
Sevgili Bülent,ne yazık ki T.C. de süslenmiş ambalaj hep satın alınır...
Bunu kırmanın yolu ise okul öncesi ve sonrası sağlıklı egitim..
Ön yargılardan uzak kaliteli beyinlerin çoğalması dilegiyle..
İş yaşamında ayrımcılık
- * İş yaşamında önemli olan şey mesleki kalifikasyon mudur, yoksa sakat olup olmamak mıdır?
* Sakatlığınız öne sürülerek iş yaşamında ayrımcılığa uğruyor musunuz?
* Eğer ayrımcılığa uğruyorsanız, ne tür haksızlıklarla karşı karşıya kalıyorsunuz?
* Eğitimini aldığınız ya da beceriniz olan işte mi, yoksa "asgari ücretli beden işçisi" olarak mı çalıştırılıyorsunuz?
* Tecrübeleriniz ışığında değerlendirirseniz, sizce işverenler/yöneticiler sakatların işe alınmaları ve mesleklerinde yükselmeleri konusunda nasıl bir tutum içindeler?
* Kamu ya da özel sektörde üst düzey kadroda çalışan kaç engelli /duydunuz/gördünüz?
****
Çalışma yaşamında geçerli olan kural mesleki kalifikasyon mudur, yoksa sakat olup olmamak mıdır? Başbakan mesela, kaza geçirse ve bir kolunu kaybetse ya da felç olup tekerlekli sandalye kullansa, artık başbakan olamaz mı?! Başbakanlık uzuvla mı, yoksa yönetim becerisiyle mi olur? Güncel bir de örnek vermek gerekirse, Sayın Tayyip Erdoğan 2 yıl önce attan düştüğünde omuriliği yaralansa ve felç olsaydı, Tayyip Erdoğan olamayacak mıydı?
Sonuç olarak, iş yaşamında mesleki becerilerimizin değil de, mesleğimizle çoğu zaman alakası olmayan sakatlığımızının ön planda tutulmasının, toplum ve yönetenler açısından ciddi anlamda sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
- Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
- Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...
Sevgili Bülent,ne yazık ki T.C. de süslenmiş ambalaj hep satın alınır...
Bunu kırmanın yolu ise okul öncesi ve sonrası sağlıklı egitim..
Ön yargılardan uzak kaliteli beyinlerin çoğalması dilegiyle..
Üniversitede araştırma görevlisi olarak kalamamamın tek sebebi kanun maddesindeki görev yapmasına engel vücut sakatlığı ibaresinin olmasıydı. Öğrenciyken , sakatlık öğrencilik yapmaya engel değil ama kendilerinden biri olmaya gelince engel :?
1998 de işe başlamamdan 3 ay sonra işletme müdürü ile aramda geçen konuşmada " siz seni iş kur la yaşadığımız problemden dolayı işe aldık. özürlü kadrosu dolsun diye fakat sen beni şaşırtacak kadar donanımlı biri çıktın. " demişti. buna üzüleyim mi , sevineyim mi diye çok düşünmüştüm. şimdi çalıştığım şirkette satınalma sorumlusuyum.
beni gıyabi olarak tanıyanlarla karşılaşınca yüzlerinde şaşkınlık ifadesini çok seviyorum. " Biz senin durumunu bilmiyorduk. Bu durumuna göre çok aktif ve hareketisin gibi " konuşmalar geçiyor.
özürlü olmak bir şeyleri başaramamak olmadığını insanlara kanıtladığım ve benim gibilerinde fırsat verildiğinde çok şeyler yapabileceğini göstermekten çok ama çok hoşlanıyorum
Bana da "tahtayı nasıl kullanıp ders anlatacaksın?", "öğrencilerin tepkisi ne olur?" demişlerdi ve üstelik o sırada yüksek lisans yapıyordum :!:Alıntı Yapılan Kişi: Sema
Şimdi de çalıştığım yerde müşteriler müdürlüğünde olduğumdan insanlarla bütün gün sürekli yüzyüze görüşüp, dinlemem gerekiyor. O kadar ilginç ki, bağırıp çağırmaya geldiği daha yaklaşırken belli olan insanlar bazen birden daha bir yumuşayıveriyor- aslına bakarsanız bu durumdan hiç de şikayetçi değilim hani :wink: -
Ama geçenlerde biri olayı iyice abartıp, "Ay canııım... sen burda çalışıyor musun?" (soru aynen bu) dediğinde güleyim mi kızayım mı bilemedim doğrusu :?
