TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 2 / 2 İlkİlk 12
Toplam 30 mesajın 16-30 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #16
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: dilemma
    Bana öyle geliyor ki, geçmişten günümüze değişimden nasibini alamamış tek grup biziz. Ne sorunlarımızı anlatabilmek açısından, ne de çoğunluğun sorunlarımızı anlamaları açısından...

    Aynı taass aynı hamam..........
    Burada daha çok fiziksel değişimi konu aldığımı açıklamıştım.. Elimde değerlendirebileceğim rakamlar yok! Ama bana öyle geliyor ki, dünya genelinde, son yıllarda, bilişimden sonra DEĞİŞİMden nasibini alan en büyük sektör sağlık sektörü dolayısıyla ENGELLİLER olmuştur. Tam bilmiyorum ama, tekerlekli sandalyenin bile yaygın olarak kullanılmaya başlanması, 2. Dünya savaşından sonraki yıllara rastlar. Şunun şurasında 50 yıl olmuş..

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: COMANDANTE
    Öncelikle teşekkür edelim.
    insanlar geçmişten bu güne hep degişime en iyi ayak uyduranmı yoksa en iyi sömürenmi kazanmış anlamış degilim.
    demekki degişime sömürerek ayak uydurulmuş peki biz türkiye olarak nasıl degişecegiz.
    kimi sömürecegizde adı degişim olacak.
    insanlar arasında sınıf farklılıgı neden bu kadar önemli anlamıyorum veyada olması mecburmu.
    hep degişim mi kazandı yoksa sömürgeci degişişim mi?

    saygılarımla.....
    Olaylara skolâstik ya da Aristo mantığıyla bakınca öyle görünüyor:

    I. "değişime en iyi uyan ayakta kalır"

    II. Hep sömürenler ayakta kalmış!

    III. O halde; Sömürenler değişime en iyi uymuş!

    Şunu belirteyim: "Sömürünün her türlüsüne karşıyız!" deyince sömürüyü Türkiye de yaparsa ona da karşıyız, demektir bu! Ve Türkiye olarak, değişmek için sömürmemiz şart değil! "Hep sömürenler ayakta kalmış" önermesi de doğru değil! Kurtuluş Savaşı sonrası ayakta kalan Türkiye, yıkılanlar ise; Emperyalist devletler olmuştur..

    ... devam edelim "Diyalektik bakış ise:

    Tez: Sömüren Sınıf/lar

    Anti tez: Sömürülen Sınıf/lar

    Çarpışırlar: Devrim!

    Sentez: Yeni sistem!

    Burada; devrim = değişim'dir.

    ***

    Tez ve anti tezin olması şarttır. Bundan 7000 yılın öncesinde "ilkel sosyalist toplum" dediğimiz "sınıfsız toplum" vardı. O zaman zıtlıklar, insanla doğa arasında yaşanıyordu. Gün gelecek, insanlar arası çelişkilerin yaşanması bitecek, tekrar insan-doğa çatışmasına dönülecektir.

    ***
    Zaman zaman karşı devrim de kazandı. Ama matematikteki mutlak değer işareti arasına aldığımızda eksi değerin önemi kalmıyor!


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    Değişim III konusunda birkaç cümle sarfetmek istiyorum. Dile getirilen sınıflar arasındaki etkileşim geride bıraktığımız yüzyılda ilginç bir boyut kazandı. Kapitalizm birazda sosyalizmin ittirmesiyle vahşi viktorya dönemindeki tüm özelliklerini bir yana bırakıp garip bir metaformozla sendikalara kapısını açtı, işçi haklarını geliştirdi, sosyal güvenlik politikalarıyla rakibi olduğu sınıfı hayata bağladı. Bunu yapabilmek içinde dünyanın anasını ağlattı tabi; ama ortaya cıkan sonuç şuydu; sömüren sınıf sömürdükleriyle anlaştı. Dünyayı soyup bu soygundan kendi alt işçi sınıflarına pay verdi. Ve gariptir bu çok duyarlı(!) işçi proleter sınıfın buna karşı verdiği cevap pis bir sırıtış eşliğinde onursuz bir kabul oldu. Batının işçi sınıfı kendi kapitalistinin sömürüsünden verdiği payla semirdi ve aynı zihniyeti paylaşır oldu. Demekki sınıfsal duyarlılık ganimetten pay alana kadarmış(!) bu durumun çok güzel örneğini ingiliz işçi partisinin bugun geldiği duruma bakarak anlayabilirsiniz. Siz ingiltere nin Irak taki katliamlarına itiraz eden bir ingiliz işçi sınıfı gördünüz mü ortalıkta?

