulan koshullar... kurallari ortaya koyan koshullar...
    iyide namus cinayetlerinin coktaaaaan tarihte kalmish, burda alintilanan kur'an ayetlerine inanmak shöle dursun belkide onlari hayatinda hic duymamish olan insanlarin olushturdugu bi toplumda yashiorum ben... ekonomisi türkiye.ye göre cok cok daha iyi olan bi ülkede yashiom... insanlarin (engelliler de dahil) eyitim düzeyi türklere göre yüksek kabul edilen insanlarla yashiom... "gelishmish ülkeler" dediginiz ülkelerin birinde yashiom ben, ve hep burda yashadim... buralarda ayrimciligin olmadigini düshünüosanis afedersinis ama "uyumaya devam edin!" derim...

    almanyadaki engellilerin bisheyler elde edebildiginin bu ülkenin kur'ana inanmamasiyla, "cok zengin" olmasiyla, "cok egitimli" olmasiyla fazla da alakasi oldugunu düshünmüom (etkiliodur tabe ama belirlemio)... bi cogunuzun gipta ettigi durumlar (haklar vs.) gökten zembille inmemish, cok zor mücadelelerle elde edilmish... shimdiki koshullar elli sene önce de az cok vardi (almanya ekonomisinin git gide battigini da belirtmek isterim) ama engellilerin hali shimdiki gibi degilmish... cevremde sakat hic bi insan yok demishtim mesajimin birinde, yillarca öleydi, son aylarda polio guruplariyla görüshüom (gerci pek cevrem sayilmaslar )... iclerinde en genci benden 15 yash büyük... onlar gencken/cocukken almanyadaki engellilerin hali nasilmish, nasil itilip kakiliolarmish, engelli dogan cocuklar yurtlara atiliiomush, aileden dishlaniolarmish, anlatiolar da shaship kaliom... shimdiki durumlarla hic karshilashtirilamas...

    hatta ben kücükken bile televizionlarda "aktion sorgenkind" (dertcocuklari kampanyasi) isimli piyango kurulushuna dertli, üzgün, boynubükük engelli cocuklari gösterek reklam yapildigina rastlamishtim... tipki sizin shimdi shiddetle kinadiginis, dilencilik yapan derneklerinis gibi... o piango kurulushunun ismi (yanilmiosam) 2000 yilinda "dertcocuklari" kismi kaldirilarak "aktion mensch" (aksion INSAN) ile degishtirildi... daha yeni yani... cok eskilere gitmeye bile gerek yok...

    peki kaldirimlar düzenlendi, egitim hakki tanindi vs. ama türkiye.deki engellilerden daha mi mutlular shimdi burdakiler?... hayir, dogrusu ben pek göremiom cokta mutlu olduklarini, ayrimciliga aynen devam edilio cünkü... ayrica bu bashlikta yazdiklarimi (emzikli fotoya tepki, flört sitesi, kocasini aldatan sakat kadina shashkinlik, "neden bu kadar düshüncelisin?" sorusunu bana sormaya cekinen insanlar) türkiye de degil, almanya da yashadim ben... gerek alman gerekse burda dogmush büyümüsh türklerle yashadim anlattiklarimi ve daha neler neleri... saros1.in bahsettigi arashtirmanin sonuclari önemsensin lütfen biraz...

    koshullari gözardi etmemek elbette önemli, ama elimizi ayagimizi bagliyp koshullarin düzelmesini mi bekliyces?...

    ***

    andante, seni yordugum icin üsgünüm... ama sanirim degdi yorulduguna, seni shimdi daha iyi anliabildigimi düshünüom (umarim yanilmiomdur)... sölemek istedigini anladim sanirim ama henüs hazmedemedim ... hazmetmeyi bitirir bitirmes sölediklerinle ilgili düshündüklerimi de yazarim... uzun uzun anlattigin icin cooooook saol... zevkle okudum inan... özellikle de tükiyenin tarihi ile olan kismini...
    ayrica ben de bilmeni isterim ki bütün ukalaligima, kendimi begenmishiligime ragmen foruma yazilan her sözün bana hitaben yazilmadigini, benim dishimda bi dünya bashka insanlar da okudugunu biliom... ama herkes adina konushmayi dogru bulmadigim icin "ben gücenirim, üzülürüm" demishtim...


    not: sanirim gene biraz coshtum bunlari yazarken... eger birilerini kirdiysam özür dilerim... sonradan pishman olucam fazla sheyler yazmamishimdir umarim... ehehehe :P

  3. #33
    Üye
    alperstein Avatarı

    Gerçek Adı
    Alper
    Üyelik Tarihi
    05.02-2006
    Son Giriş
    08.04-2021
    Saat
    13:17
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    184
    Alınan Beğeniler
    13
    Verilen Beğeniler
    4

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili dostlar,

    Konu neydi hatırlayan var mı?

    Şaka bir yana burada biz bize dertleşiyoruz. Hani şu moda deyimle bir çeşit beyin fırtınası kopuyor, bazen toz duman oluyor ortalık. Fikir arenası oluşuyor. Hepsi güzel, iyi, okumak da pek keyifli doğrusu.
    Şimdi yavaş yavaş ciddi kararlar alma zamanı geliyor bence. Fırça darbelerini bir tablo haline getirecek olan ciddi kararlar.
    Somut örneklerle devam etsek mesela...Kim, nasıl bir özgürlük yaşayamıyor ya da hangi davranış serbestliği olmadığını düşünüyor? Bu örnekler sakat olmayanlar için de ortaya konulabilir. Sonra deriz ki şunlar, şunlar bizim önceliklerimiz ve bunların uğruna bir savaş verelim.
    Ortalık güllük gülistanlık değil tabii ki tüm toplumumuz için bu böyle. Biz kendi yolumuzdaki dikenleri temizleyelim ki güller görünür duruma geliversin...
    Sevgilerimle

  4. #34
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Rekursiyon senin gibi zeki bir arkadaşa dahi meramımı anlatamadığım için allah bana kızarmış tavuk yedirsin. Ben kendime müsait bir ara günümü gössteririm göstermesinede, sen de bu söylenilenleri anlatılmak istenenin gercekten ne oldugunu düşünmeden gidip paçasından anlamaya devam edersen ben dahil çok az insan cevap vermeye devam eder.

    Öncelikle bir şey anlatılırken yani birlikte bir zihinsel koridordan giderken insanlar karsılarının zekasına güvenip bir odanın kapısını açar ve yanındakine "bak bunu da gör" derler. amaç yola devam ederken konuyla ilintili hafif bir açılım yapmaktır meseleyi farklı bir zemine cekmek degil. Andantenin memleket tarihiyle ilintili anlattıgı meseleleri de ben zekamıza güvenip "bunuda gör öyle devam edelim" düşüncesinin yansıması olarak görüyorum. Aynı şekilde benim namus cinayetleri konusunda verdiğim örnekten hareketle bizlerin almanyada bu ayrımcılıkların olmadıgını düşündüğümüz sonucuna varmana sasırdım. Almanyada bir sene yasadım, sorsaydın orda ayrımcılık var mı yok mu ben de anlatabilirdim. Bir kere ayrımcılık batı düşüncesinin genlerine işlemiş bir olgudur; ama bunun derinlerine inmak başka bir konu.

