TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 2 / 8 İlkİlk 123456 ... SonSon
Toplam 113 mesajın 16-30 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #16
    Üye
    saros1 Avatarı

    Gerçek Adı
    Volkan
    Üyelik Tarihi
    07.01-2005
    Son Giriş
    13.05-2016
    Saat
    15:17
    Yaşadığı Yer
    Edirne
    Mesaj
    88
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    Sayın alperstein, sakatlığınız nedeniyle önyargılarla karşılaşmamış olmanız çok güzel, sizin adınızaa sevindim. Ama maalesef herşey gülük gülüstanlık değil. Yakınlarda yapılmış bir anketin (hala yayınlanmadı, bir üniversitenin projesi dahilinde yapılıyor) sonuçları çok çarpıcı. Sakat olmayanlara sakat bir kişiyle birlikteyken ne hissetikleri sorulmuş, ankete katılanların %60'ları aşan bir oranı "çok rahatsız" hissettiklerini söylemiş. Ancak iş hayatının içine karışanlar, işlerini iyi yaptıklarında sakatlıklarını bir şekilde örtüyor. Buna bir anlamda sağlam oluyorlar diyelim. Tabi bunda kötü bir yan yok. Sakatlardan bazılarının, özel yetenekleri -bazen şansları- sayesinde sağlamlar arasında yer edinebilmesi bizlere hayata katılmak hususunda şevk veriyor; fakat bana kalırsa, sakatlar da yapabilir, sakatlar çok çalışırsa üstesinden gelir gibi de bir sonuca götürüyor ki, bu tehlikeli ve sakat olmayanların bizlerin kulağına fısıldadığı güzel ama zehirli bir ninni. Tek sorumlu sakat bireydir, azmeder, sabrederse sağlam gibi olabilir. Özürlüler 2002 araştırmasının sonuçlarını bilen bilir, sakatlar en yoksul, en cahil, en toplum dışı tabakadır. Eğitime erişim çok düşüktür. Sakatın azmedersen başarırsın düsturuna inanması, kendi kendini kandırmasıdır.


    Buna başka bir örnek, teknolojideki gelişmeler sonucunda, bedensel engellilerin emek pazarına katılımlarının sakat olmayanlarla eşitleneceği düşüncesine getirilen eleştirileri gösterebiliriz. Teknoloji gelişir, bizlerin topluma karışmasında hiçbir engel kalmaz! İlk olarak bedensel engelliler olarak bizler, zihinsel engellileri hesaba katmıyoruz. Sonra teknolojiye erişebildiğimizi farzedelim. Sakatlığın yarattığı farklılık ne olacak? Farklılığı başarılı olarak, toplumda yer edinerek bireysel olarak örtebiliriz. Ama bütün sakatlardan başarılı bir kariyer elde etmelerini beklemek mümkün mü? Bu başarı şartını koyan kim? Hasbel kader işini yapan bir sakatsanız, yani göz doldurmazsanız, sakat olmayanların dünyasında işiniz olmaz.(Buna sakat olmayanlar için durum farklı mı dediğiniz duyar gibiyim. İşte cevabım: Evet farklı, araştırmalar eğitim durumu ve işsizlik oranlarında, kat ve kat farklı olduğunu söylüyor)

    Andante'nin eleştirileri önemli, ancak sakatların ortak deneyimleri olduğu da bir gerçek. Benim çevremde, benden başka bir sakat yok. Ben sakat olduğumu bilsem de, engelli olduğumu öğrenmem yıllar aldı. Sakatlığın yarattığı bu önyargıyı, bunun sonucu oluşan engelli kimliğini -bu anlamda sakat/sakat olmayan ikiliğini- öne sürmezsek sakatların yaşadığı özel deneyimleri yok saymış oluruz. Yine bence tehlikeli olan, "sakat olmayanlarda neler çekiyor" demek. Evet sakat olmayanlar da mükemmel beden tutkusundan (estetik ameliyatlar, yeme bozuklukları vs.) ve diğer kısıtlamalardan (insan hakları ihlallerinden) muzdarip. Ama bu "ya zaten bizim halimiz perişan, sizi görecek halimiz yok" bahanesinin altını sağlamlaştırmaz mı?

    Saçmalamadan nerelere geldim, ama önyargı her yere öyle nüfus etmiş ki, görünmez bir örümcek ağı olup bütün toplumu örtmüş.

    Bence sorun sağlam olmak mı istiyoruz yoksa sakat olarak bir kimlik mi istiyoruz? Yine kadınlardan bir örnek vereceğim, feminist yazarlar, Ortaçağ'da hükmeden kadınların erkekleştirildiğini savunur. Bu çok ince bir çizgi aslında. Soru, bu oyunu sakat olmayanların kurallarıyla mı oynayacağız; yoksa kendi kurallarımızla mı? Andante'nin şöyle birşeyler dediğini duyuyor gibiyim, "herkes için geçerli kurallara ne oldu?" Cevabım: Onları yazmaya yeni başladık.

  2. #17
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:31
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.505
    Alınan Beğeniler
    3.871
    Verilen Beğeniler
    4.124

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Süper yahu! Burayı çoooook seviyorum. Ne güzel tartışmalar oluyor. Her mesajı sabırsızlıkla bekliyorum vallahi.

    Evet, saros'un dikkat çektiği şeyin altını çizmek istiyorum: Sakatlar, sakatlıklarını gizleyecek/örtecek başka özellikleri olduğu sürece (ya da bu tür özelliklerii geliştirdikleri sürece) mi toplumda yer etmeliler/varolmalılar, yoksa sırf insan oldukları için mi?

    İyimser cevap, "insan oldukları için" tabii. Ama yok, o tür bir insanlığı sakatların (sakatlığını örtecek özelliği olmayan) %95'i görmedi şükür! Burada insanlıktan yüzü gülmemiş onlarca anı var: www.engelliler.biz/forum/viewforum.php?f=25

    Kötümser ve bence gerçek olan cevaba gelince, maalesef sakatlar, sakatlıklarını örtecek derecede bir özellik geliştirebildikleri ölçüde varolabiliyorlar. Aksi halde yoklar. Çevrenizde "başarısız" kaç sakat gördüğünüzü bir düşünün? Neredeyse hiç! Neden peki?! Çünkü onlara değil -tartışmamıza konu olan- "saçmalama", yaşama özgürlüğü bile verilmiyor!

    Ve bence bu, sorgulanması ve ortaya çıkarılması gereken hayati bir durum; insanlara, insanlıklarını ve yaşamı sorgulatabilecek önemde ve potansiyelde bir utanç/ayıp!
    Ve bence biz sakatların, bu kapitalist dayatmanın altını oyabilecek bir misyonumuz olabiilir: "Sakat olmayanlara" ayna tutabiliriz ve başka bir seçeneği düşünmelerini sağlayabiliriz.
    En azından boş durmaktan iyidir!

