
ÖzlemÖzlem nedir bilir misin?
Özlem
Buğulanan camlara
Adını yazmaktır
Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Uzaklara bakınca
Gözlerinin yaşlanmasıdır
Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Sevdiği yağmurda
Aptalca ıslanmaktır
Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Yatağa girince yabancı diye
Başını yastığa koymamaktır
Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Gördüğün herkesi
Sana benzetmektir
Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Gelmeyeceğini bilmene rağmen
Her yeni güne umutla başlamaktır
Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Adını sayıklayarak
Ölümü beklemektir
GÖNÜL OKYANUSUN SUYUDUR SEVGİ
Gönüllerde olmuş sevgi umut
Kalplerin fethinin sırrıdır sevgi
mana Sevgi soyut, sevgi somut
Gönlün kapsının anahtarı sevgi
Sevgi mutluluk, sevgi insanlık
Sevgi gizem, sevgi gözle bakış
Sevgi dokunan gönülde nakış
Gönüllerin açılış kapısıdır sevgi
Sevgi kısmettir, sevgi selamet
Sevgi devlettir, sevgi servet
Sevgi gönülden gönüle sohbet
Ömrün manası tuzu biberi sevgi
Sevgi insanların doğan güneşi
Sevgi gönüllerin de fildişi kulesi
Sevgi akan çeşmenin içilen tası
Gönül okyanusun suyudur sevgi
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım... herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!
YILMAZ ERDOĞAN
Perde
Bir şeyler oynadı yerinden
Bir kaplumbağa kabuğunu terk etti
Bir yılan derisini
1.
perdesini açtı bir oyun
maskesiz bir rolde ham iki replik
kimi töz dedik ten öldürdük kimi
terli bir masaldan uyarlandık
2.
gizli sahnesinde göstersin diye yerini
elinde sihirli çatal çubuk
saklı kuyuyu aradı kor seliydi kadın.
yokladı tepe başını kopmadı süt:
ama o kadındım ama o hâlâ güçsüz çocuk.
bir tuhaf bakışı var çiçeğe kesmiş eti eteği
beni gel al. al beni gel. beni al. gel kopar!
3.
kazıdım sana hıncımı dibimden
hınç çünkü olmadık andın olmadık mekân
apansız lavdın çünkü, bir kızgın eriyik, püskürmeliydim:
işte fosforışı ağzım senin şimdi, serinlemiş alevli kaya
ateşin bilgisini tazelemiş tüm nimetleriyim şimdi sana
sana söz, sana buğday ve tuz, hem ışık tayfı
kanatların mı bu çırptığın için ses
yırttığın karnın mı acına yol, kabuk, ölüme dirim
iki kişilik oynanmaz perde miyim şimdi sana: geç açılmış
sana kalem, sana kulak ve göz, hem ses arkı
4.
sana şimdi bir su başı nereden bulurum?
nerede temizlerim, istiyorum sarabilirim yaralarını…
beni gel al. al beni gel. beni al. gel kopar!
soğur özümü, ez vadimi polenimi
Terk etti kaplumbağayı
Yumurtasıyla yılan
Oynandı bir şeyler yerinden
Nurduran Duman
Dönemeç
Bir gündü, hava ilik
Ve cadde kalabalik...
Bir kadin sapiverdi önümden dönemece;
Yalniz bir endam gördüm, arkasindan, ipince.
Ve görmeden sevdigim, iste bu kadin dedim,
Çarpildim sendeledim.
Bir gündü mevsim bayat
Ve esnemekte hayat....
Dönemeçten bir tabut çikti ve üç bes adam;
Yalniz bir âhenk sezdim, çerçevede bir endam.
Ve tabutta, incecik, o kadin var, anladim;
Bir kösede agladim
Necip Fazil Kisakürek (1940)
İlanen hiç!
günaha kalınan kentte
dumana sarılıyor akıl
sırta yük cümleler…
kabuk atıyor sürüngen!
söz kaçıyor anlamından
kime huzur kime kusur ikiyüzlülük
can yakıyor avare sözcükler…
hiç!
gezgindi tenhada!
görmüyor solun gördüğünü sağ
işitmiyor salyangoz!
hangi yana dönse
cümlesi yalan dilin…
neydi bedendeki akıl
kutuda düşünce neydi…
hiç bir şeyden bir şey mi?
sıkıca belleyip yerini
gayrimeşruyken kiraz!
aşka sığındı şair…
Mehmet Kuvvet
arkadaşlar kendi eseri olan varmı hepinize teşekkür
söylenmeyen sözlerin ağırlığı, demir balyalar gibi çöktü yüreğime...Bir yanardağ misali gönül dağım!Hani bazen diyorum
ki patlasa bu yanardağ!...Dökse içindeki her şeyi ...