    Ancak buradanda anlaşılacagı üzere benim "koşullar" dan kasteddiğim anlaşılamamış veya ben anlatamamışım. Benim koşullar dediğim şey işte senin de belirttiğin üzere sadece eğitim, siyasal hak, ekonomik koşullar falan degil. Bunların hepsini içine alan bir büyük zorunluluktan bahsediyorum.Yani daha çok felsefi düzlemde degerlendirilmesi gereken bir koşullar bütünü bahsettiğim şey. Yani senin dediğin gibi Almanyada o denli iyileşmeler olmasına rağmen engellileri hala dışlandıkları duygusuna kaptıran koşullar. Bunları anlatırken hiç kendine sordun mu acaba, bu kadar iyileşmenin oldugu yerde bile engelliler neden kendilerini dışlanmış hissediyor. Sordugunda cevabın ne olacak? Efendim çünküüü adı konulmamış bir ayrımcılıkkk vaarrrr mı diyeceksin. Onu biliyoruz. Bu ayrımsızlık nasıl mümkün olacak hiç düşündün mü? Hani ülkemizde büyümüş olsan diyeceğimki hiç konusma fırsatı bulamamış şimdi zemin bulmuş içini boşaltıyor; ama yok kendini rahatlıkla ifade edebilmiş birisi olarak beylik laflara sıgınman üzücü.

    Burada itiraz edilen engellilerin sorunlarını konuşmak değildir tabiki. Bu nedenle bu forum bölümü kapanmayacaktır. Ancak yaşadıgımız sorunların tüm farklılıklarına ragmen insanların tümünü kapsayan genel bir yaklaşımın parcası oldugunu bilmemiz gerekiyor. Aksi, yasadıklarımızın kimsenin bilemeyeceği büyülü bir özellik arzettiği gibi garip ve anlamsız bir fikri savunmak olurdu. Bizler de tıpkı diğer insanları ötekileştiren mekanizmadan nasibimizi alıyoruz. Bunu vurgulamaya calışmakla senin anladıgın şeyler çok farklı.

    Lütfen sözlerimi tekrarlayıp polemik yapmaya kalkma. Zira seninde benimde hepimizin vaktide degerli. Söylenenleri çok iyi anlayıp bunları aşan yeni düşüncelerin kapısını aralamaya çalışalım. Beylik laflarla kuyrugunun peşinden koşan bir köpek gibi aynı düşüncenin ardından koşup durmayalım olmaz mı? :wink: .

  5. #35
    Cellmaam
    Misafir Üye
    Cellmaam Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Öncelikle şunu söyleyeyim zevkle okudum yazılanları.

    Engelli bir birey olarak ben bile bazen engelli birisini anlamakta zorluk çekiyorum. Vefa'nın yazılarından birinde okuduğum bir sözü vardı beni çok etkilemişti "Dipte olmak" Bazı şeyleri anlaya bilmek için aynı seviyede olmak gerekir bence. Ben tek bacağı olmayan birini tam olarak anlayamam bende iki bacak olduğu için. Yada görmeyen birisini gözlerimi kapatarak anladığımı sanırım ama ben hiç sonsuz karanlıkta olmadım ki. Bilirim gözlerimi açtığımda göreceğimi.

    Beni doğurup bu güne getiren annemin bile bazen beni anlamazken yada çocukluğumu birlikte geçirdiğim ablam..... sokaktaki insanın beni bir engelliyi anlamasını ben çok yadırgamıyorum. Kızmıyorum hatta benimle dalga geçen insanlara içim nefret kaplamıyor.

    Engelli insanların hep özel kimseler olduğunu düşünüyorum. Ne güzel ki bizler hayatı bir kaç açıdan görebilme yeteneğine sahibiz. Olayların derinlerine inebiliyoruz. Kendimizle oturup dalga geçebiliyoruz.

    Hatta şu yukarıda yazılanlar kendimi daha da özel hissetmeme sebep oldu. Utanmasam yaşasın sakat olmak diyeceğim Bir çok insan şu sahip olduğumuz çembere sahip değil.. Ne güzel şey yazılanları okudukça sanki arkadaşlarım toplanmış evime gelmiş ve koyu bir sohbete dalmış gibi hissetim kendimi.Biliyorum biraz Polyannacılık gibi oldu ama ...

    Doğuştan engelli biri olarak nedense ben kısıtlanmış bir hayat yaşamadım. Okulumun ve mahallemin tek engelli çocuğu bendim ama bunun tekilliğini hiç içimde hissetmedim. Kendimi bişeylerden çekmenin ya ben engelliyim şunu yapsam ne derler kaygısı hiç yaşamıdım. Bunun formülü ne :?: ben de bilmiyorum tam olarak.

    Ama şunu biliyorum ki engelli kimselerin yada sakatların herkes nasıl tabir ediyorsa toplumun içinde olarak bir takım serbestliği elde edebileceği. Kendimizi soyutlamamamız.

    Bizlerde vücudumuz yamuk yumuk olsada (Ki benim öyle ) plaja gidip şezlonga havlumuzu serip güeşin ışıklarına bırakalım kendimizi. İnsanlar en fazla 5 dak. bakar ..... Yada topallayarak da olsa maça gidelim

    Toplumun gözünü alıştıralım bence evimize kapanıp bunu başaramayız. Bunun bazen zor olduğunu biliyorum.

    Alper Bey somut bişeyler istediniz. (Bu arada bu resminizi daha çok sevdim) . Engelli birkaç arkadaşımı eğlem yapmaya çağırıyorum. Vücudu yamuk yumuk olanlar tercih sebebidir. Vücudunun estetiğinden ötürü mayo giyip havuzda yüzmeye çekinen arkadaşlar varsa çalıştığım birliğin kapalı yüzme havuzunda yüzmeye devat ediyorum. Önümezdeki haftasonu yani 22 ya da 23 NİSAN 2006 günü Tuzla ya bekliyorum.

    Teklifim çok ciddidir. Gelmek isteyenler bana özel mesaj atsınlar lütfen ve eğlemimizi gerçekleştirelim. Sakat edebiyatından sonra SAKAT HAREKATI başlasın.

  6. #36
    Üye
    Ali Emre Avatarı

    Üyelik Tarihi
    14.04-2006
    Son Giriş
    18.08-2006
    Saat
    20:37
    Yaşadığı Yer
    Çanakkale
    Mesaj
    10
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Hepinizin aklına, fikrine sağlık. Ne mutlu sizlere. Teknolojinin olanaklarından yararlanabilecek uzuvlarınız (tabi benim de, o nedenle bana da ne mutlu) var veya şöyle böyle idare ediyor.
    Ya bunları idare eden ana merkezden engelli olsaydık ne yapardık?
    Deminden beri okumaya çalıştığım birbirinden ilginç, hoş, lâtif, bazen acılı, duygu dolu, yazılarınızdan büyük bir zevk aldım. Ve aldığım bu zevki sizlere borçluyum. Hepiniz sağolun.
    İzin verirseniz birkaç söz de çeşitli engelleri olan bizlerin, Oturan Boğa arkadaşımızın tartışmaya açtığı "saçmalama" özgürlüğümüzden ne anladığımı sizleri de fazla sıkmadan bir kaç satırla aktarayım.
    Ben, www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=15365 adresinde kendimi ana hatları ile anlatmaya çalıştım. Çok yeni, herhalde birkaç saat önce kayıt olan bir arkadaşınız olarak acemilikler yaparsam kusuruma bakın. Yani eleştirin.
    Evet "Saçmalama" özgürlüğünden ne anlıyorum?
    Tüm insanlar kadar "Saçmalama" hakkım olduğunu anlıyorum öncelikle. Çünkü ben de o homo sapiens'lerden biriyim ve o hakkım var. Ama onların ne kadar hakkı varsa benim de o kadar o hakka sahip olduğuma inanıyorum.
    İzin verirseniz aşağıya alıntı yaptığım yazıyı sıkılmadan okuma başarısını gösterirseniz, alıntının sonunda devam ettiğim son kısımda anlatmak istediğimi aktarmış olacağıma inanıyorum.
    ******
    Öğrendim