    Diyalektik, tıpkı din gibi, olayları açıklamak için etkili bir silahtır; ama tüm silahlar gibi çaresiz ve anlamsız kaldığı yerlerde vardır. İşte senin yukarda ana hatlarıyla bahsettiğin meşhur "köle-efendi diyalektiği" böyle garip bir işbirliğiyle çoğu zaman anlamını yitiriverir. Diyalektik yaklaşım, kurbanın aynı zamanda zalim olabileceğini hesaba katmaz bile; ama gerçek çoğu zaman inanılmazdır ve "doğru" bir bukalemun gibi renk değiştirebilir.

    Aynı zamanda ezilen sınıfın bunu gönüllü olarak yapabileceği de gözardı edilir. İnsanın psikolojik bir takım korkuları din gibi mekanizmalar üretmesine yol açmıştır ve bu mekanizmalar bir kez ortaya çıktıktan sonra kendini icad edenleri yeniden kurgulayıp şekillendirir. Bu şekillendirmenin sonucunda yeni değer yargıları ve tutumlar ortaya çıkıp mantıksal açılımın doğal gereği olan diyalektiği anlamsız kılabilir. Örneğin ülkemizde ezilen toplumlar normal koşullarda kendilerine sahip çıkan Sol söyleme eğilim göstermeleri gerekirken diyalektiğin ağzını bir karış açmasına ve tasını tarağını toplayıp bambaşka diyarlara göç etmesine vesile olacak şekilde sağ partilerle kuzu sarması olabilmiştir ve sanıyorum uzun bir süre daha olmayada devam edecektir. .
    ..
    Diyalektiğe skolâstik bir bakış fırlatınca, oradan öyle görünüyoo! Diyalektiğin en önemli unsurlarından biri; zaman ve mekân boyutudur. Bunu göz ardı ettiğinde her şey allak- bullak olur! Toplumsal olayları bir laboratuarda deney yapıyor gibi değerlendirmek, 150 yıl öncesiyle şimdiyi, arada hiç bir şey olmamışçasına karşılaştırmak, emperyalizmin en güçlü olduğu, "kaleleri" diyebileceğimiz ülkelerle, Türkiye'nin orijinalitesini hesaba katmadan "bu niye böyle olmuyor?" diye sorup, işin içinden çıkamamak diyalektiğin yapacağı ve yaptığı iş değildir!

    Olaylar karşısında; ağzı açık kalan, başka diyarlara göç eden, diyalektik yaklaşım değil "diyalektiği biliyorum" sananlardır. :P




    Teşekkürler saros1 :wink:

  2. #17
    Üye
    COMANDANTE Avatarı

    Üyelik Tarihi
    13.08-2005
    Son Giriş
    27.03-2012
    Saat
    18:35
    Yaşadığı Yer
    KONYA
    Mesaj
    96
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    2. dünya savaşından sonra türkiye de degişimin görülmeye başlaması bagımlı oldugumuz devletlerden bir süreliginede olsa kurtulmamızdan kaynaklanıyor ve insanların degişime gereksinim duymasından kaynaklanıyor.bir degişim olması gerekiyorsa ilk önce bir şeylere ihtiyaç duyulması gerekiyor.insanlar yeni birşey buluyorlarsa birşeyleri degiştirmek gerekiyorsa ihtiyaç dogrultusunda degiştirliyor.solun ezilen toplumlara geleceklerinde rahat ve huzurlu bir şekilde yaşama teorisi ortaya atması ve bununda ezilen toplumun kabul etmemesinin en büyük etkeni DİN konusudur.
    insanların din ile sabitleştirilmiş olmasından kaynaklanıyor.


    2. dünya savaşında emperyalist devletlerin yıklıması.ve ayakta kalan türkiye olmasına karşılık neden şu anda dünya emperyalizmle yönetilmekte burdan şu anlaşılıyor ki degişim sömürgesiz olmuyor. yeniden emperyalizmin güçlenmesi sömürüye baglı degilmi.
    degişimi etkileyen materyalleri sömürge ile yorumlamış olmuyormu.