Sonra duruyorum...Sonra susuyorum...İçimden çıkan lavların etrafı yangın yerine çevireceğini düşününce kilit vuruyorum dilime...."Yan!" diyorum içime!..."Sadece sen yan!" Ve "Dayan!" diyorum gönlüme!..." Herkes mutlu olsun!Sen dayan!.."
Dayan be gönlüm!...Dayan ki , elbet birgün görecektiri...Dayan ki , elbet bir gün sende açan alev kırmızısı güllerin kokusu yare ulaşacaktır...Dayan ki bir gün alevlerin, gözyaşıyla buluşacaktır...Dayan gönlüm!... Seni de elbet bir anlayan olacaktır!..
zaman en iyi ilaçtır gönlüm dayanmalısın...
Kevser-i ateş- nihadın adı aşkKevser-i ateş- nihadın adı aşk
Düzah- ı cennet -nümanın adı aşk
Bir lügat gördüm cünun isminde ben
Anda hep cevr ü cefanın adı aşk
Âh’raze!
'Dağlara bağırırsan sesin sana döner
kendine bağırırsan: Dönemezsin! '
Cenk Koyuncu
aşk bakışlarını içine kaçırana bakar
bakışlar insanın cemidir âh’raze
sussan ba’sın konuşsan kış-şiiraze
bak, içinin harf yumağında bile gizli düğümler var
herkes kendine cevaptır şair tenhasında unutma
iki şey: mum ve makas insana ömrünü hatırlatır bak
penası kendinde kırılan ellerini kalbine döker ağlayarak
p harfi ki çift düğümdür-hayat tümden içkanama
tinini ört, cevşenini dök, sesini çöz hadi
dedin duydum-Tanrı bile harflerden yapılmadır!
sözleri içine dolanan harf harf yaradır
yara gözle aşk kalple yakalanır sahi
âh’raze! ahizeyi kaldırdığında konuş lütfen!
Hüseyin Alemdar
bismihu
susacaklarım b/aşkaydı
içimin kalabalığında hüküm giymişken ve s/aklamak isterken sancımı
ve sus/amışken bir düş/e
düş/tüm
en kanayan y/anıma sığınırken
düş/tüm
matem havasına bürünmüş susuşlarımı sunacakken yar(sız)lığıma
ellerimi saracak, hüznümü s/aklayacak
y/ansız bir düşe muhtacım şimdi
satır aralarına gizliyorum birikmiş pişmanlığımı
en içli ağıtlara yaslanıyorum
bakışlarım nem kokuyor, rutubetli
siyaha boyanmış
araf simsiyah
günceme siyah düşler bulanıyor
karanlık hırpalıyor ruhumu
sözlerim d/üşüyor
meryem iffetle susuyor
gözlerim susuyor
ey yar
''susacaklarım var sana''
duy/ma beni
Ve gözlerin gelir aklima
ve sözlerin
gidişin gitmiyor gözümün önünden
ve izleri derin
ilk değilsin bu senin de bildiğin
ve yine biliyorsun
sen son sevdiğim
şimdi uzaklardasın
ben çamlar arasında bir hastane odasında
ciğerimde bir ince hastalık
içimde kapanmak bilmeyen bir yara
ve sanki elimde inadina bir sigara
biliyorum dönmeyeceksin
hatta arkana bile bakmazsın
gün gelir belki bir yuva kurarsın
oglun olsa benim adımı koyar mısın
..gittin..
dağ gibi sevdamı devirip ardında gittin
allahaısmarladık bile demedin
sazlar çalınır çamlıcanın bahcelerinde
o şarkıyı bir daha hiç söylemedim
şimdi elimde bir bardak çay
ve dudağımda buruk bir tebessüm
kendi kendimi üzmemeye söz verdim
ve ben seni hayatımın bir musalla taşına en yakın yerinde sevdim
ısrar etmedin kendine beni sev diye
beyaz bulutlar gibi sırtını rüzgarlara
verip gittin
bense durdum ve bekledim
ve ben seni hayatımın bir musalla taşına en yakında yerinde sevdim.
(Ugur Arslan)
AyrılıkSessiz köşelerin arkadaşı ayrılık
Karanlık gecelerin sırdaşı ayrılık
Umutsuz kişilerin yoldaşı ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine
Anlamsız cümlelerin öznesi ayrılık
Zamansız bitişlerin gözdesi ayrılık
Oransız sevmelerin yüzdesi ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine
Zamansız ölüm kadar yakındır ayrılık
Hücum sözüyle kalbe akındır ayrılık
Kaşındıkça kanayan acındır ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine
Doğduğun gün yazılan kaderdir ayrılık
Nöbetini bekleyen askerdir ayrılık
En beterinden bile beterdir ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine