Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlık olgusu çeşitli biçimlerde meşrulaştırılarak çeşitli şeylerin üstü mü örtülüyor? [Tartışma]

angel'm

Yeni Üye
Üyelik
3 Kas 2005
Konular
2
Mesajlar
41
Reaksiyonlar
0
Sakatlık olgusu çeşitli biçimlerde meşrulaştırılarak çeşitli şeylerin üstü mü örtülüyor? [Tartışma]

Arkadaşlarla oturduk. Bir kafede çay içiyoruz. Biraz hoş boş sohbet ettikten sonra konu nerden açıldı, bilmiyorum köleliğe geldi. Arkadaşlardan biri “köleliğin şekerin bulunmasıyla ilintili olduğunu “söyledi. ”İlk köle ticaretinin hem altın madenlerinde hem de şeker pancarı tarlalarında çalıştırılmak için Afrika’dan İspanyol Amerika’sı sömürgelerine götürülmek üzere 15 yy’da başladığını“ ekledi. Sonra devam etti, “Afrika’nın coğrafi konumu buna uygunmuş. Afrika’da kabileler arasında çıkan savaşlar sonucunda önce birbirlerini köleleştirmişler. Sonra da onları batılılara satmışlar. “

Yanımdaki arkadaş kükredi hemen. “Sen bunları nerden okudun? Farkında mısın? Bu söylediklerinle köleliği meşrulaştırıyorsun “dedi. Sonra ekledi, “İlk kölelik antik dönemde çıktı. Köleliğin altında yatan neden artık değerdir. O dönemde köleler öldürülüyorlardı. Sonra artık değer ortaya çıkınca köleler çalıştırılmaya başladı. Bu işe en çok köleler sevindi. Çünkü artık öldürülmeyeceklerdi. Bugün, eğer ben mini etekli, eli yüzgün düzgün hizmetçi tutamıyorsam bu artık değerim olmadığı içindir.

Başka bir gün sokak çocuklarından söz ediyoruz. Sosyo-ekonomik nedenlerle sokakta barınan çocuklara ilişkin olarak devletin gerekli tasarımları oluşturmadığını söyledim. Bir arkadaş hemen itiraz etti. “Sen böyle konuşarak sokak çocuklarının durumunu meşrulaştırıyorsun “dedi. Sonra düşündüm. Hak verdim.

Şimdi bu iki örnekten yola çıkarak şuraya gelmek istiyorum. Bu toplumda sakatlık olgusu bu ve benzeri biçimlerde meşrulaştırılıp çeşitli şeylerin üstü mü örtülüyor?
 
Biraz daha açar mısın lütfen? Daha somut örnekler verirsen, eminim tartışma çok güzel ilerleyecek...
 
Ben yaşadıklarımdan yola çıkarak somut örnekler verdiğimi sanıyordum. Demek ki, anlatamadım. İlk verdiğim örnekte anlatmak istediğim şuydu. Tarihi bize yanlış öğretiyorlar. Köleliğin ortaya çıkmasının nedeni, ekonomi- politiktir. Ama bizlere köleliği, kabile savaşları, coğrafi koşullar gibi çeşitli nedenlerle açıklayarak köleliği meşruymuş gibi kabul etmemizi sağlıyorlar. Böylece Batı dünyasının çok uygar olduğunu kanıksıyoruz. Oysa o uygarlığın altında milyonlarca insanın katledilmesi var. Kimse bunun hesabını sormuyor.

İkinci verdiğim örnekte ise, sosyo-ekonomik nedenlerle sokakta barınan çocuklara ilişkin olarak devletin gerekli tasarımları oluşturmadığından yola çıkmıştım. Sokak çocuklarının gerek belli bir aile biçimlerinin olmayışı gerekse yoksulluk v.b. nedenlerle sokaklarda yaşamalarını söylemek o durumu normal kabul etmek değil midir? Böylece, tüm insanlara aynı şeyi düşünmeleri konusunda örtülü bir dil kullanıyorum. İnsanlar bu durumu kanıksıyorlar. Yani meşrulaştırıyorum.

Sakatlık olgusuna geldikte… Bunu da ilk aklıma gelen somut bir örnekle açıklamak istiyorum. Bu sitenin forumlarında çocuk felci geçiren bireyler, “Hatırla Sevgili “ adlı dizi de, çocuk felcinin devletin gerekli önlemleri almamasından dolayı olduğunu anladıklarını yazmışlardı. Ben ise, bu duruma çok şaşırmıştım. Bir insan çocuk felci geçirip neden kaynaklandığını nasıl bilmez? Belleğimiz nasıl dumura uğratılıyor ki, gerçekleri göremiyoruz?

Sakatlığın en çok ekonomik açıdan düşük gelirli ailelerde ortaya çıktığı söyleniyor. Bunu derken yine bir durum bizlere çok meşru olarak gösterilmiyor mu?

Bu konuda örnekler çoğaltılabilir. Örneğin, hastaneye gittim. Yatak yok. Bir yatakta iki hasta yatıyor. Orada mikrop kaptım. Menenjit oldum. Sonra da gözlerimi kaybettim. Bunalımlara girdim. Dünyam karardı. Eee…. Sonra… Tesadüf bu ya! Sakatların olduğu bir siteye ya da sivil toplum örgütüne gittim. Kendim gibi insanları görünce mutlu oldum. Meğerse ne kadar çok sakat varmış. Bir tek ben değilmişim. Orada kendimi öyle huzurlu duyumsuyorum ki…

Böyle bir örnekte kişi sakatlığı meşrulaştırmıyor mu?

Burada bir paradoks var. Hem sakatlığa yol açan nedenler göz ardı edilerek sakatlık meşrulaştırılıyor. Hem de toplumun o bireylere farklı bakmasından dolayı kişi kimi çelişkiler yaşıyor. Devlet hem sakatlığa yol açan nedenleri ortadan kaldırmıyor. Hem de yaşama koşullarını o kişilere göre düzenlemediği için sakatlar toplum içine giremiyor. Sonra da, büyük bir ikiyüzlülükle kimi sakatların çok başarılı olduğu söyleniyor.

Yanlış mı düşünüyorum?
 
:) haaa! ben de sokak cocuklari örneginden yola cikarak sanmishtim ki mesela sakatlara bakim hakki, shu hakki, bu hakki vermektense ishin köküne gidip insanlarin sakat olmamalariyla ilgili calishmalar yapilmali demek istiosun :)... yalniz;sakatligi olan bi insan bashka sakatlari görünce "meger yalniz deilmishim" diye huzur duymasi sakatligi meshrulashtirmak oluo mu sahiden?... sakatligi kökten cözülmesi gereken veya cözülebilicek bi sorun olarak ele alabilir miyiz ki?... sakatlik sorunu demek bile tuhaf oluo zaten; bu toplumun bi sakatlik sorunu var :p...


Devlet hem sakatlığa yol açan nedenleri ortadan kaldırmıyor. Hem de yaşama koşullarını o kişilere göre düzenlemediği için sakatlar toplum içine giremiyor. Sonra da, büyük bir ikiyüzlülükle kimi sakatların çok başarılı olduğu söyleniyor.
bunu o kadar güzel söyledin ki, ellerine saglik ;):)
 
Çok farklı bir yöne mi çekmiş olacağım bilemiyorum ama, şöyle bir açılım yapmak istiyorum (başlıkla çok ilgisizse bu yazdığım, ayrı bir başlık olarak da açabilirim?):

"Şunu yapamıyorsun, şuraya gidemiyorsun, eğitim alamıyorsun, işe giremiyorsun vs.vs.vs., çünkü sakatsın" denilerek;
1- Fatura bedene/kişiye çıkarılıyor
2- 'Anormal-beden' üzerinden 'normal-beden'in meşrulaştırılması sağlanıyor.
3- Bu sayede biz sakatlar (ve tabii herkes) kendimizi eksik (öyle ya, 'tam' olan 'şu'ymuş) kabul ediveriyoruz ve bunu içselleştiriyoruz.
4- Bedenine söz geçiremeyen ve 'şunu-şunu' yapamayan-edemeyen kişiler olarak bir 'ekisk-öteki' şeklinde kurgulanıyoruz. Ondan sonra bu eksikliklerin giderilmesi için birilerinin ('tam olalım diye) müdahale etmesi de meşrulaştırıılmış oluyor. Yani bedenler üzerinde -dahi- söz hakkı başkalarının/iktidarın eline teslim etdilmiş oluyor.
5- Bedenin ve varoluş şekilllerinin müdahale edilebilir olduğunu içselleştirmiş bireyler yaratıldıkça, artık herkesin (her iktidar sahibinin; anne-çocuk, öğretmen-öğrenci, işveren-çalışan vs.) başkaları üzerinde söz söyleme hakkının olduğunu da 'normal' saymaya başlıyoruz. Yani artık herşey değiştirilebilir, çeşitli bahane ve gerekçelerle herşeye ve herkese müdahale edilebilir; çünkü sakatsın/kadınsın/çocuksun/yaşlısın/yoksulsun...

Bu bahaneler hem bir çok şeyin (savaşların, yoksulluğun, sömürünün vs.) üstünün örtülmesi için hem de herşeye müdahale etmek için kullanılıyor.
 
Rekursion,

Dil, lastik gibi :D :D Nasıl anlamak istersen öyle anlaşılabiliyor.

Tabii ki, ben yazdığım örneklerde her ne kadar yoksulluğun, sömürünün üstünün örtüldüğünü belirtmek istedimse de, sonuçta benim açımdan herhangi bir sınırlama söz konusu değil.

Sizin yazdıklarınız hakkında sözü bu konuda düşüncelerini yazmak isteyen arkadaşlara bırakıyorum. Daha sonra kendi yorumlarımı ekleyeceğim.
 
:) yukarda "sanmishtim" diye yazdiklarimi ille de öyle anlamak istedigim icin öyle anladigimi düshünme lütfen... aksine, ille de öyle anlamak istemedigim icin aciklamalarini bekledim, hemen ziplamadan :)... aciklama gelince de "oh! neyse ki yanlish anlamishim!" diye düshündügümü belirtmek istedim sadace, hepsi bu ;)...


sormak istediim bikac bishiler var ama shu an cikmam gerekio, sorry :-|...
 
angel'm, sanki örneklemelerin birbirleri ile çok ilgili değil ve özellikle ikinci mesajında çok temel bir hata varmış gibi geliyor ama hemen çıkartamadım; birkaç kere daha okumam gerek.


OturanBoğa' Alıntı:
2- 'Anormal-beden' üzerinden 'normal-beden'in meşrulaştırılması sağlanıyor.
3- Bu sayede biz sakatlar (ve tabii herkes) kendimizi eksik (öyle ya, 'tam' olan 'şu'ymuş) kabul ediveriyoruz ve bunu içselleştiriyoruz.
4- Bedenine söz geçiremeyen ve 'şunu-şunu' yapamayan-edemeyen kişiler olarak bir 'ekisk-öteki' şeklinde kurgulanıyoruz. Ondan sonra bu eksikliklerin giderilmesi için birilerinin ('tam olalım diye) müdahale etmesi de meşrulaştırıılmış oluyor. Yani bedenler üzerinde -dahi- söz hakkı başkalarının/iktidarın eline teslim etdilmiş oluyor.

Sanırım angel'm bunların tam tersini söylüyor, yazıya göre

2-Olması gereken normal beden ve 'Anormal-beden'in meşrulaştırılmasına, yani ötekileştirilmesinin doğal sayılmasına karşı çıkıyor
3-Engelli kesimin eksik olmasını toplumun ötekileştirerek içselleştiriverdiğini söylüyor
4-"Tam" olabilecekken "öteki" olmaya izin verilmesini, yani bunun önlenmeye çalışılmamasını ve eğer olmuşsa buna müdahale edilmemesini kınıyor, (@Halil Yılmaz; angel'm sakatlığı değil bunu gayrimeşru olarak nitelendiriyor)


OturanBoğa' Alıntı:
Bu bahaneler hem bir çok şeyin (savaşların, yoksulluğun, sömürünün vs.) üstünün örtülmesi için hem de herşeye müdahale etmek için kullanılıyor.

Yine sanki tam tersi; bu bahanelerle, söylediği olumsuzlukların toplum tarafından normalleştirildiğini ve kişilerin ötekileştirilmesinin doğal karşılandığını ve müdahale edilmesi için gerek bile kalmamasını eleştiriyor.
Aslında ikiniz de iyi niyetli ama farklı pencerelerden bakıyorsunuz. :)

Umarım yorumlarken tamamen yanlış mantıktan yola çıkmamışımdır. :)
 
Belki daldan dala atlamış olabilirim. Ama, sonuçta eleştirdiğim normal olarak kabul edilmemesi gereken öğeleri normal kabul edip, sonra da onun üstünden kimi çıkarımlar yaptığımızı, nesnel olanı göremediğimizi düşünüyorum.

Kendi öznelliği içinde dünyaya bakan insan, hastalığının, rahatsızlığının nedenini merak etmeden, araştırmadan, sorgulamadan yaşıyor. Zaten bizden de istenen bu. Sistemin gözüyle dünyaya bakıyoruz.

“Dünya o kadar karmakarışık” bir yer ki, kimileri trafik kazalarından, kimileri akraba evliliklerinden, kimileri doktor hatalarından v.s. v.s. sakat kalıyor. Kimileri de, cehaletten. Tüm bunları öyle kanıksamışız ki, fakir fakir. Orospu orospu. Fakirin çocuğu sakat olabilir. Ne var bunda? Trafik kazaları mı? Olsun canım… İnsan yaşamının ne önemi var? Zaten hergün milyonlarca insan ölüyor. Hergün milyonlarca insan doğuyor. Biri de sakat kalmış. Yaşama sıkı sıkı sarıl sen. Sakatlığı kabullen, yaşa. Sakatlık, dünyanın sonu değil ki… İş kazaları mı? Patronlar önlem mi almamış? Almamışsa almamış! Bir kolu mu kopmuş? Ayağına protez mi takılacakmış! Yaşamda her şey insanın başına gelir. Ne var bunda? Kötü hastane koşullarını yüzünden mikrop mu kaptım? Menenjit mi oldum? Olabilir. Gayet normal bir şey… Üç-beş sene alışamam bu yaşama. Sonra da, benim gibi bir sürü insan var diyerek kendi kendimi teselli ederim. Kıyamet kopmadı ya!

Bir kere dünya karmakarışık bir yer değil. Bunun altını çizmek istiyorum. Bu dünyada bir yönetenler var. Bir de yönetilenler var. Bir ezenler var. Bir de ezilenler var. Ülkemizde insanlar, çeşitli nedenlerle sakat kalıp yaşamlarını sürdürüyorlar. Ama o nedenler bizlere öyle bir sunuluyor ki, biz o nedenleri sorgulamıyoruz bile. Kullandıkları dille gerçekleri örtüyorlar. Benim itirazım buna.

Evet, Neptune doğru anlamışsın beni. Sağlıklı bir bedene sahip olmak varken, neden devletin almadığı ya da işverenlerin almadığı önlemler yüzünden sakat kalıp yaşamımı sürdüreyim? Engelli kümeler, engelli bireyler, neden sistemi eleştirmiyor da, sakat kaldığında onu kabul edip etmemekle uğraşıyor?

Neptune demiş ki;

Yine sanki tam tersi; bu bahanelerle, söylediği olumsuzlukların toplum tarafından normalleştirildiğini ve kişilerin ötekileştirilmesinin doğal karşılandığını ve müdahale edilmesi için gerek bile kalmamasını eleştiriyor.

Tam da söylemek istediğim buydu. Tam isabet! :D :D
 
Acelem var fazla yazamayacağım.Sence ne ypalım?Hadi konjenital olanlar bir şekilde hayatını idame ettiriyor.Her ne kadar arada med cezirler yaşasak ta...Birilrini suçlamak olayı çözümler mi,sonucu değiştirir mi?Sorgularsın,nedenini öğrenirsin ama hergün nedenlerle,soru işaretleriyle yaşamak yükümüzü ağırlaştırmaz mı?Evet kendim gibi birilerinni olması,aynı engele sahip kişiler grubuna dahil olmam,teselli bulmam bu mu meşrulaştıran durum?Bu aynı deneyimlerden yararlanmak Amerika'yı 100 bin defa keşfetmek durumunda olmamak anlamına gelmez mi?Bu konu yeni engelli olmuş ya da daha kabullenememiş kişileri psikolojik bunalıma batırmaz da ne yapar?Kısaca durumunuzu sorgulamıyorsanız ölün mü diyorsun?Ne alaka diyebilirsin ama ben bunu anladım.Sistemi eleştirmek mi?Sistem bizi ne kadar umursuyor ki,biz sistemi eleştirelim...Enerjimi harcayacağım çok konu var.Sistemi seçim zamaında eleştiriyoruz zaten.Sandıktan öncesi ve sonrası var.Önceyken vaadler,pembe düşler ama sonrası şarampol. Hem sakatlığımı kabullenmeyeyim de ne yapayım rolümü mü değişeyim? Çeşitli şeylerin üstü mü örtülüyor derken,zaten o çeşitli şeyler forumda konu açılldıkça konuşulmuyor mu?Yok eğer arkadaşlarınla sohbet ettiğin konuyu illa engelliler konusuyla bağdaştırmak için bu kadar uğraştığını söylüyorsan amenna.
 
O kadar çok kavram birbiri içerisinde kullanılmışki ben konuyu hala çözemedim dersem yalan olmaz..

Sanırım konu anladığım kadarıyla ,

"Meşrulaştırmak - Ötekileştirmek - Müdahale" kavramlarının birbirleri ile ilişkilerinin doğruluğu vaya yanlışlığı üzerine kurulu.

Ben bu kavramlara ek olarak bir kavram daha eklicem "Gerçek"

Bir negatif unsurun gerçekliğini kabul etmek ve onunla ilgili sosyal politikalar üretmek o negatif unsuru meşrulaştırmak anlamına gelmez.

Engelli olma durumunun ötekileştirilmesi ve nedenlerine yönelik bir müdahalenin yapılmamasının meşrulaştırılması ise şikayet edilen bunun yine engelli olma gerçeğini kabul etmekle ilgisi olmadığını düşünmekle birlikte böyle bir bilinçli meşrulaştırma çabası gözlemlemiyorum.
 