  3. #18
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Baben ben büyük sözü dinlerim. Öyle diyorsan öyledir.

    Saros dile getirdiklerine postfordizm deniyor şimdilerde. güzel değinmişsin .Bir de bağlasaydın ya dost

  4. #19
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    ops: Rica ve teşekkür ederim Pegasus.. ops: Başta sen ve COMANDANTE olmak üzere, diğer arkadaşlarımın da sayesinde, günlerdir, deyim yerindeyse "beyin fırtınası" yaşıyorum. Severim ben beyin fırtınalarını.

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: COMANDANTE
    1. dünya savaşından sonra türkiye de degişimin görülmeye başlaması bagımlı oldugumuz devletlerden bir süreliginede olsa kurtulmamızdan kaynaklanıyor ve insanların degişime gereksinim duymasından kaynaklanıyor.bir degişim olması gerekiyorsa ilk önce bir şeylere ihtiyaç duyulması gerekiyor.insanlar yeni birşey buluyorlarsa birşeyleri degiştirmek gerekiyorsa ihtiyaç dogrultusunda degiştirliyor.solun ezilen toplumlara geleceklerinde rahat ve huzurlu bir şekilde yaşama teorisi ortaya atması ve bununda ezilen toplumun kabul etmemesinin en büyük etkeni DİN konusudur.
    insanların din ile sabitleştirilmiş olmasından kaynaklanıyor.

    1. dünya savaşında emperyalist devletlerin yıklıması.ve ayakta kalan türkiye olmasına karşılık neden şu anda dünya emperyalizmle yönetilmekte burdan şu anlaşılıyor ki degişim sömürgesiz olmuyor. yeniden emperyalizmin güçlenmesi sömürüye baglı degilmi.
    degişimi etkileyen materyalleri sömürge ile yorumlamış olmuyormu.
    Böyle bir yaklaşımla gidersek işin içinden çıkamayız! Her alanda "değişim"i meydana getiren; zıtların birliği ya da çatışmasıdır. Sınıflı toplumda, sosyo-politik alanda değişim, sınıflar arası çatışmadan doğmaktadır. 7000 yıldır sömürenin ve sömürülenin var olduğundan "DEĞİŞİM III"te söz etmiştim. Yukarıda da: "Gün gelecek, insanlar arası çelişkilerin yaşanması bitecek, tekrar insan-doğa çatışmasına dönülecektir." dedim..

    "insanların degişime gereksinim duymasından" gibi bir çıkarsama eksik kalmaktadır. Peşinden "neden insanlar değişime gereksinim duyarlar?" sorusu gelir..

    Din, sadece bir üstyapı kurumudur. Bin yıllardır, sömürenlerin bu kurumu işlerine geldiği gibi kullanmalarından, daha doğrusu dini de sömürmelerinden dolayı bu hale gelinmiştir.

    "Emperyalist devletlerin yıkılması" örneğini daha önceki: "Hep sömürenler ayakta kalmış" savına karşılık vermiştim. Aradan geçen zaman içerisinde "yıkılan"ın "ayağa kalkamayacağı", "ayakta kalan"ın "yıkılmayacağı" anlamına gelmez bu!

  5. #20
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bizzat diyalektik söylemin kendisi evrenin karşıtların birliği yani karşıtların varoluşuyla şekillendiğini söylüyorken ne olacakta bu karşıtlıklar sona erip sınıfsız yani karşıtsız toplum oluşacak? Sosyalizm buna "üretim ilişkilerini düzenlemek" şeklinde cevap veriyor. Bunun içinde üretim mekanizmalarını devlet elinde topluyor. Yani sınıfsız toplum olarak dillendirilen bir bir toplum modelinin olabileceği önkabülüne yönelik bir yöntem öneriyor. Ve bu yöntem uygulanmaya başlar başlamaz derin bir hastalığı olduğu ortaya çıkıyor. Kapitalizmdeki "mülkiyetin eşit dağılımı" sorununun yerini sosyalist toplumda erki elinde bulunduran ve devlet içinde baş gösteren bürokratlar sınıfının sahip olduğu insiyatif erki "gücün eşit dağılımı" sorununu ortaya çıkardı. Batıda parayla güçlenen kapitalistlerin yerini belkide daha tehlikeli bir şekilde güçlenen bürokratlar sınıfı aldı. Yani sınıfsız toplum idealine yönelik uygulama denemelerinde beklenmeyen bir hastalık çıkıverdi ortaya. Bu duruma yönelik savunular dillendirilebilir. Bunları okuyoruz , dinliyoruz sürekli. Önemli olan kuramsal bazda bir takım fikirler ortaya atmak değil; uygulamada karşılığını bulabilmektir.

