Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Nostalji Müzik ..(Biyografi)

UTOPYA

Üye
Üyelik
7 Haz 2005
Konular
37
Mesajlar
913
Reaksiyonlar
0
Arkadaşlar ben eski şarkıları, nostaljiyi çok severim... Bu yüzden bu başlığı açtım... 60 ların 70 lerin ve 80 lerin parçalarını, bestecilerin biyografilerini ve şarkı sözlerini bu başlık altında paylaşabiliriz... :wink:

İlk ben başlıyorum... Esin Engin'in sesini çok severim... Başlangıcı onunla yapayım... :)

Biyografi

Esin Engin, besteci, aranjör, şarkıcı, orkestra şefi ve müzisyen.

17 Mayıs 1945'te Kırım asıllı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Müziğe 5 yaşında başladı. Önce ud ve kanun ile Klasik Türk Müziği eğitimi aldı.

Lise öğrenimi için gittiği Amerika'da ise piyano ile Batı Müziği eğitiminin yanısıra armoni ve kompozisyon dersleri de gördü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu'nu ve İstanbul Belediye Konservatuarı şan bölümünü bitirdi.

İlk olarak dönemin önemli orkestralarında müzisyen ve solist olarak çalıştı ve filmlerde şarkı seslendirdi. İlk 45'liğini 1968'de çıkardı. İlk büyük çıkışını ise 1972'de çıkardığı iki 45'likle yaptı: "Dök Zülfünü Meydane Gel" ve "Tango". "Dök Zülfünü Meydane Gel"de Klasik Türk Müziği'ni ilk defa aslına zarar vermeden çok sesli hale getirerek seslendirdi. "Tango"da ise 30'lu yılların tangolarını değişik düzenlemeleriyle tekrar gündeme getirdi. 1973'te "Bana Ellerini Ver" 45'liğini ve ilk Long-Playi olan "Modern Oyun Havaları"nı çıkardı. Geleneksel müziğimizi aslına zarar vermeden armonize ederek yönettiği orkestarsına uyguladığı bu enstrümantal albüm büyük ilgi görerek satış rekorları kırdı. Yurtdışına ihraç edilerek müziğimizin tanıtılmasında büyük rol oynadı. Bu başarı üzerine Esin Engin aynı anlayışla 1974'te "Anadolu", 1978'de "Modern Fasıl" ve çeşitli senelerde "Modern Oyun Havaları" serisinin diğer albümlerini çıkardı. Bir yandan da 1974'te "Dönmeyen Yıllar" 45'liğini, "Tangolar" ve "Dünden Bugüne" albümlerini, 1976'da "Sana Geldim",1977'de "Gurur uyarım", 1978'de "Gönül Oyunu" gibi hit olmuş 45'liklerle şarkıcılığını sürdürdü.

1972'den itibaren aranjör,orkestra şefi ve müzisyen olarak Türk Popunun ve Türk Sanat Müziğinin birçok sanatçısının perde arkasındaki başarı anahtarı oldu. Sezen Aksu, Erol Evgin, Zerrin Özer, Nükhet Duru, Nilüfer, İlhan İrem, Tanju Okan, Tülay, Esmeray, Ayla Algan, Erol Büyükburç, Ömür Göksel, Attila Atasoy, Gönül Akkor, Yıldırım Gürses, Semiramis Pekkan, Ali Kocatepe, Füsun Önal gibi birçok sanatçıya beste ve düzenleme yaptı ve Türk Popunun ve Türk Sanat Müziğinin birçok hit parçasına imza attı. Melih Kibar, Bora Ayanoğlu, Selmi Andak gibi bestecilerle; Çiğdem Talu, Ülkü Aker, Fikret Şeneş gibi söz yazarlarıyla çalıştı.

1980'de "Hisseli Harikalar Kumpanyası", 1984'te "Lüküs Hayat" gibi müzikallere müzik yönetmenliği yaptı, "Kanlı Nigar", "Fermanlı Deli Hazretleri", "Deli Eder İnsanı Bu Dünya" gibi birçok müzikal, "Aile Şerefi", "Gazeteciden Dost", "İstanbul'un Gözleri Mahmur" ve "Müfettiş" gibi birçok tiyatro oyunu besteledi.

Film Müziği alanında ise Osman F. Seden, Atıf Yılmaz gibi usta yönetmenlerle çalıştı. 1986'da Aydan Şener'in başrolünü oynadığı "Çalıkuşu" dizisinin klasikleşen müziklerine imza attı. "Hayallerim, Aşkım ve Sen", "Kadının Adı Yok" gibi sinema filmlerine; "Yol Palas Cinayeti", "İki Kadın", "Tatlı Betüş", "Gül ve Diken", "İki Kız Kardeş", "Zühre" gibi Tv dizilerine unutulmaz besteler yaptı.

1994'te kan kanserine yakalanan Esin Engin film müziklerinin çoğunu hasta yatağında besteledi.

Son döneminde "Nostalgic Russian Tzigane", "Gypsy Fire", "Film Müzikleri" gibi albümlere imza attı. 4 Mayıs 1997'de kansere yenik düştü.
 
SEZEN AKSU

Sezen Aksu Denizli Sarayköy'de dünyaya geldi; İzmir Kız Lisesi ve babasının arzusu ile girdiği Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi de dahil olmak üzere eğitim sürecini İzmir’de sürdürdü. Rüştü Şardağ’dan aldığı sanat müziği eğitiminin yanı sıra resim ve oyunculuk gibi alanlarda da kurslara katıldı.

Profesyonel yaşama ilk 45’liğini çıkardığı 1975 yılında adım attı. Yorumcu kimliğinin yanı sıra 400’den fazla beste ve sözün de sahibi oldu. 8 adet 45’lik, 3 adet single ve 27 albüme imza atan sanatçı 15’e yakın albümde de konuk sanatçı olarak yer aldı. Öte yandan 40’a yakın derleme albümde eserlerine yer verildi. Şarkıları 100’ü aşkın farklı yorumcu tarafından seslendirilirken, kendisini heyecanlandıran genç yeteneklerin yapımcılığını üstlendi. Aşktan günlük yaşama kadar insan doğasını konu alan herşey, özellikle de umut eserlerine konu oldu. 2006 yılında şarkı sözleri “Eksik Şiir” adlı kitapta toplandı.

Türkiye de dahil olmak üzere 20’den fazla ülkede 1500’ün üzerinde konser veren sanatçı, yerli ve yabancı birçok sanatçı ile müzikal çalışmalarda bulundu. Birlikte çalıştığı tüm müzisyenlerin birikimlerinden yararlandı ancak Onno Tunç ve Atilla Özdemiroğlu kariyerinde önemli yer tuttu.
2002 yılında “Türkiye Şarkıları” adını taşıyan Aspendos, Efes ve Brüksel konser dizisinde, Türkiye’de konuşulan farklı dillerde eserler seslendiren etnik gruplarla aynı sahneyi paylaştı. Boşnak Goran Bregoviç, Yunanlı Haris Alexiou ve Hollanda Metropol Senfoni Orkestrası ile ortak konserler verdi. Öte yandan eserleri İtalyan tenor Alessandro Safina ve Avustralya'lı şarkıcı Holly Valance gibi popüler sanatçılarca seslendirildi.

Oyunculuk alanında da çeşitli çalışmaları bulunan Sezen Aksu, “Serçe” albümünün yayınlandığı 1978 yılında ilk sinema denemesini gerçekleştirdi. Atıf Yılmaz'ın yönettiği “Minik Serçe” adlı filmde Bulut Aras'la başrolü paylaştı. 1981’de Adile Naşit, Şener Şen ve Altan Erbulak ile “Sezen Aksu Aile Gazinosu”; 1986 yılında “Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra” müzikallerinde rol aldı.

Oyunculuk denemelerini, aralarda skeçlere de yer verilen “Saz mı, Caz mı”, “Sezen Aksu Söylüyor” konserleri ve “Sezen Aksu Show” televizyon programı ile sürdürdü. 1990'da, yönetmenliğini Yavuz Özkan'ın yaptığı “Büyük Yalnızlık” filminde Ferhan Şensoy ile birlikte başrolü üstlendi. İstanbul gece eğlencesi anlayışına farklılık getiren Oba Bar’da ve Uğur Yücel ile Bostancı Gösteri Merkezi'nde kabare türünde sahne gösterileri sergiledi.

Sanatçının 1981 doğumlu bir oğlu bulunmaktadır.



aysel gürel'in bir köyde rastlayıp adına söz yazdığı kızdır. şarkı sezen aksu'nun git albümünde yer alır... Sezen Aksu, 1987 yılında çıkan 'Git' adlı albümünde seslendirdi. Parçanın bestesini de Onno Tunç yaptı

http://www.youtube.com/watch?v=XAcwzdINSC4
 
Eline sağlık ütopyacım..
Özdemir Erdoğan ın bu çok sevdiğim şarkısını bence Esin Engin de çok güzel söylüyor.
Harika oldu, çok kişi mutlu olacaktır.
Umarım herkes sadece şarkı yapıştırmakla kalmaz o dönemi gözlerimizin önüne bilgilerle de ortaya koyar.

Teşekkürler... :)
 
Beğenmene çok sevindim ablacım.
Rica ederim..
 
Cahit Berkay

Cahit Berkay ;

3 Ağustos 1946'da Isparta'da doğdu. 1959'da ailesi ile birlikte İstanbul'a gelen Berkay,
liseyi İstanbul Kabataş Lisesi'nde bitirdi. Daha sonra İstanbul Üniversitesi,
İktisat Fakültesi'nde yüksek eğitimini tamamladı.
______________
Müzik hayatına, 1962 yılında Siyah inciler grubunda başladıktan sonra,
1964'te Selçuk Alagöz'ün grubunda profesyonel oldu. Moğolları kuran ilk kadroda yer aldı.
Grupta akustik elektro gitar, yaylı tambur, ıklığ, bağlama çalıyordu.
1974'de sinema dünyasına giren Berkay, Moğollar dışında yıllardır film müzikleri yapıyor.

1978'de"Fırat’ın cinleri", 1982'de"Kırık bir aşk hikayesi", 1991'de"Gizli yüz" filim müzikleri ile
Altın Portakal ödülünü aldı. 149 film, 58 dizi ve 10'un üzerinde belgesel müziği yapan Cahit Berkay,
1997'de, film müzikleri albümleri serisinin birincisini yaptı. 1998’de
Film müzikleri volüm 2 , 200’de de, Film müzikleri volüm 3’ü yaptı

Cahit BERKAY-Selvi Boylum Al Yazmalım


 
BARIŞ MANÇO

Mehmet Barış Manço, 2 Ocak 1943 tarihinde, Rikkat ve İsmail Hakkı çiftinin ikinci çocukları olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Ailede artık Barış da dahil olmak üzere Savaş Manço, İnci Manço ve Oktay Manço vardı. Annesi Rikkat Hanım, Türk Sanat Müziği sanatçısıydı. Aileden gelen yeteneğiyle ortaokul öğrenimi aldığı yaşlarda müzikle ilgilenmeye başladı. Küçüklüğünde kendi kendine gitar çalmaya başlamış olan Barış Manço annesinden piyano dersleri alarak tekniğini ve müzik bilgisini geliştirdi. Liseye Galatasaray Lisesi’nde başladı.

Müziğe Galatasaray Lisesi’nde başlayan Barış Manço arkadaşlarıyla birlikte iki grup kurdu. Kurduğu ilk grubun adı “Kafadarlar”, ikincisi ise “Harmoniler”di. Daha sonra Şişli Terakki Lisesi’ne geçiş yaptı.

Liseden sonra Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1963 - 1971 yılları arasında resim, grafik ve iç mimari okudu. Bu okuldan birincilikle mezun olup altın madalya aldı. Belçika’da “Les Mistigris” adında bir grupta yer aldı. “Les Mistigris”le beraber iki yıl içerisinde Paris Olympia’da konser verdi. 1966 yılında Paris’te iki 45’lik plak çıkardı.


1967'de Fuat Güner ve Mazhar Alanson ile birlikte “Kaygısızlar” adıyla bir grup kurdu. Aranjman şarkılara tepki göstererek Anadolu’dan beslenen pop folk tarzında müzik yapmaya başladı.

1969 baharında “Dağlar Dağlar” ile büyük bir çıkış yaptı, albüm beş ayda 700 bin adet satışa ulaştı. Bu çalışma, sanatçıya Altın Plak Ödülü’nü de kazandırdı. 1971 yılında Moğollar ile çalıştı. Askerliğini Polatlı'da asteğmen olarak 1971-1973 yılları arasında yaptı. 1973'de Kurtalan Ekspres’i kurdu. İlk klibini yine aynı yıl “Hey Koca Topçu”ya çekti. 1975’te ilk albümü “2023”ü yaptı.

1980 yılında Altın Orfe’de “Nick The Chopper” ve “Ben Bir Şarkıyım” adlı Bulgar şarkısı ile de altın madalyalar aldı. 1981'de çıkardığı "Sözüm Meclisten Dışarı" adlı albümündeki Dönence isimli şarkısı ilk Türk Psychedelic Rock olarak kabül görür. Yurtdışında birçok TV programına konuk olarak katıldı, birçok ülkede konserler verdi. 1983 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’na “Kazma” adlı şarkısıyla katıldı, ancak kendi isteğiyle bu parçayı ön elemeden çekti.

Bestelediği 200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine 12 altın ve 1 platin albüm ve kaset ödülü kazandırdı. Bu şarkıların bir bölümü daha sonra Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Kürtçe, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve Flemenkçe olarak yorumlandı.

İşte hendek işte deve - 1971 Barış Manço & Moğollar


Bebek - 1968 Kaygısızlar ve Barış Manço

 
KAMURAN AKKOR

60 ortalarında, "Gönül Akkor'ın kız kardeşi" olarak basının ilgisini üzerine çekmiş olan Kamuran Akkor'un yükselişi, 1967 yılında Vasfi Uçaroğlu tarafından Berkant'ın yanına solist olarak seçilmesiyle başlar. ünlü söz yazarı Sezen Cumhur Önal, Akkor'un ilk plağı için Enrico Macias'dan bir şarkı seçer ve şarkıyı "Aşk Eski Bir Yalan" haline getirir. 1968 yılında yayınlanan bu ilk plağın büyük bir ilgi görmesi üzerine, Akkor-Önal ikilisi, tamamını Sahibinin Sesi'nin yayınladığı epeyce 45'lik yapar. Bu plakların ("Kime Niyet Kime Kısmet" ve "Seni Beklerim Öptüğün Yerde" gibi) bir bölümü, "Aşk Eski Bir Yalan" ile başlamış tırmanışın devamını sağlar ve Akkor'un yerini sağlamlaştırır.12 Eylül günlerinin nihayete ermesi üzerine başlayan pop müziğine talepten Kamuran Akkor en ufak bir pay kapamaz. Akkor, artık bir pop şarkıcısı olarak kabul görmemektedir...

Kamuran Akkor - Seni Beklerim Öptügün Yerde
 
Ben de FİKRET KIZILOK' la başlayayım bari.. ;)


Fikret Kızılok, müzik hayatını derinden etkileyen Aşık Veysel'le beraber

Fikret Kızılok: Aşık Veysel’den Çağdaş Müziğe
1946 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Fikret Kızılok'un müziğe ilgisi Galatasaray Lisesi ilkokul kısmında okurken başlar. İlk enstrümanı kırmızı bir akordeondur. İlk konserini bir 23 Nisan'da Taksim Belediye Gazinosu'nda düzenlenen okul müsameresinde verir. Fikret Kızıok ve orkestrası adlı küçük grubun elemanları Kızılok'un sınıf arkadaşlarıdır ve çaldıkları halk türküleri ile alkış alırlar.

Ortaokul ve lise yıllarında konserler devam eder. Bu yıllarda grup elemanlarıyla birlikte orkestranın adı da değişir: Fikret Kızılok ve Veliahtları. Lise yıllarında akordeonunu bırakır ve eline gitarı alır. Bu dönemde en büyük destekçileri aynı lisenin daha alt sınıflarında okuyan ve müziğe o yıllarda başlamış Timur Selçuk ve Barış Manço'dur.

CAHİT OBEN DÖRTLÜSÜ
Liseden mezun olduktan sonra Veliahtlar ile çalışmayı sürdürür Kızılok. O günlerde Kadıköy'de Cahit Oben'in kurduğu Sailors adlı grup fırtına gibi esmektedir. Kızılok ve Oben eski arkadaşlardır ve gruplarını dağıtarak yeni bir grup kurmaya ve profesyonel müzik hayatına atılmaya karar verirler. Yanlarına bas gitarcı Koray Oktay ve davulcu Erol Ulaştır'ı alırlar; böylece Cahit Oben 4 doğar.

Cahit Oben 4, kendi paralarıyla iki 45'lik plak doldururlar. Bunlardan ilkinde iki yabancı şarkıyı yorumlarlar: "I Wanna Be Your Man" ve "36 24 36". İkinci plaklarında daha "kendilerine" dönerler. Plağın ilk yüzünde "Silifke'nin Yoğurdu" vardır; diğer yüzü ise bir bestedir:"Hereke", aynı zamanda Kızılok'un plak olarak yayınlanan ilk bestesidir.

Cahit Oben 4 ilk önemli başarısını, 1965 yılında düzenlenen Altın Mikrofon Yarışması’nda söyledikleri "Halime" adlı düzenlemeyle dördüncü olarak alır. Cem Karaca'dan Erkin Koray'a, Moğollar'dan Haramiler'e pek çok sanatçı ve grubun önünü açan Altın Mikrofon, Kızılok'un hayatında önemli bir yere sahiptir. Ancak bu başarı gruba uğurlu gelmez: Cahit Oben Ankara Maarif koleji öğrencileriden Füsun Önal ile nişanlanır ve müzik hayatını onunla sürdürmeye karar verir; grup kısa bir süre sonar dağılır.

Fikret Kızılok Cahit Oben 4'den ayrıldıktan bir süre sonra ilk solo plağını doldurur. Dört şarkılık bir EP'dir bu: "Ay Osman - Colours / Sevgilim-Baby". Bu plak o yıllarda fazla ses getirmez. Bunun üzerine Kızılok okulunu bitirmeye karar verir. Yine de zaman zaman arkadaşlarının kurduğu 'Kaygısızlar'la birlikte çalışır, Barış Manço'ya eşlik eder.

AŞIK VESYEL, KIZILOK’UN MÜZİK HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
Dişçilik Yüksekokulu'nun son sınıfında okurken müzik hayatını tümüyle etkileyecek bir yolculuğa çıkar. O dönem ağırlığını iyice hissettiren aranjmanların dışında bir şeyler üretmeyi planlar, sazını kaptığı gibi Sivrialan’a gider ve Aşık Veysel ile tanışır.

O dönemde kendisiyle yapılmış bir söyleşide şunları söyler: " Veysel'i dinledim, sazını dinledim. Ve aşık oldum… Onun hissettiklerini içimde hissediyordum. Artık duramıyor, dayanamıyor, Veysel'den söylemek ve sesimi herkese dinletmek istiyordum."

Bu düşünceyle gitarını eline alan Kızılok stüdyoya girer ve Aşık Veysel'in "Uzun İnce Bir Yoldayım" türküsünü yeni bir düzenlemeyle kayda alır. Bunu bir 45'lik olarak yayınlar. İkinci solo 45'liğidir bu; Fikret Kızılok'un hayatında da önemli bir dönüm noktası... Arka yüzünde sözlerini kendi yazdığı bir halk şarkısı, "Benim Aşkım Beni Geçti" yer alır.

İLK ALTIN PLAK
Kızılok’un bir sonraki plağı "Yumma Gözün Kör Gibi ! Yağmur Olsam", asıl çıkışını yaptığı plak olur. Her iki beste de Fikret Kızılok'undur. Plakta, gitar, tumba ve sazın yanında değişiklik olsun diye enstrüman olarak tahta ve taş kullanır Kızılok. Şarkılar çok beğenilir, plak çok satar ve sanatçı ilk altın plağını alır.

Bu başarının ardından fazla ara vermeden bir 45'lik daha yapar Kızılok. Ancak bu kez kendisine ait bir şarkıyla ortaya çıkar: "Söyle Sazım". Plak kapağında, "Türk geleneklerine uygun 17 perdeli 'Hüseyni' düzende üç değişik sazın batı anlayışında ve çoksesli olarak kullanıldığı" bir şarkı olarak tanımlanır bu. Plağın arka yüzünde Kızılok'un Karacaoğlan'dan bestelediği "Güzel Ne Güzel Olmuşsun" vardır. Her iki şarkıda da kendisine Nedim Demirelli eşlik eder. Plak, listelerde de kendisini gösterir ve haftalarca 1 numarada kalmış olan Barış Manço'nun "Dağlar Dağlar"ını devirerek liste başı olur.

1970 yılını bu iki plakla kapatır Fikret Kızılok. Bu plaklar yıl sonunda Hey dergisi tarafından düzenlenen 'Yılın Müzik Oskarları' anketinde görülmemiş bir başarıya imza atar: "Söyle Sazım", Yumma Gözün Kör Gibi" ve "Güzel Ne Güzel Olmuşsun", Barış Manço'nun "Dağlar Dağlar"ının ardından sırasıyla ikinci, üçüncü ve dördüncü olur. Fikret Kızılok da aynı ankette 'Yılın Erkek Şarkıcısı' seçilir.

1970 yılının getirdiği başarıların ardından bir süre plak yapmayan sanatçı Çiğdem adlı genç bir şarkıcının "Dağlar Ağlar Ağlar Pir Sultan Deyi / Nenni, Nenni" adlı plağının düzenlemelerine imza atar. Bu arada bir Anadolu turnesine çıkar. Turne sırasında Siverek yolunda donma tehlikesi geçirir; bir kamyon şoförü tarafından kurtarılır. Bu olayın ardından bir plak yapar ve "Emmo" adlı bestesini bu kamyon şoförüne ithaf eder. Plağın arka yüzünde Ahmed Arif in şiiri üzerine bestelediği "Vurulmuşum" adlı şarkı vardır. Kızılok, 1972'de bu şarkıyla Bulgaristan'da yapılan Altın Orfe festivaline katılır.

AŞIK VEYSEL’İN ÖLÜMÜ ÜZERİNE SAZI BIRAKTI
Sanatçı, bu plağıyla şirketini de değiştirmiş ve Sayan Plak'tan Grafson'a geçmiştir. 1973'te bu şirket etiketiyle bir dizi plak yayınlar. Bu plaklarda yer alan şarkılar, Kızılok'un yazdığı "Bir Ali Var" adlı oyunun bölümleridir: "Gün Ola Devran Döne", "Anadolu'yum", "Leylim Leylim (Kara Tren)", "Köroğlu Dağları", "Tutamadım Ellerini" ve "Gözlerinden Bellidir".

Bu plakların art arda yayınlanmasının ardından kaybolur Fikret Kızılok. Diş hekimi olmuş ve muayenehane açmıştır. Plak şirketini de değiştirmiş ve Şah Plak'a transfer olmuştur. Bu şirket hesabına ara ara plak yayınlar sadece. Bu arada onu çok üzen bir olay olur: 21 Mart 1973'te Aşık Veysel ölür. Haberi alır almaz Sivrialan'a gider Kızılok. Veysel'in cenazesine katılan tek sanatçıdır. O kadar üzülür ki, sazını Veysel'in mezarı başında kırar; bir daha da eline saz almaz:

Veysel'in ölümü üzerine kendini tümüyle diş hekimliğine veren Kızılok 1975'te Tehlikeli Madde adını taşıyan yeni grubuyla uzunca bir Anadolu turnesine çıkana kadar ortalıkta gözükmez. Turnenin ardından İstanbul'da seri konserler verir. Tehlikeli Madde ile folk motiflerinin rock ile harmanlandığı şarkılar yapar. Giderek folk motiflerinin yerini daha alaturka sesler alır. "Haberin Var mı / Kör Pencere - Ay Battı", bu dönemin en önemli plağı olarak dikkat çeker.

Kızılok, son 45'liğini Mart 1976'da yayınlanır. Mahzuni Şerif'ten "Biz Yanarız" ve vazgeçemediği Veysel'den "Sen Bir Ceylan Olsan" adlı türküleri yorumlar sanatçı bu plağında.