Gözlerimden uyku akıyor. Şu anda yazılanlara yanıt veremeyeceğim. Zamanım olursa, daha sonraki günlerde yazarım.
 
tarelif' Alıntı:
Sistemi eleştirmek mi?Sistem bizi ne kadar umursuyor ki,biz sistemi eleştirelim...
ishte tam da bunun üzerine gitmesini önerio angel'm engellilere ;)... üzerine gidilmediini eleshtirio; birilerinin umursanmayishinin (daha doorusu üstü örtülmeye calishilan konularin), engelliler tarafindan ciddi anlamda sorgulanmayishini eleshtirio... yoksa "sakatligi olan birey sakatligiyla barishtigi an sistemin hatalarini meshrulashtirmish olur, sakin ha barishmasin, sakat/hasta bedeninden ömür boyu nefret etsin, zindan etsin hayati kendine - ve bunu her firsatta göstermeyi de ihmal etmesin ki hic kimse sistemin hatalarini unutmasin, hangi boyutlara geliomush o hatalar, görsün herkes!" demek istediini sanmiom pek :)... yanlish anlamadiysam tabe :)...


ama yine de tam olarak anlayamadigimi düshünüom bu konudaki durushunu, sevgili angel'm... dolayisiyla cekiniom biras bu bashliga bishiler yazmaya...

Sağlıklı bir bedene sahip olmak varken, neden devletin almadığı ya da işverenlerin almadığı önlemler yüzünden sakat kalıp yaşamımı sürdüreyim? Engelli kümeler, engelli bireyler, neden sistemi eleştirmiyor da, sakat kaldığında onu kabul edip etmemekle uğraşıyor?
yapilan ciddi yanlishlar var diosun... üstü örtülmeye calishilan onca sheyler var diosun; yoksulluk, sömürü, haksizlik, umursamazlik, insana deger verilmemesi, alinmayan önlemler vs. vs... bunlari sorgulamak varken, neden tam da sorgulanmasi gerekenlerin sonuclarini (burda; o sonuclardan biri olan sakatligi) kabul edip etmemekle cebelleshio insanlar diosun (*)... hic te fena demiosun bence :); bütün bunlar dururken, sanki engelli bireyler sakatligiyla bariship hayata siki sikiya sarildigi an bütün problemler cözülücek, ortada hic bi sorun kalmicak, karshilashilan bikac engelcik de ashilarak [size=2](ne de olsa ashilmak icin vardir onlar, fazla takmamak lazim ;))[/size] bi yerlere gelinebildi mi [size=2](bashka bi deyishle; sakat olmayanlarin kolaylikla yapabildikleri, sakatlar tarafindan büük eforlarla basharildi mi)[/size] tadindan doyulmicak, hayat bayram olucak, laylaylom mush gibi davranilmasini ben de dooru bulmuorum... ve malesef gerek sakatlar tarafindan gerekse saglamlar tarafindan, toplum genelinden böyle bi yaklashimin yaygin oldugunu düshünüom :? ( =) eski üyelere hatirlatilir; (azmin) bashari(si) öykülerine olan düshkünlügü eleshtirmemin bashlica sebebi de buydu zaten, [size=2]ayrica kimse kizmasin ama biras "sadistce/mazoshistce" gelio bana bu düshkünlük, bu alkishla(n)ma güdüsü :roll:[/size])...

(eger seni hepten yanlish anlamadiysam ?) buraya kadar iyi güzel de, sevgili angel'm, sanki bütün bu olanlarin sorumlulugunu sakatlarin omuzuna yüklüyomushun; sakatlarin, sorgulanmasi gerekenleri sorgulamayishina bagliomushun hersheyi gibi anlashilabilio yazdiklarin... elbetteki sorgulamasi lazim engelliler ama bu sadece engellilerin ishi mi?... tek sorgulamayan onlar mi?...

özellikle de alinmayan önlemler yüzünden insan hayatinin/sagliginin tehlikeye atilmasiysa, ceshitli yanlishlar yüzünden insanlarin ölmesi/sakat kalmasiysa sorgulanmasi gereken, bu, HERKESI ilgilendiren bi sorun deil mi? :?... sakatlari bashkalarindan daha mi cok ilgilendirmesi gerekio?... tamam, sakatlar (daha doorusu bi kismi) bu tür hatalarin maaduru oldugu icin herkesten daha cok gocunmasi, daha cok "ayaklanmasi" gerekio diye düshünebilir belki insanlar... ama shimdi ben de cikip da; madem bu sorgulamayla kimselerin sakat kalmamasi amaclanio, o zaman asil saglamlarin ishidir bu sorgulama cünkü benim icin nasi olsa ish ishten gecmish, bashbasha kaldigim/birakildigim durumumla bashedeyim hele bi önce, bunu basharip da köshemden kipirdayabilirsem, gidip birilerini sorgularim dersem nolucak? :)... bana atilan topu aynen iade etmish olmas miyim? :)... tekrar bana gelir top, tekar atarim, oynaris bi güsel :p... engelli olmakla ya da olmamakla direkt ilgili görmüom bu meseleyi; insan olmakla ilgili... bu yüsden istisnasiz herkesi ilgilendirio...


***

neptune' Alıntı:
Aslında ikiniz de iyi niyetli ama farklı pencerelerden bakıyorsunuz. :)
bu güsel bishi elbette, farkli pencerelerden ayni olaya, ayni ii nietlilikle bakan iki ayri insan :)... ama bence bundan daha da güzel (ya da ishe yarar) olani, her iki pencereden tüm ii nietliliile bakan tek kishi (arada bi yer deishtirip dierinin penceresinden bakmak da fena olmas diom yane :))

neptune' Alıntı:
OturanBoğa' Alıntı:
Bu bahaneler hem bir çok şeyin (savaşların, yoksulluğun, sömürünün vs.) üstünün örtülmesi için hem de herşeye müdahale etmek için kullanılıyor.
Yine sanki tam tersi; bu bahanelerle, söylediği olumsuzlukların toplum tarafından normalleştirildiğini ve kişilerin ötekileştirilmesinin doğal karşılandığını ve müdahale edilmesi için gerek bile kalmamasını eleştiriyor.
kendi söylediklerimden tetiklenerek :p baktigimda ikisi de hakli görünüo benim penceremden :)... ama ayni olguya bakarak mi oturanboa müdahale edilmesini sakincali buluo ve angel'm müdahale edilmeye gerek bile görülmemesini eleshtirio?... bana farkli sheylerden bahsediolar gibi geldi :?... biri insanca yashamak adina önleyici bi müdahaleden bahsedio, digeriyse insanlarin özeline/hakkina tecavüz edebilen müdahaleden gibi geldiydi bana :? (sakatlik örnegine tercüme edicek olursam; durup dururken insanlarin sakat kalmasina ne gerek var ama sakat bedenleri de ne pahasina olursa olsun "tam" yapmak icin kasilmanin da bi alemi yok; ilerde ne düshünüp ne hissedebilecegi hic hesaba katilmadan cocukken ameliat edilerek kendilerine bi cinsiet tain edilen hemafroditler geldi shimdi spontan olarak aklima; kendisi icin yaptigimiz bu secimle ilerde mutsuz olur mu acaba? aman olsun, yeter ki bu belirsislik bi an önce yok edilsin, normale cevrilsin bu insan :-|)... ikisinin görüshü de ii nietli ve güzel elbette, ikisinin de degindigi konu dikkate alinmali, ihmal edilmemeli... ama biri dierini yok edicek bi shekilde ele aliniosa, her iki bakish da zararli olabilir diom ve cikiom ishin icinden :mrgreen: ...

sevgiler :)...




(*) bu arada; kölelikle, sokak cocuklariyla vs bariship barishmama, bu olgulari kabul edip etmeme gibi sorunla cebelleshio mu ki insanlar :)...
 
Bizler zaten kimsenin sahip çıkmadığı, babası konusunda karar verilemeyen, gayrimeşru çocuklarız... Aslında belli bizim babamız, nesebimiz.. Şimdilik inkar ediliyoruz sadece... Öyle ya bir gecelik uzaylı yada gavur işgali sonucu olmadık bizler.

Baba diyorki; du bi bakak, şu DNA, kemik testleri bi bitsin, elbette seni de geçircez üstümüze... Seni de evercez, ev vercez, iş vercez, aş vercez... Soyadımızı vercez... Biz gayrimeşru çocuklar meşruiyet derdindeyiz zaten...

Angel'm ise bizden başka şeyler istiyor.. Yeni gayrimeşru çocuklar olmasın diyor... Şimdilik bizim şahitliğimiz geçmiyor meleğim..

O ''hovarda baba'' metresleriyle ilişkilerini ya resmileştirsin, yada onları terketsin... O metresleri zaten herkes biliyor...

Rükü, iyi tutmuşun ''baba''nın kulağından
 
Yazmaya bugün zaman ayırabildim. Önce Rekursion’a sondan başlayarak yanıt vereyim. Bu ülkede toplumsal sorunlar üzerinde düşünen, bir olguyu çözümleme yoluna giden insanlar elbette var. Zaten en doğrusu bu değil mi? Dünyaya kendi özneliyle bakan insan yanılır. Çünkü, biz ne kadar dünya dönmüyor desek de, dünya dönüyordur. Tıpkı Galile’nin dediği gibi.

Biz meşrulaştırmayı yalnızca sakatlarla ilgili değil, her konuda yapıyoruz. Zaten ilk iletimde başka olaylardan yola çıkıp sakatlık olgusuna gelmiştim. Kendi kendimizle çatışmalarımız hiç olmaz mı? Örneğin, okuma tembelliğimizi türlü türlü biçimlerde meşrulaştırırız. Zaman yok deriz. Yorgunum deriz. Ama televizyon izlemeye zaman ayırırız. Böylece, yaptığımız yanlışı bir biçimde meşrulaştırırız.

Geçen gün bir doktor anlattı. Anadolu’da bir ilde görev yaparken, bir intihar olayını incelemek üzere derme-çatma bir barakaya giderler. Yeni evli bir çiftin yaşadıkları ev öyle harap bir yerdir ki, ev demeye bin şahit ister. Ahır gibi bir yerde yaşamaktadırlar. Evin içinde yalnızca bir karyola, bir çingene sobası, birkaç kap kacak dışında hiç birşey yoktur. Sobanın içinde bir tencerede iki et parçası vardır. O da kurban etidir. Boş duvarlarda bir futbol takımının resmi asılıdır. Evin hanımı intihar etmiştir. İntihar eden kadının kocası, intihar olayı ilgili şöyle der. “ Hiçbir problemimiz yoktu bizim. Neden intihar etti, anlamadım. Her şeyimiz var bizim. Aha! Daha dün iki çuval un aldım geldim eve. “ Adama göre, her şey normaldir. Tencere kaynasın da nasıl kaynarsa kaynasın!

Bir başka örnek. Geçen sene, komşumuz, erken doğum yaptı. Bir devlet hastanesine giderler. Doğumhane çok kalabalıktır. Doktor, komşumuza olmadık hakaretler yapar. Hem doğumu yaptırır, hem de çene yarıştırır. Çocuk yedi aylık doğar. Anında kuvöze koyup oksijen vermeleri gerekirken o kalabalıkta çocuğa gereken müdahale gecikir. Beyne oksijen gitmez. Çocuk zeka engelli kalır. Neden haklarını aramadıklarını komşumuza sordum. Doğumu yaptıran doktorun adını bile bilmiyorlar. Olacakla öleceğin önüne geçilmezmiş!

Bunlar benim gördüklerim, duyduklarım. Belki sizler, hergün neler görüp neler yaşıyorsunuz. Benim bunları görünce, içim acıyor.

Bir de, gerçeklikleri dille örtmek var.

Örneğin, “Sel can aldı” gibi… Sel canlı mı? Canlı olmayan bir şey nasıl can alır?

Başka bir örnek… Amerika kıtası keşfedildi mi? Ne tuhaf değil mi? Binlerce insanın yaşadığı bir kıta keşfediliyor. Yoksa batılı kafa yalnızca kendi gözüyle baktığı için mi “ Amerika’yı ben keşfettim “ diyor.

Niye bunları bu kadar uzun uzun yazdım. Gerçekliklerin örtülmesi elbette yalnızca sakatlarla ilgili değil. Zaten, bir olguyu incelerken bütünü görmemezlikten gelirsek, yanlış yaparız. Öyleyse, dünyaya öznel değil nesnel olarak bakmalıyız.

İnsanlara sakat yaşamayın da tam olun gibi bir yaşam modelini dayatmak köleci bir zihniyetin belirtisi olabilir ancak. Onun için böyle bir iddiam yok. Kimsenin kimseyi horlamadığı, ezilmediği, siyasal, hukuksal, ekonomik alanlarda eşit ve özgürlükçü bir dünya istiyorum. O dünya ise, olup bitenlerin nedenlerini, nasıl başlayıp nasıl geliştiğini bilirsek aydınlığa kavuşur. Sonrası mı? Keyifli bir dünya…

Neden olmasın?

Bu arada sevgili Kuyucak!

Ahlak jandarması değilim ben :D :D :D Metreslerde, fahişelerde bu sistemin bir ürünü... Pek de gayrimeşru değiller hani! :D :D
 
ne köleligi ne sokak cocuklarini ne de birilerinin "amerika'yi biz keshfettik, yeah!" havalarina girme küstahligini engellilerin omuzuna yükledigini düshünmedim zaten, angel, bu konuda icin rahat olsun :)... sakatliklara yol acan nedenlerin kaldirilmamasini (kisacasi; sakatlikla ilgili sorunlari) engellilerin üstüne yüklüomushun gibi anlashilabiliodu yazdiklarin ;)... meshrulashtirmayi sadece engelliler özelinde degil, genel anlamda eleshtirdigin de gözümden kacmadi, kacicak gibi de degil zaten :), bu konuda da icin rahat olsun... ayrica tr'de hic kimse cözüm yoluna gitmio da demedim, demem de asla! :)...



ancak, sakatlarla ilgili meshrulashtirmaya verdigin örnek (ve hatta aciklama) garip kacti biras (ki "sakatlarla ilgili meshrulashtirmak" ile "sakatlik olgusunu meshrulashtirmak" ifadeleri arasindaki farki görüosundur, eminim!)... tamam, köleligi pek alakasi olmayan (yapmacik) nedenlere baglayarak asil nedenin (köleciligin, sömürünün, birilerinin iktidar hirsinin, ayibinin) üstü örtülmeye calishilmish/calishilio cünkü birilerinin ishine yario... ve yine tamam; sokak cocuklarina, onlarin sokaga kacma/siginma nedenlerinin köküyle ilgilenmeden, belli bi aile bicimlerinin olmayishinin, yoksullugun vs. nedenleriyle ilgilenmeden, o nedenlere cözüm aramadan, soguk gecelerde yatabilicekleri bi yer, aciktiklarinda sicak bi yemek vermekle yetinmek, bu durumu meshrulashtirmak olur; "ne var bunda canim, sokak cocuklarinin olmasi gayet siradan bishidir, ille de üstüne gidilmesi gereken, özel bi dikkati hakeden bi mesele diildir, bizim üstümüze düshen onlarin souktan donmamasini, acliktan ölmemesini saglamak" demeye gelir (ayrica enfes bi merhamet gösterisi olur :p)... bu iki örnek de nelerin, nasil ve neden meshrulashtirdigini -daha doorusu nelerin üstü örtüldügünü- gayet güzel gösterio bana göre... sakatlarla/sakatlikla ilgili meshrulashtirmaya gelince;

"Sakatlığın en çok ekonomik açıdan düşük gelirli ailelerde ortaya çıktığı söyleniyor. Bunu derken yine bir durum bizlere çok meşru olarak gösterilmiyor mu?"
mesela bu örnek fena olmamish bence; düshük gelirli ailelerde sakatligin ortaya cikmasinin cok normal/doal/hatta belki de kacinilmaz oldugu insanlarin kulaklarina fisildanio... (sözde sosyal gecinen) devletin ise düshük gelirli ailelerin de (mesela) saglik konusundaki haklarini garanti altina almak gibi bi görevi oldugu ve bu görevini yerine getirmediginin üstü örtülmeye calishilio bi güsel... sakatliginin/hastaliginin/rahatsizliginin nedenini merak etmeyip (acaba önlenebilir miydi diye) sorgulamayanlari eleshtirmeni de anlayabiliom gene... ama tutup da bunlari sakatligi kabul edip etmemeye, kendinden bashka sakatlarin da oldugunu görünce 'huzur' duyup duymamaya baglaman biras garip kacmio mu? itiraf et :p... ille durumumdan nefret mi etmem lazim nedenini sorgulamak icin?... ille huzursuz, mutsuz mu olmam lazim bisheylerin ardinda bazi yanlishlarin gizlendigini sezebilmek icin?... reddetme gibi bi shansimin olmadigi bir sonucu kabul edersem o sonucun nedenlerini sorgulayamaz miyim?... ki ortalikta o kadar yanlishlar varken shu "sakatliginla barishirsan hayata sarilirsin, hershey düzelir" ninnisini ben de pek dooru bulmadigimi söylemishtim zaten ama kabullenmek icin uurashmayi da bi sucmush gibi ortaya koymak daha da bi yanlish gelio bana...


kisacasi, asil amacin meshrulashtirmayi eleshtirmek ve hepimiz de bazen farkinda olarak, bazen olmayarak bishileri meshrulashtirabildigimize dikkat cekmek ve bu konuda biras daha hassas olunmasi gerektigini (hakli olarak) hatirlatmak... mesajlarinda bu amaci görmemek mümkün deil zaten, angel... ve ilk bashtan beri sakatligi meshrulashtirmaktan degil de son mesajinda yaptigin gibi sakatlikla ilgili meselelerin meshrulashtirilmasindan bahsetseydin hic bi konuda kafam karishmazdi belki de :)... ama sakatlik meshrulashtirilio dedigin an halil'in sorusu da kacinilmaz oluo... evet, kolaylikla önlenebilecegi halde ihmallik, önemsemezlik gibi ceshitli nedenler yüzünden sakat kaldiysa bi insan, o insanin sakatligi gayrimeshrudur diebilirim... ama genel anlamda "sakatlik gayri meshrudur" dedigim an tam da senin dedigin gibi bütünü görmeye cok dikkat etmem gerekir... ve yine tam da senin dedigin gibi böyle bi ifade alishkanlik haline geldi mi "tam olun gibi bir yaşam modelini dayatma" nin meshrulashtirilma riski artmaz mi? ;)... (ki cevreye shöle bi bakip sakatlarin hic bi shekilde hesaba katilmadigini gördügü zaman bile böyle bi yasham modelinin dayatildigi hissine kapilabilio insan :-|)... ya da [size=2](neptune'nin bashka bi bashlikta yazdiklarindan kopya cekicem ama)[/size] eski shartlara göre ölmesi gerekenler, yeni imkanlarla sakat olarak yashatilabilio... her zaman kötü bi sonuc olarak görmemek lazim sakatligi... bazen arzulanan bi sonuc da olabilior sakatlik ;) (yoksa öle yashicana, hic yashamasin daha ii mi dielim?[size=2](böle garip bisheyi savunmadiini biliom elbette ;))[/size] )...

