Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

'Yardım etmek' üzerine bir... [Tartışma]

bayke

Üye
Üyelik
6 Nis 2005
Konular
58
Mesajlar
588
Reaksiyonlar
0
OturanBoğa Not: Aşağıdaki yazıyı göz önüne alarak;
* Sizce sakatlığı bulunan kişilere mutlaka yardım edilmeli mi; o anda yardım istemeyen birisine 'yardım etmek' doğru mu?
* Yardım-eden-kişinin-gözlerinin-dolması konusunda ne düşünüyorsunuz? Yardım etme dürtüsünde bir eşitsizlik sözkonusu mu?
* 'Yardım etmek' ile 'acımak' kavramları arasında her zaman bir bağ var mı; sakatlar sözkonusu olduğunda bu bağ kuruluyor mu?
* Mutlu-eden-yardım ile mutsuz-eden-yardıma dair yaşadığınız bir anekdot paylaşır mısınız?​

****
arkadaşlar bu gün buraya gazeteci kazım kanat'ın bir yazısını aktarmak ve o yazının sonunda sorduğu soruyu sizlere de sormak istiyorum: NEDEN İZİN VERDİ?

Kollarınız yoksa, sevdiğinizi yüreğinizle mi sarıp sarmalarsınız?
Beyoğlu'nda, Balık Pazarı'nın girişindeki bir hanın üst katında, Vaha isimli, saklı kalmış cennet gibi olan bir kafeteryadan çıkıyordum... Askıdaki deri montumu sağ elimle aldım, arkaya doğru savurdum ve sonra da sol elimle tutup sırtıma geçirdim. Sonrasında... Sol elimle ucundan tuttuğum montumun fermuarını, sağ elimle yukarı doğru çektim. Tam kapıdan çıkacağım, bir genç kızı fark ettim. Sapsarı saçları, yemyeşil ve gülümseyen gözleriyle sanki etrafına mutluluklar saçan bir melek gibiydi. Ben o güzelliğin içinde kaybolup giderken o genç kız, deri montunu askıdan dişleriyle aldı ve giymek için arkaya doğru savurdu. O mont az kalsın uçup gidiyordu. Genç kız, dişleriyle sıkıştırdığı montunu bırakmadan bir kez daha giymek için arkaya doğru savurduğu an, bir hamle yaptım, o montu havada yakaladım. Sonra da o gülümseyen gözlerin içine bakarak montunu omuzlarına doğru tutup, giymesi için yardım ettim. Ama.... İşte o an hayatımın şokunu yaşadım. Önce o güzel gözlere sonra da arkaya doğru başımı çevirdim. O yemyeşil gözlere bakmaya korkmuştum. Arkaya baktığım an, o genç kızın erkek arkadaşı gülümsüyordu.

AĞLATAN KARŞILAŞMA
Döndüm ve montunu giydirdiğim genç kızın gülümseyen yüzüyle bir kez daha karşılaştım. Montunun fermuarını yakaladım ve en üste kadar çektim. Sonra da o güzel kızın yanağına bir öpücük kondurdum. O hâlâ bana gülümsüyordu. Bir köşeye gittim, gözyaşlarımı saklamaktan ilk kez utanmadım, ağladım. "Tanrım," dedim, "o genç kızın omuzlardan iki kolu yoktu. Neden?" Bu Tanrı'ya bir isyan değil, bir yakarıştı. Sahi! O genç kız, o genç ve yakışıklı sevgilisine sarılmak isterse ne yapar? Hani iki kolu yok ya... Hadi soruyorum: Siz hiç birini... Hadi söyleyeyim, siz hiç sevdiğinizi kucaklayıp sarıp sarmalamak isterseniz ne yaparsınız? Bu sorunun cevabını çok sevdiğim biri verdi: "O genç kız, sevdiği genci yüreğiyle sarıp sarmalar!" Şimdi düşünün lütfen. Kalbinizin sesini dinleyerek mutluluğa doğru rüzgâr açarken, sizin de kollarınız yok olursa ne yaparsınız? Sevdiğinizi yüreğinizle mi sarıp sarmalarsınız? Yoksa! O genç kızı yapayalnız mı bırakırsınız? Hadi şöyle söyleyeyim: O genç kızı yalnız başına bıraktığını sanıyorsunuz ya... İşte orada yanılıyorsunuz. O asla yalnız değil. Onda öyle bir yürek var ki! Biliyorum o gölgedeki genç adamı soracaksınız. "Asıl kahraman o," diyeceksiniz. "Öyle çok seviyor ki," diyeceksiniz. Ama şunu da söyleyeceksiniz... Söylemenin ötesinde sorgulayacaksınız: "O centilmen delikanlı, o montu askıdan alıp sevdiğine neden giydirmedi? O genç kızın o montu askıdan dişleriyle almasına neden izin verdi?"

ONLAR İÇİN SORUN DEĞİL
Ah, benim aptal kafam. Sevdiğinin montunu giydirmekten büyük keyif alan ben, bu konuyu niye ıskaladım? Bu soru da kendime. Ama bu sorunun şu cevabına ne dersiniz? Ben olmasaydım, o durum asla bir sorun olmayacaktı. Yani ben o montu genç kızın dişleri arasından alıp giydirmeseydim, bu çok ciddi durum asla sorun olmayacaktı. Hikâyenin bir de bu noktası var. Okurlarımdan ricam şudur; Bu sorunun cevabını hep birlikte verelim mi?

KAZIM KANAT'IN YAZISININ TAMAMI
 
O genç kız montunu kendisi giymek istediği için sevgilisinden yardım istememiştir. Ya da sevgilisiyle tartıştığı için onun kendsine (nezaketen bile olsa) yardımcı olmasına izin vermemiştir. Belki elleri olmadan yaşamak o kadar da zor değil; yapamadıklarının önemsiz, yapabildiklerininse yeterli olduğunu fark etmiştir ve o montu dişlerinin arasına alıp kendi başına -keyifle- giymek hoşuna gidiyordur. Belki de mont giymesine yardım eden herkesin -bu basit iş için dahi- gözünün yaşla dolmasına gıcık oluyordur! Belki de sadece herkes gibi olabilmek istiyordur; gelip kahvesini içmek, sonra da herkes gibi çıkıp gitmek... Kim bilir, "bu sefer kimse göz yaşı dökmeyecek" diye aklından geçirmiş kendi küçük oyununa başlamışken, yine birinin "gözyaşı dökmesi"ne gülmüştür. İki eli-ayağı olmanın yaşamak için olmazsa-olmaz olduğunu sanan insanları görünce gülesi geliyordur. Ne biliim, "bu zevki bana verin" diye kompliman yapan bi çapkın beklerken, her seferinde "duygusal" birileriyle karşılaşmaktan kompleks yapıyordur...
Keşke sorsaymış Kazım Kanat o genç kıza...
 
walla, kizin veya erkek arkadashinin neyi, neden yapmish olacagi bi kenara da...
bu adamin problemini anliamadim ben :?...
 
Evet şimdi sevgili gazetecimizin yazdığı olayı bir kenara bırakarak sorulara yanıt vereyim.

* Sizce sakatlığı bulunan kişilere mutlaka yardım edilmeli mi; o anda yardım istemeyen birisine 'yardım etmek' doğru mu?

Yardım göreceli bir kavramdır bana göre. Ülkemdeki engellilerin yaşamasına istedikleri gibi tabii, olanak tanımayan bir sürü olumsuz oluşum var.

Herşeyden önce yol durumumuz tekerlekli sandalyedeki bazı vatandaşlarımız için oldukça zor olabiliyor. Örneğin geçen gün tramvayla Kabataşa giderken tramvayımız tam Eminönünde durdu. Ve bundan sonraki tramvay a binmemiz emredildi. İçimizde bir tane tekerlekli sandalyede olan vatandaşımız vardı. Tramvay a biniş yada iniş te engelliler için önlem alınmıştır açıkcası. Ama bu sefer tramvay öyle bir yerde durdu ki, tekerlekli sandalyedeki arkadaşımızın inmesi ve arkadan gelecek olana binmesi tek başına olanaksız.

Doğal olarak tüm insanlar bu arkadaşımıza yardım etmek amacıyla bir hareket içersinde oldular.Tabikii bu durumda mutlaka engelli arkadaşımıza yardım edilmeliydi. Şehri bu anlamda yaşanmaz kılanların suçu engelli arkadaşımıza ödetilemez herhalde.

Bunun dışında bazen yine engelli vatandaşlarımızın yardım talebini bir şekilde gurur yaptıklarına da şahit olabiliyorum. Herşeye rağmen kendi başına bir şey yapmayı isteyen bir engelliye yardım etmek adına onu zorlamak ve onu sıkmak çok doğru değil.

Yardım hiç bir amaç gütmeden insan olmanın getirdiği bir olgu sayesinde yapılabiliyorsa anlam kazanır. Bunun dışındakileri red ediyorum açıkcası.

* Yardım-eden-kişinin-gözlerinin-dolması konusunda ne düşünüyorsunuz? Yardım etme dürtüsünde bir eşitsizlik sözkonusu mu?

Yardım edenin gözlerinin dolmasını son derece anlamsız buluyor ve bu davranışın aslında " ah tanrım sana şükürler olsun iyiki ben bu durumda değilim!!! " in dışarıya iyi bir erdemle yansımış şekli olarak düşünüyorum.

Yardım etme nin bir dürtü olup olmadığı konusunda kararsızım.Yardım etmek buradan yola çıkarsak, çeşitli nedenlerle eşit durumda olmayan bir insan için eşitliği bir parça olsun sağlayabilme eylemi dir mi diye düşünmeliyim?

Karar veremedim. Sonra buna tekrar dönebilirim.

* 'Yardım etmek' ile 'acımak' kavramları arasında her zaman bir bağ var mı; sakatlar sözkonusu olduğunda bu bağ kuruluyor mu?

Acımak benim için çok daha farklı bir anlam taşır. Üzülmenin çok dışında bir duygudur. Benim acıdığım insanlar; insanlıktan nasibini almayıp, sadece nefes alıp vermeyi insan olmakla eş değerde gören zavallılardır. Acıdıklarım açıkcası tiksindiğim ve benim için hiç bir değer taşımayan kişilerdir.

Bu sebeple benim için yardım etmekle acımak arasında hiç bir bağ yoktur.

* Mutlu-eden-yardım ile mutsuz-eden-yardıma dair yaşadığınız bir anekdot paylaşır mısınız?

Bu soru engelli arkadaşlarımız için mi sorulmuştur. Yani engelli olup engelli olarak kişileri mutlu eden yada mutsuz eden yardımlar şeklinde mi düşünmeliyim????

Eğer genel anlamda soruluyorsa, engelli olmayan biri olarak ister engellilere ister engelli olmayanlara yaptığım bir şey kendi adıma mutlu olmak amacı taşımadan kendiliğinden oluşanlardır.Yaptığım davranışlarda kendi adıma bir hesap içersinde hiç olmadım olamayacağımda sanırım.
 
Sevgili Rekursion'un (yoksa rükü mü demeliyim?) sorusu üzerinden devam edeceğim ben...

Kazım Kanat ne yapıyor? Ne yapmaya çalışıyor?

- Yazısının devamında okuduğumuz gibi, aslında açılamadığı, söyleyemediği, çeşitli hesap kitaplar yaparak yaşayamadığı eski aşkına mı ağlıyor? Doğru ya, buradaki engelli kıza aşık olan delikanlı hiç hesapsız yaşayabiliyor aşkını?

- Bir anda aşık bile olabilecek kadar güzel birini bulması, bir an onun gözlerinde erimesi, onun gülümsemesinde başının dönmesi... Ancak kızın ''eksik'' tarafıyla, yazarın ''kodlanması'' arasındaki yaman çelişki ağlatmış olabilir mi onu?

- Yazarımızı yakından tanıyanlar bilir... O çok ağır bir kanser hastalığı ile mücadele etmektedir. Yaşamın anlamını yeniden gözden geçirmeye başlamıştır. Bu da zaman zaman geçmişe dönük iç hesaplaşmalar yaşamasına neden olabilir... Yani ağlaması bir çeşit duygu boşalması olabilir mi?

- İnsanların yaşamları boyu bir ''şey'' peşinde koştuğunu düşünün... Saygı duydukları, ulaşılabilecek en zirve... Bir ressam için, kayıp bir tablo... Arşivci için eksik notaların bulunduğu, bir tomar beste... Bir at sever için, soyunun son örneği bir tay... Bir hazine avcısı için, kayıp şehir atlantis... Tablo bulunduğunda boyaları akmışsa, bir tomar bestenin yazıları bozulmuşsa, okunmuyorsa... At bulunduğunda bir ayağı yoksa yada atlantis yağmalanmışsa... Acaba o duygu mudur onu ağlatan? Çaresizlik mi, elden bir şey gelmemesi mi? Hem de tam ulaşmışken...

- O genç kızın güzelliği ile kendi birikimleri (epeyce bir dervişlik kazandı son yıllarda) aynılaştırılıp, çaresizliğe, elden birşeye gelmeyişe bir ağıt mı yoksa?

- Yada direnişin tatlı gözyaşları mı bunlar?

- Yada güzel bir çorbada olduğu gibi, azıcık ondan, azıcık bundan, azıcık şundan... Karmaşanın vardığı son galiba... Olabilir mi?

Yoksa anlatılan hikayede yardım edilen genç kız değil ki... Genç kızımız, yazarın mutlu olması için, izin vermiş o kadar... Onun bu işten ne kadar mutlu olacağını hissetmiş, üstelik de kendisini öpmesine bile izin vererek, ona yardım etmiştir... Çoğu zaman biz yardım ederiz, yardımı kabul ederek...
Saygılar...
 
Rekursion,
maalteessüf bu ceridenin garbi nüshaları da türkçe
bilveçhile idrakinizi terakki ettirebilmek için türkçenizi inkişaf ettirmelisiniz.

kuyucak sen froyd'u bile pes ettirip saçını başını yoldurursun dicem başka bi şey demicem.
 
*ben olsam yardım etmezdim nedeniyse enggelli için en önemli şeylerden birisi zorda olsa bağımsız başarabilmek olduğunu kendimden bilirim.

* Yardım istendiğinde seve seve yardım ederim.

*Yardımın acımayla çok az bir bağı belki olabilir. Fakat bu içten gelen fıtrati bir duygu sanırım. yardımseverlik bam başka ama adını koyamıyom:)

*Yardımın mutlu edeni yazıdaki gibi bir bakış ve içten teşekkür olsa gerek.

Mutsuz edeni ise kesinlikle nankörlük diyebilirim.
 
Yardım; yardım isteyene yapılmalı...
Ben istemeden, bana yardım ettiklerinde; misal düz yolda yürürken koluma girdiklerinde( bide sıkısıkı tutarlar düşmiyeyim diye) işte o zaman daha çok zorlanıyorum , bişe de diyemiyorum, idare ediyoruz işte :)

Yardım eden kişinin gözlerinin dolması konusunda... yardım edilen kişi mutlu olunca, mutluluktan doluyodur diye düşünüyorum... (gösteriş- riya yoksa tabiii...) Bunu gözleri dolan kişiye sorsak daha iyi olur...

Yardım etmek ve acımak...Bu bağ her zaman olmasada çoğunlukla vardır. Yardım ederken acıma duygusunun ağır bastığını düşünürüm.

Mutlu eden yardım ve mutsuz eden yardım :D

Geçen gece yemekteydik. 120 kişilik bir grupla orduevine gittik. Herkes etrafınızda pervane. Sahnede bir efemiz var harmandalı oynuyo. Benden de rica ettiler, hazır efe varken bi zeybek okurmusun? memnuniyetle dedim. Oturduğumuz masa ile sahne arası 30 mt. var. Yolda yürürken adımımı atarken hep temkinli olmaya çalışırım. Neyse... Efemiz harmandalıya devam ediyor... Ben sahneye doğru ilerliyorum. Beni gören herkes takılmıyayım diye sandalyesini çekiştiriyo :D Hangisine bakıcağımı şaşırdım. O sırada tam dibimde görevli asker servis masasını bana dokunmasın diye ani manevrayla hareket ettirince, ben kendimi yerde buldum :oops: hala nasıl düştüğümü anlamış değilim :oops:

Ama şunu biliyorum, o insanlar bana zarar gelsin diye o sandalyeleri çekiştirmediler... ya da o görevli, ben düşeyim diye o masayı öyle ani hareket ettirmedi. Kendilerini öyle yapmaya mecbur hissettikleri için o şekilde davrandılar. Normal dursalardı, belki ben düşmicektim bilinmez....

Bu yardımda mutlu mu oldum? mutsuz mu? :roll: Ama düştüm :oops:
 
buda benim düşüncem?

Sayın engelli kardeşlerim. Ben bu memlekette engellilere, gercek bir yardımın olduğunu düşünmüyorum. Evet bireysel yardım eden vatandaşlarımız var, mamafi gercekten bize yardım edecek , bir devletimiz yok.Dikkat edin , hükümetimiz demedim,devletimiz dedim.Çünki ben ve bir çok rakadaşımızda bilirki, bizim fatura kuyruğunda bile beklememe lüksümüz yoktur.Ancak?ne zaman genel seçim vardır, kamu oyuna siyasiler açıklar.OY verecek engelliler, sıra beklemeksizin , OYLARINI kulalanabilirler diye.Lütfen gercekçi olalım, hayatın tüm alanlarının OY kuyruğu gibi olmasını diler, saygılarımı sunarım.
 
Bizim ülkemiz garip bir yer yardım edilmesi gereken yerde yardım edilmez de yardım edilmemesi gereken yerde yardım edilir.Kendi başımıza yapacak şeylerde fırsatlar verilmez sen yapamazsın diye,ama gerçekten yardıma ihtiyacamız olduğu zamanlarda da insanlar o kadar duyarsızlaşıyor ki bazen insanların ne kadar da acımasız olduğunu düşünürüm...Örneğin belediye,halk otobüsleri ve metrolarda engelli biri bindiği zaman insanlar görmememzlikten geliyor,kafalarını başka yerkere çeviriyorlar ve otobüslerde ön koltuklar yaşlı,hamile ve gazi ve engellilere ayrılmıştır ve kimse kıprıdamak istemez başkası kalksın diye bekler,bu arada engelli ya da yaşlılar ha düştü ha düşecek vaziyette yolculuk etmeye çalışır,birisi utanma belası kalkar yer verir bu zoraki bir yardımdır.
Makale yazarının da genç kıza yardım etmesinde ki neden de gereksiz bir yardım,genç kız hayatını bir şekilde devam ettiriyorken ve yakışıklı bir de sevgilisi varken gayet mutlu olabilir.Sevgilisi de onu olduğu gibi seviyorken yazar arkadaş nedense engelli bir genç kızın yakışıklı ve sağlıklı bir sevgilisi olabileceğini ve sevgilisinin onun neler yapıp neler yapamayacağını bilebileceğini düşünemediği için yardım edimiş olabilir.Ağlaması da bunca yıl yaşayıp da bir engelli kız kadar mutlu bir hayat sürememesindeki eksiklik olabilir diye düşünüyorum...Tabi Freud Hoca daha farklı düşünürdü... :D :D :D
 
Üzerinde oldukça uzun konuşulabilecek bir konu. Ancak yardım etme eylemi eninde sonunda gidip etik konusuna dayanacağı içinde hyep subjektif kalmaya mahkum.Bu yüzden yardım ve acımak arasındaki çizginin nerde başlayıp nerde bittiğini aanlamak zorlaşıyor.

Yazıda dillendirilen yardım pratiğinden daha önemli ayrıntılar var gibi. Öncelikle kızın güzelliğine dair aşırı vurgu. Acaba kolları olmamasına rağmen o denli güzel olmasaydı bu kızımıza karşı yürekden coşup gelen bu duyarlılıklar yine ortaya çıkar mıydı?

Bizzat kendi annemden de bilirim ki toplumumuzda (Belkide tüm dünyada) herhangi bir sakat eğer aynı zamanda güzelse bu acıma duygularına daha da bir mazhar olmakta.

"vah vah ne de güzel kız mış. allahım o güzelliğe rağmen kız sakat..."
" Allahım o kadar yakışıklı çocuk ki bi görsen için gider. Ama sakat, tekerlekli sandalyede..."

bu ve benzeri bir çok cümle duymuşsunuzdur. Kendisi de kanserden muzdarip olan doktorların çok kısa bir ömür biçtiği SayınKanat ın duyarlılıklarında da benzer vurgular hakim.

Peki ama bu yanlış mı? Bilmiyorum. doğrusu insanın güzele (Güzel herneyse artık) yürüyüşünü sorgulamanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. "Doğru" herneyse de 'Gerçek' olan bir şey var sa o da insanlığın kendince güzel olanın peşinden koştuğu, eğer koşmuyor ve acıması gerekiyorsa da ona daha fazla acıdığı yönündedir. Bu nokta çok önemli. Çünkü acıma duygusunun yeşerdiği duygusal iklimi anlayabilmemiz için öğretici.

Buraya bakıldığında burunlara alışılmadık kokular geldiğini farketmişsinizdir. Çünkü insanın güzele olan eğilimi ve güzelde olmaması gerektiğini düşündüğü "eksikliğe" dair bir hassasiyet sözkonusu.

Bir engelli olmama rağmen ben bile artık gözümden kolayca kaçamayan bu ayrıntının ne kadar önemliolduğunu bilmeme rağmen aslında diğer insanlardan daha farklı davrandığımı söyleyemiyorum. Belki bu farkındalık kendi ikiyüzlülüğümle yüzleşmemi ve bu tutumumu sorgulamamı sağlayabilir ancak gerçek olan herkes gibi güzele dair zaafımızdır.

Neyse geçelim bunları. İnsan neden acır peki. Yani güzel de olmaması gerektiğini düşündüğü eksiklikler nedeniyle içine girdiği gönül bulantısından başka. Sanırım acıması gerektiğini düşündüğü için. Yani iyi görünmek zorunda olduğu için. İçinen yetiştiği çevrede iyi biri gibi görünmenin doğal faydalarından nasiplenmek için...Bu şekilde acıma sandığımız bir çok eylemin maskesi düştüğünde altında çok şaşırtıcı duygularla yüzleşebiliriz. İşte belki de bu yüzden neden acırız sorusunun kendimiz dışında kalan etkilerine göz atmak gerekir.

Neden acırız? Çünkü içinde yaşadığımız sistem birilerini kendine içkin zavallılıklarına rağmen yüceltirken diğerlerini kendine içkin kudretine rağmen zavallı kılabiliyor. İşte bu yüzden ortak yapı olan devletin tasfiyesiyle (Hani ona çalıştığımızda yan gelip yattığımız için artık küçültülen ve bizlerle alakasını kapitalist bir iletişime indirgemiş olan devlet vardı ya...O işte...) artık güçlü ve zayıf ayrımı meşru kılınmış ve güçlüden en fazla zayıfa acıma lutfünu sergilemesi gerektiği söylenmiştir. ama tabi her lütuf gibi hiçbir zorunlulugu yoktur. Ortak kaynaklar sistem tarafından belli kişi ve kurumların palazlanması için tahsis edilirken sahibi olduğumuz kaynakları birileri bizden daha optimum kullanabilir düşüncesiyle bizler itildiğimiz alandan en fazla acınılmayı talep edebilir hale getirildik.

Ama yalnış anlaşılmasın. Asla bunu haketmediğimizi söylemiyorum. Acınılmayı hakettik bizler. Etmeseydik bu lütuf-biat- minnet düzenini reddederdik.

İnandığımız din bile açıkça "Tanrının bazı kullarını diğerine üstün yarattığını" ve bu yüzden "bazılarımızıı diğerlerine yönetici kıldığını" söylemiyor mu? İşte bu yüzdendir acımalar bu yüzdendir acınmayı kabullenmeler...

Belki kimsenin kimseye acımaya gerek duymayacağı bir düzen kurulabilir. Tabi mevcut insanların bu düzeni hiç haketmedikleri gerçeğiyle ele alındıgında saçma geliyor.

Bir düşünelim. Geçtiğimiz ay şehit ve gazilerimiz için büyük kampanyalar düzenlendi. Devlet ve medya eliyle postmodern bir dilencilik gerçekleştirildi. Gazilerimize acımamız ve onlara yardım etmemiz gerektiği söylendi hepimize! Ekranlarda hazırlanan acınası görüntüleri dokunaklı müzikler eşliğinde dinleyip buğulanan gözlerimize hakim olmaya çalıştık. hiçbirimizin aklına gelmedi. hiç birimiz sormadık. Bir ülke, bir toplum düşünün ki kendi bekası için hayatını kaybedenlerin ailelerini gençliklerini, bedenlerinin en hayati ve özel uzuvlarını kaybedip sakat kalan kahramanlarını bile bir acıma duygusunun kahramanı haline getirebilmektedir. Bir ulus kahramanlarına bile acınacak insan muamelesi çekebilmektedir. Nasıl bir ruh halidir bu? Nasıl bir akıl tutulmasıdır? Acımak, merhamet, duyarlılık kelimeleriyle sarmaladığımız bu ikiyüzlülüğü nasıl açıklayacağız allah aşkına?

Bir devlet kendi kahramanlarına hak ettiği yaşam standardını sağlamaz ve onları medya eliyle acıma nesneleri olarak halkın tedirgin vicdanlarının dişlerine meze yapabilir mi? Bizim gibi duyarlılığı vicdani bir ikiyüzlülük haline getirmiş bir toplumsanız yapar...Biz öyle bir ülke haline geldik ki iğdiş edilmiş insani duyarlılıklarımızın yerini ipini koparmış bir şark kurnazlığı ve azgın bir köylülük aldı. Bu köylü duyarlılığı o denli sığ olmasına rağmen demkrasinin ve aydın geçinenlerin iflasıyla iktidarı bile ele geçirebilmiştir.

Artık günümüzde kahramanlarımıza bile acınacak adamşlar muamelesi çekip devlet ve medya eliyle onların "acınası" algılarına su taşırken diğer yanda dini jargon da tutup yardım edimini öteki dünyadaki mükafatlarla teşfik etmeye devame debiliyor. Öteki dünya bile olsa bir mükafat beklentisiyle hareket etmek...

Acınmak ya da umursanmamak. Hangisi daha acı acaba? Bir yanda bu bahsettiğimiz şekilde acınmak ve öte yanda acınmasanız da umursanılmamak. Sanırım ikisinin ortasını bulmak gerek. Bir insan için hele yardıma ihtiyacı olan biri için umursanmamak ya da görmezden gelinmek kadar korkunç bir şey düşünemiyorum. Ama acınmak da insanın kimliğini kişiliğini parçalayıcı bir durum. Kendi varoluşunu başkalarının acımasıyla sağlayabilen birinin hüznü... İkisinin ortası bulunmalı. Birey an geldiğinde yardım alabilmeli ama ona yardıme den kişi yardım ettiği kişinin asla ama asla zavallı birisi oldugunu düşünecek ortamı bulamamalıdır. Sistem engelli ve engelsiz arasında bu ortamı sağlamakla yükümlüdür ve bunun yolu engelli kişiyi birey haline getirebilecek tüm kapıları ardına dek açmakla mümkün olabilir.


Dağıttım sanırım. Bir tür dertleşme olarak alınız efendim.
 
Bence,engelli ya da değil her ne olursa olsun,insanlara yardımcı olmak güzel bir duygu,engelli olmak demek hiç kimseye yardımcı olamayacak demek değil,gün gelir bir engelli de bir başka yardıma ihtiyacı olana yardımcı olur.Fikren,ruhen yardımcı olmak için fiziki unsurlara gerek yok.Bundan ötürü,yardımsever olmak,insanlara faydalı olmak kadar hoş bir duygu yoktur.
 
alıntıya başka bir acıdan bakınca farklı bir soru çıkmakta ve cevap orada bence...
ceket dişle yada ellede olsa giyilebiliyorsa arada bir fark yoktur arkadaşlar.

YANINDA ERKEK ARKADAŞI OLAN BİR BAYANA CEKETİNİ GİYDİRMEYE KALKARSANIZ NE OLUR? Bu kesinlikle centilmence bir davranış olmazdı hakaret olabilirdi ancak.Ben adamı döverdim kol yada lafla siz nayapardınız?

insanların sakatlığı,seçimleri yada kültürel farklılığından kaynaklanan tercihleri olabileceğini düşünemeyen kişiler yardım ettiğini söyleyerek hakaret etmektedir. kişiler yardım istediğinde bunu kendileri ifade etme özgürlüğüne sahiptirler diye düşünüyorum..

toplumdaki sosyal sorumluluk duygusu yeterince geliştiğinde sakat bireye yardım etmenin yolu aradaki eşitsizliklerin yok olması bireyin yardım istemeden kendi yaşamını bağımsız sürdürmesi için yapılacak çalışmadan geçer diye düşünüyorum.
 
Herkezin kendine göre bir yorumu vardır elbet.benim yorumum ise:

Tekerlekli sandalyedeki bir insanı merdivenlerden çıkarmakla,kolu olmayan fakat dişleriyle de olsa montunu giyebilen bir engelliye yapılan yardım aynımıdır sizce.
Bence değildir arkadaşlar.tekerlekli sandalyedeki engelliyi hiç bir zaman tek başına ulaşamayacağı yere ulaştırmak bence yardımdır
diğeri ise acımaktır.kazım kanat'ın dediği gibigöz göze gelince çok etkilendiğini söylüyor.kısacası gözüne çok güzel görünen bir şeyin eksik olan tarafını kabullenemiyor beence.
Aynı kişiye şu tekerlekli sandalyedeki hastayı 3 kat yukarı taşırmısın deseniz işim var diyecektir belkide.
Yardımlaşmanın temeli özveridir.
 
Kız sağlam, delikanlı kolsuz olsaydı ne olurdu?
 
=A_GEYiK,
Bu konuda buralarda ahkam kesmek benim haddime değil elbette.Ancak okurken yazılan yorumları; içlerinden hiçşüphesiz alakadarlı olanlara bakıp kendi kendime sorular soruyorum.Neden,niçin,nasıl,yada nasıl olmalıydı gibi.

Lakin,A_GEYİK >>> in sorusunu anlamkta epey zorluk çektim :? Kız olsa Erkek olsa ne fark eder gardeşim :!: :?:

Burada vah vah mı demeliyiz :?:

Anlayamadım.
 
her ne kadar engelli bi birey olmasam da toplumun engellilere özel ilgi ve yardım etme dürtüsüne biraz başımdan geçen biraz komikçe bi anektod ile tanık oldum diyebilirim şöyle ki:

önceden yaptırdığım kan testinin sonuçlarını almak için labaratuara gitmiştim ki bi baktım her yer dolu oturacak tek bir yer bile yok köşedeki tekerlekli sandalye dışında. eh baktım herkes oturuyo yıllanmaz bi utanmaz olarak ben de geçtim sandalyeye oturdum. oturmamla beraber etrafın hafif kınayıcı hafif de tebessümlü bakışları üzerimde toplandı tabi. herneyse öylece hepberaber labaratuar çalışanını beklerken zıpırlık bu ya (veya öküzlük de denebilir görüşe bağlı) dedim şunla bi tur atayım da vakit geçsin. ben böyle anlamsızca takılırken labartuar çalışanı çıkageldi ve bana sakat olduğum için (güya) öncelik vererek hemen işleme başladı ki ben itiraz etmeye vakit bulamadan (tamam tamam öküzüm biliorum) sonuç kağıdımı çıkarıp bana doğru getiriyodu ki ben kalkmaya yeltendim. yeltenmemle beraber sandalyenin ayaklığına takılıp yere yapışmam bir oldu (paranormal bi ceza olsa gerek!) söylememe gerek yok tüm labaratuar yerlerde tabi ancak çalışan kızcağız aşırı dertli ve panik olmuş durumda çünkü düşmemi otomatikman sakatlığıma (yine güya) bağlamış kafasında yerden kaldırmaya çalışıo beni. eh birden ayaklarımın üstüne dikildiğimi görünce benden ölümüne tiksindiğini gözlerinden okuduğumu söyleyebilirim:D

neyse demek istediğim toplum iş engellilere gelince gerçekten hassaslaşıo ve bunun bi şekilde kullanıldığını görünce de (evet bildiniz benim yaptığım) sert bi tepki ortaya koyuyo. sorulara gelince:

* Sizce sakatlığı bulunan kişilere mutlaka yardım edilmeli mi; o anda yardım istemeyen birisine 'yardım etmek' doğru mu?

- eğer yardıma ihtiyacı varsa yardım etmemek gibi bi lüksü olamaz sanırım “insanım” diyebilen bi insanın ancak eğer yardım istemiosa da boşuna sazan gibi atlayıp hem kendini hem karşı tarafı da rencide etmek biraz anlamsız gelio insana. ancak bi de yardıma ihtiyacı olanın yardıma ihtiyacı olduğunu beli edememe gibi bi sorunu varsa işte o zaman baya bi ince çizgi oluşuo yardım etmek ve etmemek arasında. toplumun da yerli yersiz bi engelli görünce yardıma atılmasının nedeni belki de biraz da bu olsa gerek kim bilir…

* Yardım-eden-kişinin-gözlerinin-dolması konusunda ne düşünüyorsunuz? Yardım etme dürtüsünde bir eşitsizlik sözkonusu mu?

-yardım edenin gözlerinin dolması da bi dürtü gibi bişey olsa gerek. ama yine de anlamıorum gerçekten dostum diyebileceğim iki insan da engelli ve onlara yardım ederken hiç hüaaaa kankaaammm noldu sana böyleee diye gözyaşlarına boğulmadım abarttım tabi de gözlerim bile dolmadı lakin bunu gayet normal bişey olarak gördüm ve görmekteyim eh bu da kişiden kişiye değişen bi dürtü olsa gerek…

* 'Yardım etmek' ile 'acımak' kavramları arasında her zaman bir bağ var mı; sakatlar sözkonusu olduğunda bu bağ kuruluyor mu?

-söz konusu bile olamaz cınacak durumda olmak kesinlikle çok çok başka bi durumdur. ama tekrar ve ısrarla toplumun bunun henü ayrımına vardığını hatta bazen sakatların kendilerinin bile bunun ayrımına varabildiğini düşünmüorum…

* Mutlu-eden-yardım ile mutsuz-eden-yardıma dair yaşadığınız bir anekdot paylaşır mısınız?

-eh bu soru engellileri kapsıo olsa gerek ama belki girişteki anektod buna dolaylı da olsa bi cevap gibi olur gibi gibi…
 
Pegasus' Alıntı:
Dağıttım sanırım. Bir tür dertleşme olarak alınız efendim.

Yok dağıtmadın dostum.Tam da bam teline dokundurmadın bastın.
Doğruyu söylemek gerek her ne durum altında olursak olalım doğrudan yana olmak gerek.Sen de doğruları söyledin.Var gerisi dertleşme olsun.

Acımaktan ziyade,değer vermek daha doğru bir kavram olur sanırım.İnsan olmaya değer vermek.Yada İnsan olmanın gereğine değer vermek.Adı sanı ne olursa olsun Ne iş yapacak olursak olalım hümanist düşünceler kalbimizin bir köşesinde beynimizin ise baş köşesinde oturmalıdır.Bunun adı acımak değildir.Umursamakmıdır :?: Evet umursamaktır.