    İnsanlara kendimi zorla sevdiremeyeceğimi öğrendim.
    Yapabileceğin tek şey sevilebilecek biri olmak.
    Gerisi onlara kalmış...
    İnsanları ne kadar düşünürsen düşün,
    Onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim.
    Güven elde edebilmek için yılların gerektiğini,
    Ama yok etmek için saniyelerin bile yettiğini öğrendim.
    Önemli olanın hayatındaki eşyaların değil,
    Hayattaki kişilerin olduğunu öğrendim.
    İnsanın ancak 15 dakika çekici olabildiğini,
    Ondan sonra alışıldığı öğrendim.
    Kendimi karşılaştırmak için başkalarının en iyi yaptıklarını değil,
    Kendimin en iyi yaptıklarını kıstas almam gerektiğini öğrendim.
    İnsanlar için olayların değil, onların daha önemli olduklarını öğrendim.
    Her ne kadar ince kesersen kes,
    Kestiğinin her zaman iki yüzü olacağını öğrendim.
    Sevdiğin kişilere sevgi dolu sözler söylemen gerektiğini,
    Belki bu son defa son görüşün olabileceğini öğrendim.
    Her ne kadar onu çok düşünsen de,
    Yine de gidebileceğini öğrendim
    Kahramanların, yapılması gerekenleri ne pahasına olursa olsun,
    Yapanlar olduğunu öğrendim.
    İnsanların seni hep hesapsız sevdiğini,
    Ama bunu nasıl göstereceklerini bilemediklerini öğrendim.
    Sinirlendiğimde gerçekten buna değse bile asla acımasız olmamam gerektiğini öğrendim.
    Gerçek dostluğun ve gerçek aşkın aramızda uzak mesafeler olsa bile büyüdüğünü öğrendim.
    Birisinin seni istediğin gibi sevmemesi,
    Onun seni tüm benliğiyle sevmediği anlamına gelmediğini öğrendim.
    Bir arkadaşın ne kadar iyi olursa olsun seni üzeceğini
    Ve senin yine de onu affetmen gerektiğini öğrendim.
    Bazen başkaları tarafından affedilmenin yetmediğini öğrendim.
    Kendini de affetmeyi öğrenmelisin.
    Kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun,
    Dünyanın senin acılarından dolayı durmayacağını öğrendim.
    Geçmişimiz ve durumumuzun olduğumuz kişiliği etkilediğini,
    Ama olmamız gerekene karşı sorumlu olduğumuzu öğrendim.
    İki kişinin tartışmasının, birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediğini öğrendim.
    Ve tartışmadıkları zaman da sevdikleri anlamına gelmediğini.
    Bazen kişiliğini eylemlerinin önüne koyman gerektiğini öğrendim.
    İki kişinin tamamen aynı olan bir şeye baktıklarında bile
    Farklı şeyler görebildiklerini öğrendim
    Hayatlarında her zaman dürüst bir şekilde daha ileriye gitmek isteyen kişilerin, Sonuçları önemsemediklerini öğrendim.
    Seni doğru dürüst tanımayan kişilerin,
    Hayatını birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim.
    Verebileceğin bir şey kalmadığında bile bir arkadaşın ağladığında,
    Ona yardım edebilecek gücü bulabileceğini öğrendim.
    Yazmanın, konuşmak kadar duygusal gayret gerektirdiğini öğrendim.
    En fazla önemsediğim kişilerin, benden hep uzaklaştırıldıklarını öğrendim.
    İnsanları üzmeden ve duyarlı olarak kendi fikirlerini söylemenin
    Çok zor olduğunu öğrendim.
    Sevmeyi, Ve sevilmeyi öğrendim...
    Öğrendim...
    Omer B. Washington
    ********
    Değerli dostlar, tüm insanların sadece İNSAN olmaktan başka hiçbir ortak özelliği yoktur. Faklılıklarımızla varız ve güzeliz. Sadece İNSANIZ.
    İnsan olup olmadığımızı tartışalım mı yani?
    Diğer tüm sıkıntılar bu merkezden bakınca halledilmeyecek gibi durmuyor bana. Yaşam, öğrenme sürecinden başka bir şey değildir. Ve sınıftaki tüm farklı öğrenciler gibi, bizler ve diğerleri (hiç sevmediğim halde bu iki sözcüğü) Dünya sınıfının farklı öğrencileri gibiyiz sadece. Bazılarımız çok çalışarak, yoksunluklar içinde okul birincisi olurken, kimileri de bütün olanaklar onlara sunulmuşken sınıfta kalır, hatta okuldan atılır. Hangisinden olmak istediğimiz de bize kalmış.
    Umarım çok "saçmalamamışımdır?
    Sevgiler, saygılar.

  7. #37
    Üye
    Rekursion Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.12-2003
    Son Giriş
    05.12-2021
    Saat
    23:50
    Yaşadığı Yer
    Alamanya
    Mesaj
    399
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ne yapiim, sitenin bicok forumunda ishin icinden cikilamicak gibi göründü mü "burasi türkiye", "yurdum insani", "shartlar böle" vs. gibi sözler kullanildigina rastliom... gecishtirmek gibi bishi olarak görüom ben bunu... burda da benzeri yapilmak istenio gibi geldi bana...

    ishik.in anlattigina bakalim bi: herkes (shishmanlar, zayiflar, egitimli/egitimsiz insanlar, askerler, polisler, kadinlar, erkekler,...vs.) gibi barda dans edio ama onun dans etmesi olay oluo... bi sakatin barda dans etmesi/eglenmesi ile bi polisin uniformasiyla yalinayak cigliklar atarak koshmasi birbirine benzetilemes... sonra da bundan yola cikarak "bakin bütün insanlar ayni sorunu yashio" denilemes bana göre...

    tabiiki de düshündüm ve sordum kendime alman engellilerin neden hala dishlandiklarini/ kendilerini dishlanmish hissettiklerini... zaten düshündügüm ve sordugum icin yazdim buraya... yazmakla yanlish yaptiysam kusura bakmayin arkadashlar... hani bu problemin türk toplumunun icinde bulundugu koshullarla sinirlanmadigina bikez daha isharet etmek istemishtim namus cinayetlerini, kuran ayetlerini okuyunca... yashadigimiz sorunlarin bütün insanlari kapsayan genel bi yaklashimin parcasi oldugu konusunda hepimiz hemfikiriz zaten (bunun bilinmedigini neden düshündügünü anliamiom pegasus)... shimdi bu yazdiklarim polemikmidir bilmem ama son olarak bana yönelttigin soruyu aynen iade ediom: peki tekliflerin nelerdir? ne yapilmasi gerekio sence?

    bu noktada alperstein.in son mesajina ve oturanboanin bu tartishmadaki ilk mesajinin ikinci hususuna dönemk istiom, bana kalirsa:

    1. her ne yaparsak yapalim (eglenmek, egitim, calishmak, kendimizi herhangi bi konuda gelishtirmek, daga tirmanmak, vs... aklimiza ne gelirse) yaptigimizi engellilerin de neleri basharabiliceni herkese göstermek icin degil de istedigimiz, sevdigimiz, inandigimiz, dogru buldugumuz icin yapalim... "saglamlar gibi calishabildigimi, shunu yapabildigimi, bunu yapabildigimi herkese gösterdim/ göstermek istiom" veya "herkesden daha cok cabalamaliyiz, herkesden daha cok gelishtirmeliyiz kendimizi ki sakatlara olan önyargiyi kiralim" gibi cümlelere hem bu sitede hem de üyesi oldugum bazi alman sitelerinde bolca rastladigim icin yaziom bunlari... yoksa elbette "gönlüne göre" yashayan sakatlar vardir... hem "göstermelik" yapilan herhangi bisheyin pek verimli olabilicene inanmiom...