    Bir de üçüncü bir yol var tabii. O da M. Ali Erbil gibi adamların soytarısı olmak!: http://www.engelliler.biz/forum/view...4514&viewall=1
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  3. #18
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Çok komik konu nerelere gelmiş.

    Sıradan insanlar tarafından yapılınca dikkat çekmeyen ya da küçümsenmeyen davranışların engelliler tarafından yapılınca küçümsenmesi eleştiriliyor sadece. Bu da ayrımcılığı simgeleyen davranışlardan birisi çünkü.

    Bu kadar abartmayın yav.

  4. #19
    Üye
    oya Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.11-2004
    Son Giriş
    30.11-2008
    Saat
    13:50
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    158
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Biryerde sesini biraz yükselterek konuşsan ,”sağırmı var karşında, yoksa sağırmısın? neden bağırıyorsun?” derler.
    Yolda sakin sakin yürürken birden yanındakine okkalı bir omuz atsan ,” kardeşim körmüsün? dikkat etsene “ diye bağırırlar .
    Bir toplantının yada sessizliğin hakim olduğu bir ortamda ağız dolusu bir kahkaha atsan ,” delimisin sen ? ne yapıyorsun?” diye azarlarlar
    Kız arkadaşın veya erkek arkadaşınla yol ortasında öpüşecek olsan.” Terbiyesizler utanmıyormusunuz “diye eleştirirler.
    Bütün bunlar sağlıklı insanlar için geçerli ikazlardır.
    Yüksek sesle konuşan, yolda giderken çarpan, ağız dolusu gülen yada sevgilisinle yol ortasında öpüşen bir sakatsa, (kör,sağır,topal)…adı üzerinde sakattır…yaptığı hoş karşılanır.
    Sanki bedensel sakatlığı olanın zihinsel sakatlığı da olurmuş gibi, sakat insanın cinselliği olmazmış gibi.
    Yaptıkları hep meşrudur. Ve sakat insan dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğüne sahiptir. )

  5. #20
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ben saçmalamaya devam edeceğim arkadaşlar

    Kuşkusuz benimde saçmalama özgürlüğüm var....

    Türkiye de sakatları bana soracak olursanız; doğuştan sakat olanlar ve sonradan sakat olanlar diye ikiye ayırmamız gerekiyor.

    Açıkcası bu konuda sizler kadar yorum yapamasam bile sonradan insana kazandırılan davranışların sonucuna katlanamamanın zorluğuna olan inancımla, her iki durumda da farklılıklar olduğuna inanıyorum.

    Bu sebeple buraya yazı yazan arkadaşların, eğer sonradan sakat oldularsa, sakat olmadan önceki dünyaya bakışlarıyla, sakat olduktan sonraki dünyaya bakışlarındaki farklılıklarla konuya yorum getirmelerinde fayda görmekteyim.

    Bir konu çok daha önemli....

    Türkiye koşulları.

    Sevgili Alper aslında son derece güzel bir giriş yapmış bu konuyla ilgili olarak. Bu konu hangi zeminde tartışılacak arkadaşlar? Bugün istatistikler okur yazar oranımızı belki çok yüksek gösteriyor. Bu rakam % 90 oranındadır.

    Engelli yada engelsiz okur yazar oranımız % 90......

    Ancak eğitim düzeyimiz 10 yaşındaki bir öğrencinin seviyesine eşittir. Türkiye de eğitimin yükseklik oranı ilkokul üçüncü sınıf düzeyindedir.

    İlkokul üçüncü sınıf düzeyine eşit bir Türkiye gerçeğinde tartıştığımız bu konunun kuşkusuz ekonomik boyutuda ele alınmalıdır. Görev yaptığım Van da kaldığım 7 yıl süresince bir sürü sakat öğrencim oldu.

    Çoğunluğu eğer tedavi edilebilse sağlam olabilecek bir fiziksel duruma sahiptiler. Büyük bir oran doğuştan yanlış doğum sırasında kalça çıkığı olarak dünyaya gelmiş ve yaşantılarını bundan sonra ortopedik özürlü olarak geçirmek zorunda çocuklardı.

    Sağlam olanlarla birlikte koşar, birlikte oyun oynar hiç bir şeyden de geri kalmazlardı. Birbirlerine topal vs. şeklinde bir hitapla seslendiklerini de hiç görmedim, çünkü hemen hemen her evde bu durumda bir insan vardı.

    Kör olanlarda vardı, şehrin sokaklarında dolanan, hatta parmakları kopmuş, fülüt çalma esnasında zorluk çeken ve bende bir müzik öğretmeni olarak bu kopan parmakların nedenini bir gün zorunlu olarak gittiğim bir konferansta Türkan Saylan dan öğrenmiştim.

    Bu adı tanırsınız......

    Yaşadığım kent, Türkiyede bilinen adıyla cüzzam olan lepra hastalığının en çok görüldüğü yerdi. Ki bu hastalık şu anda dünyanın sadece gerikalmış ülkelerinde görülübilen bir hastalık olduğunu, tedavisinin son derece kolay, grip hastalığının bile daha kolay bulaşacağı ancak cüzzamın dengeli ve iyi beslenmeyle bulaşmasının hemen hemen olanaksız olduğunu da o konferansta öğrenmiştim.

    Sokaklarda gördüğüm kör olanlar, parmakları kopmuş insanlar cüzzam hastasıydı. Ve onlarla tam yedi yıl geçirdim.

    Sakat olmak orada öylesine doğal ve öylesine sorunsuz bir olaydı ki....Ne bunu iç dünyalarında olay yaptıklarına tanık oldum, ne utandıklarına, ne de burda tartıştığımız gibi bir soruna....

    Çok basit bir mantıkla yaklaşıyorlardı olaya. Ve iç dünyalarında tahmin edemeyeceğiniz kadar rahattılar. Ne diye sorarsanız bu? tanrıya olan inançlarıydı.

    Çok farklı bir konuya girmek istemediğimden olayı irdelemeyeceğim. Ama sonuç olarak kendinle ilgili bir kabulu oluşturduğunda rahatlıyorsun.

    İki yıl önce karlı bir kış gününde dostum Vefa taaa Avcılardan yaşadığım yere Küçükyalıya bir sergiye geldi.