Saygı ve Sevgilerimle.
 
Özürlüye yardım

Herkesin yardıma ihtiyaç duyduğu zamanlar olduğu engellide yardıma ihtiyaç duyacağı anlar olacaktır.Ceketini dişleriyle alan bir kişininde bunları aştığını düşünüyorum.Ben çalıştığım yerde merdivenleri iki kişinin yardımıyla çıkıyorum.Bazen kimse olmuyor.Birileri yanımdan geçiyor.Bana yardım etmek istemiyorlar.Bu onların tercihi diyip normal karşılıyorum.Biz bu gibi durumlarda bize acıyan kişilerin yaklaşımını abartmıyormuyuz.Bu eylem tekraralandığında onlarda bu durumu kanıksıyor.Ben engelliyim (yaşam tarzı olarak kendimi öyle görmüyorum) bana üzelende olur,benden kaçanda bana herkes gibi yaklaşanda.Bence olayı kendi içimizde halletmeliyiz.Acıma edebiyatını bırakıp kendimizle barışık yaşamalıyız.Biçok sağlam kişiye yardım ettim.Yardımımdan dolayı üzüleni görmedim
 
Yahu anlaşılmayacak ne kalmış ki kız gayet rahat kendi ceketini giymek üzere almış ve giymeye çalışmış yanında arkadaşı varken senin nezaketen olsun ceketi giydirmen garip ve üstüne yanağından öpmüşün bu daha abes :S yaşamla ilgili bir durum bu insanların kendi yaşamları ile bağlantılı zaten kolları olmayan birinin yanına gittiğinizde kollarının azıcık oynaması sarılma anlamındadır zaten. hoş sarılamayacak durumda bunu beklemek doğru değil zaten ama hala sanat camisanı dahil etmek yersiz bence kazım kanat bunu neden yazmış, sanat camiası özelllikle her kesime yardım eden ve giden bir yaşayış tarzına sahip değilmi zaten kameralar karşısında konuşmak ve sonunda aramamak o camiaya mahsus bir durum. Anlamsız bir yazı olmuş zaten (engelsiz) engelli arkadaşlarla birlikte olan bir zati muhterem görünüş itibari ile bazı şeyleri göz göre göre istemesi garip olurdu değil mi? "Sarılmak için kolların olması gerekmez asıl önemli olan olmayan kollarının beni sardığının hissine varmam bence"...
 
Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm Melih Aşık ın bir yazısını okudum biraz önce ve sizlerle paylaşmak istiyorum.

Dostumuz, "Kurban Bayramı'nda o kadar çok kutlama mesajı aldım ki doğrusu böyle şeylere önem vermeyişime rağmen yine de çok mutlu oldum" dedi...

Ancak bir konu canını sıkmış. Çünkü eğitimlerine ya da iş bulmalarına yardımcı olduğu birkaç gençten hiç mesaj gelmemiş... İki kelimelik zahmete girmemişler...

Evet genelde teşekkür özürlüyüzdür. Nankörlük de yaygındır. Ama Arthur Schopenhauer'in o tespitini de akıldan çıkarmamak gerekir... Der ki büyük filozof:

"İnsan yardım ettiği kişileri sever. Ne var ki, yardım alanlar borçlu kaldıkları kişileri hatırlamak değil, unutmak isterler. Çoğu kez unuturlar da."

Bu izah dostumuzu teselli etti ama.... "Yine de insan bir teşekkür bekliyor" demeden duramadı...
* * *
Hâlâ iyiliğine karşılık bekleyen dostumuza bu defa da Aurelius'tan birkaç satır aktardık:

"İyilik etmekle kendi doğana uygun olarak davranmış olman sana yetmiyor mu da bir ödül bekliyorsun karşılığında? Gözün gördüğü için ya da ayakların yürüdükleri için senden ödül istiyorlar mı? Bunların kendilerine özgü işlevlerini yerine getirmek için yaratılmış olmaları gibi, iyilik yapmak için dünyaya gelmiş olan insan da iyi bir eylem yaptığında yalnızca varoluş nedeninin gerektirdiğini yapmıştır.."

kaynak
 
gerek teshekkür almak icin olsun, gerek shahit olanlara "aaa, ne iyi insan!" dedirtebilmek icin olsun, gerek cennete girmek icin olsun, gerekse kendi dogasina uygun hareket ederek mutlu olmak icin olsun bi "tatmin olma" meselesi var gibi ortada :)... olmasin demiom, iyilik yapilmasin da demiom... insanlar iilik yaparken ya da iilik yaptigi icin ishkence ceksin de demiom, sadece ishkence cekerek yapilanlar iiliktir, davranishlar hic bi shekilde mutluluk hissedilmeyerek yapilirsa asildir, gerisi boshtur da demiorum... ama hani ne blim? :?... hic bi karshilik almadan iyilik yapmak beni ne kadar mutlu etse bile iyilik yaptigim kishinin gercekten ihtiyaci var mi yapmak istedigim o iyilige, istio mu o iyiligi yoksa bazi önyargilarimdan dolayi bana mi öle gelio da hemen ziplamak istiom diye biraz olsun sorgulamaliyim kendimi... biraz olsun caba sarfetmeliyim anlamak icin... yapmak istedigimin, o kishiye gercekten iyilik mi yoksa kötülük mü oldugunu biraz olsun düshünmeliyim ziplamadan önce :)... cevabi kendi kendime bulamiosam sormaliyim...

pathetique' Alıntı:
ancak bi de yardıma ihtiyacı olanın yardıma ihtiyacı olduğunu beli edememe gibi bi sorunu varsa işte o zaman baya bi ince çizgi oluşuo yardım etmek ve etmemek arasında. toplumun da yerli yersiz bi engelli görünce yardıma atılmasının nedeni belki de biraz da bu olsa gerek kim bilir…
:) bicok kes hissettim bunu;
bazen insanlar öle bi atiliolar ki bana yardim etmeye, karshi koyabilmem imkansis oluo... agzimi acip "gerek yok" falan demeye kalkishsam bile "aaa, hic önemli deil, lafi mi olur? ne var ki canim biraz yardim edersek! seve seve! seve seve..." gibi sözlerle susturuluyom hemen :)... bi de bakmishinis bütün "gerek yok" demelerime ragmen yapmishlar yapicaklarini - counlukla da bu yaptiklari yardimdan fazla, ishimi zorlashtirmak oluo :)... yardima ihtiyacim var ama isteyemiom, utaniom falan saniolardir heralde... artik karshidan bakanlara öyle mi görünüom yoksa kendilerini benim yerime koyuyorlar da "ben olsaydim söyleyemesdim" falan diye mi düshünüorlar, bilemicem :)... bildigim tek shey, bu problemi ortadan kaldirabilicek basit bi cözüm var; yardim etmemi ister misin diye sormak ;)...

sevgiler :)...
 