    2. örnegin "ya shundadir ya bundadir" programina cikan (bedensel) sakatlar icin yapildigi gibi "engellileri rezil ediolar, bütün sakatlarla dalga gecilmesine sebep oluyorlar, degerkaybina ugratiolar bizi" türünden kinamalari da birakalim bence... onlari kinamak yerine dalga gecenleri kinayalim... cok yapmak istedigimiz bisheyi "engelliler toplumun gözünden düshücek" kaygisini cekmeden yapalim (birey olarak), sacma bile olsa... oturanboanin dedigi gibi bize bicilen rolleri oynamialim (rolleri cok begeniosak oynayabiliris tabe, o ayri )

    3. ve en önemlisi insanlara (sakat-saglam herkese) "hey, bizde variz! calishma, okuma, eglenme, evlenme, seks yapma ve hatta herkes gibi sacmalama arzularimizla variz! bizi hersheyimizle kabul etmek zorundasiniz! kendimizi sizlere kabul ettirmek zorunda birakmaya hakkiniz yok!" dielim... bunun iice anlashilmasini saglamak icin beraber olalim (bunun icinde birbirimizi dinleyelim)... dünya görüshlerimizi, siyasi görüshlerimizi vs. "bi kenara birakarak"... herhangi bi bahaneyle dishlanan diger gruplarla birleshilse daha da iyi olur bence... cellmaam.in dedigi gibi "Sakat edebiyatından sonra SAKAT HAREKATI başlasın." (bu arada toplumun gözünü alishtirma konusunu ben de cok cok önemli buluom)...


    not: zekam konusunda seni hayal kirikligina ugrattigim icin üzgünüm, pegasus... zeki oldugumu hic bi zaman iddia etmedim, etmem de... "ukala" kelimesini kendim icin bu yüsden kullanirim genelde, yoksa bashka bi anlama mi gelio?... bundan böle "ukala dümbelegi" diim bari kendime ... yazdiklarimla seni kirdiysam özür dilerim gercekten, öle bi nietim yoktu hic... sadece birascik daha heyecanlandirmak istemishtim tartishmayi, anlashilan elime yüzüme bulashtirmishim da haberim yok ... hem yazdiklarimin hepsini sana cevaben yazmamishtim ki?!... neyse, silmemi istedigin kisimlar varsa siliim mesajimdan...

  8. #38
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Pegasus demiş ki:

    Lütfen sözlerimi tekrarlayıp polemik yapmaya kalkma
    Yav sevgili rekursiyon inanılmaz yogun bir şekilde proje hazırlıyorum sabahtan beri. Şu an saat gecenin ikibuçuguna yaklaşmış ve ben ancak bitirdim işimi. Yazdığım yazıları birazda kafamı dinlemek ve çalışmaya ara vermek için yazmıştım. Ancak senin yazını okuduktan sonra dönüp bu kız neden böyle üzülmüş diye yazıma baktım ve yukardaki cümle gibi öküzce bir ifadeyle karşılaştım. Yorgunluğum yansımış bu cümlelere. :wink: Asıl sen kusura bakma lütfen. Benim niyetimde seni kırmak falan değildi.

    Burada fikirlerimizi paylaşıyoruz ve doğaldırki yanlış anlamalar yada anlatamamalar olacaktır. Bakma, konuştuğumuz konular o kadar kolay meseleler de değil hani. Binlerce psikolog, sosyolog, etnolog ve daha birçok bilim insanı bu konularda onbinlerce kitaplar yazdılar ve yazmaya devam ediyorlar. Hala okuyunca "tamam ya! işte çözülmüş herşey" diyebileceğimiz bir esere sahip değiliz. Bu nedenle elimizde herşeyi görebilen tanrısal bir göz niteliğinde bir tutumumuzda yok. Benim anlattıklarımda nacizane şeylerdir bu anlamda. Ancak burada bence yapmamız gereken şey söylediklerimiz ne kadar basit bile olsa onu söyleyenşin ne demek istediğini anlamak için emek vermek. Sana haksızlık etmek sitemiyorum; zira sen bunu yapıyorsun. Belki de ben fazlasını istiyorum .Herneyse.

    Senin bana geri yönelttiğin soruya bazı arkadaşlarımız gibi stratejik bir dala tutunarak cevap verebilirim. Ve bu tutunduğum dal yapısı gereği çok yük kaldırabilir. Örneğin hemen herşeyiin içini anlamı masaya yatırarak sorgulayabilirim. Çokda rağbet görür bu. Hem bu söylem üzerinde öyle bir sükseli kayarsınki insanlar hayran kalır. Fazla itiraz da gelmez hani. Zira hemen her bilim dalından kopardıklarınla yaptıgın kolaj o denli anlaşılmazdırki ve bu anlaşılmazlık o denli cesurca kabul edilir ki değme gülüm keten helvadır içinde bulundugun durum. Kimsenin aklına ardını sormakda gelmez.

    Neyse benim bana çevirdiğin soruya verebileceğim cevap oldukça uzun bir cevap olabilir ve şu an için bu iş için çok yorgunum. Ama yazsam bile cevap olur mu bilmiyorum. Ve hatta çokda tepki çekebilir. Zira benim konuya yaklaşımım dikkatle okunmazsa statükoyu savunmak olarak bile algılanabilir.

    Bakalım yazarız bi ara bişeyler. Son olarak lütfen düşüncelerini paylaşmaya devam et.

    Sevgiyle.

  9. #39
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Hoş geldin Pega

    Sevgili Rekursion, çok çetin çıktı yaa.. Nuh diyor, Peygamber demiyor.. :twisted:

    Laf aramızda ben de sevdim bu başlığı.

    Nedenlerinin ilki; "beyin fırtınalarını" severim. (Sevgili Alper, ağzımdan aldı.. )

    İkincisi; Sevgili Rekursion'un dili beni hasta ediyor. Türkiye'de yaşayıp, Türkçe kullanıyorum diyen çok okuMAz-yazarımızdan daha düzgün Türkçesi.. Büyük keyifle okuyorum yazılarını.. Yaşının verdiği heyecanla bazı gözden kaçırdığı şeyler de olacak tabii..


    Bir mesajında, matematikten girmiş. Ben de istatistikten çıkayım bari. Her ne kadar, istatistik için "Doğru rakamlarla yalan söyleme sanatıdır" denilmişse de "tükürürüm böyle sanata" bayağılığı yapmadan rakamları konuşturmak mümkündür..

    Rakam olmadan, toplumları sakat-normal diye ele aldığımızda fifti-fifti eşitlik var sayabiliriz! Dünya üzerindeki sakatların, toplam nüfusa oranını şu anda bilmiyorum ama AB ülkelerinde %10 olarak ele alındığını, Türkiye'de de %12 olabilir, denildiğini biliyorum. Tüm dünyadaki oran da, olsa olsa ben deyim %15, siz deyin %20.