Kamu görevlerinde "kalifikasyon"un da içerisinde bulunduğu "liyakat" esastır! Görevin niteliğine göre, "dış görünüş" de önemli yer tutabilir..
Buradaki "başbakan" örneği biraz ekstrem olmuş.. Çünkü; başbakanın tüm dünyada ülkeyi temsil etmek gibi bir fonksiyonu daha var. Bence RTE, o kazada felç olsa idi RTE olarak kalırdı ama başbakanlığını anında devrederdi.. Aydın Menderes örneği var.. 22. Dönemde siyasi hayatı bitti..
Bu olayı da "önyargı" olarak görmek; olaylara objektif bakamamaktır, bence. Dünyanın hangi ülkesinde tekerlekli sandalye kullanan bir başbakan var? Ekstrem örneklerden gidersek; Stephen Hawking'in Tony Blair'in yerine seçilebileceğini düşünemiyorum bile. :wink:Alıntı Yapılan Kişi: birisi
Engelli Başbakan olamaz önyargısından uzaklaşmak ve sadece olasılıklar etrafında kesin yargılarda bulunarak önyargılar oluşturmaktansa olaylara daha derin ve objektif yaklaşmak yerinde olacaktır.. :wink:Alıntı Yapılan Kişi: Baben
Buna kesinlikle katılmıyorum. Eğer yeterli bilgi-beceri ve sağlığa sahipse, tekerlekli sandalyede oturarak da pekiala başbakanlık yapılır. Bunun en güzel örneği, 1933-1945 yılları arasında ABD başkanlığı yapmış olan Franklin Delano Roosevelt'dir. Adam cadı kazanına dönen dünyada ABD'yi, ve süper güç olarak da dünyayı "yönetti". Hem de ne cadı kazanıydı!...Alıntı Yapılan Kişi: Baben
Bir alıntı: "Örneğin ABD eski Başkanı Theodore Roosevelt felç idi. Tekerlekli sandalye ile getirip götürüyorlardı. Mitterand, iktidarının son yıllarını ağır hastalıklarla geçirdi. Sovyetler Birliği tarihinde de benzer olaylar yaşandı. Brejnev, Genel Sekreterliği'nin son üç yılını ağır hasta olarak geçirdi. Sonraki genel sekreterler Yuri Andropov ve Viladimir Çernenko da ağır hasta olmalarına karşın SSCB gibi öncü bir devleti yönetmişlerdi".
Ayrıca İngiltere'de -yanlış hatırlamıyorsam- birçok hükümette sakat bakan görev yaptı (eğitim bakanı, çalışma bakanı vs.). Ve yine eminim tüm dünyada bilmediğimiz yüzlerce bakan, binlerce üst düzey yönetici vardır...
Sonuç olarak, ben gibi bir tembel başbakanlık yapamaz, ama pegasus ya da cincin gibi birine kim engel olabilir!?![]()
- Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
- Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...
Burada önyargılar üzerinde biraz daha durmak istiyorum: Bütün önyargılar olumsuz değildir! İnsanların birbirlerini tanımak için sorduğu; "nerelisin", "ne iş yapıyorsun", "öğrenimin ne" gibi sorular da bir "önyargı" oluşmasını sağlar ve bu sorulara verilen cevaplar doğrultusunda olumlu ya da olumsuz bir "önyargı" oluşur. Zaten, adı üstünde "ön" yargı olmadan "kesin" yargıya da varılmaz. Bizim eleştirdiğimiz; "ön" ve/ama "bön" yani aptalca yargılardır.Alıntı Yapılan Kişi: birisi
Kesin ve doğru yargıya varmak içinse; olayları neden-sonuç ilişkisi bağlamında diyalektik gidişiyle değerlendirmek gerekir. Her şeyden soyutlayıp, sadece "başbakan engelli olabilir mi, olamaz mı" sorusuna cevap aramak yanlışlara düşmemize yol açar.