    Sizlerin deyimiyle , ben bu kelimeyi asla kullanmadığımdan "sizlerin "diyebilme hakkına sahibim sakın bu konu da bana eleştiri getirmeyin, normal bir insanın bile gelmekte zorlandığı o gün saatlerini vererek benim yanıma gelmesi dostluk adına yapılan bir olguydu.

    Seramik sergimin açılışına gelmişti canım dostum Vefa....İçimde bir tek mutluluk vardı. Onun sakat sakat buralara kadar gelmesinin hayreti falan yoktu içimde. Gelmesi de süpriz olmamıştı. Çünkü benim tanıdığım Vefa adıyla özdeş bir eylemin içinde zaten olacaktı....

    Açılışta bir kokteyl olduğundan içecek şeylerde vardı sizlerinde anlayacağı gibi. Ve ben ısrarla canım dostuma içmesi için ısrar edip duruyordum. Biliyormusunuz, bu olaydan yıllar önce tanıdım ben dostumu.Beraber yemekte yedik , bir şeylerde içtik...Ama o sadece Vefa oldu yıllarca benim için, şimdi olduğu gibi.... Hiç ama hiç sakatlığına dikkat etmedim ben yaaaaaaaa.

    Ona ısrarla içecek bir şeyler vermeye çalışırkende sakatlığı ve vereceğim şeyi tutamayacağı aklıma bile gelmiyordu....Engelli olduğunu ilk anladığım gündür o sergim.

    Bunu gördüğümde de hiç gocunmadım yaptığımdan. Ne dikkatsizdim, ne vurdumduymaz.... Çok iyi biliyorum ki Vefa da yaptığımdan hiç bir yara almadı....Çünkü Vefa benim için hiç bir şekliyle değişmedi....

    Şimdi sakatlık edebiyatıyla yola çıkıp; " Ah be vefam sergimde bir şey içemedi " muhabbetine mi girmelimiyim sizce??? Hepimizin; senin benim, onun, sakat yada değil yapabildiği yada yapamadığı şeyler vardır.....Kuşkusuz bu site engellilerin var olduğu bir site, bunlar konuşulacak ta, konuşulmasından da yanayım açıkcası, ama bir terslik var arkadaşlar......

    Bunun dışında gelişen olaylar var mı diye sorduğumda tabikii var diyorum, sizleri yüreğinizin can evinden vuran olaylarda söz konusu, bilmiyor yada anlamıyor değilim.

    Ve diyorum ki bu ülkede bütün bu saymaya çalıştığım olumsuzluklar varken, bunlar doğal sonuçlardır. Eğitimi, ekonomik durumu bunca yerlerde sürünen bir toplumda yaşanılanlar doğaldır.Hatta ibret verici bir durumda sevindirici anlamında tabikii, engellilere karşı tanınan haklar sizin deyiminizle normal insanlara tanınan haklardan daha iyi bir durumdadır.

    Yeterlimidir?

    Asla....

    Ama bir şeyden korkuyorum arkadaşlar.... Bu ülkede fakirlik edebiyatı o kadar çok kullanıldı ki, şimdi de sizlerin tarafından sakatlık edebiyatı ortaya çıkıyor gibi. Ve bunu tehlikeli buluyorum....

    Mücadele; hiç bir ayrıma yada sınıfa ayırmadan ortak yapılması gereken bir olgudur. Aman dikkat!!!! Endişem sadece bu. Yoksa ne sizlere kırgınım, nede sizler beni bu anlamda kırasınız...

    Anlatabiliyormuyum??????

  6. #21
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sanırım iyi okumuyoruz

    Yada geçen gün boyunca 135 te atan nabzım beni farklı düşünmeye itti Uyuyamıyorum da üstelik , bazı yazdıklarınız aklıma takıldı;

    Neptün diyor ki;

    Sıradan insanlar tarafından yapılınca dikkat çekmeyen ya da küçümsenmeyen davranışların engelliler tarafından yapılınca küçümsenmesi eleştiriliyor sadece.
    Yağmur ise;

    Ve sakat insan dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğüne sahiptir.
    Kafamı karıştırdınız arkadaşlar yaaa

    Bu duruma göre ne oluyor biri bana açıklasın bari....

    Ama yağmur a diyeceklerim var;

    Biryerde sesini biraz yükselterek konuşsan ,”sağırmı var karşında, yoksa sağırmısın? neden bağırıyorsun?” derler.
    Yolda sakin sakin yürürken birden yanındakine okkalı bir omuz atsan ,” kardeşim körmüsün? dikkat etsene “ diye bağırırlar .
    Bir toplantının yada sessizliğin hakim olduğu bir ortamda ağız dolusu bir kahkaha atsan ,” delimisin sen ? ne yapıyorsun?” diye azarlarlar
    Doğru bir tespit. Kelimeler kullanıldıkları yerlerde zaman zaman acıtır insanı. Kelimeler ve cümlelere kattığımız anlamlar vurgularımız, çok farklı şeylere de dönüşebilir.

    Alıntı yaptığım yazında sakatlara ait tanımları bir çok yerde sen de dahil olmak üzere hepimiz kullanıyoruz.Şimdiye kadar kullanmadım, asla kullanmayacağım diyen varsa yalan söylüyordur. Bu tanımlar sağlamlar tarafından mı yaratıldı diye saçma bir diyaloğa girmeyeceğim. Ama kullandığımız bir gerçek.

    Bu sakatlığa ait kelimeler bir durum tespitinin dışında kişiyi direk olarak rencide eden ve aşağılayan bir tanım olarak kullanıldığında yaralar insanı. İşte bu anı herkes değil bir çok insan kullanabilir. Bu anlamda bir kullanmayı tüm insanlar yapıyor diyemem.

    Sen de ben de dahil olmak üzere sağır kelimesini bir çok kez kullanmışızdır;

    Şimdiye kadar onunla yaptığım konuşmalarda ne kadar sağırmışım ki..... diye başlayan ve o kişinin söylemek istediklerini anlayamamış olmanın durumunu bu şekilde bir sıfat olarak kullanabiliriz...

    Aynı şekilde kör kelimesini de kullanmış olabiliriz;

    O kadar çok şey yaşadım ki onunla, ama davranışlarının bu anlama gelebileceğini göremeyecek kadar körmüşüm meğer......

    Aynı şeyi bir edebiyatçı da yapabilir;

    Kulakları sağır eden bir çığlık attı.....

    Yürümeye yeni başlayan bir felçli gibi
    ayağa kalkmalıyım şimdi......


    Bu şekilleriyle kullandığımız sakatlıkla ilgili kelimeler ister bir engelli, ister bir engelsiz tarafından kullanılıyor olsun zedelemez bizi değil mi?

    Onun aşkından deli divane oldum dediğimizde bile hiç acı oluşmaz yüreğimizde sakatlıklarımızla ilgili olarak ....