    %20 ile %80. Oysa %49 bile azınlıktır! Ve %20, kendini %80'le eşit görürse, ona her yerde gülerler! "Ön" ve "bön" yargıların da çıkış yeri bu noktadadır. O nedenle; "nicelik olarak" değil, sadece "nitelik olarak" ayrımcılığa karşı duruş olmalıdır! Yani beyin gücümüzle bu duruşu sağlayabiliriz ancak. Bu da kendimizi her alanda yetiştirmekle mümkündür.

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Yani "ben neden saçmalayamıyorum" sorusu ile "neden kaldırımlarda tekerlekli sandalyelere uygun düzenlemeler yapılmıyor" sorusu ve tüm diğer sorular aslında aynı soru
    Katılmıyorum! 300 sayfalık bir kitabın tümünü aynı anda okuyabilir misin, ya da sondan başlayıp başa doğru gelebilir misin? Sevgili Rekursion bu soru aynı zamanda sana Merdivenin birinci basamağından onuncu basamağına atlamak gibi ya da emeklemeyi öğrenmeden koşmaya başlamak gibi garip bir şeyler olur bu. O nedenle; eylem stratejisini saptarken, yere ve zamana göre, bir sıralama yapmak durumundayız.


    Geçenlerde TRT1'de Roman Polanski'nin "Piyanist" filmini tekrar gösterdiler. O filmin dehşet verici sahnelerinin birinde, Naziler bir evi basıyorlar ve evde bulunan tekerlekli sandalyedeki bir adamı sandalyesiyle birlikte balkondan atıyorlar. Kurşun bile harcamıyorlar yani! :evil: İşte yaşadığın toplumun böyle acı bir geçmişi var, Sevgili Rekursion! Her ne kadar; "biz geçmişi lanetliyoruz" diyorlarsa da Pega'nın dediği gibi, ayrımcılık onların genlerine işlemiş bir konu. Düzelmesi bir kaç kuşak alır. Ama aramızda bir fark var! Onlar "teknolojik" gelişimlerini yoluna koymuşlar!

    Bizim ülkemizde, TV'lerde falan arada sırada, "Buzlar arsında kalan balinalar kurtarıldı" türünde haberler çıktığı zaman, yarı hayranlıkla şu muhabbet yapılır:

    - Yav arkadaş, adamlar insanların sorunlarını bitirmişler, balinalara o kadar para döküyorlar..
    - Bizim doğuda kar yağınca 6 ay yollar kapanır..

    Böyle bir ülkede "herkes gibi saçmalamak" istiyoruz diye eylem koymaya kalkarsan adama kahkahayla gülerler.

    O nedenle neptune'nin soruları bir birinden çooook farklı.


    Yaa.. en iyisi boş verin bütün bunları.. Mynet'e gidip bir okey turnuvası çevirelim. İki masa oluruz her halde? :P

  10. #40
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:31
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.505
    Alınan Beğeniler
    3.871
    Verilen Beğeniler
    4.124

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Süpeeer
    Şöyle bir ara toplam almak isytiyorum:

    Bir grup diyor ki: Ülkemizde sakatların da "herkes kadar" saçmalama özgürlüğü vardır. Yalnız, ülkemizdeki gelenek-görenek ve etik değerlerin zaten bazı saçmalıkları yapmaya izin vermeyecek şekilde olduğunu da unutmadan. Yani sakat olmayanların uğradığı kısıtlamalar, sakatlar için de aynen geçerlidir.

    Diğer grup diyor ki: Sakatların yaşadığı kısıtlamalar ya da çarptığı katı toplumsal duvarlar, bir çok yönüyle, "bir kadın, bir çocuk, bir yaşlı, bir eğitimli insan, bir asker, bir polis"den farklıdır. En önemli fark ve belki de diğer tüm duvarları vareden/destekleyen -en yıkılması gereken- çimento, sakatların, yaşamsal ve günlük aktivitelere katılması ile ilgili hareketlerde uğradığı kısıtlamalardır; sakatlara REVA GÖRÜLEN yaşam standartlarıdır! Sakatlar, birçok istek ve saçmalama anlarında, "Allahtan daha ne istiyorsun. ...ların var, otur evinden dışarı çıkma işte" gibi çok temel ve yaşamsal bir kısıtlamayla/duvarla karşı karşıya kalıyorlar. Dolayısıyla, bu önyargının temel oluşturduğu bakış açısı varoldukça, diğer herşey de "haddini bilmek"le çevreliyor sakatları.

    ****
    Bir grup diyor ki: Toplum, herkese, saçmaladığında, eşit oranda baskı kuruyor. Ve bu baskıyı aşmak, kişinin kendi gücü, bilinci ve isteği ile doğru oranda mümkündür. Sakatlar, sakatlıklarına sığınarak (sakatlık edebiyatı yaparak), bu mücadeleden kaçıyorlar ve "teslim oluyorlar". Sonuç olarak bu çemberin içinde kalmak -toplumun dayatmasına rağmen- sakatın tercihi ve belki de suçudur. Mücadele edin kardeşim!..

    Diğer grup diyor ki: Doğru, toplumun herkese saçmaladığında eşit oranda baskı kurduğu kısmen de olsa kabul edilebilir, ve evet doğru, bu baskılara direnmek kısmen de olsa kişinin elindedir. Ama bunları söylerken, şunları göz ardı etmemek lazım: Sakatlar (ve aileleri), doğumlarından itibaren, (aileleri dahil) toplumun neredeyse tamamı tarafından, yaşaması bile bir lufuf olan, herkes gibi koşup-eğlenecek bir çocuk olmasına izin verilmeyen (ki unutmayın ki çocuklukta seçme şansınız yoktur!), evde uslu uslu otur(tul)up kaderine razı olması için fikir epoze edilen, eğitim çağı geldiğinde okula gönderilmeyen (okuyup ne olacak!), velev ki okula gitse bile eğitiminin her aşamasında aşağılanmaya/hor görülmeye karşı direnmeye çalışan, arkadaşlarının oyunlarına alınmayan veya oyunlara katılmak için "dokuz takla atıp" kendini ıspat etmesi gereken, tüm bu mücadeleleri aşıp liseyi bitirdiğinde, üniversiteye devam etmek için herkese binbir dil dökmesi gereken, üniversiteyi kazandığında, eğitim almak için mimari sorunlarla uğraşması farz olan, bu uğraşı verirken üniversite eğitmenlerinin "üniversite senin neyine!" saçmalıklarıyla uğraşan, bir şekilde okulu bitirince, iş bulmak için göbeği çatlayan ama eğitim aldığı konu ile ilgili (kadro olmadığı için değil, sakat birine o kadro yakıştırılmadığı için!) iş bulamayan ya da saçma sapan "vasıfsız beden işçisi" kadrosuyla körelen, velevki istediği işi bulsa, bu sefer de kendini ıspat etmek zorunda olan, evlenmek istediğinde herkesi şaşırtan (sakatlar evlenmez ya!), bunları aşıp evlendip çocuk sahibi olursa, herkesi bir kez daha şok eden, bu aşamadan sonra istediği her yardımda, "bu halinle çocuk senin neyineydi" bakışları ve söylemleriyle mücadele eden.... vs. vs. vs. kişilerden bahsediyoruz.
    Ve inanın -özellikle- doğuştan sakat olan kişilerin yaşamı üç aşağı beş yukarı böyle. Ve siz ömrü boyunca topluma rağmen yaşamını sürdüren ve bazen başarıp bazen başaramayan kişilere yapılan dayatmalarla, sakat olmayan birine yapılan dayatmaları aynı kefeye koyamazsınız. Bizce, doğal olarak, ömrü boyunca bu saçmalıklarla mücadele eden birine, "e bunla da mücadele et" diyemezsiniz. O elbette bilir onunla (da) nasıl mücadele etmesi gerektiğini ama, bıkar artık, bıktırırlar! Ve öyle bir an gelir ki, bir de bu saçmalama hakkını kullanıp, toplumun saçmalıklarıyla uğraşmayayım deyip, oturur yerinde. O(nlar), artık toplum tarafından terörize edilmiş, sin(diril)miş biri olup çıkıverir çoğunlukla...
    Şimdi, bu bıkkınlığın suçu sakatın mı, yoksa onu bıktıran toplumun mu? Hala, "diren, mücadele et" diye sakata sorumluluk yüklemek mi insancadır, yoksa topluma dönüp, "hoooop!" demek mi lazım? Biz, topluma hoooop! demekten yanayız!