Bir yıl sonra, 1977 ortalarında, 1971-'72 yıllarında yaptığı ancak o güne dek yayınlamadığı kimi kayıtları bir albüm olarak piyasaya sürer. "Not Defterimden" adını taşıyan bu albümde Kızılok'un deneysel çalışmaları vardır : Atonal bir altyapı üzerine Nazım Hikmet şiirini koyar ve kendi deyimiyle "şarkıcılığı değil, müzisyenliği" dener.

Ancak dönemin 'nazik' siyasi ortamında bu albüm fazla ortalarda gözükemez. Nazım Hikmet adının da etkisiyle çıktıktan kısa bir süre sonra toplatılır. Fikret Kızılok, plağının toplatılmasından etkilenir ve müziği bıraktığını açıklar. O güne dek 13 altın plak ve çeşitli ödüller alan sanatçı, bundan sonra derin bir sessizliğe gömülür.

UZUN SÜRE MÜZİĞE ARA VERDİ
Yıllar sonra döner Fikret Kızılok, hem de popüler müziğin en muhteşem albümlerinden birisine, "Zaman Zaman"a imza atarak...

'Zaman Zaman' albümünde aşk şarkıları söyleyen Kızılok 90'ların başında, yükselen değerlerin yarattığı hilkat garibesi magandalara 'Vay Hayvan Vay' (Why High One why) diyerek sesleniyordu. 'Yana Yana' albümündeki aşk şarkıları arasına sıkışan bu beste hak ettiği ilgiyi bulamamıştır.

Bir süre sessiz kalan Fikret Kızılok, sonra art arda 'Demirbaş-Müzikal Vaziyetler', 'Vurulduk Ey Halkım', 'Devrimcinin Güncesi' albümlerini yayımlayarak aydınlık Türkiye'den yana olan tavrını net bir şekilde otaya koyar.

Boyalı basın, bir yandan Kızılok'a 'Protest Müziğin ünlü ismi' etiketini uygun görürken diğer yandan, tükendiği ve çareyi, modası geçmiş sloganlarda aradığını yazar. Aşık Veysel'lerle, Karacaoğlan'larla başlayan serüven çağdaş değerleri müzik yoluyla arayan bir çabaya dönüşmüştür.

Fikret Kızılok, müziğe başladığı ve sürdürdüğü ilk yıllarını şöyle aktarır;'1960-70'li yıllar bizler için, dünyayı değiştirebiliriz, umutlarıyla geçen gençlik yıllarıydı. Kendimizi ifade etmemizin de dışa vurumu, şarkılarımız, türkülerimiz, öykülerimizdi. İlericiydik, haklıydık, aceleciydik...'

Fikret Kızılok, hayranlarını mateme boğarak, Eylül 2004’de aramızdan ayrıldı.
 
BELKIS ÖZENER

Türk Sineması’nın gizli sesi, 300’ü aşkın filmde Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Filiz Akın gibi pek çok sinema yıldızının seslendirmesini yapan ve aynı zamanda filmlerdeki şarkıları seslendiren Belkıs Özener,Türk Sanat Müziği sanatçısıdır.

1940 yılında doğmuştur. Henüz 16 yaşındayken Tepebaşı'nda ilk defa sahneye çıkar. 19 yaşında evlenir ve Benek, Bengü ve Barkın adlarında üç çocuğu olur.

Türk Sanat Müziği sanatçısı ablası Gönül Yazar'ın aksine çok fazla sahne çalışması yapmayıp daha çok Yeşilçam filmlerinde Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik gibi sinema yıldızların yerine şarkıları seslendirmiştir.


BELKIS ÖZENER DAMARIMDA KANIMSIN


Belkis Ozener Sevemedim Karagozlum

 
Erkin Koray

ERKİN KORAY

Elektro bağlamanın yaratıcısı, İlginç sentez adamı, Türk Rock müziğinin babası Erkin Koray, 24 Haziran 1941'de İstanbul'da dünyaya gelir. Enver beyle Vehice hanımın ilk oğludur. Annesi Vecihe Koray, Belediye Konservatuarında piyano öğretmeni olarak çalışıyordu ve müzisyen bir anneye sahip olmak, kendisinin ve kardeşi Korkut Koray'ın ufak yaşlarda müzikle tanışmalarında önemli rol oynadı. Bir başka deyişle Türk rock'ının üç devinden biri olan Erkin'de müziğe annesinin karnında başlamıştır. Klasik müzik evde tüm yaşamı biçimlendirir. 5 yaşında piyano dersi almaya başlar. Daha sonra gitara ilgi duyar. Gitarın daha canlı ve hareketli olması O'nun bu seçiminde önemli rol oynamış olabilir. Kardeşi Korkut'la beraber sıkı bir müzik eğitiminden geçerler. Annesinden almaya başladığı piyano dersleri ile müzikle ilgilenmeye başlayan Erkin Koray'ın rock'n'roll'a karşı olan yakın ilgisi, ortaöğrenimini gerçekleştirdiği Alman Lisesi sıralarındayken başlamıştır . Dönemim ünlü Rock'n Roll parçalarını arkadaşlarıyla birlikte çalmaya başlar. Bu dönem içinde Türkiye'de bu tarz müzik yapan ilk ve tek grup Deniz Harp Okulu Orkestrasıdır.

Erkin Koray ve arkadaşları çalışmalarını amatörce sürdürürken karşılarına büyük bir fırsat çıkar. 1957 yılında Galatasaray Lisesinde bir konser verirler. Seyirciler arasında o zaman orta ikiye gitmekte olan Barış Manço da vardır.

Erkin Koray ve arkadaşlarından çok etkilenen Manço, bir gün kendisinin de böyle konserler vereceğini hayal ederek müzik çalışmalarını sürdürür. Bu konser Erkin Koray'ın müzik hayatına start verir. Liseyi bitirince atom mühendisi olma gibi düşünceleri olan Koray'ın bir yandan da rock'n'roll tutkusu peşini bırakmıyordu. Sonunda müzik daha ağır bastı ve okulu bitirir bitirmez evi terkedip hayatını müzikten kazanmak üzere yola koyuldu.

Bu dönemlerde Türkiye'de müzisyenlerin elinde gitar bulunması, hele bir de elektrogitar bulunabilmesi zor ve nadir rastlanan bir olaydı ve Erkin Koray bir şekilde eline geçen ilk gitarlarla kendi kendine çalışmaya başladı.

1960'ların ilk dönemlerinde Erkin Koray, aralarında davulda kardeşi Korkut Koray'ın da bulunduğu Erkin Koray ve Ritmcileri isimli grubuyla, kendisinin gitar çalıp söylediği ve rock'n'roll çaldığı bar ve klüp programları yapıyordu. Daha sonra kendisine gelen 45'lik doldurma teklifini kabul eden Koray, ilk 45'liği 'Bir Eylül Akşamı/It's So Long'u kaydeder. Bu plağın özellikle B yüzünde bulunan It's So Long'un, İngiltere'de Beatles'ın öncülük ettiği Beat müziği özelliklerini taşıması ve Beatles'ın ilk plağı 'Love Me Do' ile hemen hemen aynı tarihte piyasaya sürülmüş olması, yani Koray'ın bu tarzı Beatles'tan hiç bir şekilde etkilenmeden kendi içinden geldiği gibi ortaya çıkarmış olması bir hayli ilginçtir.

Sıra askerliğe gelmiştir. Bu 45'likten sonra askere giden Erkin Koray Vatani görevini Eskişehir Hava Kuvvetleri Caz Orkestrasında yerine getirir. Bu dönemde türkülerimizi tanır ve bunları Batı müziği tınılarıyla yorumlamaya başlar. Askerden döndükten sonra bir süre daha İngilizce çalışmalarına ve klüp programlarına devam eder. Bu programların birine seyirci olarak gelmiş olan İstanbul Plak yetkililerince fark edilen Koray, 1967 yılında ülke çapında üne kavuşmasında büyük rol oynayan 'Kızları da Alın Askere' isimli 45'liğini yayımlar.

Bu plakta çalan grup Erkin Koray Dörtlüsü grubuydu. Erkin Koray bu grupla başka çalışmalarda da bulunur; hatta 1968 yılında Altın Mikrofon yarışmasına girip dördüncülük alır.

Bu dönemler ilerlerken Koray, uzun süreden beri saçına makas vurdurmadığı için Türkiye'ye göre o dönemler gayet marjinal gelen bu davranıştan ötürü oldukça tepki alıyordu. Sene 1970'e geldiğinde, çok daha ciddi anlamda rock ve özellikle Türkiye'ye göre son derece 'Underground' olarak adlandırılan bir müzik yaptıkları grup olan Yeraltı Dörtlüsü'nü kurar. Aslında Erkin Koray'ın bu grupla beraber çaldığı şarkılar dönemin popüler şarkı ve türkülerinin aranjmanlarından başka birşey değildi ama ne aranjman!



Koray dönemin türkü, türk sanat müziği gibi eserlerini Underground tarzda yorumluyordu. Bunu yaparken grubuyla kiraladığı komün evlerinde batı rock müziği ve doğu müziği hakkında ciddi araştırmalar yapıyorlardı bu araştırmalar sonucu ortaya çıkan çalışmalarda bu iki kültürün müziğini sentezliyorlardı. Bunlara örnek olarak 1970 yılında aranjmanını yaptığı dönemin popüler Neşet Ertaş türküsü 'Kendim Ettim Kendim Buldum' (Bu parçanın aranjmanını aynı sene içerisinde Cem Karaca da yapmıştı), türk sanat müziği olarak 'Nihansın Dideden','Kıskanırım', 'İstemem', Anadolu Rock olarak 'Köprüden Geçti Gelin' verilebilir. Bu aranjmanların yanısıra, grubun tamamen kendilerine ait olan ve batının psychedelic rock grupları ile yarışacak nitelikte olan 'Meçhul', 'Gel Bak Ne Söyliycem', 'Gün Doğmuyor', 'İlahi Morluk' gibi çalışmaları da mevcuttur. Bu dönem Erkin için parlak bir dönemdir. Yapmacıksız , kendi yorumuna yeni motifler katarak yapar müziğini. Yaşam tarzına hippy felsefesini uygular.

Yeraltı Dörtlüsü ile psychedelic rock yaparken yararlandıkları en büyük avantaj, batıdaki Pink Floyd, Grateful Dead gibi psychedelic rock gruplarından daha doğuda bir ülkede yaşamalarıydı. Dönemin Avrupalı çoğu rock müzisyeninin doğu mistisizmine ve de özellikle Hindistan'a merakı vardı ve bu merakı müziklerine de bol miktarda yansıtıyorladı. Bunun en önemli örneklerinden birisi Beatles'ın önce 'Norwegian Wood' adlı 45'liklerinde, daha sonra da 'Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band' albümlerinin 'Within You Without You' parçasında 'Sitar' kullanmasıydı. Sitar kökeni doğudan gelen bir enstrümandı ve bu enstrümanı İngiltere'de Beatles; Türkiye'de ise o dönemlerde Rock Müziği ile oldukça ilgili bir müzisyen olan 'Orhan Gencebay' kullanıyordu. O dönemlerde Erkin Koray ve Orhan Gencebay birbirlerinin müziklerinden ve fikirlerinden son derece etkilenmiş oldukça iyi iki arkadaştı ve bol miktarda fikir alışverişleri yapıyorlardı. Zaten Erkin Koray'ın 1974 ve sonrası doğu müziği etkilenimli çalışmaları da bu fikir alışverişlerinin meyvalarıydı.

Supergroup'un yaptığı çalışmalardan özellikle 'Yağmur', o dönemlerde genelde Orhan Gencebay bestelerini yorumlayan Mine Koşan'ın da söylediği bir Vedat Yıldırımbora bestesiydi. Erkin Koray'ın ellerinde şahane bir psychedelic rock parçasına dönüşen bu aranjman, Orhan Gencebay tarzındaki besteler ile psychedelic rock'ın ne kadar uyumlu olduğunun en güzel örneklerinden birisidir. Bu parça listelerde büyük başarı kazanır. Fakat bu grupta uzun sürmez. Erkin Koray Supergroup 1972 yazına kadar çalışmalarını devam ettirdikten sonra maddi sıkıntılardan dolayı Yeraltı Dörtlüsü macerasını 1971'e kadar sürdüren Koray, 1971'de grubu dağıtıp John Lennon'la olan efsanevi görüşmesini gerçekleştirmek ve orada bir süre macera yaşamak amacıyla Fransa'ya gitti. Fransa dönüşünde yeni bir grup arayışına giren Koray, 70'lerdeki ikinci grubu 'Erkin Koray Supergroup'u kurdu. Bu grupla rock müzik piyasasına iki adet çok sağlam 45'lik kazandırdı.

Grubun dağılmasından çok kısa bir süre sonra Koray, 'TER' adlı yeni bir grup kurdu. Erkin Koray bu grupla daha önce yapmadığı kadar underground çalışmalara yönelmek istiyordu. Bunu da bu grupla çıkarttığı 'Hor Görme Garibi' isimli 45'lik gayet iyi gösteriyordu. Bu plağın A yüzünde Erkin Koray, Orhan Gencebay'ın parçasını Heavy Metal'e yakın bir sertlikte yorumlamıştı. Fakat ne yazık ki yaşadığı ülkenin plak yapımcılarının underground müzik anlayışına pek de sıcak bakmamaları nedeniyle bu grupla başka plak yapamadı. TER grubu da dağıldıktan sonra 45'lik çıkarmadığı 'STOP!' isimli bir grup kuran Erkin Koray, daha sonra tamamen kendi adına çalışmalara girişti. Bunlardan ilki, enfes bir psychedelic rock şaheseri olan 'Mesafeler' isimli parçadır.

Avrupa'da Alice Cooper ve David Bowie renkli yüz makyajlarıyla sahneye çıkmaya başlamıştır. Erkin de uygular bu modayı ve büyük ilgi görür. Bu çalışmadan sonra Erkin Koray uzun süreliğine yurtdışına gider. Erkin'nin müziği artık yeni bir boyut almaya başlamıştır. Orhan Gencebay'la olan beraberlik ve yıllardır ilgisini çeken Doğu mistizmi meyvesini vermeye başlamıştır. Ve Erkin Koray'ın icat ettiği 'Elektro bağlama' nın nağmeleri sarar ortalığı. Arabesk Erkin Koray'ın müziğinde yerini almaya başlamıştır. Bu sırada da felsefe gezilerine ara vermez. Yolculuk bu sefer Doğu mistizminin ve hippy felsefesinin kaynağınadır. Hindistan , Nepal , İran , Kuzey Afrika uğradığı yerlerdir.

Yurtdışından döndükten sonra doğu etkilenimli çalışmalarına yer vermeye başlar. Bunlardan en önemlileri, hemen hemen bütün Türkiye'nin çok iyi bildiği 'Şaşkın', 'Arap Saçı', 'Fesuphanallah' gibi çalışmalardır. Bu dönemde bu tarz çalışmalara ağırlık vermesinin yanında 'Krallar', 'Hadi Hadi Oradan' gibi rock çalışmaları, hatta başlı başına rock parçalarından oluşan 'Elektronik Türküler' adında bir tane de LP yapan Koray, 1974-1977 yılları arasını böyle geçirdi. 1977 yılında,70'lerde Türkiye'de kurduğu son rock grubu olan 'Erkin Koray Tutkusu' isimli grubunu kurup, bu grupla aynı adı taşıyan bir rock LP'si çıkarttıktan sonra uzun süreler ortadan kayboldu Erkin Koray. Uzun bir süre yurtdışında yaşamak üzere Koray'ın Türkiye'yi terk etmesinin birçok nedeni vardı. Bunun en önemli nedeni, 70'lerin ikinci yarısında Türkiye'de cereyan etmiş politik gerginlikler ve bu gerginliklerin ülkeyi müzik yapılamayacak hale getirmesiydi.

12 Eylül Darbesinin haberini yurdışındayken alır. 1981 sonlarında yurda dönmeye karar verir. Bu dönemdeki Orhan Gencebay - Erkin Koray arabesk-pop çalışmaları Türkiye gerçeğini vurgular. Bu çalkantılı dönemde politikaya soyunmaya karar verir. Ama kıyısından döner. Yurtdışından döndükten sonra uzun bir süre tamamen solo çalışmalar yapan Erkin Koray'ın bu dönemdeki en ünlü çalışması şüphesiz 'Çöpçüler'dir.

90'larda zaman zaman çalışır, ama daha çok kızıyla ilgilenir. Israrla okula yollamaz. Sisteme tavrını birkezde burda koyar. Uzun süre İstanbul'a uğramayan Erkin Bodrum'da Estarabim adlı bir bar açar. Hem işletir, hemde şarkı söyler. Bu dönemde yayın hayatına başlayan binlerce özel radyo'da 'erkin koray klasikleri yayınlanmaktadır.

Yeni nesil yeni seçim' dönemidir. Pop müziğinde patlamalar yaşanmaktadır. Bu dönemde piyasada o kadar çok pop müziği albümü ve sanatçısı vardır ki sanırsınız pop sanatçısı üretim çiftlikleri kurulmuş da adlarını bile bugün anımsıyamadığımız bu kişiler buralarda üretilip yeni seçimlerde bulunacak olan yeni nesil'in kullanımına sunuluyor. Bu patlamalar daha sonraki yıllarda 'Halk Müziği' Rock ve Nostalji olarak devam etmiştir. 1996 yılında tüm bu patlamaların ortasında uzun bir suskunluk dönemi sonrası 'Gün Ola Harman Ola' albümüyle Erkin Koray yeni şarkılarını yeni nesil için söyler. 59 sene kolay geçmemiştir Erkin Baba için. Sokak kavgaları, konserler, turneler, seyehatler, hastalıklar... Fakat bu güne kadar ilk günkü çizgisini sürdürmüştür. Erkin koray için ' Rock bir müzik türü değil, bir hayat tarzıdır.' Devlerin Nefesi isimli son albümünü Haziran 1999'da çıkaran Erkin Koray, İzmir'de yaşadıktan sonra İstanbul'a yerleşmiştir.

ERKİN KORAY - Senden Başka Kimse Yok İçimde

 
Cem KARACA

Doğum tarihi 5 Nisan 1945
Doğum yeri Türkiye / Istanbul
Ölüm tarihi 8 Şubat 2004

Annesi Ermeni asıllı Toto Karaca ve babası Azeri asıllı tiyatrocu Mehmet Karaca olan Cem Karaca, sanatla iç içe büyüdü. Ortaöğrenimini Robert Kolej'de yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın ardından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur. Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca popüler rock'n'roll parçalarını söylüyordu. O dönemlerde kendisinin en büyük destekçilerinden biri de İlham Gençer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini oldukça ilerletmişti. Bu yıllarda aynı zamanda tiyatro ile de ilgilenen Cem Karaca çeşitli oyunlarda da görev aldı.

Askerliği sırasında Anadolu'nun ilkokul kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını fark etti. Asker arkadaşının çaldığı bağlama ise onu bambaşka diyarlara taşıdı. Bir zamanlar ilkel ve sıkıcı bulduğu müziğin kendi duygularını anlattığını keşfetti.

1967'de askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katıldı. Bu grupla Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalayla ikinci oldular ve doğu-batı müziği sentezinde şarkılar üretmeye çalıştılar.

'Resimdeki Gözyaşları' isimli parçayla büyük başarı elde eden Apaşlar'la Batı Almanya'ya gitti. Apaşlar'la olan beraberliği 1969'un sonlarına kadar sürdü. Grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar dağıldı.

Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay ile birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Bu sırada Almanya'ya giderek Ferdy Klein Orkestrası'yla dört tane 45lik doldurdu. Amacı maddi sıkıntı yaşamadan çalışmalar yapmaktı.

İlk 45'likleri 'Dadaloğlu' ile büyük bir başarı elde ettiler. Fakat 1972'de Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar nedeniyle Kardaşlar'la yolları ayrıldı. Bu sırada eşi benzeri görülmemiş bir değiş-tokuş meydana geldi. Cem Karaca, Kardaşlar'dan ayrılıp Anadolu popun güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar da Moğollar'la anlaşamayan Ersen Dinleten'i gruplarına dahil etti.

Üç 45'lik çıkaran Karaca, Moğollar'ın dağılmasıyla kariyerinin en önemli dönemini yaşayacağı Dervişan grubunu kurdu. Dervişan politik rock'ın yanısıra progressive rock'ın Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynadı.

Aynı zamanda tam anlamıyla ilk stüdyo albümünü bu grupla çıkardı: 'Yoksulluk Kader Olamaz'. Dervişan'ın dağılmasından sonra Edirdahan isimli grubu kurdu. Yeni albümü 'Safinaz'la eski başarısını elde edemedi. Bu albümden sonra Almanya'ya gitti ve 1987'ye kadar sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Bu dönemdeki çalışmalarında sık sık gurbet acısı gibi temaları işledi. Bu süre içindeki en iyi albümünü Almanca olarak çıkardı: 'Die Kanaken'. Bu albümde yabancı düşmanlığı, gurbetçilerin yaşamı gibi konuları işledi. Albümdeki bazı parçaların Türkçesini sonraki albümlerinde kaydetti. 'Die Kanaken' albümünün arka kapağında kendisiyle ilgili şunlar yazılıydı:

Cem Karaca ülkesi olan Türkiye'de bir rock yıldızı. Ülkesinde 50'ye yakın 45'lik ve LP yayınlayan Karaca'nın parçalarının çoğu sosyal içerikli sözlere sahip. 1981'in ocak ayında Almanya'dayken son albümü yüzünden ülkesinde aranmaya başladı. Bunun üzerine Karaca, ülkesine geri dönmedi. Mallarına el konan şarkıcı 200 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 1983'te de darbeci generaller onu Türk vatandaşlığından attılar...

Almanya'da daha çok Nazım Hikmet'in şiirlerini seslendirmesiyle tanınan Karaca, ilk olarak 1983'ün başlarında Almanca sözlerle ve doğu-batı sentezinden oluşan bir müzikle seyirci önüne çıktı... Amacı Türkiye'de olan biteni anlatmak değil, burada olup bitenleri anlatmak ve Alman-Türk ilişkilerini düzeltmeye çalışmak. Şarkıları yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkdan bahsediyor.

Yurda döndüğü zaman Turgut Özal'ın elini öptüğü iddia edildi ve döneklikle suçlandı. Hem Cem Karaca hem de Özal ailesi bu iddianın gerçek olmadığını ısrarla belirttikleri halde, sanatçı yine de 12 Eylül bozgununa sorumlu arayan eski solcuların günah keçisi olmaktan ve dışlanmaktan kurtulamadı. Bu aydın sapmasını hicvettiği 'Yarım Porsiyon Aydınlık' adlı şarkısında 'hiç bir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz' diyerek kırgınlığını dile getirdi.

Seksen sonrası dönemde müzik yapımcılarının desteğini alamadan çıkardığı albümler o yıllar büyük ses getirmemesine karşın, yıllar için şarkılar değerini buldu. Oh Be, Kahya Yahya, Hep Kahır gibi hit şarkılar bu dönemde çıktı.

Ülkesine yeniden dönüşünden sonra ilk albümünü 1987'de eski arkadaşı Cahit Berkay'la birlikte yaparlar. 'Merhaba Gençler Ve Her Zaman Genç Kalanlar'.

Bundan bir sene sonra 1988'de, aranjör Oğuz Abadan'la birlikte 60'lı yılların sonunda yaptığı çalışmalarda da olduğu gibi, orkestrasyona ağırlık vererek, yaylı varyasyonlarının hakim olduğu bir başka çalışmayı gerçekleştirirler: 'Töre'.

1990 ve 1992'de Uğur Dikmen ve Cahit Berkay'la 'Yiyin Efendiler' ve 'Nerde Kalmıştık' albümleriyle biraz da olsa eski günlerine döndü. 1997'de çekilen 'Ağır Roman' filminde seslendirdiği 'Resimdeki Gözyaşları' ile yeniden popüler oldu.

1999'da Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu, Ahmet Güvenç ve Uğur Dikmen'in desteğiyle 'Bindik Bir Alamete...' isimli albümünü çıkardı. Son albümü de sayılabilecek olan bu albüm eski günlerin gürül gürül Cem Karaca'sının yeniden geri döndüğü başarılı bir çalışmadır. 'Kahpe Bizans' filmi için üç parça kaydedip, filmde küçük bir rol aldı.

2000'li yıllarda çeşitli şiir çalışmaları da yaptı. Barış Manço'nun efsanevi grubu Kurtalan Ekspres'le birleşerek konserler verdi. Son olarak Yol Arkadaşları isimli grubuyla sahneye çıkan ve bu grupla son albümü Hayvan Terli ve Murathan Mungan albümündeki Göç Yolları isimli şarkıyı kaydeden Cem Karaca, 8 Şubat 2004'de hayata gözlerini yumdu.

Çok Yorgunum Beni Bekleme Kaptan ..

 
ALPAY (NAZİKİOĞLU)

11057.jpg


1938 doğumlu hukukçu, reklamcı, futbolcu,asteğmen ve mahcup şarkıcı Alpay Nazikioğlu, bir öncü olmamakla beraber içine girilen süreci doğru bir biçimde tercüme eden bir mantığa sahipti.

Alpay’ın ilk dönemi çoğunlukla İngilizce ve İspanyolca cover ve özgün besteye dayanmakla beraber kariyerinin ilk şarkısının Kara Tren olması gayet ilginç ve manidardır. 1963 yılında henüz sahneye çıkmaz iken Doruk Onatkut orkestrası ile kaydettiği Kara Tren Türkiye radyolarından Alpay’ın sesinin duyulmasını sağlamıştı.

Kara Tren, 1964 sonrasında bu kez Alpay’ın ilk grubu olan Arkadaşları eşliğinde yeniden kaydedilecekti. Kendi kurduğu Penguen plakları kapsamında yapılan çoğu yerli beste olan İngilizce ve İspanyolca şarkıların arasına Kara Tren’in yanısıra, Gelin Ayşem ve Efem de eklenecekti. Alpay’ın reklamcı olması (Pınar Reklam) TPAO için hazırlanmış bir plakta bu 3 şarkının daha geniş kitlelere ulaşmasında etkin olmuştu. Sözkonusu plak, Alpay’ın sesinden okunan halkın TPAO’yu sahiplenmesi için hazırlanmış bir metni barındırmıştır. Bu metnin geri planında da ilk dönem elektronik müzik/concrete musique tınılı bir eşlik yer almaktadır.

O dönemde Alpay’ın arkasında alabildiğine yetkin ve ufku açık bir topluluk vardı: Alpay ve Arkadaşları... Piyanoda Murat Sungar (Sweaters, SSS Sextet üyesi, Büyükelçi, eski ABGS Genel Sekreteri), basta Şanar Yurdatapan (Kuyruklu Yıldızlar üyesi ve Alpay’ın kuzenidir. Babası Danyal Yurdatapan asker kökenlidir ve 27 Mayıs sonrası valilik görevi yapmıştır.), davulda Durul Gence’nin (Somer Soyata, Sweaters ve SSS Sextet üyesi) çekirdeğini oluşturduğu grupta, gitarları bir dönem Robert Anglin, ama çoğunlukla Tarık Öcal (Vikingler üyesi) çalmıştır. Yalçın Ateş de zaman zaman grubun kadrosunda görünmüştür.

1966 yılına kadar Burak Gürsel (Büyükelçi) başta olmak üzere yerli bestekarların yabancı dildeki eserlerini seslendiren Alpay, o yıl Sayan hesabına yaptığı bir EP’de Kirpiklerin Ok Ok Eyle türküsünü seslendiriyordu. Zorlama bir köylüleştirme ile yorumladığı bu türküler sanki yabancı aksanıyla yapılan folklorik düzenlemelere karşı bir tepki gibidir. Öte yandan ne Alpay’ın ne de diğerlerinin sahiciliğinden bahsetmek için henüz çok erkendir.

1970’lerin başında Alpay’ın Diskotür ile çalışmaya başlaması (öncelikle Disko) Antuan Şoriz’in genç dimağlara açık prodüksiyon mantığıyla yenilenme imkanı bulmasını da beraberinde getirdi. Bu isimlerden biri Bora Ayanoğlu idi. Fabrika Kızı ve Tren gibi Alpay’ın salon şarkıcısı imajından sıyrılıp dönemin rengine uygun bir Donovanvari duruş kazanmasına yardım etti. Bu dönem, Alpay’ın gerçek anlamda yerli besteyle tanışmasını da kendiliğinden getirdi. Suna ve Akça Kızlar plağında ise Yalçın Tura mantığına yakın bir folklorik yaklaşımı benimsedi. Diskotür dönemi özellikle ilk yıllarda bir seri üretim görüntüsü veren Alpay, kitlelerle en doğru iletişimi kurabilmek için türler arası bir rota izledi.

Anadolu Pop akımının tüm hızıyla sürdüğü bu döneme Alpay’ın gerçek anlamda ilk katılışı 1972’de “Dağların Gözyaşları” ile oldu. Dağların Gözyaşları, Alpay’ın folklorik düzenleme mantığının tamamen rock yönüne kaymasını sağlayan bir eser olması bağlamında bir dönüm noktasıdır. Bu plakta Alpay sürekli bir eşlik grubuna kavuşmuş oldu. Plaklarında açıkça belirtilmese de Alpay’a eşlik eden bu ekip Ankara’nın ünlü psychedelic gruplarından biri olan Oksijenler’di.

Oksijenler ekibinden Ferit Ergin, Dışişleri Bakanlığında çalışıyordu. Dışarıda çalışma yasağına karşılık o da sahneye uzun saç peruğuyla çıkıyor ve plaklarda beste hanesinde ismini “Feridun Erginer” olarak yazdırıyordu. Ferit Ergin, gitarın yanısıra rock tavırlı bağlaması ile de Alpay’ın o dönem soundunu zenginleştiren bir müzisyen oldu.

1972 yılında Alpay’ın bu kez 3 Hürel grubu ile birleştiğine şahit oluyoruz. Alpay’ı anadolu pop tarzında süreklilik kazandıran bu birleşme “Aşk Böyledir-Gönüllerde Bahar” plağını beraberinde getirdi. Tipik Hürel soundundaki plakla başlayan beraberlik konserde grubun sade yapısının Alpay’ın konvansiyonel repertuvarını karşılamada yetersiz kalması sonucunda uzun süreli olamadı.

Bu plağı takiben Alpay, Oksijenler ile birlikte 1973’de Can Karagözlüm plağını yaptı. Aynı yıl yayınlanan 7 Dilde Alpay uzunçalarında Dağların Gözyaşları yeniden icra edildi. Yine 1973’de yapılan “Kalenin Bayır Düzü-Köylü Kızı” 45’liği ile bu kez anadolu pop denemelerinde rafine bir tını yakalamış bir Alpay ve Oksijenler ekibi vardır. Son Diskotür 45’liği olan “Ah Berelim”de ise bu kez Lüküs Hayat operetinden bir Cemal Reşit Rey eserinin ne denli anadolu pop mantığına uydurulabileceğinin gösterilmiştir. Böylelikle, yıllar öncesinin yerlileşme deneyimlerinden biri olan operet eserlerinden biri 70’lerin bağlamında anadolu pop sınıflandırması altında kendini yeniden üretmiştir.

Diskotür sonrası Ergin Bener’in Yonca şirketine geçiş yapan Alpay; o dönemde Türkiye’de yeni yeni kullanılmaya başlanan stereo kayıt ve 4 kanallı stüdyonun ilk denemesini de Yonca döneminde yaptı. Stüdyo Hayri’de yapılan kayıtta hem Ferit Ergin, hem de Zafer Dilek yer aldı. Yekte’nin kaydında ilk kez alaturka keman denemesine girişen ekip, Seni Dileniyorum’da da Uriah Heep’ten Titanic’e herkesi içine alan afro rock tarzına da göz kırpmayı ihmal etmedi. Kayıtlarda dört kanallı kayıt imkanlarının kullanımı ile sağlam bir groove yakalandı.

1974 yılında Ferit Ergin ve Talat Kurter’den oluşan bir ekiple yine bir progresif anadolu pop ürünü verdiler. Binali Selman’ın da eklendiği ekibin muhteşem işi bir Talat Kurter bestesi olan “Dağlar Engel Oldu Yol Bulamadım”dı. Ritm 68 kökenli bas gitarist Kurter, Alpay’ın bu dönemine sayıca az da olsa tesirli işler kazandıracaktı.

1974’ün 2.45liği yıl sonuna doğru yayınlanan “Ben Armudu Dişlerim”di. Bu 45’likte alaturka keman esprisi tıpkı Yekte’de olduğu gibi yeniden kullanılmıştı. Bu plağın hazırlanışında da Zafer Dilek yer almıştı. Ayrıca, bu plakta Ferit Ergin’in mesleki hayatını önplana çıkardığını, buna karşılık genç bir müzisyen olan Müjdat Akgün’ün gerek beste, gerekse performans ve düzenleme çerçevesinde Alpay’ın müzikal hayatında yerini aldığını görüyoruz. Nitekim, bu plağın arka yüzünde yer alan “Bak Kalbim” bestesi ile 1993 yılına kadar sürecek Akgün ekolünün başladığına da şahit oluyoruz. Akgün, anadolu pop’un yavaşlama kaydettiği ve yerini kentsoylu yerli bestelere bıraktığı bu dönemde Alpay için yeni bir Bora Ayanoğlu olacaktı.

1975 yılında Talat Kurter bestesi “Mecnun Derlerdi” ile sıcak anadolu pop dönemini bitiren Alpay, aynı plakta yer alan “Ayrılık Rüzgarı” ile “Esteralda Del Mar” günlerine hem dönüş yapıyor, hem de liste başı olmanın keyfini bir kez daha yaşıyordu. Bu ticari başarı böylesine güzel bir bestenin arada kaynamasına neden oluyordu.

Müjdat Akgün’ün Alpay’ın müziğine tartışmasız bir biçimde yerleşmesi ticari başarı sağlamayan; ancak Alpay’ın müzikal kariyerinde güzel bir parantez teşkil eden Güven Parkı uzunçaları ile oldu. Aslında sadece “Alpay” ismini taşıyan bu albüm tıpkı “White Album” gibi dinleyicilerce doğal süreç içinde Güven Parkı olarak adlandırılmıştı.

Senfonik rock ve rock opera tarzında olan yapıt, tıpkı Fabrika Kızı’nda olduğu gibi bu kez kente göç eden gündelikçi bir kadını konu ediyordu. Zafer Banu Hülya’nın vokal katkısında bulunduğu bu eser, ne var ki politize müziğin yükseldiği bir ortamda satış yapamadı. Bunun nedeni, büyük ihtimalle, dinleyicinin Alpay’dan beklentisinin üzerinde bir eser olması ve kalıplar içerisinde düşünmeye alışan dinleyicinin bu türü Alpay’a yakıştıramamasıydı. Bu anlamda Alpay’ın başına gelen bir nevi hayatında bir kez Türk Sanat Müziği albümü yapıp sattıramayan Mine Koşan durumuna benzer…Yani ne kemikleşmiş Alpay dinleyicisi bu türü benimsemiş, ne de politize müzik tüketicisi bu türe Alpay’ı layık görmüştü.
Bu dönem sonrasında da Alpay, zaman zaman anadolu pop türüne göndermeler yapan eserler üretti veya yorumlamıştır. Ancak, 1970’lerin ilk yarısındaki şiddetli dönem bir daha hiç yaşanmamıştır. Öte yandan, Alpay, gerek sahne repertuvarında, gerekse albümlerde bu eski türüne göndermeler yapmaktan geri durmamıştır.