    Niyetlerimiz önemlidir,ve önemli olmak zorundadır da... Her hangi bir olguyu tanımlayabilmek için kullandığımız her tanım zararsızdır. Ne zaman işin içine bir art niyet katarsak işte o zaman kelimenin yada cümlenin anlamı birden bire değişebilir.

    Çok rahatsız edici bir tonlamayla konuşan birine sağırmıyım neden yüksek sesle bağırıyorsun denildiğinde bunun iki olasılığı da olabilir.....

    Durup durken kendisine çarpan birinede bir insan kızgınlıkla körmüsün dediğinde de iki olasılık ortaya çıkabilir....

    Ama bunlar sağlıklı insanlar için yapılan ikazlar değildir sadece.... Bu eksik bir değerlendirme olur. Bu sağlıklı ve sağlıksız her insan için yapılan bir ikaz da olabilir sevgili dostum...

    Bu karşılaştırmalarla nasıl başa çıkacağız anlayamıyorum. Biliyormusunuz bu durum sandığınızdan daha çok acı veriyor bana. Sizce ben sakatmıyım??????

  7. #22
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:31
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.505
    Alınan Beğeniler
    3.871
    Verilen Beğeniler
    4.124

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Öncelikle buradaki tartışmanın skat olmayanlara bir saldırı gibi algılanmaması gerektiğinin altını iyice bir çizmek gerek sanırım. Yanlış anlaşılma olmasın yani... Sadece durum tespiti yapmaya çalışıyoruz...

    ***
    Biraz önce okudum, hoşuma gittti. Paylaşmak istedim: "Bizi görmek bizi tanımak, bizi tanımak bize saygı duymak, bize saygı duymak bizi sevmeyi öğrenmek, bizi sevmek ise bütünleşmemiz için atılan ilk adım demektir."*

    * Venezuella, Arjantin, Küba ve Uruguay tarafından antikapitalist bir şiarla, Batı'nın tek yanlı (dez)enformasyonuna karşı kurulan TELESUR televizyonunun tanıtım sloganlarından biri.
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  8. #23
    Üye
    Rekursion Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.12-2003
    Son Giriş
    05.12-2021
    Saat
    23:50
    Yaşadığı Yer
    Alamanya
    Mesaj
    399
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    (...)inancımızın sağladığı sağlam nedenlere dayanarak başkalarına kin kusmadan geliştirelim davranışlarımızı. (...)
    ben de zaten bunu yapmak icin yazilar yaziom buraya... sanirim buraya yazan herkes icin gecerlidir bu... yazdiklarimiz, aciga cikarmak istediklerimiz bashkalarina (saglamlara) "kin kusmak" olarak algilanirsa hem üzülürüm hem de gücenirim... saros1.in dedigi gibi cevremde tek bi sakat insan bile yok... kücük yashtan beri (hayatimin kisa bi iki döneminde haric) hep saglamlarla beraberim... onlara kin besleseydim, sürekli kin kussaydim bu güne kadar yashiamasdim, ya kin kusmaktan giderdim ya da intihar ederdim... mutluyum ben... "mutluyum" derken kendimi kandirmadigimi düshünüom ... yalniz mutlu olmam bazi yanlishlari aciga cikarmak, ortadan kaldirilmasi icin birlikte mücadele etmeme engel olmas...



    üniversiteden tanidigim iki tane arkadash heyecanla anlatiodu:
    bi tane sakat kadin varmish, tekerlekli sandalyede... ve bu kadin saglam bi adamla evlenmish... cok sevmishler birbirlerini, adam kadin icin kul köle olmush... ama sakat kadin o mükemmel kocasini bashka bi saglam adamla aldatmish... hemde haline ve sandalyesine bakmadan!!! ... daha sonra (sandalyesiyle) sevgilisine kacmish ve o ("sakat bi kadina kul köle olucak kadar") mükemmel kocasini terketmish, sap gibi ortada birakmish...

    öle bi anlatishlari vardi ki arkadashlarimin bu meseleyi "tekerlekli sandalye" ve "sakat" sözcügünü sikca ve üstünü bastirarak kullaniolardi... hem kinama hem büyük bi shashkinlik birazcik da gizli bi hayranlik farkediliodu seslerinde ve sözlerinde... ikide bi kadinin sakat oldugu öne atiliodu...

    o konushmaya "vah, vah görüonuz mu sakat kadinin yaptigini!? aldattigi kocasi da kendi gibi sakat olsaydi hadi neyse!" diye katkida bulunmadigima hala pishmanim...


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: alperstein
    ...Birlikte mücade etmek tabii ki gereklidir ancak mücadele sonucunda elde edeceğimiz kazanım, "engellinin diledigi yerde diledigi sacmaligi yapabilme özgürlüğü" mü olacak?
    hayir alperstein... emzikli resmimi flört sitelerinde kullansam ne yazar kullanmasam ne yazar?... aksu gibi ben de yagmurda islanmayi cok sevsem de bundan vazgecmek büük bi fedakarlik olmas benim icin... sakat kadinlar rahatca kocalarini aldatsin, terketsin de demiom... sanirim sanaldunyam da o cocuklarla top oynayamadigi icin kahrolmamishtir... ayrica insanlarin ne diicene cok fazla aldirmadan icimden geldigi gibi hareket ediom ki zaten az cok... mesele shunu yapmak, bunu yapmak, rahatca sacmalak degil... mesele bi haksizligi, bi ayrimciligi, bi yanlishi, andantenin dedigi gibi bi sacmaligi ortadan kaldirmak... bunun icin birlikte mücadeleye degmicekte bashka ne icin degicek? (umarim mouse.un tiklamayi hic bi zaman birakmas )


    andanteye "neden bu kadar düshüncelisin?" diye soran yashli teyze belki de ayni shekilde bi sakati görseydi o soruyu hic sormazdi bile... cevabini kendisi verirdi: sakat oldugu icin düshüncelidir tabe, sormaya ne gerek var?!

    cevremde nesheli olarak bilinirim... öyleyimdir de (bunun sakat olmamla ilgisi olup olmadigindan tam emin degilim)... ama günler oldu ben de üzgün oldum, düshünceli oldum... birakalim sokaktaki tanimadigim teyzeleri, amcalari bana defalarca icini dökmüsh, türlü dertlerini anlatmish arkadashlarim bile cekindi sormaya "neden bu kadar düshüncelisin?" diye... sormak yerine ya "sabirla" durumu görmezden gelerek neshemin geri gelmesini beklediler, ya da dayanamayip "sana noluo be?!! ne somurtup duruosun burda? gülsene biras!" gibi sevgi ve shefkat dolu emirlerle neshelendirmeye calishtirdilar beni (beni üzgün görmeye hic kimse dayanamas da :P)... saolsun annem haric cogu insanlar cekinir bana o soruyu sormaya... cevabi bildiklerini saniolar da ondan mi yoksa bekledikleri cevabi alinca nasil davranicaklarini bilmediklerinden mi, bilmiom... (shimdi andantenin "derdin varsa, anlatmak istiosan, anlatacaksin arkadash!" dedigini duyar gibiyim :P)...