    Örnek verelim. Marks öncesi ütopist sosyalistlerden kabul edilen Robert Oven in "New Harmony" denemesini ele alalım. Owen katıksız bir romantik sosyalistti. Köle efendi diyalektiğine aykırı gelen bir patrondu. İşçilerin hayatının düzeltilmesine yönelik projeler geliştirdi. Bu duzende çalışan işçilerin çocuklarının bakılacagı bölümler bile düşünüldü. İşçilerine yeni bir ücret sistemi getirdiği özel çiftlikler kurdu. Bütün bunlar İngilterede ve Dünya da bir ilkti. Bu sistemde işçiler çalıştıkları ve ürettikleri kadar kazanacaktı. İşe yaradı ve üretim arttı. Owen çok mutluydu. Yavaş yavaş hayalindeki topluma doğru yol alıyordu. Artık ikinci adıma geçebilecegine karar verip üretimi kollektifleştirdi. Herkes üretimini ortak kasaya koyacak ve kollektif bir mulkiyet oluşacaktı. İnsanlar bu kollektif mülkiyetten ihtiyaöçları oranında alıp çalıştıklarını bu ortak kasaya koyacaktı. Herşey altüst oldu. Üretim düştü. İşçiler başkalarının çalışması beklentiasiyle kaytardılar ve kısa sürede buyuk bir iflas başgösterdi.
    Owen in New Harmony si sosyalist söyleme ağır bir darbe vurdu. Daha sonraları Fransada birde Çartizm hareketi oluştu. Bu harekette benzeri bir hayalkırıklıgına ugradı.

    Sosyalizmin insanın öz varolusunu gerçekleştirmesine yönelik imkanları yaratacagı iddiasıyla(Ki bu ideale hayranım) ortaya koydugu çözümler örtüşmedi. İnsanlık bu üstün hayale uygun dokulara sahip oldugunu gösteremedi. Demokrasi ya da sosyalizm adı altında uygulanan ve uygulanmaya devam eden tüm isstemler özünde sömürüye dayandırıldı. Söylemler kağıt üzerinde kalmış ütopyalar olarak hayalperest insanların rüyalarında ve umutsuz bakışlarında yitip gittiler.

    Diyalektik ise determinist bir eğilimle neden sonuç ilişkisini belli bir maddi temele dayandırmakta ısrar ederken araya giren insan mevhumu bu maddi temellerin arasına maddi olmayan ve psikolojik süreçlerinden kaynaklanan bir takım korku ve kaygılarını koyarak bizzat diyalektiğin özüne aykırı eyler. Diyalektik bu nedenle sadece maddi süreçlerin bir yansıması olduğu hasebiyle gerçeği karşılamakta topal kalır. (Oysa valla ben de kalmamaısnı isterdim

  6. #21
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bakıyorum, Aristo'nun dayanılmaz mantığı ile diyalektiği yargısız infaz etmeye devam ediyorsun, Sevgili Pegasus! Bir "savunma" bile istemeden sakat bırakmışsın.


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    ne olacakta bu karşıtlıklar sona erip sınıfsız yani karşıtsız toplum oluşacak?
    "Sınıfsız toplum"; "karşıtsız" toplum değildir! Kadın-erkek karşıtlığı her zaman olacaktır. Onu saymam, dersen; yukarıda sözünü ettiğim; insan-doğa karşıtlığı verelim


    Bu günden yarına olacak iş değildir bunlar.. Tersini düşünenler; ya senin dediğin gibi, " rüyalarında ve umutsuz bakışlarında" ve de rahmetli Cem Karaca gibi "ben görmedim, oğlum oğlum sen görürsün" türküsünü söyleyerek dövünürler. Önemli olan; Değişim 1'de simgelediğim kartopunun, "doğru yolunu, yordamını" bulmasıdır!