Yoksa anlatılan hikayede yardım edilen genç kız değil ki... Genç kızımız, yazarın mutlu olması için, izin vermiş o kadar... Onun bu işten ne kadar mutlu olacağını hissetmiş, üstelik de kendisini öpmesine bile izin vererek, ona yardım etmiştir... Çoğu zaman biz yardım ederiz, yardımı kabul ederek...
Saygılar...
Kuyucak bu düşüncede hemfikiriz.Sana yardım edilirken,sen de yardım ediyorsun.Yani yardımlaşma...Nasıl yardım ediyorsun karşındakinin işe yarama duygusunu fitilliyorsun,birşey başarma,insanlık binasına bir tuğla koymaya ve en önemlisi mutlu olmasına...

Evet oturan boğa adam sorabilirdi de,ama bazı konular yeraltındaki notlarda kaldığında orijinalitesini koruyabiliyor.

Rekursiyon ben de , hayal kırıklığına uğradım,deruni ifadeler beklerken konuyu acayip değiştirmiş.Yazı virajda jarampole yuvarlanmış bir nevi.Ama başlığını fiyakalı Kazım Kanat.Ama konu kanatlanmış…

Rekursion demiş ki:
walla, kizin veya erkek arkadashinin neyi, neden yapmish olacagi bi kenara da...
bu adamin problemini anliamadim ben ...


maalteessüf bu ceridenin garbi nüshaları da türkçe
bilveçhile idrakinizi terakki ettirebilmek için türkçenizi inkişaf ettirmelisiniz.

kuyucak sen froyd'u bile pes ettirip saçını başını yoldurursun dicem başka bi şey demicem.

Bayke bu yazınla mütebessüm oldum. :) Latifen süper olmuş.Oktay amca bu yazını görse seninle eminim gurur duyardı bayke.

A_geyik,bizim kültürde sorduğun sorunun cevabı ,çok normal karşılanırdı.İşte buna deli oluyorum.Kadın evlendikten sonra engelli olursa erkek terk eder ,kimse bişi demez,ama kadın terk edince milletin ağzına sakız olur.Bizim mahallede böyle biri var.Adam gazi eşi terk edip gitmiş,kızına annesiyle birlikte bakmış büyütmüş.Taaaa bizim komşu onun lafını konuşuyor.Daha şimdiden sakız olmuş bile.

Acımak duyguların yoğunlukta olduğu bir eylem,yardım etmek ise hareketin.Bir birine sebep oluyor.Bir nevi duygu harekete katalizörlük ediyor.Spontan olarak gelişiyor.

Aslında acımak(merhamet),yardım etmek ve yardım istemek insanın fıtratında var.Bizim bunu kabul etmememiz bunun yokluğuna delalet etmez.Ama sorun şurada cereyan ediyor,akıl ile kalbi senkronize kullanamamakta.O anki duygu yoğunluğundan nsıl yardım edeceğini ya da etmesi gerektiğini tayin edemiyor.Yardım etme adabını bir anlığına sistemdışı bırakıyor.İşte bu noktada biz yardım edilen taraf yeri geliyor öfkeleniyor,yeri geliyor üzülüyoruz.

Ezcümle;4 ay önce oğlumu hastaneye götürdüm ,babasıyla sırada beklerlerken dedim gidip öğle namazını eda edeyim.Namazı kıldım,dedim ortam müsait,temiz bari çocuğun mamasınıda yapayım.İki tane çarşaflı bayan beni görünce yardım edeyim mi dedi.Bu biberona dökeyim suyu,iöyle içireyim.(tabi ben içimden yuh dedim)Akıl devredışı kaldı.Güya yardım ettiğini sanıyor.Sonra çocuğuma mama yaptığımı söyleyince,pardon,tamam o zaman dediler.Hergün buna benzer kaç olayla karşılaşıyoruz,kimbilir…

Doğan Cüceloğlu ile bir seminer molasında sohbet ederken,bir anısı üzerine konuşmuştuk.Birgün arkadaşını ziyarete gitmiş,evde afacan bir çocuk,altı bezli…Çocuk koltuğa çıkmak için azami uğraş sergiliyormuş.Her deneme sonucunda popo üstüne güm.Ama çocukta pes etme yokmuş.Doğan hoca dayanamayıp çocuğa yardım etmiş.
Sora arkadaşı şu çarpıcı sözü söylemiş;siz çocuğa yardım ettiğini düşünerek onun başarma mutluluğunu elinden almış oldunuz…
İşte Kazım Kanat’ın yazısındaki kızın boyfriend’i kızın başarma mutluluğuna engel olmamak için ,onun tercihine saygı duyuyor.Hayatını dişleriyle yaşasa da…
Birçoğumuz sonuçlara önem verir,süreç önemsenmez…Halbuki bir şekilde hayatımızı idame ettirebiliyoruz.Asıl ehemmiyet verilmesi gereken sonuca ulaşmaktaki o çetrefilli yollar.İşte insanı kamile (ana cinsiyet ayrımı yapmışım)eden unsur bu.İnsanı huzura erdiren koşulan labirentler…Sonundaki ışığı göremesem de ,bırakın ben kendi tünelimde ilerlemek istiyorum.Işığı mühimseyen kim…

Bizim de birçok kişi başarma sevincimizi elimizden alıyorlar,her ne kadar adına yardım deselerde.Çözüm rekurun dediği gibi,adabınca yardım isteyip istemediğimizi sormak.Ben bu yardım etmedeki abartıyı ,trafik kazalarında ya da buna benzer afetlerde aklı ,mantığı background edip kazazedeyi kargatulumba,çuval gibi taşımalarındaki estetiksizliğe benzetiyorum.Yardım etme kardeşim,etme,herşeye burnunu sokmasan olmaz zaten.Ammada itidalsiz(dengesiz)olduk yahu.Biz ifrat ve tefritlerde dolaşırken karşımızdakinin haleti ruhiyesini unutuyoruz.Yardım edilecek yerde tepkisiz kalırız ya da yardım istemeyen kişiye yardım ederiz.Bırakın isteyen istediği gibi yaşasın.
Gündelik hayatta bizi yakinen tanıyan hiç kimse biz yardım istemedikçe yardım etmez.Mutluğumuzu elimizden almaz,diğerlerinden bana ne ki,üzüleyim.

Not:Saçmalıklarımla foruma verdiğim eziyetten dolayı özür dilerim. :D
 
gülmek ve ağlamak birbirinin zıddı gibi duruyor ama bana göre ikiside tek bir duyguya hitab ediyor...TATMİN olma duygusu.

bu yüzden tiyatronun simgesi bir tarafta gülen bir yüz öteki tarafta ağlayan bir yüzdür, yani bazen canımız aglamak ister bazen de gülmek ama bana göre bunlar bir birinden ayrı şeyler değil.
 
yardım etme nöbeti geçirenleri durduralım

istemeden gelen yardımlardan hiç hoşlanmıyorum.
Size geçenlerde başıma gelen bir olayı anlatayım;

yüzmeye gittiğim spor salonunun soyunma odasında yanıma bir kadın geldi, "yardım ister misiniz?" diye sordu. teşekkür edip geri çevirdim.
Bu beni yeteri kadar irite etti zaten. sonra ben giyinmeye başladım, tekrar başımda bitti ve pantolonumu giydirmek için yeltendi. Baktı ki ben suratımı asıyorum. "Rahatsız olmuyorsunuz di mi?" diye sorunca, dayanamayıp "evet rahatsız oluyorum, lütfen izin verin de giyineyim" dedim.