    Bir de öncelik tartışması var ama, ona hiç girmeyeceğim. Belki sonra...


    Not: Ali Emre abicim hoşgeldin.
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  11. #41
    IŞIK
    Misafir Üye
    IŞIK Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    Sakatların maruz kaldığı ayrım tabiki farklı olacak. İşin doğası gereği farklı olmak zorunda zaten.
    ..........
    Aynı şekilde Nisa süresi 34 de yazanları söylemeyecegim bile. En azından bizim için konulmuş böyle maddeler yok. Yani "benim uğradıgım ayrımcılık" muhabbetini bir kenara koymanın vakti geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Bakılması gereken tüm bu kuralları ortaya koyan koşulların kendisidir.
    ......
    Sevgili dostlar ve sevgili pegasus

    Bir sivil toplum kuruluşuna konuşma yapmak için çağırılmıştım. Sıra bana geldiğinde oturum başkanı beni tanıttı ve konuşma yapacağımı ifade etti. Ben hazırlandım kürsüye gittmek için kalktığımda oturum başkanı ile birlikte 3-5 kişi bana yerimde oturarak konuşabileceğimi böyle bir hakkım olduğunu ifade ettiler.
    - Hayır, Kürsüye geçmek istiyorum dedim.
    - Buyurun dediler ve neden böyle söylediklerinin açıklamasını yaptılar.
    ben cevabımı kürsüden verdim.
    - Eğer engelli olduğum için bana tolerans sağlarsanız, ben kendimi engelli olduğum için kötü hissederim. Engelli olduğumu bana hissettirmiş ve bunu vurgulamış olursunuz. Dedim. Engellilere göstereceğiniz en iyi davranış biçimi ona farklıymış gibi davranmanızdır
    dedim, yanlış mı demişim?

    Nitekim Van/Gevaş'ta gerçekleştirilen Alternatif Campta gönüllüler olmasına rağmen herkes (engeli ne olursa olsun) sıraya girip kendi yemeğini kendisi alıyordu. Açıkça yardım istemedikten sonra kimse yardım etmiyor ve teklifte edilmiyordu.

    Herkes önce tuhaf karşıladı, tedirgin oldu sonra alıştı bu duruma. Çünkü biz engelli olduğumuz için toplum tarafından alıştırılmıştık ayrıcalıklı olmaya.

    Bu konuda hep çelişkili olmuşuzdur engelliler olarak. Karar verelim artık Biz engelliyiz diye bazı konuda tolerans mı bekliyoruz yoksa Engelliyiz diye dilediğimiz saçmalığı yapmamızda neden kısıtlanıyoruz.

    Engelliyiz ama bu herkesle eşit olmama sonucunu doğurmaz (mı?)
    Engelli olduğumuz için bizi ayrıcalıklı kılar (mı?)

  12. #42
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bülentcim, ara toplamın hoşuma gitmedi.

    İlki, verdiğin örneklerin çoğu en başta yoktu. Yani arkadaşlar o örnekleri göz önüne alarak yorum yapmış değiller ki..

    İkincisi, eğitim ve evlenmek "saçmalık" değil ki! Şöyle bir anti-tez geliştirmişim:
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Baben
    ... O nedenle; "nicelik olarak" değil, sadece "nitelik olarak" ayrımcılığa karşı duruş olmalıdır! Yani beyin gücümüzle bu duruşu sağlayabiliriz ancak. Bu da kendimizi her alanda yetiştirmekle mümkündür.
    ...
    Eğitimsiz kendini yetiştirmek olmaz ki!

    Üçüncüsü, toplumun içerisinde biz de varız yahu!
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Rekursion
    ...
    tekrar ediom: biz TOPLUMUN önyargilarindan bahsedios burda TOPLUM={saglamlar} degildir, toplum={saglamlar, sakatlar, sihkolar, zayiflar, almanlar, türkler, yashlilar, gencler, zenginler, fakirler, ..., kadinlar, erkekler} dir (matematigi öslemishim )
    ...
    Topluma hoooop! deyince aynı zamanda kendimize de hoooop! demiş olmaz mıyız?

  13. #43
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bir hata daha yapılıyor bu konu tartışılırken.

    Yazmadan edemeyeceğim...

    Duyguların nicel bir karşılığı olamaz.

    Hiç ilgisi yokmuş gibi gelsede tartışmadaki yanlış zemini açıklayabilmek için bu örneği vereceğim.

    Hayatta beni en çok gülderen şeylerin başında iki sevgilinin birbirine sordukları şu soru gelir?

    Aşkım beni ne kadar seviyorsun?

    Cevap hazırdır ve inanılırda bu cevaba;

    Seni düşünemeyeceğin kadar çok seviyorum......

    Aynı şeyi anne ve babalarda çocuklarına yapar büyük bir küstahlıkla;

    Cocuğum beni ne kadar seviyorsun?

    Zavallı çocukta bir anlatım sağlayabilmek için kollarını iki yana açar ve işte bu kadarrrrrrr diye bağırır.

    Arkadaşlarım, duyguların nicel karşılaşmasını yapmaya kalkıştığımızda işte böyle komik durumlara düşeriz. Bunu yapmaya devam ettiğiniz sürece şu soruya da vereceğiniz cevap şöyle olmalıdır;

    Önce soruyu sorayım;

    Bir sinek mi ölürken daha çok acı çeker yoksa fil mi?

    Eeee fil daha büyük olduğuna göre cevabınız fil olmalıdır bu mantıkla yola çıkarsanız.

    Bu arada ister sakat olsun, ister olmasın bireylerin toplumda oluşmuş genel kanılardan yola çıkarak çektikleri acıların bir karşılaştırması da yapılıyor ve acı çekenlerin ibresi sakatlardan yana doğru oluyor.

    Bu yanlış.....

    İnsanca yaşamın koşulları ve insanca yaşamı engelleyen nedenlerin üzerinde pek durulmuyor belki de durulur....

    Sevgili Rekursion,

    Almanya yı az bucuk bilirim. Ne de olsa yaşantımın 1 ile 7 yaş arası orada geçti.İnsanın karakter gelişimin en önemli yaşıdır 7 yaş. Bu yaştan sonra bir insanda çok küçük değişimler yapabilirsiniz. Kişiyi o kişi yapacak tüm değerlerin verildiği yaş 7 dir. Bu önemli.