    ***

    andante doorusu endisheni pek anliamadim... bahsettigin terslik ne?... burada sakat-saglam ayrimciliginin kaldirilmasi icin ugrashilirken tam da bi sakat-saglam ayrimciliginin yapildigini mi sölemek istiosun?... "sakatlik edebiati"yla da neyi kastettigini anliamadim, ilk defa senden duyuyom bunu, nedir sakatlik edebiati?... samiimi olarak sölüom ki anlamadim bunlari... eger diger forum okuyucularini (anlamakta benim kadar zorlanmadiklari icin) sikmak istemiosan biraz daha acik bi shekilde özel mesaj olarak yazarmisin bana... gercekten anlamak istiom seni ve endisheni...

    ama shunu bashtan (cevaplarini beklemeden) söliebilirim: ben bu konulari sadece bi sakat-saglam meselesi olarak görmüom... bu sitede anlatilan ayrimcilik tecrübelerinin cogunun aynini veya benzerlerini kücük yashtan beri almanya.da yashayan bi türk olarakta yeteri kadar gördüm ve hala görüom... ister sakat olarak, ister türk olarak, isterse kadin olarak bakiim olaylara hepsinin ayni örnekle örüldügünü görüom... tanimakta zorlanmiom artik ayrimciligi... karnim doydu yeteri kadar, "saolun almiym artik" demenin zamani geldi (de gecti bile) benim icin... bu yüsden neptune.nin komik buldugu kadar komik bulamiom ben bu konuyu... bashlik "sacmalama özgürlügü" olsa bile...

    tekrar ediom: biz TOPLUMUN önyargilarindan bahsedios burda TOPLUM={saglamlar} degildir, toplum={saglamlar, sakatlar, sihkolar, zayiflar, almanlar, türkler, yashlilar, gencler, zenginler, fakirler, ..., kadinlar, erkekler} dir (matematigi öslemishim )


    not: daha yazmak istediklerim var ama abartmiim dedim... daha sonra ben de sacmalamaya devam edrim :P...oturanboa bu bashligi actigin icin cooook saol... saros1 sölemeden edemicem: HELAL!!!... baben, hic boshuna ümitlenme, pegasus bile yardim edemes sana: bu bashligi cok sevdim, saptirilmasina izin vermicem, gerekirse bekcisi olucam :P...

  9. #24
    Üye
    sanaldunyam Avatarı

    Gerçek Adı
    İsmail ÖĞE
    Üyelik Tarihi
    04.07-2005
    Son Giriş
    18.05-2017
    Saat
    18:29
    Yaşadığı Yer
    Şanlıurfa
    Mesaj
    38
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Rekursion
    sanirim sanaldunyam da o cocuklarla top oynayamadigi icin kahrolmamishtir
    Bundan emin olabilirsin Rekursion!

  10. #25
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    Neptün diyor ki;

    Sıradan insanlar tarafından yapılınca dikkat çekmeyen ya da küçümsenmeyen davranışların engelliler tarafından yapılınca küçümsenmesi eleştiriliyor sadece.
    Yağmur ise;

    Ve sakat insan dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğüne sahiptir.
    Kafamı karıştırdınız arkadaşlar yaaa

    Bu duruma göre ne oluyor biri bana açıklasın bari....
    İkisi de aynı şey zaten, kafan karışmasın.


    Ayrıca arkadaşlar farklı gözle bakma yalnızca tek doğrultuda olmaz ki; eğer toplum geneli engelliye farklı gözle bakıyorsa bunu her noktada yapıyordur; çalışırken de, yağmur altında yürürken de, eğlenirken de, flört ederken de. Yani "ben neden saçmalayamıyorum" sorusu ile "neden kaldırımlarda tekerlekli sandalyelere uygun düzenlemeler yapılmıyor" sorusu ve tüm diğer sorular aslında aynı soru.

  11. #26
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ah sevgili Rekursion;

    Herşeyden önce tüm kalbinle bilmeni istediğim bir şey var;

    Eğer direk olarak birini hedef alacak bir şey yazacaksam inan onun ismini yazarak harekete geçerim.Bu sebeple canım,Kin kusmak deyimini kullanma sebebimi kendi üstüne alarak ne üzül, nede gücen. İnan bu beni senden daha çok üzer. Ben o cümleyi genel anlamda ne adına olursa olsun ayrımcılığı çağrıştıran cümlelerin sonucunda yaşanılan genel doğrulara göre yazdım.

    Kabul et, yada etme ama ayrımcılık bir süre sonra son derece insani bir duygu olan Kin olgusunu beraberinde getirecektir.

    Bu konuda anlaştık değil mi????

    Bu ileti Rekursion a cevap niteliğinde olacağı için sorduğu sorularada cevap vermek niyetinde olduğumdan uzun olacaktır. Uzun iletilerin insanları sıktığını bildiğimden sakatlık edebiyatı kavramını da açıkca yazmadım. Ama sorduğuna göre özel iletiye gerek yok, belki başkalarının da ilgisini çeker diye buraya yazıyorum.

    Ama uyarmadan da geçmiyorum. Uzun olacağı için istemeyen okumasın arkadaşlar..

    Önce bölüm bölüm yazdıklarına kendi bakış açımla cevap vereyim;

    Üniversiteden tanıdığın iki arkadaşının konuşmalarına ben hiç şaşırmadım. Doğal bulduğum bile söylenebilir. Burada ben her zaman sizlerin yazmaya çalıştığı anlamsızlıkların farkında olmayan bir insan değilim. Bunun gibi binlerce örnek gösterebilirsiniz. Bu konuda sizden farklı düşünmüyorum. Eğer bir insanın bakış açısı belli bir açıdansa ve onun algılamasında red etmek gibi bir olgu yoksa, her zaman kulağına fısıldananlarla yetinecektir.

    Bu iki arkadaşın çok daha farklı bir konuda da aynı şeyi savunur. Nasıl mı?

    Diyelim ki, son derece fakir bir genç kız, son derece yakışıklı ve zengin bir adamla karşılaşır ve adam kıza aşık olur.Evlendirelim bunları....Ama gel gör ki fakir kız sonradan bu çok zengin ve yakışıklı adamı çok daha farklı birisi için terk etsin....