hem sakatlik her zaman önlenebilir mi?... trafik daha uygun bi shekilde dünzenlenerek kazalar en aza indirilebilir... hastane koshullari maksimum derecede düzeltilebilir... ashi gibi önlemlerden haberdar olup faydalanabilmek garanti altina alinabilir ve cehalet de en aza indirilebilir belki ama hic kimsenin aklina gelmeyen bi sebepten dolayi insanlar yine sakatlanabilir... sakatliklar, sakatlanmalar en aza indirilebilir belki ama hic bi zaman sonu gelmes, inanmiom ben buna... sokaga cikma yasagi koysan bile önüne gecemessin :p... en gec yashlaninca yashayabilirsin bu sakatlik olgusunu ... [size=2](bu arada; alman yashlilar genclere genelde ters davrandiklari halde bana cok yumushak davrandiklarini farkettim hep; severler beni - kendilerinden bilirler =))[/size]


ve evet, sakatlik dünyanin sonu degil!!! sakat olarak ta cok güzel yashanabilio, yeter ki firsat verilsin!... bunu söylemekle sakatligi veya bashka bisheyi meshrulashtirmish oluo muyum? :?...


ve evet, o dedigin keyifli dünya neden olmasin :)...


[size=2]not; söyledigin her kelimeyi didik didik ederek "yanlishlarini" bulup sergilemek icin yazdigimi düshünme, sadece neyi neden düshünüp yazdigimi anlatmak istedim (bunu bile söyleme gereyi duymam tuhaf aslinda ama.....)[/size]
 
Şekerciğim!

Ben orada zaten bir soru sormuştum. Kesin bir yargıya varmamıştım. Bunu da, insan psikolojisi açısından ele almıştım. Bu sanırım sakatlık kötü birşey mi/ değil mi sorunsalına dayanıyor. Bana göre kötü olan birşey, size göre olmayabilir. Yine mutluluk da çok göreceli birşey. Hani derler ya! Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş. Benimki de o hava işte :D :D Tabii ki, bu durumu yaşayanlar benden daha iyi bilir şekerciğim!

Ben zaten sakatlılığı kabul etmeyi bir suçmuş gibi göstermek istemedim. Yani, birşeye takılmışsınız hep onun çevresinde dönüp duruyorsunuz. Başka şeyleri gözardı ediyorsunuz demek istemiştim.

Olgu, birtakım olayların dayandığı neden ve o nedenlerin dayandığı sonuç ise, sakatlık olgusu hem o açıdan hem de bu açıdan incelenebilir. Sakatlıkla ilgili sorunların meşrulaştırılması sakatlığın meşrulaştırıldığı sonucunu doğurmaz mı? Buradan hareket ederek yola çıkmıştım.

Sonuç itibarıyla, sen benim ne demek istediğimi anlamışsın. Ohhh be!
 
güselim :)...

elbette ki sakatlik cok hosh, cok güsel bishi, oh, herkes beenmeli ve arzulamali demiom ben de... saglikli bi bedene sahip olmayi tercih ediom diebilirsin elbette, ve bunu dediin icin kimse de kizamaz sana... ayrica, istisnalar vardir belki ama, hangimiz tercih ettik ki sakat bedene sahip olmayi?... davulun sesi karshidan hosh mu gelio bosh mu gelio bilemem ama konushucaksin tabii ki :)...

angel'm' Alıntı:
Yani, birşeye takılmışsınız hep onun çevresinde dönüp duruyorsunuz. Başka şeyleri gözardı ediyorsunuz demek istemiştim.
yalniz, ben de bunu kabul etmiom ishte... böyle genelleyici bi sonuca tam olarak nerden variosun, güselim, aciklar misin lütfen? :)...


angel'm' Alıntı:
Sakatlıkla ilgili sorunların meşrulaştırılması sakatlığın meşrulaştırıldığı sonucunu doğurmaz mı? Buradan hareket ederek yola çıkmıştım.
ben de diom ki sakatlikla ilgili sorunlarin meshrulashtirildigindan söz edilebilir ve edilmelidir de! hic geregi yokken, önlenebilicekken insanlarin sakat kalmasinin meshrulashtirildigindan da söz edilebilir ve edilmelidir de mutlaka ama ve lakin genel olarak sakatligin kendisinin meshrulashtirildigindan söz edilemes veya cok cok dikkatli edilmelidir aksi taktirde ishin ucu bashka boyutlara gider, bu biras daha farklidir (sakatlik yanlishtir, olmamalidir demek, sakatlar olmamalidir yanlishtir anlamina bile getirilebilir)... ... ama bu demek deil ki; sakatlik cok güsel bishi olarak ortaya konmalidir...



bi de ben "ohhh be!" diebilsem :p
 
Madem "ohh be " diyemedin öyleyse tartışmaya devam. :D :D

Elbette konuşacağız ve tartışacağız. Buna hiçbir itirazım olamaz.

Ha! Şu genellemeler… Haklısın da, istisnalar kaideyi bozmaz be şekerciğim! Yalnızca bu benim düşüncem… Nerden çıkardığıma gelince… Forumlardan okuduklarımdan çıkarıyorum. Ha! İstersen sen katılmayabilirsin. Şimdi anladım ki, senin gibi düşünen insanlarda varmış! :D :D Ama yine de bu benim düşüncemi değiştirmez. :D :D Çok inatçıyım çok :D :D

Peki! Sakatlığın kendisini meydana getiren şeyler, sakatlığın kendisinden başka bir şey mi? Bir şey olmuş olduğu için o şeydir. O şeyin mahiyeti sonuç itibarıyla o şeyin biçimidir. Bu açıdan bakıldığında sakatlıkla ilgili sorunların meşrulaştırılması sakatlığın meşrulaştırılmasıdır.

Sakatlığın kendisinin meşruluğundan söz edilemeyeceğini bana sonuç itibarıyla açıklıyorsun. Şöyle olur, böyle olur diyorsun. Olur niye olmasın? :D :D Bu ülkede tinercileri bir adaya tıkalım da birbirlerini yesinler diyen olmadı mı? Bu ülkede asmayalım da besleyelim mi diyenler olmadı mı? Kimi ütopikler, sağlıklı bir ırkın yetişmesi için sağlıklı insanların evliliklerine izin verilmesi gerektiğini söylemedi mi?

Bana savunduğun görüşü temellendirir misin? Temellendir, inanayım :D :D
 
Bir şey olmuş olduğu için o şeydir. O şeyin mahiyeti sonuç itibarıyla o şeyin biçimidir.
:) walla burda ne dedigini bi anlayabilsem? ama sakatlik meshrulashtirilio dedigin an, aslinda cok gayrimeshru bishidir anlamina gelio dimi... sakatlikla alakali sorunlarin meshrulashtirilmasi, sakatligin kendisini degil, birilerinin ötekilesh(tiril)mesine, dishlanmasina bu gayrimeshrulugun bahane edilmesini meshrulashtirio...



diger konuya gelince:
:) tamam güselcigim, istemiosan istisnalar kaideni bozmasin senin ama shöle bishiler de var;

1) öncelikli olarak engeller/engelliler/engellilikle ilintili her türlü konularin konushulmasi icin kurulmush bi platformda okudugun bi kac yaziyla hic tanimadigin ksihilerin, nelerin etrafinda dönüp neleri göremedigine shakkadanak diye karar verebiliosun, öle mi?... walla ne diim, bravo :)... sen böle site site gezip hep yapar misin bunu? :p...

2) diyelim ki haklisin -madem genelleshtirmek istiosun- biiiiz kendi kuyrugunu kovalayan köpekler gibi sürekli ayni sheyin etrafinda dönüos dielim hade... ve birdenbire bi yerlerden bi angel gelip "hey, sakatliginizdan bashka sheyler de var bu dünyada" dedigi an "aaaaah! sahi, nasi da görememishis yahu, ii ki de gözümüzü actin be angel!" gibi bi karshilik beklemiosundur umarim :) :p... bak, bu bashlik altinda güzel sheyler yazdigini düshünüorum... okuyanlara, kendilerini sorgulamasini teshvik edicek shekilde kurdugun cümleler var kanimca [size=2](en azindan beni etti)[/size]... ama bu son yazdigin cümlenle... ehum... ne blim :?... burdan sonrasini buraya deil, özel mesaj kutuna yaziym, güselcim, e mi? ;) :)

3) ha! bi de shöle bishi vardi;
[url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=357759#357759' Alıntı:
bashka bi bashlikta[/url] angel'm]Kimi olumsuzluklardan neden toplumu sorumlu tutuyoruz hep? Evet, farklılığa duyarlılık olabilir. Evet, farklı bir insanı görenler ilk başta farklı tepkiler verebilirler. Ama bu toplumda farklı tepki vermeyecek insanlarında var olduğunu gerçeğini değiştirmez. Yani gerçeği, hep algıladığımız gibi olduğunu sanıyoruz. Ama öyle değil.