Bu bağlamda, günümüze kadar olan anadolu pop göndermeli Alpay eserlerinden bahsedersek:
-Yeşil Gözlerin Sürmeli: 1979 yılında kurduğu vokal grubu Grup A adı altında kaydettiği bu çalışma funky bir gidişata sahip anadolu pop esintili bir yerli bestedir. Vokal grubu Müjdat Akgün, Alpay ve Ayşe’den oluşuyordu. Grup A, 1988 yılına kadar Alpay albüm ve konserlerinde yer aldı. Bu gruba 1987 yapım Hayalimdeki Resim albümünde Uğur adlı bir vokalist daha katıldı.
-Ben Giderim Yollar Gider: 1982 yılında yayınlanan Alpay 82 albümünde yer alan bu Levent Oner bestesi ilk olarak 1979 yılı Altın Mikrofon yarışmasında Coşkun Demir tarafından yorumlanmış ve hatta sanatçının sesinden plaklaştırılmıştı. Alpay versiyonunda ise ustaca kullanılmış fade efektleri, saz ve wahwah pedallı gitar uyuşumu ile 80’ler için gayet dolgun bir performans sunulmuştur.
-Dağların Arkasında Yar: 1994 albümü “Bu Kaçıncı Sevda”da yer alan bu çalışmada Erkan Oban bas gitar sololarıyla anadolu pop’tan ziyade 80’lerin özgün müzik furyasına yatkın bir yapı sergiler. Bu albümde ayrıca Yekte’nin yeniden düzenlenmiş hali vardır.
Alpay’ın müziğine anadolu pop çerçevesinden çok da uzak olmayan “yerlilik” bağlamında baktığımızda ise Alpay’ın Klasik Türk Müziği kapsamında da getirdiği özgün bir yaklaşım ve yorum farkı olduğunu görebiliriz. 1984 albümünde yer alan Zafer Sağlıksever bestesi “Derdimi Döktüm Ummana” ve 1991 albümü “Senin İçin”de bulunan Bora Ayanoğlu bestesi “Gözlerin Eski Bir Deniz Mavisi” Alpay’ın yorumladığı KTM izlenimli eserlere örnektir. Alpay, ayrıca 2004 albümü “Sessiz Kalma”da ise Abdullah Yüce’den tanıdığımız “Bu Ne Sevgi” adlı eseri de yorumlayarak birebir bu türün ürünlerini de döneminin popüler müzik eğilimlerine uygun olarak yorumlamaya açık olduğunu göstermiştir.
Özetle, Alpay, dünyada Tom Jones, Elvis Presley örneklerinde olduğu gibi popüler müzik kapsamında olabilecek her türlü işi içerecek bir yorumlama çerçevesine sahip bir anlayış ve kapasiteye sahip bir yorumcu olmuştur. Bu kapsamda, anadolu pop denilen tür de yerli bir damarı yakalamak, yani müslüman mahallesinde salyangoz satmamak anlamında uygulanacak formüllerden biriydi. Öte yandan, doğaldır ki bu geçiş müziği Alpay gibi çok boyutlu bir müzisyenin nihai formülü olmazdı. Nitekim bu dönem de bitti; ama sahnede “Yekte”, “Kalenin Bayır Düzü” ve hatta “Dağların Arkasında Yar” gibi tortularını bırakmayı da ihmal etmedi.

http://www.youtube.com/watch?v=efiXVSA_kTI
 
Re: ====== ERKİN KORAY =====

Kendisi yıllardır idolümdür müzikte, yaptığı işler kimi zaman Türkiye standartlarının dışındadır. Ülkemizde bundan 20 /30 yıl önce bu kadar sıra dışı işler yapmış ve gitarı komalı seslere bölmüş bi adamın daha yapacak çok seyi olmalı, cok yaşa Erkin baba.
bu arada bilmeyenler için küçük bir dip not; kendisinin tam adı MUSTAFA ERKİN KORAY'dır
 
MFÖ (Mazhar- Fuat - Özkan)

mfo.jpg


Önce Kaygısızlar, sonra Mazhar – Fuat ikilisi, arada İpucu Beşlisi ve son olarak Mazhar Fuat Özkan ya da tercih edilen adlarıyla MFÖ… Otoriteler tarafından Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli topluluğu kabul edilen grup karşımıza bu isimlerle çıktı, 1965’ten bu yana. "İlk" albümleri Ele Güne Karşı yayınlandığında aslında yirmi yıllık bir topluluktu Mazhar Fuat Özkan. Mazhar – Fuat adıyla yayınlanmış bir buçuk 45’lik (Türküz Türkü Çağırırız / Güllerin İçinden ve Lale Akat’ın Elveda Mutluluğum Merhaba Acılarım plağının arkasında yer alan o unutulmaz Hekimoğlu) ve bir albüm (Türküz Türkü Çağırırız) ile İpucu Beşlisi adıyla yayınlanmış bir 45’liğe (Heyecanlı / Hop Otur Hop Kalk) imza atan topluluk, Kaygısızlar adıyla da birkaç plak yapmış, Barış Manço’ya eşlik ettikleri dönemde, Manço’nun unutulmaz plaklarında çalmıştı.

Mazhar Fuat Özkan’ın temeli 1960’lı yılların hemen başında atıldı: Fuat’la Mazhar tesadüfen tanıştı, anlaştı, müzik yapmaya başladı. Bu tanışma konusunda rivayet muhtelif… Ama nesne ve özneler belli: Mazhar Alanson’un elinde bir Beatles plağı gören Fuat Güner, plağı beraber dinlemeyi önerir, eve giderler; dinlerken bir ara gitar ele alınır, akorlar çalınmaya başlar ve beraber müzik yapabileceklerini anlarlar. Plak kesin Beatles plağı ama albüm adı konusunda çelişkili bilgiler var. Tanışma yeri de kimi zaman bir pasaj, kimi zaman belediye otobüsü ya da Kadıköy’de bir çay bahçesi.

Kaygısızlar’ın ilk kadrosunda, Mazhar’la Fuat’ın yanında Ali Serdar ve Semih Oksay var. Topluluğun katıldığı ilk büyük sahne gösterisi de 1965 yılında üçüncüsü düzenlenen Boğaziçi Festivali. Yarışmalı festivalde Erol Büyükburç, İlham Gencer, Yurdaer Doğulu, Silüetler gibi dönemin önemli şarkıcı ve topluluklarıyla sahne alan Kaygısızlar’ın, bol bol ödül dağıtılan yarışmadan ödül alamayan tek topluluk olarak çıkmaları bir talihsizlik. Kaygısızlar, yarışmada beğeni toplamışlar, Münir Tireli’ye göre "tipik bir rahatsız beat kuşağını temsil eden bir poz vermişler ve bu festival konusunda da kaygısız tavırlarını sürdürmüşlerdi."

1967’ye kadar kendi kanatlarıyla uçan Kaygısızlar, o yılın sonlarına doğru Barış Manço ile birleşti ve birbiri ardına plaklar yaptı. Kol Düğmeleri, Seher Vakti, Kızılcıklar, Bebek, Unutamıyorum, Ağlama Değmez Hayat, Kirpiklerin Ok Ok Eyle, Kağızman hep bu dönemin şarkıları. Barış Manço – Kaygısızlar ortaklığı, verilen ürünlerin kalitesi ile takdire şayan ancak kısa süren bir ortaklık olması itibariyle üzücü. Barış Manço’nun erken dönem kayıtları içerisinde en başarılıları Kaygısızlar’la yapılanlar. O döneme dair söylenecek çok söz var ama yazı kısa olmak zorunda. Bu dönemi, daha gencecik bir gitarist olan Fikret Kızılok’un da zaman zaman Kaygısızlar kayıtlarına katılarak ve konserlerde çalarak dinleyici karşısına çıktığı bilgisiyle kapatalım.

1969 yılında, Manço’dan ayrıldıktan hemen sonra, bir 45’lik plak yapan Kaygısızlar, Son Gece adlı bu ilk plaklarıyla pek başarı elde edemedi. Beraberliklerini, Mazhar ve Fuat dışında sürekli değişen elemanlarla sürdüren topluluk, bir süre sonra kaçınılmaz olarak Mazhar – Fuat ikilisine evrildi.

Mazhar – Fuat, 1971 yapımı Türküz Türkü Çağırırız albümüyle ilgi topladı. Güllerin İçinden, Adımız Miskindir Bizim gibi sonradan ünlenecek şarkıların da yer aldığı albümün en ilginç şarkılarından biri, Nerde Hani, yıllar sonra Mazhar Alanson’un Cem Yılmaz’la birlikte oynadığı Her Şey Çok Güzel Olacak adlı filmde Bu Ne Biçim Hikaye Böyle adıyla kullanıldı ve güzel klibinin ötesinde, Cem Yılmaz’ın yorumuyla da ilgi çekti. Türküz Türkü Çağırırız başarılı bir albümdü ama uzun soluklu olamadı. Dönemin ‘pop’ furyasında kayboldu, unutuldu. Şimdi, benim yana yakıla aradığım bir plak ve bulunamaz durumda.

1975’te İpucu Beşlisi adıyla yeni bir birliktelik doğdu. Bu kez Mazhar’la Fuat’ın yanında daha önceden tanıdıkları bir genç, Özkan Uğur da vardı. Aslında Mazhar – Fuat döneminde de yer alan Özkan, albümde bas çalmış ancak adını henüz Mazhar’la Fuat’ın yanına koymamıştı. Ayhan Sicimoğlu ve Galip Boransü’nün de katılımıyla yapılan ilk ve tek plak Heyecanlı, ileride yapılacak çalışmaların ön habercisiydi. Yıllar sonra, Dönmem Yolumdan albümünde yeniden yorumlanan bu şarkı, döneminin ötesinde bir çalışmaydı ve İzzet Öz’ün TRT için çektiği ilginç kliple de ilgi toplamıştı. Zaman zaman TRT’nin gösterdiği ancak arşivlerde çürümeye bırakılmış bu klip, Mazhar Fuat Özkan’ın da ilk görüntülü belgesi.

Sonrası sıkıntılı yıllar aslında: Özkan Uğur’un bir dönem bağımsız kurduğu Karma adlı toplulukla yaptığı İmkansız adlı plak, birbiri ardına gidilen askerlikler, ayrı kalınmaya mecbur bırakılmışlıklar, evlilikler hep bu döneme rastlıyor. Ferhan Şensoy tarafından kurulan Ortaoyuncular’ın ilk prodüksiyonları Şahları da Vururlar ve Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı’nın müzikleri de bu dönemin ürünleri. Fuat’la Özkan, bu oyunların müziklerini yapmakla kalmamış, bizzat sahneye çıkarak şarkıları canlı seslendirmişlerdi. Bu arada, Mazhar’la Fuat’ın da Egemen Bostancı’nın Merhaba Müzik adlı gösterisinde yer aldıklarını unutmamak gerekiyor.

Bu sıkıntılı dönemin sonu, üçlünün yeniden bir araya gelmesiyle sonuçlanıyor ve müzik çalışmaları yeniden başlıyor. Önce Ajda Pekkan ve Sezen Aksu’ya konserlerinde yapılan vokaller, Ajda Pekkan ile yapılmış stüdyo çalışmaları, bir dönem Seyyal Taner ileyapılmış çalışmalar ve nihayetinde Ele Güne Karşı Yapayalnız…

Ele Güne Karşı Yapayalnız albümü müzik piyasasında bımba etkisi yarattı. O sene albüme adını veren parca yılın şarkısı seçildi. Daha sonraları; 1985 yılında Peki Peki Anladik, 1986 yılında Vak The Rock, 1987 yılında No Problem, 1990 yılında Geldiler, 1991 yılında Best of MFÖ, 1993 yılında Agannaga Rüşvet ve Dönmem Yolumdan, 1995 yilinda M.V.A.B , 2003 yılında MFÖ ve MFÖ Collection albümlerini piyasaya sürdüler.

2006 yılında ise 11 yıllık bir aradan sonra (1995-2006 arasında albüm yapmamış, ancak sahneden inmemişlerdir.) AGU isimli albümle döndüler.

Halen MFÖ dışında Mazhar Alanson ve Özkan Uğur oyunculuk yapmaktadırlar. Fuat Güner ise kasım ayından itibaren ekrana gelecek yeni bir program için TRT ile anlaştı. Fuat Güner, tıpkı Barış Manço'nun 7'den 77'ye programındaki gibi Türkiye ve dünyayı dolaşıp ekrana TRT ekranına taşıyacak.

Sanatçı, "Fuat Güner ile Kuşaktan Kuşağa" adlı programı, zamanında Barış Manço ile çalışan Erkmen Sağlam'la hazırlayacak. İki yabancı dil bildiği için yurtdışında lisan sorunu yaşamayacağını söyleyen Güner, "Herkes gibi benim de zevkle izlediğim rahmetli dostum Barış Manço'nunki gibi iz bırakacak bir programa imza atmak istiyorum" dedi.

http://www.youtube.com/watch?v=hHippYCK9PgMFÖ - Sakın Gelme ..


MFÖ - Asabiyim ..

http://www.youtube.com/watch?v=M7QQtEq-qaM
 
Bülent Ortaçgil



1 Mart 1950’de Ankara’da doğdu. İlkokula orada başladı ve daha sonra İstanbul’a taşındı. İstanbul Sultanahmet İlkokulu’nu bitirdi. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’ni kazandı. Müzikle tanışması lise yıllarına dayanıyor. Mazhar Alanson’dan bir sınıf altta olan Bülent Ortaçgil, Maarif Koleji’nde sınıf arkadaşlarıyla beraber Gitar çalmaya başladı. Kendi aralarında bazı gruplar kurdular. Farklı farklı isimlerle amatör müzik yapan bu gruplardan birisi de Damlalar ismini taşıyordu.

Bülent Ortaçgil o yıllarda The Beatles, Cat Stevens, Donovan ve Bob Dylan’ın tarzlarından etkilendi. İlk olarak Kimya Fakültesi’ndeyken Anlamsız isimli kırkbeşliğini yayımladı. İlk albümü Benimle Oynar Mısın'ı 1974 yılında kaydetti. Hala Türk pop tarihinin en önemlilerinden birisi olarak kabul edilen bu albümde Onno Tunç ve Ergun Pekakçan’la çalıştı.

Bu albümden sonra evlenen Ortaçgil, müzik kariyerine on yıllık bir ara verdi. Pfizer ve Netaş gibi şirketlerde Kimya Mühendisliği yapan Ortaçgil, Fikret Kızılok’la beraber bir süre Kadıköy’de Çekirdek Müzikevi’nde çaldı.

Ortaçgil - Kızılok ortaklığı 1986 yılında Pencere Önü Çiçeği isimli albümle sonuçlandı. Dört yıl sonra 1990’da solo kariyerine verdiği 16 yıllık aradan sonra 2. Perde albümüyle müzik piyasalarına geri döndü. 2. Perde'de Bülent Ortaçgil’in en önemli yardımcısı bütün enstrümanları çalan Onno Tunç oldu. Ertesi yıl Benimle Oynar Mısın'ın devamı olarak nitelendirilebilecek Oyuna Devam isimli albüm geldi. Bu albümde Ortaçgil, on yıl boyunca beraber çalacağı müzisyen arkadaşlarını da bir araya getiriyordu. Erkan Oğur, Cem Aksel, Gürol Ağırbaş ve Bülent Ortaçgil dörtlüsü bu albümde bir araya geldi. 1994’te Bu Şarkılar Adam Olmaz diyen Bülent Ortaçgil, 1998’de Light'ı, 1999 da Eski Defterler'i ve son olarak 2003 senesinde Gece Yalanları isimli albümünü piyasaya sürdü

Olmalı mı olmamalı mı

olmalı mı olmamalı mı
yoksa hiç değişmemeli mi
ama ben değişmezsem,
ben olamam ki

görmeli mi görmemeli mi
yoksa hiç bakınmamalı mı
ama ben bakınmazsam,
hiç göremem ki

sevmeli mi sevmemeli mi
yoksa hiç beğenmemeli mi
ama ben beğenmezsem,
hiç konuşmam ki

bilmeli mi bilmemeli mi
yoksa hiç öğrenmemeli mi
ama ben öğrenmezsem,
hiç olamam ki
 
KAZIM KOYUNCU


kazim koyuncu belgesel 3.jpg


Hayatı

Artvin'in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy (Lazca: Pançol) Köyü'nde, 7 Kasım 1971 tarihinde doğmuşsa da nüfusa geç kaydedildiğinden dolayı resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972'dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başlamış, çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçmiştir İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başlamışsa da İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrılmıştır. 1992 yılında profesyonel müzik hayatına atılmıştır. 2004'ün sonlarında sanatçıya akciğer kanseri teşhisi konulmuş ve kanser tedavisi görmeye başlamıştır. 25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir.


Müzik kariyeri

1992'de henüz 20 yaşında iken Ali Elver le "Dinmeyen" adlı özgün müzik grubunu kurmuş ve profesyonel müzik hayatı başlamıştır. Zamanla Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılmışsa da rock'tan kopamamış ve geleneksel Laz halk müziğini rock tabanlı yorumlamaya başlamıştır.

1993’te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurmuştur. Lazca rock yapma iddiası ile yola çıkan ve 1995'te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998'de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yaparak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü (Bruxel Live)çıkardıktan sonra 1999 yılında dağılmıştır.

Kazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etmiş ve Salkım Söğüt adlı projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer almıştı. 2001’de Viya adlı ilk solo albümünü çıkardıktan sonra sonra Kanal D televizyonunda yayınlanan popüler TV dizisi Gülbeyaz'ın hem müziklerini yapınca yurt çapında tanınmıştır. Daha sonra Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini hazırlamıştır..

Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri, büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz konserler dizisinin de öncülüğünü yapmış, Nisan 2004'te çıkardığı ikinci solo albümü Hayde ile popülaritesini arttırmıştır.

Ölümünden sonra 16 şarkının 4 tanesi konser kaydı, 4 tanesi (Dünyada Bir Yerde, Yalnızlığı Anla, Hoşçakal, Yine Burada) demo kayıt, geri kalanı ise farklı albümlerde (Gitarın Asi Çocukları (Anılar Düştü Peşime), Grup Patika/Aşk Beni Büyütmedi (Ayrılık Şarkısı), Seyduna (Hayat), Tuncay Akdoğan/Bir Nehir ki Ömrüm (Darbedar), Dinmeyen/Sisler Bulvarı (Askıda Yaşamak), dizi müziği (Le le le) yer alan Dünyada Bir Yerdeyim albümü Halkevleri tarafından Ocak 2007 çıkartılmıştır. Bu albümün geliriyle Kazım Koyuncu Kültür Merkezi çalışmalarına başlamış ve halen çeşitli atölye çalışmalarıyla katılımcılarına ücretsiz eğitimler vermeye devam etmektedir. 2008 yılında Kazım Koyuncu'nun hayat hikayesinin yanısıra bir kısmı hiçbir yerde yayınlanmamış görüntülerle anlatan yönetmenliğini Ümit Kıvanç'ın yaptığı "Şarkılarla Geçtim Aranızdan" belgeseli 3 DVD halinde yayınlanmıştır


Kaybının yankıları

26 Haziran 2005 'te Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen tören sonrası onbinler tarafından Hopa'ya uğurlanmış ve 27 Haziran 2005 'te doğduğu köy olan Pançol'da fındık ağaçlarının çevrelediği köy mezarlığında ebedi istirahatgahına konulmuştur. Kazım Koyuncu'nun genç yaşta kaybı, gönülden bağlı olduğu Trabzonspor'un vefakar taraftarları, Laz dilinin tanınmasına yaptığı katkılardan dolayı Laz halkı, çevre sorunları konusunda gösterdiği duyarlılığın yanısıra alçakgönüllü, samimi ve hümanist kişiliğiyle kalbini kazandığı büyük halk kitleleri tarafından üzüntüyle karşılanmıştır.


Kişiliği

Akıllardan hiç çıkmayacak bir sözü:

“ "Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."

ARKA PLAN BİLGİSİ
Gerçek ismi: Kâzım Koyuncu
Doğum tarihi: 7 Kasım 1971
Doğum yeri: Hopa, Artvin, Türkiye
Kökeni: Laz
Ölüm tarihi: 25 Haziran 2005 (33 yaşında)
Ölüm yeri: Şişli, İstanbul, Türkiye
Müzik türü: Rock
Uğraş(lar)ı: Şarkıcı
Enstrümanları: Vokal
Aktif yılları: 1992 - 2005
Website: www.kazimkoyuncu.com

BİR KAÇ VİDEOSU;


http://video.google.com/videoplay?d...188&ei=fUrDSIaKOImuiAKp5am-BQ&q=kazım+koyuncu


http://video.google.com/videoplay?docid=5658475872466711396&hl=tr

http://video.google.com/videoplay?docid=3521413364289096950&hl=tr
 
bora-ayanoglu.jpg

BORA AYANOĞLU

1946 yılında istanbul'da doğdu.Babası tiyatro, sinema oyuncusu yönetmeni Sami Ayanoğlu, annesi tiyatro oyuncusu ve ilk kadın tiyatro sahibesi Şayeste Ayanoğlu'dur.Galatasaray lisesinde okuduktan sonra, 1963 yılında İst.Bel.şehir tiyatrosuna
stajer oyuncu olarak girdi. Otuzdan fazla oyunda rol aldı, oyun müziklerini yazdı. Aynı yıl sinema oyunculuğuna ve besteciliğe
başladı. Bir müddet sonra yorumculuğa da katarak, şarkılarını kendi seslendirmeye ve şarkılarının sözlerini kendisi yazmaya
basladı.

Bora Ayanoğlu'nun tanınmış şarkıları şunlardır:

Fabrika kızı , Yunus, Güller ve Dudaklar, Kırık Aynalar, O yaz, Gurur duyarım, Aklım sende, Canım seni istiyor (1993 altın
güvercin yarışması 4 dalda birincisi) , Reddediyorum, Rose-Marie , kaset, CD, LP olmuş bestesi bulunmaktadır. Bir çok müzikale
imza atan Bora Ayanoğlu'nun " Çiçekli saksı sokağı "adlı bir müzikali vardır. 80 film müziğine imza atmış, oyuncu olarak 25
filmde oynamış, halen İst.Bel.Şehir Tiyatrolarında halen oyun müziği yazarı olarak görev yapmaktadır

1973 doğumlu Sami Bolkan Ayanoğlu adında bir oğlu vardır.
 
İLHAN İREM

İlhan İrem 1 Nisan 1955'te Bursa'da doğdu. 1969 yılında ortaokul son sınıftayken, okul orkestrasının solisti olarak müziğe ilk adımını attı. 1970 yılında Milliyet Gazetesi'nin düzenlediği liselerarası müzik yarışmasında Meltemler adını verdikleri orkestraları ile Marmara Bölgesi birincisi oldu. Meltemler ile 1970 - 1973 yılları arasında Bursa Çelik Palas Oteli ve Uludağ'daki çeşitli otellerde dans müziği şarkıcılığı yaptı.

1973 yılında kendi imkanları ile Diskotür firmasına yaptığı ilk 45'liği "Birleşsin Bütün Eller - Bazen Neşe Bazen Keder" ile beklediği başarıyı yakalayamadı. Plak firmasının bestelerini başka sanatçılara söyletme isteğini geri çevirdikten sonra yapmış olduğu ikinci 45'liği "Yazık Oldu Yarınlara - Haydi Sil Gözlerini" genç sanatçıyı bir anda en popüler sarkıcı konumuna getirdi. 1975 yılında yayınlanan üçüncü 45'liği "Anlasana" ile de başarısını devam ettirdi. 1976 yılında yayınladığı dördüncü 45'liğinde Tanrı'yı sorguladığı "Kuklacı Amca" 45'liği gelen baskılar sonucunda plak şirketi tarafından piyasadan toplatıldı. 1976 yılında ilk LP çalışması olan "İlhan İrem 1973-1976" yayınlandı. "Üzülme Dostum", "Havalar Nasıl", "Ayrılık Akşamı", "Sensiz de Yaşanıyor", "Bal Ağızlım" gibi her yaptığı 45'lik liste başı oldu 1973-1981 yılları arasında toplam 10 adet 45'liği yayınladı.

1979 yılında yayınladığı senfonik yapıdaki "Sevgiliye" LPsi ile ilk defa akademik bir çalışmayla müzik yaşamında yeni bir yola saptı. "Sevgiliye" albümünde ilk defa kendi yazdığı sözler dışında bir Nazım Hikmet şiiri olan "Hoşgeldin"i besteler ve seslendirir. "Bir Yıldız" adlı bestesi 1979 Eurovision Türkiye finaline kalır ama yarışamadan askere alınır. 1981 yılında askerliğinde yaptığı bestelerden oluşan "Bezgin" yayınlanır. 1983 yılında yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olan ve sanatçının kendisi tarafından "Rock senfonisi" olarak adlandırılmış üçlemesi "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." sırayla yayınlanmaya başlanır.