Onu kırmak istemezdim ama onun da beni kendimi aciz hissettirmeye hakkı yoktu. O sevap işleyecek veya bir sakata yardım etiği için başını yastığa rahat koyacak diye ben neden kendimi kötü hissedeyim?
Bence hepimiz, istemeden yardım etmek için çıldıran bu insanlara karşı duruşumuzu belli etmeliyiz.

Bu yardım etme çılgınlığı bir son bulmalı! Bu bu çılgın :nöbete girenleri de kurtaralım! :x
 
Övgübiçer ama gerçekten yardıma ihtiyacı olupta isteyemeyen ya da çekinen birisi için bu sorular bazen iyi oluyor.Mesela ben senin şu giydiğin pantolonu yardımsız giyemem ve bu bayan bana yaklaşıp sorsaydı evet derdim.Mesela kıyafet alacağım zaman illaki tezgahtar yardımcı olur,yardım isteyim istemediğimi sorar gerek yoks yok derim,var ise bu soru can simidi niteliği taşır benim için.Ama abuk sabuk şeyler içinde yardım edeyim mi denmesi rahatsız edici elbette.Senin deyimine yardım etme nöbetine bazen izin verelim , karşımızdaki cidden mutlu olacaksa bu mutluluğu esirgemeyelim. :)
 
Sevgili tarelif,
Benim de zaman zaman yardıma ihtiyacım oluyor elbette. MS hastası olduğum için bir günüm bir günüme uymuyor. Bazen ben de o lanet pantolonu üstüme geçirebilmek için akla karayı seçiyorum.
İşte o zaman, yanımdaki bir hanımdan rica edip bana yardımcı olmasını istiyorum. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Ancak bu yardım nöbetine girenlerin derdi başka. Onlar bize ACIYORLAR.
Ben de bana acınmasını İS - TE - Mİ- YO - RUM.
Onların mutlu olmasına izin vermeye gelince....
Yok artık, mutlu olacak başka bir şey bulsunlar. Mesela, bizim de sağlamlarla eşit haklara sahip vatandaşlar olduğumuzu savunsunlar. Ayrımclığa karşı bayrak açsınlar.
Yardım etmek isteyen böyle yardım ederse hem kendisi hem de biz sakatlar mutlu oluruz.
 
Sevgili ovgubicer,
benim kasdettiğim (o noktaya değinmeyi unutmuşum) acıyarak yapılan yardım deği,gerçekten mutlu olacaksa dediğim buydu,ama netleştirememişim.Acıyan insan önce kendine acımalı ki kendi de insan.Ben de bana acınmasını istemiyorum.Öyle olduğumu farkettiğimde çok kabalaşıyorum.,belki karşımdaki anlar diye ki,anlıyor da...Ayrımcılığa karşı önce kendimiz bayrak açacağız,sonra aile,akrabalar ve bu şekilde yayılacak.Bu ayrımcılık konusu,kaç perdeli olduğunu bilmediğimiz yaşam oyununda demirbaş mefhum ki,her alanda gündeme geliyor.Bana yardım edecek kimsede beşerden insan olmaya geçme safhasındaki basamakları çok iyi okursa beni daha çok mutlu eder.
 
Selam..
Dört yaşlarında bir kızım var.giyinmesinde,legolar ile oynarken yada herhangi bir anında yapamayacağını yada zor yapaçağını düşündüğüm şeylerde (genelde yardım istemesini beklerim ) bazen kızım yardım istermisin birlikte daha çabuk daha kolay yapabiliriz istersen yardım edebilirim derim.
Kimi zaman ilk önce hayır ben yapabilirim der.uğraşır sonra yardım ister evet zormuş der.bense evet şimdi birlikte yapalım sonra senin bunu yapaçağını biliyorum derim.vb.
Eğer sormadan yardım yapmaya kalkarsanız kızar ayrıca ben yapabilirim der.
Neyi nasıl sunduğun önemlidir. Engelli olsun engelsiz olsun
yardım etmenin içerisine sevgiyi saygıyı ve içtenliği ekleye
biliyor ve bir okadar da karşılık bekleme ezme güçsüz ve muhtaç gösterme gibi davranışlara meydan vermeyecek şekilde bilince çıkartılarak insanların birbirine yardım etmesi insani bir davranıştır.su içmek gibi yolda gördüğün birine merhaba aydın günler demek gibi sıradan birşeydir.
Eğer birisi bana merdiven çıkarken yardım ettim diye kendini dev aynasında görüyorsa bence onun sorunu ne olmuş yani merdiven çıkarken senden yardım istemişim.ne olmuş yani..
Bizler yardım isterken iç huzursuzluk ile ( kendini çaresiz hissederek vb ) yardım istersek bizim kafamızda bazı çözülmesi gereken noktalar var.demek ki kendim doğru kabul etmiyorum bu şekilde yaşamayı ...
...bir gün dünya görüşü ile yaşama bakışı ve pratiğine geçirdiği hayatı ile orta derecede saygı duyduğum bir arkadaşıma şaka olsun diye benim normal kabul edemeyeceğim bir olayı yapmışım gibi yanımda anlattılar bende onları destekledim evet öyle dedim.
Arkadaş yaa üzerine gitmeyin yapmış bir kere yazık dedi.
Bende gülme koptu ne yazık mı yani böyle bir olay yapaçağım ve yazık diye kabulleneceksin öyle mi dedim engelli olduğum için affertme var öyle mi dedim.bu başka bir insan da kabul edilir mi ... Gibi söylemlere geçtim. Ve işin doğrusu anlatıldı
arkadaşım söyleyediğine pişman...
Bunu şu nedenle anlattım kendinin bilinçli olduğunu düşünen hayatta haksızlıklara karşı durmuş insanlar dahi engelliye nasıl bakaçağını ne yapaçağını nasıl davranaçağını bilmiyor.hatta engellilerin sorunlarının ne olduğunun bile farkında değiller.
çünkü bizler anlatmayı olayları gündeme getirmeyi bilmedik
kadın hakları vb.leri mücadele sonunda kadın erkek omuz omuza dendi
bundan sonrada engelli engelsiz omuz omuza demek için
kendimizi tanıyıp kendi mücadelemizi başlatmalıyız.
Teşekkürler
 
engelli insanlara istemediği sürece yardım edilmemesinden yanayım...

arkadaşlar:ben henüz tedavim tamamlanmamış bir mücadele içindeyim bacağımla..ve hamd olsun her işimi kendim görüyorum tek bacaklada olsa..kolaymı?değil tabii..ama kendim böyle istiyorum..daha dün yaşadığım sinir bozucu olaydan yola çıktım ve paylaşmak istedim..benim bu halimi etrafımdaki herkes bildiği halde yanıma yklaşan herkez bu annem dahi!!elimi neye atsam (sen durrr )oluyo sinir oluyorum:mad:yaa zaten bebek gibiyim emekledim kavramaya çalışıyorum bıraksalar belkide daha hızlı iyilişicem ama yokk))anlamıyorlarmı bilmiyorum?anlatığım halde hep böyle oluyor...ben benim gibi olanlara yardım istemediğimiz sürece edilmemesinden yanayım..sizler ne düşünüyorsunuz?haksızmıyım?
 
Üst Alt