    İnan bana canım, aynı konuşmayı yaparlar;

    Nasıl olur, kadın bu adamı nasıl bırakabilir ayollllllll?????

    Senin hikayendeki ana olgu tekerlekli sandalye ve sakat kadındır, benim hikayemde de fakir kızdır. Onlara göre olabilecekler ve olamayacaklar sınırlıdır. Kendi sınırlarında olamayacak bir şey olduysa bunun sakat olması, zengin olması, fakir olması falan hikayedir.

    Diyorum ki biz insanlar, nedenleri sorgulamadan kendi doğrularımıza göre hareket etmede ve düşünmede son derece başarılıyızdır.

    Bir konuda beni anladığına mutluyum: Birlikte mücadele etmeden bir şey olamaz. Taşıdığımız kimliklerin yanında fiziksel özelliklerimizle biz insanca davranabilme özelliğimizle el ele vermeyi başaramazsak sonuç hüsran olacaktır. Bu yazı başladığından beri saçmalamanın ötesinde benim anlatmaya çalıştığım şey bu.

    İster sakat, ister sağlam, aynı sorunları yaşıyoruz. İsimlendirelim bu sorunu.

    Ben diyorum ki;

    İnsanca yaşamak isteği....

    İnsanca yaşamak en doğal ve kaçınılmaz olgularımızdan biridir ve bunun için sakatız yada sağlamız diye yola çıkmanın bir anlamı yok.

    İnsanca yaşamamızı engelleyen ne varsa ortaya elbette dökülebilmeli ve harekete geçilmelidir. Ama burada bile sanki hemen hemen her şey sadece sakatlara özgü bir olguymuş gibi ele alınırsa bu gerçekten ayrımcılığın en güzel örneğidir. Farkında değilsiniz ve içinizde engellendiğinizden dolayı birikmiş bir öfke var. Bu çok doğal ve olması gereken bir şeyde üstelik. Ama bunun mücadele yolu, sakatlıkların arkasına sığınmak olmamalıdır.

    Sevgili Rekursion,

    Pegasus un bu iletiyi saptırmasına izin vermeden; çünkü tam onun alanına gireceğim biraz sonra,işin siyasi şeklini koruyarak ama herkesin anlayabileceği bir şekilde masalsı bir yöntemle ülkemin geçmişini sana anlatacağım. Kuşkusuz biliyorsundur ama birde benden dinle;

    Benim ülkem dünyada eşi benzeri olmayan bir Kurtuluş Savaşı verdikten sonra halkıyla birlikte ayakta durabilmek için büyük bir yeni savaşın içine girdi.

    Güzel bir ülkeydi benim ülkem. Öylesine bereketli topğrakları, öylesine zengin doğal kaynakları, öylesine güzel zenginlikleri vardı ki.... Ancak bu onun ayakta kalabilmesi için yeterli değildi.

    Atatürk gibi bir önderinin "gerçek bağımsızlık ekonomik bağımsızlıktır" özdeyişini kendine rehber edinmek istiyordu ki, kaybettiler ulu önderlerini. Ve arkasından gelen yöneticiler bu cümleyi unutup, ülkenin zenginliklerini kullanması için, gelişmek adına bir de..., yabancılara "gel kardeşim ben bir şey yapamam, sen bana yardımcı ol " dediler..

    Onlarda " neden olmasın " dediler...

    Uzunca bir süre ve hiç bitmeyecek bir ihtirasla sömürdüler bu ülkeyi. Öylesine bağımlı hale getirdiler ki artık onlar olmadan nefes alacak halimiz bile kalmamıştı. Öte yandan halk gittikçe fakirleşiyordu. Yoksulluk diz boyuydu..

    Ülkenin gençleri bunları görüyor ve bir şeyler yapılması için ülkemiz sınırlarına kadar gelen 6. filoyu protesto etmek için, sağ ve sol demeden el birliğiyle , ellerinde Türk Bayrakları, dillerinde Dağ Başını Duman Almış marşıyla kovmaya çalıştılar.

    Tek bilektiler hepsi: Ve hepsi Atatrük ün çizdiği yolda ilerlemek isteyen pırıl pırıl gençlerdi. Sadece bu yoksul halkın daha da fakirleşmesine izin vermemek için " Go Home Yankii " dediler...

    Bu güçten korktular. Ve o gençlerin ellerindeki Türk Bayraklarının yerine onlara orak çekiçli bayraklar verdiler. Dillerindeki marşların melodilerini ve sözlerini değiştirdiler. Tek bilek olmuş o gençler öylesine düşman oldu ki birbirlerine, ekonomik durum gittikçe kötüye gitmeye ve batmaya başlamıştı ülke artık.

    Aynı yoldan harekete başlayan gençlik çok kısa süre de sağ ve sol olmak üzere düşman kardeşlere çoktan bürünmüştü. İşin komik tarafı her iki tarafta bu ülkenin iyiliğini istiyordu.

    Sol taraf, acı çeken yoksul halkı savunduğunu anlatıyordu. Sağ taraf ülkenin büyüklüğünü ve dinin elden gideceğini....

    Yetmedi yabancılara bu düşmanlık. Her iki tarafı da ama özellikle sol tarafı öylesine parçalara ayırdılar ki;

    Her tarafta işçilerin yaşadıkları, köylülerin çektiği sıkıntılar, yoksulların durumları anlatılıp duruyor ve onlar adına sloganlar atılıyordu. Ne yapılması gerektiği konuşulmadan sadece ve sadece fakirlik üzerine edebiyat yapılıyordu.Bu ülkenin sosyolojik gelişimi hiç dikkate alınmadan, nesnel koşulları hiç önemsenmeden sadece yoksulluk üzerine nutuklar atılıyordu.

    Halk şaşkındı. Söylenenler yanlış değildi. Yoksuldular. Ve bu edebiyatla yoksulluklarının kanıksanması çok ta kolay oldu. Bunu kabul etmek, bu konuda mücadelenin veriliş biçimin yanlışlığının farkında bile olmadan bir taraf oldular ve ister istemez bunun dışındakiler düşman ilan edildi.

    Bu hikayenin sonucunda iki tane darbe, 50 tane idam, 171 tane işkence sonucu ölüm, 620 bin gözaltı ve binlerce soru işareti, acı kaldı bizlere yadigar.

    Şimdi bizimle ilgisi var mı bunların?

    Olmaz mı?????

    Sakatlarımızın bir kısmı bu tarihi süre içersinde sakat kalmış insanlardır. Bazı sakatlarımız ise pkk yla verilen savaşlarda sakat kalmış insanlardır.