    Kuramın uygulayıcılarının hatalı olması, "kuramın" yanlışlığı demek değildir! Hatanın "eleştiri-özeleştiri-ikna" yöntemiyle çözüme kavuşturulması gerekirken bu yapılmamıştır!


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Pegasus
    Demokrasi ya da sosyalizm adı altında uygulanan ve uygulanmaya devam eden tüm sistemler özünde sömürüye dayandırıldı.
    Yapma be Pega.. Küba'da 40 yıldır sapına kadar "Sosyalizm" var! Orada da mı sömürü varmış yani? Zaten yeterince anti-sosyalist kuramcı var.. Görevlerini –kendilerince- başarıyla yerine getiriyorlar. Bir de seni görmeyelim onların arasında..


    "Diyalektiğe göre bunun böyle olması gerekir, ama olmamıştır, haa o zaman diyalektik sakattır" gibi bir çıkarım ancak skolâstik yargılamayla yapılır ve ben buna sadece gülerim. :lol:
    Çünkü; yukarıda da sözünü ettiğim "zaman-mekan" boyutu, hiç hesaba katılmadan bu yargılama yapılıyor ve elbette ki yanlış sonuçlarca varılıyor.

  7. #22
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Baben ne güzel değil mi, ben kafamdaki soru işaretlerini paylaşıyorum sen de ısrarla düşünceni savunuyorsun.

    Kadın erkek karşıt değil sadece farklıdırlar. Yani bir bütünün farklı iki yarısıdırlar. Sınıf konusu çok daha ayrı bir mesele öyle kadın erkek farklarını aşan onlarında içinde oldukları bir büyük zıtlık durumu...İnsan doğa ilişkisi bir zıtlık üzerine mi kurulu? Bence hayır ama bu çok uzun bir konu...

    Küba da sosyalizm mi vardı? Ah be abicim. Belki sana söylemiyolar ; ama Küba dünyanın çok afedersin genelevi olmus durumda. Fuhuş gelirleri olmasa bu ülke açlıktan kırılır. Maalesef babaları kapitalistleri kovarken kızlarının amerikan zenginlerine kendilerini satacaklarını bilmiyorlardı. Bu konuda çok üzgünüm ama küba yı eski sosyalist Ütopyalara konu olan adalardan birisi sanmamak lazım. Kübada su an devrimin öncüleri bile acıkça mevcuytdurumu eleştiriyorlar. Düşünce özgürlüğü olsa ortaya neler çıkacagını kübalı bir kadın devrim önderi anlatıyordu gecenlerde. Bu kadın devrimde en ön saflarda olan ve halkın gözünde efsane olmuş bir kahramanmış. Diyorduki "Kaçmayacagım. Burada kalıp eleştirmeye devam edecegim. Kaçıp gitmemi çok istiyorlar çünkü o zaman beni kolaylıkla hain ilan edecekler. Oysa herkes biliyorki ben sadece doğrunun peşindeyim ve işin doğrusu burada olanlar asla sosyalizm değil..." Keşke başarabilselerdi. İnan bunu senden çok isterdim. Benim eleştirilerim üzüntümden kaynaklanıyor, düşmanlıktan değil. Keşke insanlık büyük hayallere layık olabildiğini gösterebilseydi; ama ben insanlara yönelik değerlendirmelerde Roussau yu değil Hobbes u daha gerçekçi buluyorum.

    Neyse ben bu konuda aslında seni üzmeyeceğime söz vermiştim ama nedense o gun unutmus ve yazmısım yine bişeyler. Ha bir de benim söylediklerimin çoğu bizzat sosyalist dünyada sıkça dile getirilmiş soru işaretleridir. Sakın bunları öyle kapitalist propagandası sanma lütfen. Son zamanlarda anarşistleri okuyorum. Proudon, Steiner ekolunden tut da rus Bakunin, Kropotkin, Naçayev e kadar. Birde bunların sosyalizm için dediklerini yazsam sen Kesin Konyadan İstanbula sefere çıkarsın

    Neyse abicim takma kafana üzmeyecem seni. Ya bu konuda şöyle oturup sayfalarca şey yazmak vardı ya sana eziyet etmicem korkma

    Sevgiyle

    Not: Mücadeleye devam...