    Ve benimde kişilik gelişimim Almanya ya denk geldiği için Almanlara şükran mı borçluyum yoksa onlara alternatif olarak mı geliştirdim kişiliğimi bu tartışılır.

    Sakın Almanlara özgü bir mantıkla yola çıkarak buradaki engellilerin dünyasına eş değerde şeyleri önümüze koyma. Mantık işleyişimiz birbirinden çok farklıdır.

    Benim babam Almanya ya ilk giden Türklerden ve ikinci dünya savaşı sonrası dünyaya borç ödemek üzere olana Almanya da hemen hemen hiç bir şey yokken giden ve bando mızıkayla karşılanan Türklerden. Türkiyeye muhtelif gelişlerinde önce abim sonra da ben dünyaya geliyoruz ve annemin karadeniz kadını olmasının çığırtkanlığıyla ben de gideceğim iki çocukla buralarda kalamam demesinden sonra bizlerde Hamburg ta 7 yıl yaşadık.

    İlk yıllarını hatırlamıyorum ama üç yaşından sonra olup biteni çok net hatırlıyorum.

    İnanılmaz bir donuklukla daha doğrusu mantıkla; yeni doğmuş bebeğinin altını temizleyip karnını doyurduktan sonra ağlamasına bile;

    Beni ilgilendirmez, ben üzerime düşen görevi yaptım , bu onun sorunu diyen bir bakış açısı yıllarca tartışıldı Almanya da ve sonunda bunun yanlışlığını gördüler. Ama bu yıllarını aldı Almanyanın ve doğal olarak sevgisiz, garip bir kuşakta yetiştirmediler değil.

    Şimdi kendi çocuğuna bu kadar katı yaklaşabilen bir düşüncenin sakatlara yaklaşımının sevecen olmasını bekleme onlardan.

    Ve baben in de dediği gibi bir Hitler i bağrından çıkartmış bir toplumun değerleri o zaman da katıydı ve bugünde bunların kırıntılarını görmek mümkün.

    Komik olan bir arkadaşımızın henüz açıklanmadı ama Türkiyede sakatlara yaklaşımın sonuçlarını anket olarak verdiği mesaj bence.

    Eğer bizim toplumuzda da % 60 a varan bir sayıda sakatlardan hoşlanmama gibi bir durum varsa buna şaşıran mantığa şaşarım ben.

    Bence sayı daha da yüksek çıkmalıydı açıkcası.

    Neden derseniz?

    Eeee işte Türkiyemin masalına dönmek zorunda kalırız o zaman.

    Özellikle bilinçli politikalarla 80 sonrası düşünmeyen, irdelemeyen, sorumluluğunu bilmeyen, ahlak değerlerini hiçe sayan, okumayan, sadece bugününü düşünen bir insan toplumunun açılımını yapan politikalar sonucunda günümüz Türkiyesinden farklı bir sonuç beklenemez.

    Hemen her yerde pompolanmaya çalışılan güzellik ölçüleri ve sınırlarıyla artık bir kural haline gelmiş beğenilerimizle oynanırken bu ölçülerin dışında kalanlar , ki bunlarda sakatlar başı çekmektedir, sevilmeyecektir, hoş karşılanmayacaktır, .....

    Yine ben kendi düşünceme geleceğim;

    Yazılanlar tabii ki doğru, insanca yaşamak isteği ile yola çıkarken, Türkiye gerçeklerini ve yaratılan politikaları görmemezlikten gelerek sadece sonuçlar üzerinde durmak, sonuçları değiştirebileceğimize bu mantıkla inanmak gerçekten hayalci bir yaklaşımdır.

    Bu sebeple yeterince bölünme, yeterince anlamsızlık, yeterince sakat düşünce varken, insanlarımız da sakatlar ve sakat olmayanlar şeklinde kıyasla, ve bu çeşitlemelerin acılarının nicel karşılıklarıyla uğraşmak kısır bir döngüden başka bir şey olmayacaktır.

  14. #44
    Üye
    Ali Emre Avatarı

    Üyelik Tarihi
    14.04-2006
    Son Giriş
    18.08-2006
    Saat
    20:37
    Yaşadığı Yer
    Çanakkale
    Mesaj
    10
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Umud ediyorum ki ilkbaharın sıcacık güneşi içinizi aydınlatıp ısıtıyor ve sizleri mutlu kılıyordur. İşte bugün Çanakkale'de de öyle güzel bir hava var.
    Umut dolu, gelecek olan yaz için, insanın kanını şimdiden kaynatmaya başlayan güneşi hissetmek için, bence sizler de dışarı çıkın ve dolaşın.
    Sevgili Oturan Boğa, ara toplamın harika bir sonuç vermiş. Sizlerle tanışmış olmanın verdiği sevinç dün gece beni uyutmadı.
    Yaşları ve bedensel sağlıkları ne olursa olsun içi geçmeyenlerin oluşturduğu bu güzel topluluğa katılmaktan dolayı mutluyum. Çünkü bu soğuk sanal ortamda bile "İNSAN'a" verdiğiniz önemi hissedebiliyorum. Karşı duruşlara her zaman açık olan, genci ile, olgunlaşmaya başlayan orta yaşlıları ile bu güzide topluluğun ilerde daha verimli olayları hayata geçirebileceğine olan bir umudu yeşertiyor bende.
    Ara toplamının 4 ana başlık altındaki detaylarında karşılaştığımız, mimari açıdan engellerimize, iş bulma konusunda kanunlarımız olmasına rağmen iş bulmakta olan zorluklarımıza, veya toplumsal baskılara, kişisel etik dışı davranışların getirdiği hayal kırıklıklarına ve sıralanan diğer tüm zorluklara eyvallah, bazılarına katılamasam da eyvallah diyebilirim. Ancak sevgili Pegasus'un "Sakatların kaldığı ayırım tabiki farklı olacak,işin doğası gereği farklı olmaz zorunda zaten" cümlesine bırakınız sakat bir birey olarak, bir insan olarak katılmam mümkün değil. Neden mi? Siz kendinize böyle davranılmasına razı oluyorsunuz ve daha da ileri gideyim, siz kendinize böyle davranılmasını istiyorsunuz demektir, bu düşünce bana bunları çağrıştırıyor kusura bakmayın.
    Yaşam bir yankıdır. Hayata ne verirseniz size geriye onu verir. Siz elinizden gelen gayreti gösterceksiniz "Işık" arkadaş gibi çıkabiliyorsanız o kürsüye çıkacaksınız, şartların zorluğu değil, şahsın kendisinin olaya nasıl baktığı bence çok daha önemli. Çıkabilecek durumunuz olduğu halde size teklif edilen "yerinizden de konuşabilirsiniz "teklifini içinize sindirip çıkmıyorsanız, kabahat o teklifi yapanlar da mı? yoksa sizde mi? Fark burada. Karşılaştığımız, şimdiye kadar dile getirdiğimiz olayları mümkün olabildiğince objektif bakmaya çalışarak değerlendirdiğimizde göreceğiz ki çok yüksek bir yüzde ile bu ulaştığımız sonuç çıkacaktır. Her şeyden önce emeğimizi ortaya koymamız gerektiğine bütün kalbimle inanıyorum. Yapabileceğimizin en iyisini yapmak bir insan olarak bizim görevimiz. Ha, engellerimiz nedeniyle yapamadığımız faaliyetleri, ulaşamadığımız yükseklikleri aşmada toplum önümüze engel oluyorsa (isteyerek ve istemeyerek) onunla mücadele etmek de , ona başkaldırmak da, ona bu görevlerini hatırlatmak da yine bizim, biz farkına varanların, biz bunu yaşayanların görevi. Sen, ben, yaşadıklarımızı biliyor da bunu değiştirmek için başkasından iâne bekliyorsak hata kimde? Bunu önce kendimize sormalıyız. Kimse kimseye hak vermez. Hak alınır. Neyle? Mücadele ile.
    Yani bu noktada "Baben" kardeşimiz son derece haklı "Adım adım çıkacaksın bu merdivenleri".
    İşte, Oturan Boğa'nın bu internet sitesinde bu ışığı görüyorum ben. Bu çıkışın arayışlarını görüyorum. "İNSAN" olduğumuz önceliğini elden bırakmadan, engelli, engelsiz ayrımını bir kenara bırakarak ama gerçekleri de görerek, bizi görmek istemeyenlere kendimizi göstermek gerek. Bu dayanışma, bu karşı duruş (Bu SAÇMALAMA ÖZGÜRLÜĞÜ), tüm insanlara da hayatın farkına varmaları için bir fırsat oluşturacağı inancını taşıyorum. Umarım yanılmam.
    Eline, Aklına sağlık Oturan BOĞA iyi ki bizi buluşturdun.
    Sevgili Andante yazını şimdi okudum ve sana teşekkür etmek için geri döndüm yazımı değiştirmeye. Eline, aklına sağlık sağol. Harika.