    Sakatlığın bir çok sebebi var, yeterki düşünme yapımız sakat olmasın. En büyük sakatlık sadece düşünme yapımızdaki yanlış saptamalardır.

    Şimdi burda sağlamların dünyasında sakatlık konuşuluyor. Bu arada hepimizin insan olduğu olgusu bir kenara bırakılıyor. Acılarınız ortaya dökülürken bunların asıl nedenlerinin konuşulması yerine, daha önceden belirttiği gibi ekonomisi bu denli bozuk bir ülkenin, eğitimi bu kadar düşük bir ülkenin insanlarının yarattığı yanlış davranış biçimleriyle yola çıkarak sonuçlar bulmaya çalışıyorsunuz.

    İşte yanlış bu. Yoksa sakatlara herkes çok iyi davranıyor, sakatlar harika bir durumda, diyen yok , olmaz da.

    Ama sevgili Rekursion, bu ülkenin doğal bir yapılanmasının sonucu olarak bu düşünce yapısına sahip insanların bazı yanlışlarından kaynaklan sonuçlarla işi arabeskleştiriyorsunuz. Sakat edebiyatı başladı derken bunu anlatmaya çalışıyorum.

    Gerekirse devam ederim... Yoruldum da

  12. #27
    Üye
    oya Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.11-2004
    Son Giriş
    30.11-2008
    Saat
    13:50
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    158
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili Sanem,
    Benim orada anlatmak istediğim şu …
    Ben omurilik felçli bir sakatım .
    Ne körlüğüm nede sağırlığım var …
    Ama sağlıklı insanların gözünde sadece sakatım .
    Mesela, ben sokakta avaz avaz bağırırken, kimse dönüpte bana,sağırmısın yada karşında sağırmı var demez ,diyemez.
    Çünkü ben sakatım .
    Beni tekerlekli iskemlede görünce , kelimeler dilinin ucunda kalır , dışarı çıkamaz.
    İşte benim , "dilediğim yerde dilediğim saçmalığı yapma özgürlüğüm!"
    Bilmem duygularımı ifade edebildim mi ?

  13. #28
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Yettim baben!

    Burada sanıyorum her iki tarafta anlatmak istediklerini tam ifade edememiş.

    Bir grup toplumda yapay bir şekilde oluşturulmuş algılamalardan ve bu algılamalar neticesinde toplumun bir kesiminin uğradığı ayrımcılıktan yola çıkmış. Sevgili kardeşim oturanboğa ve rekursiyon un başını çektiği bu gaflet ve dalalet şurekası (!) pekde haksız sayılmaz aslında.

    Evet gerçekten yapay bir algılama sarmalıyla şekillenen yanılsamalarla bir kesim insan ötekileştiriliyor ve yaptıkları sırf onlar yaptığı için yadırganıyor. Bu öyle bir mekanizmaki dönüp dolaşıp insanın bir şekilde kendini bu gözle görmesine bile neden olabiliyor. Örneğin sakat bir erkek ya da kadın sağlam bir kadın ya da erkekle çıktığında bu çıkma eylemini herkesten önce kendisi mahkum ediyor. Zira bu yapay algılamalarla şekillendirilmiş zihin haritasında yaptığı şeyin normalliğine yönelik bir soru işareti içten içe kendini hissettiriyor. Kendine insanların bu yadırgayıcı gözleriyle bakmaya başlıyor; tıpkı kadınların kendilerine erkeklerin gözlerinden bakma yetisini geliştirdikleri gibi....

    Ancak buraya kadar bu arkadaşlarıma katılmakla birlikte bu noktadan sonra, buyük bir zevkle, sevgili andante ve babenin saflarına katılıyorum. Zira onlar bu sarmalın insanın içinde bulunduğu koşullarla açıklanması gerektiğini savunuyor ve bu sarmalı engellilerin kendilerini ifade aracı olarak sahiplenmesinin yanlışlığına dikkat çekiyorlar. Neden? Çünkü biliyorlar ki bu sarmal sadece engellilerin değil toplumdaki hemen her kesimin ortak sancısının adıdır. Kadınların (Hatta erkeklerin) şişmanların, engellilerin ya da öteki olabilecek her grubun. Yine biliyorlar ki bu ötekileştirme mekanizmasının insanın içinde yasadıgı koşullardan soyutlanması imkansız. Bu koşullar bu ötekileştirmeyi haklı cıkarmaz tabi; ama anlamamızı saglar. Bu koşulları hesaba katmadan insanın mecburen sahip oldugu psikolojik ve maddi bazı özelliklerini hesaba katmadan bu tespitleri yapmanın hiç bir anlamı kalmıyor. Foucault yıllarca tüm ilişkilerin kökeninde bir iktidar düşüncesinin yattıgını anlatmaya calıştı durdu. Ona göre "delilik" denilen kavram bile iktidarca riskli görülenlere atfedilen bir sıfattı. İyide bu tespiti yapmak bizi nereye götürür ki? ;Asıl mesele bu iktidar ilişkilerininn ve atfetme sürecinin alternatifi var mıdır? Varsa nedir ve nasıl uygulanır?

    Engellilerin saçmala özgürlüğünün olup olmadığını bu genel atfetme mekanizması bağlamında ele almak gerekir. Aksi, yani bu mekanizmanın sadece bizim yani engellilerin üzerinden yürüdüğünü iddia etmek, tıpkı Sanem in dediği gibi farkında olmadan tıpkı baskalarının yaptıgını ters yoldan kendimize uygulamak olurdu. Yani kendimizi ötekileştirmek...

    Bu saçmalama özgürlüğü deyiminden kastedilen; sıradışı davranma hakkı sanıyorum. Yani Durkheim ekölünün belirttiği gibi içinde yaşanılan toplumun sart koştugu Norm lar dısında davranmak. Doğru, bu şekilde davranan bir engelli yadırganıyor olabilir. Ama bu şekilde davranan bir kadın, bir çocuk, bir yaşlı, bir eğitimli insan, bir asker, bir polis de yadırganıyor. Siz uniformasıyla yalınayak çığlıklar atarak koşan bir polis görseniz ne hissedersiniz? O zaman neden uniformalı bir polis bu şekilde hareket ediyor diye sorarsınız. Bu çok ekstrem bir örnek oldu farkındayım ; ama bu atfetme egiliminin hemen herkesin -bizimkiyle uzak ya da yakın- sarmaladıgını anlatmaya calısıyorum. Bu bir mekanizma ve bu mekanizmanın ortaya çıkmasında insan zihninin çok özel bir takım kendine has özelliklerinin rol oynadığını bilmemiz gerekiyor. Hatta bunların bir yere kadar kaçınılmaz oldugunuda...

    Sonuç olarak İnsan içinde yaşadığı koşulların bir ürünüdür. Bu nedenle bu koşulların ele alınmasıyla değerlendirilmelidir. Bu koşullara engelli engelsiz herkes dahildir. Bu ayrıştırmayı kendimize yönelik farkında olunmayan bir ayrımcılık olarak görüyorum. Bu genel süreç tartışılmalı ve insan neden ötekiyi oluşturur diye sorulmalıdır. Zira ancak ötekinin yaptıkları bizim için göre batardır.

  14. #29
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:31
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.505
    Alınan Beğeniler
    3.871
    Verilen Beğeniler
    4.124

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sakatların yaşadığı kısıtlamaların ya da çarptığı katı toplumsal duvarların, bir çok yönüyle, "bir kadın, bir çocuk, bir yaşlı, bir eğitimli insan, bir asker, bir polis"den farklı olduğunu düşünüyorum. En önemli fark ve belki de diğer tüm duvarları vareden/destekleyen -en yıkılması gereken- çimento, sakatların, yaşamsal ve günlük aktivitelere katılması ile ilgili hareketlerde uğradığı kısıtlamalardır; sakatlara REVA GÖRÜLEN yaşam standartlarıdır!

    Ne demek istediğimi sanırım anlarsınız, ama ben yine de birkaç alıntı yapacağım:

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: İsyankar
    [...]Öğlen paydosunda yemek yemek için çıktım,1 satten az bir zamanım kalmıştı,ben hızlı hızlı yürümeye çalışıyorum,işe geç kalmamak için tabi ne kadar hızlı yürüdüğümde tartışılış ,yaşlı bir amca beni arkamdan dürtüp, bu topal halinle ne giziyorsun sokakta demez mi,tabi o an bende sinir katsayıları tavan yaptı , bende sana ne nereye gidiyorsam gidiyorum seni ne ilgilendirir,peki sen bu halinle neden sokakta dolaşıyorsun dedim ve yoluma devam ettim
    http://www.engelliler.biz/forum/view...=118277#118277
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: defne
    SENELER ÖNCE ÖZÜRLÜ MAAŞINA BAŞVURMAK İÇİN VALİLİGE GİTTİGİMDE Bİ BAYAN BANA SEN NAPACAN PARAYI Kİ BURAYA KADAR GELİP UGRAŞIYOSUN DEDİ BENDE YA SEN NEDEN ÇALIŞIYOSUN SEN NAPACAN PARAYI DEDİM EE BİZ ÇARŞIYA İNİYORUZ HARCANACAK YERLER OLUYO ÇOCUKLARIMIZ VAR DEDİ BEN O ZAMANIN VERDİGİ SAKİNLİKLE YADA YAZIN SICAGIYLA OLSA GEREK PEK BİŞE DİYEMEDİM AMA ŞİMDİ OLSA YA SEN YAŞIYONDA BEN YAŞAMIYORUMMU BİZ ENGELLİYİZ DİYE BARİ GAZ ODASINA ATIN BİZİM ÇOCUKLARIMIZ VAR DİYO YANİ BİZİM OLAMAZ MI
    http://www.engelliler.biz/forum/view...=119050#119050
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Çiğdem Yüksel
    [Arkadaşının ölümünü haber aldıktan sonra, cenaze için sokağa çıktığında başına gelmiş bu olay:] Gızımmm ne ediyon sen aha bu halinle sokakta....o halim zor yürüyen halim ne işin var sokakta otursana evinde ne işin var senin dostla, yaşamla otur...otur ve kendi ölümünü bekle.....ne işin var bir daha yüzünü gülüşünü göremeyeceğinin arkadaşının cenazesinde.....ne işin var... haykır... sana ne sana neeee!!!! bu benim hayatım içim acıyor zaten bir yanım eksilmiş, sana neeeeeeeeeeeeee!!!!! acısıyla tatlısıyla, tüm zorluklarına rağmen bende bu hayatın bir parçasıyım.... dedim ya ne dedim tam hatırlamıyorum “niye sakatım diye evde mi oturmalıyım” sanırım buna benzer bişeyler,
    http://www.engelliler.biz/forum/view...hp?p=4769#4769
    Sanırım böyle binlerce örnek verilebilir...
    Demek istediğim, bizim çarptığımız duvarlar hiç de öyle yumuşak değil!


    ***
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    Ülkenin gençleri bunları görüyor ve bir şeyler yapılması için ülkemiz sınırlarına kadar gelen 6. filoyu protesto etmek için, sağ ve sol demeden el birliğiyle , ellerinde Türk Bayrakları, dillerinde Dağ Başını Duman Almış marşıyla kovmaya çalıştılar. "
    Burada bilgi yanlışlığı var. Siyasi polemik olmamasının altını da çizerek, şunu hatırlatmak isterim (ansiklopedik bir bilgi sayılır): Solcu gençler 6. filo'yu protesto ederken, sağcı gençler, güvenlik güçleriyle birlikte, solcu gençleri denize dökmeye çalışıyorlardı!
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  15. #30
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Sakatların maruz kaldığı ayrım tabiki farklı olacak. İşin doğası gereği farklı olmak zorunda zaten. Ancak burada çok ince bir hatanın pençesine düşebiliriz. Benim uğradıgım ayrımcılık senin uğradıgın ayrımcılıgı döver mi diyeceğiz. Namus yüzünden öldürülen bir kadının uğradıgı ayrımcılıkla kıyaslandıgında bizimki hafif kalabilir. Bakın Allah bile Kuran da (Nisa suresi 15. ayet.) ne buyuruyor.

    "Kadınlarınızın fuhuş yapanlarına karşı içinizden dört şahit getirin.Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin"

    Aynı şekilde Nisa süresi 34 de yazanları söylemeyecegim bile. En azından bizim için konulmuş böyle maddeler yok. Yani "benim uğradıgım ayrımcılık" muhabbetini bir kenara koymanın vakti geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Bakılması gereken tüm bu kuralları ortaya koyan koşulların kendisidir. Bir zamanlar kadınlara böyle bir rol biçenler günümüzde zihinsel yetilerin fiziksel yetilere galip gelmesiyle kadınların bu şekilde algılanmasına hayretle yaklaşmaktalar. Bir süre sonra aynı dönüşüm engelliler içinde gerçekleşecek. İnsan düşüncesini içinde yasanılan koşullardan soyutlamayı bir kenara koyalım artık. Analitik degerlendirmeler yapalım lütfen.




Sayfa 2 / 8 İlkİlk 123456 ... SonSon