  8. #23
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Aslında ikimiz de benzer şeyler yapıyoruz. Sen soru işaretlerini paylaşıyorsun, ben de düşüncelerimi.


    Evet.. Bir anlamda öyle.. "Bir elmanın iki yarısı" deriz. Ancak, "tez-antitez-sentez" denklemine en basit örnek, "kadın-erkek-çocuk" örneğidir..
    Konu uzunsa hiç girmeyelim.. Çıkamayız Yalnız, "sınıflı toplum" öncesi (Şu ünlü 7000 yıl öncesinden de öncesi) insanlar arası zıtlıklar neydi acaba? Ona bir cevap alayım.


    Aman Pega, bunu senden beklemezdim.. Sen ve ben doğmadan, uzuuuun, çok uzun yıllar önce bile, egemen sınıfların işlerine gelmeyen konularda "dezenformasyon" denilen "yanıltma haber" dağıtma işlemini çok çok iyi başardıklarını çok iyi biliyoruz. Bu dezenformasyonun da en etkili yöntemi; "belden aşağı" vurmaktır. Özellikle, bizim gibi ülkelerin abaza gençliği, bu tür haberleri ağzı kulaklarında dinlerler ve haber kaynağını, artısını, eksisini araştırmadan anında inanıverirler. Eğer ki, bu haber, dezenformasyon olmasaydı bırak ülkemizin burjuva basınını, tüm batı basın yayın organlarının aylarca sürecek tek gündem maddesi olurdu. Çünkü onların yıllardır arayıp bulamadıkları konudur bu..


    Valla ağzı olan konuşmuş, eli kalem tutan da bişeyler yazmış kafasına göre Sen sosyalist literatürde "burjuva sosyalisti" diye bir kavram duymadın galiba.


    Not: Elbette..

  9. #24
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    İşin çok felsefik yanına kaçmadan kendi düşüncelerimi özetleyeyim mi?

    Eğer burada takip etmeye çalıştığım ancak bir türlü rayına oturmadığını gördüğüm konulara bende dalarsam var yaaaaaa, ah sevgili baben asıl değişim nasıl olurmuş en iyi örneğini buradan izleyebiliriz?

    Kafama takılanlar var yazılarla ilgili olarak, önce şu kafamdakileri açıklayayım;

    Bir konuda haklısın dostum, gerçekten Kurtuluş Savaşı emperyalizme karşı verilmiş bir savaştır. Bu savaşın sonunda biz emperyalist devletlere karşı bir zafer kazanmışısz. Bu doğru. Tarihteki ilk bu denli büyük bir galibiyettir.

    Ancak bir şey var, sakın ortalığı bulandırmaya çalıştığımı sanmayın, emperyalizme karşı bir savaş kazanılmışmıdır acaba? Emperyalist ülkelere karşı bir savaş kazanılmış ama geçici bir süre için....

    Ve biz, şimdi neden ve niçinlere de girmeyeyim, herşeyden önce bu savaşta en büyük yenilgiyi henüz savaş bitmeden Lozan da alırken bugünlerin hazırlayıcılarıydık ta..

    Evet o dönemim emperyalist ülkeleri bir yenilgi almış olsalar bile aslında gelecek için yine emperyalist bir yatırım yaparak Lozan da istediklerini almışlardır.

    Bizim savaş esnasında gösterdiğimiz olaganüstü başarının sosyolojik ve psikolojik nedenleri uzun uzun konuşulabilir.

    Gerçek anlamda emperyalizme karşı bir zafer kazanılmış olsaydı tarihte 10 yıl yada 20 yıl yada 50 çok kısa sürelerdir, ki çok daha kısa bir sürede elde ettiğimizi, meydandaki savaşın kazancını, çoktan masalarda ve hemen hemen her yerde geri vermedik mi?

    Öyleyse bugün itibariyle baktığımızda son derece onurlu bir savaşın arkasından kazanılan bir galibiyet tekrar emperyalist güçlerinin eline geçmiştir dediğimizde, bilinen bir çok kavramı doğrulayan bir yol çizmekteyiz.

    Yanılıyorsam beni öldürün!!!!

    Kübaya gelince valla bu konuda pegasus son derece haklı... Fuhuşun en güzel yapıldığı, çocuk fahişelerden geçilmeyen bir yerdir bugün Küba.