öm kutunda görüshmek üsere :)...
 
Seni tebrik ederim Şekerciğim!

Bu başlığı açarken aslında kafamın neden karışık olduğunu çözememiştim. Birşeyler eksikti ya da yanlıştı. Ama ne acaba? Aslında Neptune gibi, Oturan Boğa gibi arkadaşlar bu tartışmaya farklı boyutlar getirdiler. Sonra sen de çok inatçısın be şekerciğim! Asla vazgeçmiyorsun. Hep öyle kal :D :D

Akıl yürütmeni sevdim. Böylece beni de hep sorgulamaya teşvik ettin. Biraz da olsa kafamın karışıklığı gitti desem yerinde olur. Ayrıntıları iyi yakalıyorsun. Demek ki, her başlığı didik didik okuyorsun. İyi bir okursun yani...

Diğer söylediklerine sonra yanıt vereceğim. Valla! Yatak yorgan yatıyorum. Boğazım çok kötü!

Sevgiyle kal...
 
Sakat nedir? Kabaca, bedeninde hasta ya da eksik yanı olan diyebiliriz. Sakatlık olgusu derken, bu eksik ya da hasta olma durumunu, ortaya çıkmasını, niteliklerini, oluşum sürecini kastediyoruz. Ya da ben öyle anlıyorum.

Sakatlık olgusu meşrulaştırılıyor derken, bir durumdan söz ediyorum. Nedir o? Sakat kalma durumu.

Şimdi sakatlığa yol açan nedenleri sıralayalım.

- Savaşlar
- Yoksulluk
- Akraba evlilikleri
- Trafik, iş, ev kazaları
- Beslenme yetersizliği
- Cehalet

Bunlar çoğaltılabilir. Şimdi sakatların çoğunluğu yoksul toplumsal kesimden çıkmaktadır dediğimde, yoksulluğu da meşrulaştırıyorum. Onu kanıksayıp kabul ediyorum. Yoksulluğun nedenini sorgulamıyorum.

Ya da raşitizm beslenme yetersizliğinden olur dediğimde beslenme yetersizliğini çok doğal bir durum gibi algılıyorum.

Şimdi yukarıda söz ettiklerim sakatlıkla ilgili ortaya çıkan bağıntılar…

Senin bunlara itirazın yok. Benim de… :) :)

Senin itirazın “ sakatlık meşrulaştırılıyor” dediğimizde “ aslında gayrimeşru bir şeydir “ demek istiyorsun değil mi? sorusuydu.

Sakatın tanımı neydi?

“Bedeninde hasta ya da eksik yanı olan “

Hasta ya da eksik olanın bir daha hasta ya da eksik olması mümkün müdür? Olumsuz bir şeye yeniden bir daha olumsuz bir şey yükleyebilir miyiz? Bunu nasıl başka biçimde anlatabilirim bilmiyorum. Şimdi diyeceksin ki, sakatlık olumsuzluk mudur? Hayır, onu demek istemiyorum. Yalnızca kavramlaştırmak için söylüyorum.

Eğer bir şeye felsefi açıdan bakacak olursak, varlığın özü onu o yapan şeydir. Elma, elma olma özelliklerini içinde taşır. Senin sorduğun soruyu da, yeri gelmişken açıklayayım. Elma elmadır. Yani A A’dır. Elmayı elma yapan nedenlerin toplamı onun biçimini ( şeklini) oluşturur. Ama… Bir şeyin mahiyeti olmamazlık edemeyeceği her şeydir. ( Aristo) Yani ne demek istiyor? Elma elmadır ama elma elma olurken onun filiz vermesi, olgunlaşması, çürümesi v.b. olasılıkları da içerir. O ilineksel değişimler geçirirken varlığını devam ettiren, asli olan tüm öğelerinde toplamıdır.

Ha! Buradan insana gelelim. Bir insanın ilineksel değişimler geçirmesi o insanın özünden bir şey kaybettirmez. ( İlineksel – bacağının olmaması- saçının rengi- gözlük takması v.b. )

Ben zaten insana öyle bakmıyorum da, bunu bir de temellendireyim dedim. Okuduklarım boşa gitmesin? 8) 8)

İkinci konuya gelelim.

Neler yazmışsın öyle? Çok esprili bir şekersin !

Yaşamda, birilerini tanırken ilk izlenimler önemlidir. İzlenimler insanda bir dengeleme öğesidir. Ben ilk izlenimlerinden sonra o kişiyi-öğeyi-olguyu yeni öğrendiklerimle, yeniden değerlendirerek genel bir izlenim oluşturabilirim belleğimde.

Ama sen de haklısın. Genelleme yapmak kimi kez, insanı çıkmazlara sürükleyebilir. Birilerine özellik yükleyerek kişiye-topluluğa-guruba bir anlam biçersin. Hep o gözle bakarsın. Engelliler olumsuz anlam yüklemek gibi. Ya da, bir kadını kocası aldatmışsa, tüm erkeklere aldatacak gözüyle bakabilir. Bu da yanlıştır.

Ben henüz izlenim aşamasındayım şekerciğim. :? :?

Bu arada Donkişot olmaya niyetim yok. :eek: :eek: Ama günümüzde doğruları söyleyecek Donkişot'lara gerek var hani! Herşey öyle gri ki... Önümü göremiyorum :wink: :wink:
 
İnsan, bazı gerçeklerin üstünü örtmekte ustadır. Bu hepimizin sorunudur.
Önemli olan hakikatlerin peşine düşmektir.


Angel’m demişki:
“Yaşamda, birilerini tanırken ilk izlenimler önemlidir. İzlenimler insanda bir dengeleme öğesidir. Ben ilk izlenimlerinden sonra o kişiyi-öğeyi-olguyu yeni öğrendiklerimle, yeniden değerlendirerek genel bir izlenim oluşturabilirim belleğimde. “

Gül ile ilk izlenimlerinde sana farklı gelen bir şey yoktu… Bunu yazında dile getirmişsin zaten… Onun cüce olması seni şaşırtmadı. Her şey sana göre normaldi. Ha diğer insanlar! Ha gül!

Angelm demiş ki:

“Gül’le bir yıl önce tanıştık. Gül bana göre başarılı biri. Çok güzel bir işi var. Araba kullanıyor. Geçen gün evine davet etti beni. O zamana kadar cüce biri nasıl yaşar, neler yapar ? Bu konuda hiçbir düşüncem yoktu. Belki bu yüzden evine gidince şaşırdım. Kendimi ayrı bir zamanda, ayrı bir uzamda duyumsadım. İçimden gelenleri bir türlü paylaşamadım Gül’le. Mutfak tezgahından tutunda banyodaki lavaboya, tuvalete kadar her şey ona uygundu. Mutfakta yemek pişirdik birlikte. O tencereler, o kepçeler, o sandalyeler…

Her şey kendisi gibi mini miniydi. Bu şaşkınlığımı dile getiremedim bir türlü. Yoksa ben bir masal dünyasının içinde miydim? Ben Sindirella’ydım. O da yedi cücelerden biri… Ne garip bir duyguydu! İçimdeki ses sürekli “aaaa” diyor, öteki iç sesim “sakın bu şaşkınlığını açığa vurma “diyordu. Evet, korkuyordum. Gülü incitecek, onun farklı olduğunu duyumsatacak herhangi bir şey söylemek istemiyordum. Çünkü Gül’ün çok ince duygulu, biraz içine kapanık, biraz sinirli olduğunu biliyordum.”

İlk izlenimlerinden sonra burada olduğu gibi yeni bir şeyler öğrenmişsin. Bunları yeniden değerlendirmişsin. Ve kendince çıkarımlarda bulunmuşsun. Çeşitli sorular oluşmuş kafanda. İlk izleniminde sorgulamadığın şeyleri sorgular olmuşsun.

Ve bu öğrendiklerinden yola çıkarak şu soruları sormuşsun forumda:

Angelm demiş ki:
“Alıngan bir insan nasıl kazanılır?
Ona hangi doğru sözcükleri bulup kullanacağım?
“Cüce” dersem kızar mı?
Cüceliğin insan ruhunda yaptığı tahribatı sorsam gücenir mi?
Toplumda insanlar cüceliğe olumsuz bakıyorlar. Bu toplumu aydınlatmak için birlikte neler yapabiliriz?
Yoksa bende mi sakatlığa çok olumsuz yaklaşıyorum? Sakatlık olumsuzluk değil mi? Peki! Bu yaşadıklarımız ne? Sorular… sorular…

Bu konularda düşüncelerinizi merak ediyorum. Paylaşır mısınız?”