  15. #45
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Merhaba,

    Ali abicim benim bir cümleme karşı çıkmışsın. Sağol; ama karşı çıktığın cümle bizzat senin paylaştığın düşünceler temllensin diye ifade edilmişti. Yani orada kastedilen fark, bizzat fark olarak engellilerin ayrımcılıgı yekün bağlamında anlamsızdır denilmeye çalışılıyordu. Yoksa her grubun yasadığı ayrımcılığın kendine has bir özellik arzetmesi işin doğası gereği son derece normaldir. Bu, bir zencinin, bir kadının ugradıgı ayrımcılıkların farklılıklar arzetmesine ragmen genel ötekileşme mekanizmasından ayrı değerlendirilmemelidir; aksi takdirde "benim ayrımcılığım" diyerek zaten kendi kendimize ters yoldan başka türlü bir ayrımcılık ve ötekileştirme çorabını kendimize öreriz denilmektedir.

    bu öyle bir hale gelir ki bize yardım etmek için "isterseniz yerinizden konusabilirsiniz" söylemini bile bir tür ayrımcılık olarak algılayıp sanki büyük bir kahramanlık yapıyormuscasına ve sanki o kürsüden konusmak illede gerekliymiş sanarak oraya cıkmaya ve ardından işte şimdi ayrımcılıga karsı geldim demeye benziyor. Arkadsım kızmasın ama ben bu tür tepkilere sadece gülüyorum. engelli olmak gerekirse yardımda istemektir. İhtiyacı varken ya da en azından bir zahmete girmemek için kendine toplumca saglanan bir hakkı elinin tersiyle geri çevirmek asla bir engel aşma durumu degildir. Ben işte bu yaklaşımları engeliyle barısamamanın nevrozları olarak görüyorum.

    Bir de burada babenin dedikleride biraz farklı algılanıyor. Evet Baben bireyin savasması gerektiğini söylüyor; ama felsefeyle ucundan ilgilenenlerin bildigi gibi varoluşsal bir perspektifle iplerin sadece bireyin elinde oldugunu savunmuyor. Bireyi içinde yasadıgı koşullardan soyutlamıyor ve birey bzzat içinde yasadıgı koşulların bir ürünüdür büyük ölçüde diyor. (Baben senin adına acıklama yaptıgım için kızarsan söyle ben kendimi tokatlarım)

    Sevgili kardeşimin yaptıgı toparlamaya ben de katılmıyorum zira dediklerimiz tamda öyle degil. Öncelikle ilk paragrafta dile getirdiğin dıslama mekanizmasının belli farklılıkları olmadıgını kabul etmek sacmalamak olurdu; ancak denilen şey şudurki bu farklılıklarına ragmen aynı mekanizmanın yansımasıdır engellileri yada diğer unsurları içine alan dıslamalar. bu nedenle mücadele edilecekse topyekün bir algılama sistematiğine karsı yapılmalıdır. Yoksa kendimizi diğerlerinden soyutlayarak degil. Bu mistik bir ayrım oldugu iddiasını beraberinde getirirki bence ugranılan haksızlıkları anlamsızlastırmaktan baska bir işe yaramaz. Andante neden kızıyor bize? Çünkü çok iyi farkında bir öteleme mekanizmasının özünde aynı kaynaktan emzirildigine. Bu nedenle aramızda ve birileri "hayır benim ugradıgım cok daha baska birşey" diye ısrar ettikçe aramızda olusunu bile haklı olarak sorguluyor. Engellilere yönelik sıraladıgın olumsuzluklar pozitif anlamdada cereyan edebiliyor. Ama sen oralara girmemişsin. Yani toplumca sadece olumsuz bir ayrıma maruz kalmıyor engelli, aynı zamanda pozitif bir ayrımada tabi tutuluyor. Buna da karşı çıkılabilir tabi; ama tam da işte burada insanlar neden ayrım yaparlar sorularını sormamız gerekiyor. Bu soruların cevabı verildiginde bazı seylerin insanlar varoldukça değişimler arzetmekle beraber hep varoldugunu ve varolacagını görecegiz. Bunun Almanya gibi gelişmiş bir ülke olunmasıylada pek alakası yok. Çünkü mekanizma gelişmiş hukuk sistemleri ve ileri ekonomik potansiyelle bile ortadan kaldırılamayacak evrensel bir zorunluluk niteliği kazanabilmekte. Burası işin can alıcı noktası ;ama ben yine etrafından dolanacagım...

    Son paragrafında aslında babenin karnını catlatırcasına anlatmak istediği şeyi söylüyorsun ve haklısın buyuk oranda. Yani Varoluşçu felsefenin insanın hayatındaki tüm gelişmelerin iplerini bizzat insanın eline verdiği iple acıklamasına karsılık determinist bir karşı koyusla hayır diyorsun insan her şeyi elinde tutan bir canlı degildir. Aksine içinde bulundugu çevresel koşullar tarafından etkilenir ve yapabilecekleri sınırlanır. Hadi çalış yap! diyerek olmuyor hersey. İşte bizim de anlatmak sitediğimiz birazda bu. Yani kişiyi sarmalayan koşullar. Ancak sen bunu düşünsel koşullar olarak ele alıyorsun. Öyle bir düşünsel koşullarki bunlar engelliye yönelik kasıtlı bir dıslama mekanizmasına, hemde diğerlerinden cok daha farklı bi mekanizmaya sahip. Ama tamda burada bu düşünceninde koşullardan bagımsız olamayacagını atlıyorsun. Hiçbir düşünce içinde bulunulan koşullardan bagımsız gelişemez. Kültür dediğimiz sey zaten insanın cevresine uyum sürecinden baska bir şey degildir. Ve bu kültürle şekillenen düşüncenin eline koluna bakacagımıza bunu sekillendiren koşullara bakalım diyoruz. Ve tammda bu nedenle kulagımıza farklı noktalardan uzanıyoruz.




Sayfa 3 / 8 İlkİlk 1234567 ... SonSon