    Ama ben yinede paramı biriktirdiğimde oraya gidip bir havana purosu içmeyi düşünüyorum, che nin şarkısı ve fotoğrafı göğsümde olarak....

    Bir yerlerde bir hata var arkadaşlar.

    Tomas Moure un Utopyasını okumayan yoktur herhalde. Valla bu adamı çok severim. Marks tan çok önceleri sosyalizmin tüm ayrıntılarını bir romanda toplayabilmiş ve bu uğurda kelleyi feda etmekten kaçınmamış bir vatandaştır.

    Utopya kelimesi ta onun zamandan beri gerçek anlamda gerçekleşmesi olanaksız hayal olarak kullanılmıyor mu zaten?

    Geçici zaferlerle kör olmayalım. Açıkcası ben bunu üniversitede söylediğimde başıma gelenleri biliyorum burda da gelirmi acaba?

    Değişime tekrar dönermisiniz bilmem?

    Ama herşey olması gerektiği gibi yaşanmaya devam ediyor...

    Değişimin bu anlamda elle tutulan ve gözle görülen tarafları olduğu gibi , farkına varılmayan anları da oluyor. Ama bu farkına varmamak değişmeyecek anlamında ele alınmamalı. Ben de değişimin mutlak olduğuna inananlardanım. Hiç bir şey dün gibi değildir ve yarın da bugün gibi olmayacaktır.

  10. #25
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ben de, bazı konularda sana katılmıyorum, Sevgili andante.. Hadi bakalım..

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    ...
    Ve biz, şimdi neden ve niçinlere de girmeyeyim, herşeyden önce bu savaşta en büyük yenilgiyi henüz savaş bitmeden Lozan da alırken bugünlerin hazırlayıcılarıydık ta..

    Evet o dönemim emperyalist ülkeleri bir yenilgi almış olsalar bile aslında gelecek için yine emperyalist bir yatırım yaparak Lozan da istediklerini almışlardır.
    Lozan kayıp mıdır? Neyden neyin kaybıdır? Lozan kayıpsa Sevr nedir? Sevr'e – (eksi), Lozan'a 0 (sıfır) dersek – (eksi)den 0 (sıfır)a gidilirken elimizdekileri kayıp mı ederiz? Öyleyse matematiği yanlış öğretmişler bana!
    Zaten bu konuyu bir mantık hatasını düzeltmek için açmıştım. Asıl konumuzla sadece dolaylı olarak ilgisi var..

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    ...
    Kübaya gelince valla bu konuda pegasus son derece haklı... Fuhuşun en güzel yapıldığı, çocuk fahişelerden geçilmeyen bir yerdir bugün Küba.
    Daha dün Küba'dan gelmiş gibi, orayı heyecanlı heyecanlı anlatmak nasıl oluyor, anlayamıyorum. :evil:

    "Hacı komünist" şöyle demiş:

    Bence o, 'son derece haklı' En azından gitmiş, görmüş adam..

    Beyoğlu'ndaki fuhuş ve sefalet Küba'da yok

    Ferhan Şensoy, başrolü üstlendiği 'Şans Kapıyı Kırınca' filminin çekimleri boyunca bulunduğu Küba'dan bir kitapla döndü. Küba izlenimlerini mizahi bir üslupla aktardığı 'Hacı Komünist' adlı kitabını önceki gün Taksim'deki Şarabi adlı restoranda düzenlenen bir davetle tanıtan oyuncu, o ülke ile ilgili ilginç yorumlarda bulundu.

    Küba hakkında ABD'nin yaydığı genel bir kanı var. Küba'da sefalet, fuhuş, açlık var deniyor. Bütün bunlar Beyoğlu'ndakinden fazla değil. Hatta Beyoğlu'ndaki fuhuş ve sefalet orada yok. Ben Beyoğlu'nda yaşıyorum. Gece evime giderken, bankamatiklerde yatan insanları görüyorum. Bir de Küba'nın IMF'ye bir dolar borcu yok. Benim torunlarım borç ödeyecek, Küba'nın kimseye borcu yok. Müslüman kardeşimiz Mekke'ye gidince nasıl hacı oluyorsa, ben de dünyanın son komünist ülkesine gidince hacı komünist oldum...'


    Kaynak

  11. #26
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    53
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Kübaya hacca gidebilen biri bu konuda ancak bizim Erbakan hocanın başörtüsü konusunda olduğu kadar objektif olabilir.

    Baben bu arada biz Andante ile bu yaz Küba ya gitmeyi düşünüyoruz. İstersen sende gelip hac farizeni yerine getir. Ne dersin? Duyduğuma göre bu yılki hac organizasyonunda amerikan konsolosluğu taşlanacakmış.

    :twisted:

    Bu arada kendi dönemi ve koşulları içinde Lozan asla bir yenilgi değildir. Sadece Lozan ın Dünyadaki yansımalarını düşünmek bunu anlamaya yeter. Bugün Çin ilkokullarında okutulan ders kitaplarının giriş sayfasında dört kişinin fotografı vardır. Bunlardan birisi de Atatürk tür. Atatürk ü putlaştırmadan en azından hakettiği değeri ona verebilmek için Lozanı hor göremeyiz. Lozan bir Zaferdir. Sadece bu ülkenin değil bağımsızlığın artık mümkün olduğunu gören Çin, Hindistan ve diğer esaret altında milli kurtuluş için Türk kurtuluş savaşından feyz alan bütün üçüncü dünya ülkeleri için.

  12. #27
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Karşı taraf "yargısız infaz" yaparken, bizim "objektiflik testi" uygulayacak halimiz yok.. :evil: Ne bulursak onunla idare ediyoruz..

    Valla çok isterdim istemesine de, iki yıldır evin dışına dahi çıkmışlığım yok.. Ancak sanal alemde gidebilirim oralara.. Giderseniz Fidel Amcama selamlarımı iletmeyi unutmayın.. Aman dikkat edin.. Taşlama sırasında izdiham falan olmasın.. :twisted:

    Lozan için teşekkürler

  13. #28
    Üye
    BARIŞ ÖZCAN Avatarı

    Gerçek Adı
    BARIŞ ÖZCAN
    Üyelik Tarihi
    14.07-2005
    Son Giriş
    16.12-2019
    Saat
    15:27
    Yaşadığı Yer
    KONYA
    Mesaj
    49
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    1

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sayın Baben
    Küba gerçeği için böyle demeniz tufaf doğrusu
    Biz kübayı bir dini bir kitap olarak değil sadece bir örnek olarak gösteriyoruz.
    Değişim eğer iyi ise o zaman kabul edilebilinir ama yeni dünya düzeni gibi globalleşme ise iyimidir?
    Kısaca ideolojilere saldırma yerine onları değerlendirme yapılmalı.
    Saygılar.

  14. #29
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Elbette, Sevgili Barış,

    Biz işin gırgırındayız biraz.. İki ay kadar önce Pegasus bir noktalı virgül koymuştu, tartışmalarımıza: http://www.engelliler.biz/forum/view...=103637#103637
    "Yeni dünya düzeni" denilen hilkat garibesi, doğarken ölmüştü..
    Şimdi onun artıklarını temizlerken sancı veriyor biraz.. Bütün dünya o sancıyı yaşıyor maalesef..

    En başta söyledim zaten:
    Charles Darwin, "En güçlü ya da en akıllı değil, değişime en iyi uyan ayakta kalır." demiş.
    Bu aynı zamanda "doğal ayıklanma"nın da bir tanımıdır. Globalleşme, ayakta kalamıyorsa, hakkında yorum yapmaya bile gerek yoktur zaten.. :wink:

    Ayrıca, görüşlerin ile aramıza katıldığın için teşekkür ederim.. ops:

  15. #30
    Üye
    Baben Avatarı

    Gerçek Adı
    Babür
    Üyelik Tarihi
    03.09-2005
    Son Giriş
    18.09-2010
    Saat
    12:56
    Yaşadığı Yer
    Konya
    Mesaj
    1.628
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Nihayet DEĞİŞİM'i dörtledim. :wink: Mutlaka daha uzun yazılar da yazılabilirdi ama biraz da başka konulara dalayım, diyorum.. Değerli görüşlerinizden beni mahrum etmeyeceğinnizi umuyorum. ops:

    http://www.engelliler.biz/forum/view...=104679#104679




Sayfa 2 / 2 İlkİlk 12