Arkadaşının alınacağından çekinmişsin. Nasıl davranacağını bilemez hale gelmişsin. Bunu anlamanın yolu onla konuşmaktı. Ama onun yerine “onun gibi olan bizlere” sormayı düşünmüşsün. Arkadaşını birey olarak hesaplamamışsın. Onla olan iletişim sana yeterli gelmemiş. Es geçmişsin bunu. Arkadaşın gibileri (biz engellileri) aramışsın. Oysa onu özünden ayırmamalıydın. O bir insan ve bu durumu onu özünden uzaklaştırmaz. Onla bunları paylaşmamakla onu ayrıştırmışsın sen. Ve bazı bahanelerle meşrulaştırmaya çalışmışsın sen. Henüz farklı bir insanla tanışmamakla, onla ilgili bir şeyler bilmemekle, onu üzmek korkusuyla hem de. Bu gibi kaygılarla ayrıştırmanı meşrulaştırmışsın. Onun gibiler nasıl yaşıyor? Ne düşünüyor? Bu sorulara cevap bulmakla bütünü yakalayacağını düşünmüşsün. Onu bir kategori içinde (onun gibi olan engellilerle düşünerek) bütünden ayırmışsın arkadaşını. Oysa arkadaşın insanlık değerleriyle anılmayı hak ediyordu. Ve bu değerlerle örtüşen normal bir ilişkiyi…


Angelm demiş ki:

“Arkadaşlarla oturduk. Bir kafede çay içiyoruz. Biraz hoş boş sohbet ettikten sonra konu nerden açıldı, bilmiyorum köleliğe geldi. Arkadaşlardan biri “köleliğin şekerin bulunmasıyla ilintili olduğunu “söyledi.
…Yanımdaki arkadaş kükredi hemen. “Sen bunları nerden okudun? Farkında mısın? Bu söylediklerinle köleliği meşrulaştırıyorsun “dedi.
…Başka bir gün sokak çocuklarından söz ediyoruz. Sosyo-ekonomik nedenlerle sokakta barınan çocuklara ilişkin olarak devletin gerekli tasarımları oluşturmadığını söyledim. Bir arkadaş hemen itiraz etti.

Burada herhangi bir ilişkiyi görüyoruz. Burada bahsettiğin arkadaşlarınla paylaştığın bir sohbeti bizle paylaşmışsın. Ama onların durumunu, onlarla ilişkilerin konusunda olan bir kaygını bu forumda paylaşma gereği duymamışsın. (yersiz olurdu doğrusu bu da) Halbuki onların da alıngan olabileceği durumlar vardır. Olmuştur da. Onların da farklı yaşamları olmuştur da. İlk izlenimlerinden sonra onlar için de yeni izlenimler söz konusu olmuştur da. Ama burada onlar, düşünceleriyle yer alıyor.
Arkadaşınız gül ile oluşan yeni izlenimlerinizi ve bunun sonucunda doğan soruları burada paylaşmışsınız. Gül arkadaşını bütünden ayırmışsın. Diğer arkadaşlarınla olan iletişim sorunlarında bulduğun çözümlerde, gül söz konusu olunca bir farklılık olabileceğini hesaplamışsın. Ve engelli psikolojisini tartmak yoluna gitmişsin bu forumda.

Arkadaşlarlarınla köleliği,sokak çocuklarını, yoksulluğu sorgularken gülde “gülün cüceliği” ön plana çıkmış. Ve bu durum sende yeni bir olgu olarak kabul görmüş.

angelm demiş ki:

Ama sen de haklısın. Genelleme yapmak kimi kez, insanı çıkmazlara sürükleyebilir. Birilerine özellik yükleyerek kişiye-topluluğa-guruba bir anlam biçersin. Hep o gözle bakarsın. Engelliler olumsuz anlam yüklemek gibi. Ya da, bir kadını kocası aldatmışsa, tüm erkeklere aldatacak gözüyle bakabilir. Bu da yanlıştır.

Ben henüz izlenim aşamasındayım şekerciğim. ”

Buradan yola çıkarak gül ile olan ilişkine geri dönsen. Ve onla ilgili yazdığın yazıya sen cevap versen tekrardan. Burada bu yazıları yazan angelm, orada duygularını paylaşan angelm’e ne yapmasını önerecektir? Bu sorgulamaların yaşama katkısı gereklidir. Eyleme dönüşmesi gereklidir.

Angelm demiş ki:
“Şimdi sakatlığa yol açan nedenleri sıralayalım.

- Savaşlar
- Yoksulluk
- Akraba evlilikleri
- Trafik, iş, ev kazaları
- Beslenme yetersizliği
- Cehalet

Bunlar çoğaltılabilir. Şimdi sakatların çoğunluğu yoksul toplumsal kesimden çıkmaktadır dediğimde, yoksulluğu da meşrulaştırıyorum. Onu kanıksayıp kabul ediyorum. Yoksulluğun nedenini sorgulamıyorum.”

Başka yerde demişsin ki:

“Aslında sorun şu… Gül’e nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Onu incitmekten, onu kırmaktan korkuyorum. Ona soru sorarak yaralarını deşmek istemiyorum. Ailesinin tek çocuğuymuş. Neden böyle olduğunu soramadım ona. Neden ailesinin başka çocuk yapmadığını soramadığım gibi.”

Peki, burada arkadaşının neden böyle olduğunu niye sormadın? Her şeyi sorgulamak gerektiğine inanan sen… Ona soru sorarak hangi yaraları deşebilirsin ki? Bu başlık altında gayet iyi sorabiliyorsun. Üstelik sakatlığa neden olan olayların meşrulaştırdığını sorgulayacak kadar. Belki de gül arkadaşın da bir şekilde bu nedenlerin arkasına sığınarak sakatlığını, sakatlığa yol açan nedenlerini meşrulaştırıyordur. Oysa sen o hikayede bir meşrulaştırma kaygısı değil “kompleks olabilir mi” acaba diyerekten bir kaygı taşımışsın… Burada arkadaşını bu konularla ilgili konuşacak bir muhatap görmemişsin anlaşılan. “hakikat”in peşine düşen sen… Sorumluluk bilincine sahip olan sen…
Yazılarından edindiğim izlenim bu…

Demişsin ki:

“Bir kere dünya karmakarışık bir yer değil. Bunun altını çizmek istiyorum. Bu dünyada bir yönetenler var. Bir de yönetilenler var. Bir ezenler var. Bir de ezilenler var. Ülkemizde insanlar, çeşitli nedenlerle sakat kalıp yaşamlarını sürdürüyorlar. Ama o nedenler bizlere öyle bir sunuluyor ki, biz o nedenleri sorgulamıyoruz bile. Kullandıkları dille gerçekleri örtüyorlar. Benim itirazım buna.”

Ama sen arkadaşın gülün “neden cüce olduğunu” soramamışsın bile. Gül ile olan ilişkinde onun niye öyle olduğuna dair bir soruyu sen bile sormadın.
Soracağın soruların onu üzer mi? O alınır mı? Sordun. Toplumsal ayrıştırmada gül’ün durumunu sakatlığına bağlayabildin o yazında. Ve onla olan ilişkini sorguladın. Onla olan ilişkinde onu tanıman gerektiğini söyledin. “Cüce biri o” çünkü… Farklı biri o… ve bu psikolojinin de farklılık gösterebileceğini düşündün.


Bir kadın başlığında demişsin ki:

“Ben aslında erkeklerin neden dayak attığını değil, kadının bu konuda neden bu kadar edilgen davrandığını sorguluyorum.

Bireysel ilişkilerde o ilişkiyi sürdürmek için susarak fedakarlık etmek kendinden vermek değil midir? Kendinden vererek sağlıksız bir ilişki nereye kadar sürdürülebilir? Eğer, bir ilişki de, biri susuyor, öteki üstüne geliyorsa sağlıksız bir yapı var demektir. Sorunları konuşarak çözmekten kaçınmak o ilişkiyi bir çıkmaza sürüklemez mi?”

Gül ile ilişkinde de susan sensin. Edilgen olan sensin. Burada kurduğun bu mantığı orada niçin kullanamadığını anlayamıyorum ben? “O üzülür mü, alınır mı” diye fedakârlık yaparak susuyorsun sen. Ve sağlıklı bir ilişki kurulmuyor bu durumda. Kendinden ödün vermiş oluyorsun.

Angelm demiş ki:
Yüzü yanmış, parçalanmış bir adam var. Bu çirkinliğinden dolayı insanlardan kaçıyor. Toplum içine çıkmıyor. Karısı terk ediyor. Çocuğundan ayrı yaşıyor v.s. v.s.

Asıl sorgulanması gerekenleri atlamış, olayı bir kişinin görüş açısıyla göstermişsiniz. Hiçlik… boşluk… ölüm.

Bence burada sorgulanması gereken bir sürü şey var. Neden kadın kocasını terk ediyor? Demek ki, evlilikleri çıkar üzerine kurulu bir düzen. Sevgi mevgi bahane. Belki alışkanlığa döndü evlilikleri. Ya da sevginin anlamını bilmiyorlar. Vehayut biliyorlar da, içselleştirmemişler. Ya da bir sürü neden olabilir.