Tamam, benim yukarıda verdiğim örnek yanlış olmuş ama sonundaki smiley ciddiye alınmaması gerektiğinin işaretiydi.
Tarihin içinde geriye doğru gidecek olursak, çok yakın tarihten çok uzak tarihe kadar çeşitli örnekler görebiliriz, aslında.. İsmet İnönü, tekerlekli sandalyeli olmasa bile tam olmasa da "işitme engelli"ydi. Osmanlılarda sadrazamlar "kelle koltukta" gezdikleri için onları da engelli sayabiliriz aslındaAlıntı Yapılan Kişi: OturanBoğa
Şaka bir yana; ünlü bir padişahımız vardı: "Deli İbrahim". Yıldırım Beyazıt'ın bir gözü kördü. Timur'un bir bacağı sakattı. Hatta lakabı da vardı "Aksak Timur". Ankara Savaşı'ndan sonra Yıldırım'la muhabbet ederken şöyle soruyor: "Dünya, senin gibi bir körle, benim gibi bir topala mı kalacaktı?" Çok daha öncelere gidersek; Mısır'daki Firavunların soyunun "akraba evliliğinden" kaynaklanan bir hastalık yüzünden kuruduğuna dair bir yazı okumuştum bir yerde.. Hazineler dağılmasın diye yakın akrabalar arası evlenmişler. Sonra da yok olmuşlar.. "Bunlar geçmişte kalmış, hem o zaman demokrasi de yoktu." dersek günümüze dönelim.
Senin verdiğin örnekler, çok güzel ve çarpıcı Sevgili Bülent.. Ama yine ekstrem! O ülkelerdeki yönetim anlayışıyla Türkiye'deki yönetim anlayışının uzaktan yakından ilgisi yok! Dahası Türkiye, sadece kâğıt üzerinde bağımsız. Ekonomik ve siyasi anlamda 1950'lerden beri "El-pençe Divan" durduğumuz batı ülkeleri, Türkiye'nin yöneticilerini belirlemeyi kendilerine bir hak görüyorlar. Yani Türkiye'de "yeterli bilgi-beceri ve sağlığa sahip" ama engelli de olsa olur yöneticiler değil; onların bir dediğini iki etmeyecek kişiler lazım. Bunları da engelsiz kişilerin arasından bulabilmek; hem çok daha kolay, olur hem de toplumun önyargılarını kırmak gibi problemlerle uğraşmaz.
Pegasus'a canım feda!Yalnız iki tane sorum olacak: 1- Türkiye'de başbakanlık yapmayı istemek için, aklını peynir-ekmekle yedi mi? 2- Ağzıyla kuş tutabiliyor mu? Bu sorulara vereceği cevaplara göre başka sorular da geliyor. :twisted:
Babür abi, "Türkiye'de sakat ... olmaz! Çünkü bizde şekilciliğe çok önem verirler" diye düşünebiliriz elbette, ki buna ben de katılıyorum, ama halkımda bu ufuksuzluk var diye, kendi ufkumu sınırlamam yanlış olur diye düşünüyorum.
Kısacası bana, sakatların.... olamayacağını söyleyen olursa, ben de olabileceğini söylerim... Çünkü dünyanın geri kalan ülkelerinde bu oldu/oluyor/olacak...
Benimki bir nevi doğru notu düşmek; ve sakatların (aslında farklı olanların demek daha doğru olur) .... işini yapamayacağını söylemenin yanlış olduğunu vurgulamaktır.
Herkes sağlığı elverdiği, bilgisi yettiği, azmi itelediği ölçüde her işi yapabilir.
Yapmasına izin verilmiyorsa, bunun sorumlusu 'farklı olan kişi' değil, farklılığı bahane edip farklılığa aşırı ve olumsuz anlam yükleyen ve 'farklı olan'ı öznelikten çıkarıp nesneleştiren "ötekilerdir"! Yani sistemde aksayan birşey varsa bunlar 'farklı olanlar' değil, 'farklı görenler'dir! Ve sistem düzeltilecekse bu 'farklı görenler'in bakış açısını düzeltmekle mümkündür.
Dikkat çekmemiz gereken konu bu diye düşünüyorum.
- Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
- Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...
"insanların önyargılarını parçalamak atomu parçalamaktan daha zor " Einstein .
Ötekinin önyargısını değiştirmek mümkün değil Bülent Bey.Ben iki yıldır psikolog olarak çalışıyorum yoruldum vallahi.Görüşmek için gelen kişiler psilokog ne zaman gelecek diye soruyorlar.Psikolog benim buyrun dediğim zaman ne yapacaklarını şaşırıyorlar.Bizim toplumun önyarsını değiştirmek çok kolay değil.Yapılacak işe değil,fiziksel özelliğe bakıp yargılıyorlar.
Yazımı belirginleştirmeden şu kadarını bilmenizi isterim ki Önemli olan kişinin sakat oluşu degil kalifye oluşudur.
Toplumun kültür seviyesi olgunlaştıkça engelliler her alanda belirleyici konuma ulaşacaklardır...
Elbette burada ben de sana katılıyorum. Ben "Türkiye'de engelli başbakan" olayına takıldım. Çünkü; yukarıda biraz değinmeye çalıştım, Türkiye'yi "yönetmek" eylemi öyle "engelli-engelsiz" penceresinden bakılarak çözümlenemeyecek kertede karmaşık bir iştir.Alıntı Yapılan Kişi: OturanBoğa
Ama yukarıda, hkuzgun ile Athena çok güzel örnekler vermişler. İşlerinde aynı nitelikteki engelsiz arkadaşlarından daha başarılı olmuşlar ki, yükselebilmişler!
Geçenlerde forumlardan birinde yayımlanan bir öykü vardı. Şimdi bulamadım onu ama PC'me kopyalamıştım
Evet..Engelli, ancak ve ancak "FARKLILIKLARINI AVANTAJA DÖNÜŞTÜR"düğünde işinde yükselebilir!FARKLILIKLARINIZI AVANTAJA DÖNÜŞTÜRÜN...
Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi.
Bir gün, talihsizce bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu.
Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu.
Bir gün hoca elinde bir kâğıtla geldi. Kâğıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı.
Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum, kesin kaybederim". Hocası ise "sen sadece hareketi yap" cevabını verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karsısında kendisinin iki katı birisi vardı.
Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu "hocam nasıl olur anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum".
Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, "senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir... Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak.
sehribanu sana önerim; öyleleriyle kırmadan ama inceden dalganı geç.Hem stresini azaltırsın hem de sonradan saygılarını kazanırsın.. Ben çalışıyorken (az da olsa) öyle yapardım. Yararlı sonuçlarını da görmüştüm.
Elbette.. Ama içinde bulunduğumuz toplumun kültür seviyesi, tersine bir gidişle "hamlaşıyor."Alıntı Yapılan Kişi: birisi
O zaman ne yapacağız acaba?
Teşekkürler baben,önerini dikkate alacağım.
Kişinin engelli olması biz engelliler için önemli değil,ancak diğerleri için durum böyle değil.Kişinin bilgi,beceri ve yeteneğine önem vermesi gerekenler dış görünümüne göre tavır belirlemekteler.
Başbakanlık konusuna gelince; engelli bir başbakanın Türkiye'de görev yapması bence biraz zor gibi geliyor,aslında çok normal bir durum olması gerekirken böyle bir konu gündeme gelse işi referandum yapmaya kadar götürürler.
Yanlış hatırlamıyorsam eski Amerika başkanlarından Theodore Roosevelt (1900'lü yıllarda) engelli bir devlet başkanıydı,eee aradaki farkı anlamak için müneccim olmaya gerek yok.