Evet, gül ile olan ilişkinde biz de sadece senin bakış açınla bakabildik olaya. Gül ne düşünür? Alınmış mıdır? Sorsaydın sana kızar mıydı? Bilmiyoruz. Bu forumda paylaştığın sorunlar konusunda acaba gül ne düşünür? Bilmiyoruz hiç… Kendi durumunu öyle ajite etmişsin ki… Sanki suç sakatların artık! Sakatların “alınma” olasılığına yönlendiriyorsun bizi hemen! Ya da bir sakat psikolojisine… Hâlbuki buradaki bir sakatın psikolojisini hemen reddediyorsun! Başka nedenlerin peşine düşüyorsun. Ama arkadaşının psikolojisini tartarken onun nedenlerinin peşine düşmüyorsun! Fakat kabul ediyorsun da hırçınlığını, hassaslığını…

angelm demiş ki:
“Bir insan kendi gücüne inanmıyorsa, başkalarına dayanarak yaşamayı yeğliyorsa, daha baştan kaybetmiş demektir bana göre. İşte kadın sorunları bunun için aşılamıyor. Çünkü, kadınlar kendi güçlerinin farkında değiller. Ya da olmak için hiçbir çaba göstermiyorlar. Ya da bu durumu böyle kabul ediyorlar. Hep bu toplum ne der diye yaşıyoruz. Yapmayın ya! Birazda kendi bireyselliğinizi yaşayın. Bu kadar edilgen olmayın. “

Başka bir yerde “gül ne der, üzülür mü” diye duruyorsun. Birey, olarak davranmıyorsun. Birey, adımlarını başkalarının adımlarına göre belirlemez sana göre. Çok sert bir şekilde başkalarının sorumluluk bilinci sorguluyorsun burada.
Ama kendi sorumluluk bilincin nerede? Neden başka bir olayda bu kadar edilgensin?


Ben de tıpkı senin gibi “hakikat” kaygısı ile hareket ederek sorguluyorum bir şeyleri. Çünkü öyle aydınlık bir dünyayı ben de istiyorum.

Unutma! Sen de çok tanınmış olduğunu iddia edemezsin. Biz de seni tanımaya gayret ediyoruz hala. senin gibi tıpkı! Her yazını okuyoruz. Üstelik tartışma konularını eklediğin arkadaşlarını da merak ediyoruz. Gülü de merak ediyoruz.
Gül’ü de tanımıyoruz, arkadaşlarını da, seni de henüz. Yargıda bulunurken, sorgularken, insan olduğunuzu biliyoruz bir.
Biz, paylaştıkça tanıyacağız birbirimizi!

Sakatlık/sağlamlık olgusu çeşitli biçimlerde meşrulaştırılarak çeşitli şeylerin üstü mü örtülüyor?

İnsan, bazı gerçeklerin üstünü örtmekte ustadır:) Bu hepimizin sorunudur.
Önemli olan hakikatlerin peşine düşmektir.
 
anel'm, yatak yorgan yatarken üshenmeyip kafamdaki soru isharetlerini gidermeye calishmissin, coook saol ;)... ama degiyor walla; anlamak da anlashilmak da güsel sheyler gercekten :)... bu arada, coook gecmish olsun... [size=2](uff! vijdanim raatsis etti beni shimdi biras, cünkü ben de -yatak yorgan deil ama- öksürmekten geberiom bi süredir, bir de bu yazishmamizin gidishati biras ümitsislige mi düshürmüshtü beni nedir, bilmem ama en az iki gün pc'mi acmayip keyfime bakma (dinlenme) karari almishtim ve gördüün gibi dayanamadim, hehehe :p)... [/size]

zahmetin icin tekrar teshekkürler;
seni daha iyi anladigimi düshünüom shimdi - dönücem, yazicam daha bishiler ama malesef müsait deilim shu an...


görüshürükkKk ;)...
 
Şekerciğim! Çok teşekkür ederim. İlaç alınca biraz kendime geldim. Hatta kalktım, önceden bilet aldığım bir tiyatro oyununa gittim.

Orada baş karakter diyordu ki;

“Gerçeği mi arıyorsun? İşte gerçek bu yaşadıkların! “

Sonra da geldim. Bu başlığa yazılanlara baktım. Tuhaf bir rastlantı!

Yazılanlar tokat gibi yüzüme çarptı. Gerçek, kulağıma fısıldadı.

“Gerçeği mi arıyorsun? İşte gerçek bu yaşadıkların! “

Ben de gerçeğe hayıflandım.

"Biliyor musun "dedim. " Kimileyin bir şeyleri bilmek yetmiyor. "

Gerçek, gözlerini kaçırdı benden.

Bu yazıyı okuduğumda bir yandan üzüldüm. Bir yandan sevindim. Üzüldüm, çünkü böyle eleştirilmek için ne yaptım? Sevindim, çünkü yazdığım yazıları okuyan hem de dikkatle okuyan insanlar varmış! Onlarda benim gibi insanı arıyormuş!

Siz bana diyorsunuz ki, asıl sakatları kategorize eden sensin. Sonra da kalkmış bize sakatlık meşrulaştırılıyor mu, meşrulaştırılmıyor mu diye soruyorsun. Hangi hakla? Öyle ya! Hangi hakla! Çünkü, ben engelli değilim!!!

Düşüncelerimi yazarken hiçbir zaman olduğumdan farklı olmaya, farklı gözükmeye çalışmadım. Nasılsam öyleydim. Ne düşünüyorsam onu yazdım.

Şimdi gelelim Gül’le olan arkadaşlığımıza…

Dünyada insan sayısı kadar değişik arkadaşlık ya da dostluk tutumları vardır. Bir tanıdıklarımız vardır. Bir de dostlarımız vardır. Ciddi bir arkadaşlık denemesi için insanın kendini doğru algılaması gerekir. Peki ben nerdeyim? Ben eğer bu forumlarda “ kendinizi tanıyın “ diyorsam, bunu derken kendimi soyutluyor muydum? Hayır. En az sizin kadar kendimi tanımaya çalışıyordum. Ama kendini tanımak o kadar da kolay bir şey değil. Evet, ben kendimi tanıyorum dediğim anda kendimi bir yerde mutlaklaştırmış olurum. Oysa ben insanım. Her şey deviniyor ben de. Her şey değişiyor ben de… O gün yazdıklarım dündü. Şimdiyse şimdi.

Bana göre dostluk birileriyle hoşça vakit geçirmek değil. Gerektiğinde birbirinin acısı, sevinci, hüznü olabilmek. Evet, bunu biliyorum. Ama yalnızca bilmek yetmiyor. Onu yaşama geçirmek çok zor. Ha! Bunun türlü nedenleri olabilir. Onu başka başlık altında konuşmak gerekir.

Dostlukta bir başka öğe, iyi bir insan gözlemcisi olmaktır. Evet, Gül’le ilgili türlü çelişkilerimin olduğunu yazmıştım. Bunu da içtenlikle yazdığımı düşünüyorum. Ama siz öyle bir yöntem uyguluyorsunuz ki, beni yazdıklarımla vuruyorsunuz. Yani düşüncelerimi, duygularımı samimiyetle anlatmam benim için bir dezavantaja dönüşmüş.

Sen bana göre kimi şeyleri karıştırıyorsun. Ben “kadın neden dayak yer “diye bir başlık açmışım. Orada neden edilgen davranıp susuyorsunuz demişim! Hala aynı düşüncedeyim. Hiçbir zaman şiddet karşısında susmadım. Susmayacağım. Hiçbir zaman edilgin davranmadım. Bu konuda hep hemcinslerimin yanında olacağım. Ama… dostluğa gelince… İşte burada bir nefes alıp duralım. Dostlukta önemli olan nedir biliyor musun? Kendine uzatılan ele temkinli yaklaşmak… Ne olup olmadığını iyice anlamak… Sürdürülemeyecek bir dostlukta umut doğurucu davranmamak… Nerden mi biliyorum? Yaşadıklarımdan. Bu konuda bir arkadaşımı dost sandığımdan bir yıl boyunca acı çektim. Artık yoğurdu üfleyerek yiyorum. Belki de bu yüzden Gül’le arkadaşlığımı çok sorguladım. Ama bu konudaki düşüncelerimi yazmadım. Çünkü bu konu insanları ilgilendirmezdi. Yalnızca engeliyle ilgili şeyler yazdım. Bir de, Gül’ün özelinde tüm engellileri tanımak ve anlamak istiyordum.

Engellileri kafamda bir şekilde kategorize ettim mi? Zaten bu konudaki çelişkilerimi yazmıştım. Ama toplumun dayattığı olumsuz paradigmaları kabul etmedim. Hep sorguladım. Hep neyi doğru bilip bilmediğimi elimden geldiğince araştırdım.

Evet, Gül’e kimi şeyleri direkt olarak soramadım. Evet, onu ürkütmek istemiyordum. Çünkü, gerçekten çok hassastı. Bu konuda kaygılarımın olduğunu belirtmiştim zaten. Bu arada neyi düşündüm biliyor musun? Eğer, beni dostluğa layık görüyorsa, gün geldiğinde kendisi anlatacaktı. Kendisinin anlatmasını bekledim. En doğrusunun bu olduğuna göre karar verdim. Anlattı mı? Bu da bana kalsın!.

İşte o başlığa yukarıda anlattıklarımı yazmadım. Bunlar beni ilgilendirirdi. Yalnızca sakatlık ile ilgili unsurları yazdım.

Gerçekleri örtmek, gerçekten bir çaba gerektirir! Eğer, sen benim öyle bir çaba içinde olduğumu düşünüyorsan, inandığına inanabilirsin.

Dostça kal…
 
Üst Alt