1984 yılında Türkiye'yi Bulgaristan'da düzenlenen Altın Orfe Yarışması'nda temsil eder. Dereceye giremez ama "Gazeteciler Özel Ödülü"nü kazanır. 1985 yılında üçlemenin ikinci ürünü olan "Köprü" ile birlikte "Pencere.. Köprü... Ve Ötesi..." (Hikaye) adında ilk defa bir plağın öyküsü çizgilerle anlatılmış olarak piyasaya çıkar. 1986 yılında sözlerini yazdığı "Halley" Melih Kibar tarafından bestelendi ve Türkiye'ye Eurovision Şarkı Yarışması'nda o yıla kadar alınan en iyi dereceyi getirdi. 1987 yılında üçlemenin sonuncusu "Ve Ötesi", "Uzaklarda Biri Var" (Denemeler) ile birlikte yayınlandı. 1988 yılında "Dünden Yarına" adlı albümü, 1989 yılında "Uçun Kuşlar" albümleri yayınlandı. 1990 yılında üçüncü kitap olan "Katastrof" (Şiirler) ve "Pencere.. Köprü... Ve Ötesi..." yayınlandı. 1992 yılında "İlhan-ı Aşk" albümünü yayınladı.

1994 yılında yayınlanan "Koridor" ve "Romans" albümleri ile birlikte aynı yıl dördüncü kitap "Delirium" (Denemeler) piyasaya çıktı. 1995 yılında "Sevgililer Günü / The Best Of İlhan İrem 1", 1997 yılında "Aşk İksiri & Cadı Ağacı / The Best Of İlhan İrem 2", 1998 yılında "Hayat Öpücüğü / The Best Of İlhan İrem 3" albümü ve "Millenium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri" (Denemeler) adlı beşinci kitap okuyucuya ulaştı.

2000 yılında eski çalışmaları olan "Bezgin", "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." albümleri, bazı bölümleri yeniden mix edilmiş orijinal kayıtlarıyla "Bezginin Gizli Mektupları", "Uçuk Mavi Pencere", "Bulutlara Köprü", "Düşler ve Ötesi" isimleriyle tekrar piyasaya çıktı. 2001 yılında en son çalışması "Seni Seviyorum" yayınlandı. Halen İlhan İrem 2003 yılında 30. sanat yılını kutlamak için dinleyicilerine sürpriz albüm, DVD, kitap ve konser çalışmaları içinde.

BEN DEĞİLİM

Yıllardan sonra
Bu akşam ilk defa
Anılar içinde
Başbaşayız seninle

Yıllanmış mektuplar
Sararmış resimler
Hepsi de birer birer
Gözyaşlarım gibiler

Dokunmayın bu akşam
Gözyaşıyla doluyum
Artık resimlerde kalmış
Bir sevdanın kuluyum

Hayır... ben değilim
Ben olamam yanındaki
Hayır... ben değilim
Yanıbaşındaki...

Böylesine dopdoluyken
Bugün gözlerim
Nasıl da gülmüşüm
Şu resimlerdeki gibi

İçimden geliyor,
Herşeyi yakıp yıkmak
Ne bir mektup, ne bir resim
Hiçbirşey bırakmamak

Bu akşam sana ait
Ne varsa yakacağım
Anılarla beraber
Ben de yok olacağım
 
6429073_0.jpg


EROL EVGİN

1947, istanbul Moda doğumlu. istanbul Erkek Lisesi'ni ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan üniversitesi) Yüksek Mimarlık Bölümü'nü bitirdi. ilk plağı 1968'de yayımlandı "Sen-Eski Günler". 1976'da türk Pop Müziği'nde ilk kez kitlelerle kucaklaşanbir ekip çalışmasına Çiğdem Talu ve Melih Kibar ile birlikte imza attı. "işte öyle Bir şey" (Altın Plak), "Sevdan Olmasa", "Bir de Bana Sor", "Etme Eyleme", "Söyle Canım" (Altın Plak), "Hep Böyle Kal", Çiğdem'in vefatına kadar (1983) süren bu ekip çalışmasının bazı ürünleri idi. 1980-1984 yılları arasında Haldun Dormen'in yazıp yönettiği, Egemen Bostancı prodüksiyonu iki müzikalin başrolünde, "Hisseli Harikalar Kumpanyası" ile 400 kez, "şen Sazın Bülbülleri" ile 200 kez sahneye çıktı. Sinemada üç müzikal filmde baş rol oynadı. 1986'da sahne çalışmalarına ara vererek, eşi yüksek mimar Emel Evgin ile birlikte mimarlık bürosunu açtı. 1989'da kurulan Popsav'ın üç yıl başkanlığını, 1992'den başlayarak birçok televizyon programının sunuculuğunu ve yapımcılığını yaptı. Çok sayıda ödül sahibi. Elvan (1975) ve Murat (1977) adlı iki çocuk babası.

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY

Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut doldu içime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma

Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyarda insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle bir şey

Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayarda insan
Hani gözleri dolarya birden
İşte öyle bir şey,işte öyle bir şey

Seni düşündüm dün akşam yine
Bir garip huzur doldu içime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma

Hani yıldızlar yanıp sönerken
Hani bir yıldız düşerde insan
Hani bir telaş duyarda birden
İşte öyle bir şey

Hani yağmurlar yağarya bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle bir şey,işte öyle bir şey
 
Erol Evgin deyince bu parçayı anımsamamak, ve hüzünlenmemek elde mi?
Gitar çalan arkadaşlarım için akorlarıyla vereyim.. ;)


BİR DE BANA SOR


Nerden aklıma esti kimbilir
Gezdim dün gece şehri şöyle bir
Herkes evinde kendi halinde
Heryerde huzur her yerde neşe

Bir ben uykusuz bir ben huzursuz
Bir ben çaresiz bir ben sensiz

Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor
Nerde nasıl yaşarım bir de bana sor
Evlerin ışıkları bir bir yanarken
Bendeki karanlığı gel de bana sor

Nerden aklıma esti kimbilir
Gezdim dün gece şehri şöyle bir
Eski sokaklar yerli yerinde
Dostlar oturmuş kır kahvesinde
Her yerde huzur her yerde neşe
Bir ben uykusuz bir ben huzursuz
Bir ben çaresiz bir ben sensiz

Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor
Sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor
Ak düşen saçlarımı bir bir sayarken
Bunca yıl nasıl geçmiş bir de bana sor

Söz: Çiğdem Talu
Müzik: Melih Kibar
 
535536.jpg



YASEMİN KUMRAL

Yasemin Kumral Şimşek (d. 1952, İstanbul), Türk ses sanatçısı.

Müzik eğitimini babasından ve Prof. Fuat Koray'dan alan Yasemin Kumral, Roma'da gitar, piyano ve şan öğrenimi gördükten sonra Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik bölümünden mezun olmuştur.

Yurt çapında sayısız konserler veren ve plakları yayınlanan Yasemin Kumral'ın en popüler şarkısı 1975 yılında yayınlanan Bim Bam Bom isimli şarkısı olmuştur. Yasemin Kumral, 1980'den beri Mevlana'nın beyitleri üzerine besteler yapmaktadır.




BİM BAM BOM... :)

Oldu en sonunda oldu bim bam bom
Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom
Duyduk duymadık demesin hiç kimse
İşte ilan ediyorum herkese

ah ah ah çok şükür dostlar
Benimde artık bir sevgilim var
Hırsından çatlasın düşmanlar
Şimdi benimde bir sevgilim var

Kim demiş kimse ona bakmaz diye
Kimse onu koluna takmaz diye
Evde kalmaktan kurtulamaz diye
Çatlasın patlasın dönsün deliye

[Nakarat]
Ha ha ha dinleyin dostlar
Benimde artık bir sevgilim var
Hırsından çatlasın düşmanlar
Şimdi benimde bir sevgilim var

Suratım asıkmıs hiç gülmezmişim
İki laf etmesini bilmezmişim
Doğrusu hiç mi hiç çekilmezmişim
Gördünüz mü meğerse ben neymişim

Bim bam bom çok şükür dostlar
Benimde artık bir sevgilim var
Bim bam bom çatlasın düşmanlar
Artık benimde bir sevgilim var

Ne yapsam nafile bu iş olmazmış
Benden daha çirkini bulunmazmış
Yüz yıl bekar kalsa beni almazmış
Milyonlar versem yanımda durmazmış


Eski şarkılar gibisi yok... :D
 
humeyra_do_do_do_do_si_re_re_sevdim_seni_bir_kere_balet.jpg


HÜMEYRA

Hümeyra Akbay bilinen adıyla Hümeyra (d. 15 Ekim 1947, İstanbul) Türk besteci, söz yazarı, müzisyen ve oyuncu.

1970'lerden bu yana müzisyen ve oyuncu olarak bilinen Hümeyra, Avrupa Yakası dizisi ve Babam ve Oğlum filmi sayesinde yeni kuşaklarca da tanınmıştır.

Müzisyen olarak tanındığı 1970'lerde "Kördüğüm", "Sessiz Gemi", "Otuzbeş Yaş" gibi şarkıları büyük hit oldu. Daha sonra popüler çizginin dışında, "Tutkulardan intihar", "Beyhude" gibi albümler de yaptı. Tutkulardan intihar, Türkiye'de rap müzik tarzında söylenmiş ilk şarkı örneğidir.

Önce tiyatro, sonra televizyon, en son da Talihli Amele'yle sinema oyunculuğuna başladı. Ferhan Şensoy'un "Ortaoyuncular" ekibiyle 1985 yılında "İçinden Tramvay Geçen Şarkı" da rol aldı. 1986'da "Asiye Nasıl kurtulur?" filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Antalya Film Festivali'nde Altın Portakal Ödülü kazanmıştır. 10. İstanbul Uluslararası Sinema Tarih Buluşması'nın geleneksel onur ödülü "Işık Saçan Apollon" 2007 yılında kendisine verilmiştir. Fikret Hakan ve Ömer Kavur'la evlenip boşandı.

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

YAZAR:YAHYA KEMAL BEYATLI..


 
e11fq4.jpg



EROL BÜYÜKBURÇ


Erol Büyükburç (1936 Adana) Turk pop müziği sanatçısı.

Liseyi 1968 yılında Atatürk Lisesi'nde bitirdi. Üniversiteyi ise 1972 yılnda İstanbul Üniversitesi pop müzik bölümünde bitirdi ve sanatçı oldu. İlk albümü Sevgi Çiçekleri 1975 yılında müzik marketlerinde yer aldı. 1981 yılnda ise yeni albümü Sen Varsın'ı çıkarttı. Bu albümndeki Sevemem şarkısı ile ün kazandı. 2000 yılnda eşi Elvan Büyükburç'u karaciğer yetmezliği sonucu kaybeden Erol Büyükburç bu sefer 22 Temmuz 1999'da kızı Ajlan Büyükburç'u trafik kazasında kaybetti. Bunun sonucunda çok çok üzülen Erol Büyükbürç, 2003 yılındaki Shubo reklamıyla yeniden hayranlarını güldürmeyi başardı.

MANOLYA

manolya
cennet olur bu dünya
bir an kalsan yanımda
yanagım yanagım da

manolya
zindan olur bu dünya
senden ayrı kalınca
acılara dalınca

manolya manolya
dokunsam solarmısın
manolya manolya
öpersem kızarmısın

mis kokuyor yanağın
ateşli dudağın
öpünce yakıyor
aşk acısı çekenin derdi çok oluyor yüregi kanıyor

 
Juanito

JUANITO

Cezayir’li Musevi bir ailenin oğlu olan Juanito Türkiye’de Los fırtınalarının estiği yıllarda, 1960’ların ortasında; Fransız vatandaşı olarak gelir İzmir’e. Kaybettiği Cezayir’in yerine koyduğu Türkiye’yi, Türk pop müziğinin en dışa açılmaya çalıştığı zamanlar da yakalar. İzmir meltemini saçlarında hisseden her fani gibi, Juanito’da Akdeniz’in tuzunu, Cezayir’in bahar kokulu yıldızlarını Kordon Boyu’nda, Ege’nin tuzuyla karşılar. “Ay Beyaz, Deniz Mavi“ sözcükleri Juanito’nun Akdeniz’li sesiyle daha renkli, “Kumsaldaki İzler“ onun şarkılarıyla daha kalıcıdır.

270px-Juanito_Can%C4%B1m_Vatan%C4%B1m_Alb%C3%BCm_kapa%C4%9F%C4%B1.jpg
 
Rana-Selçuk ALAGÖZ

Rana-Selcuk-Alagoz-1.jpg





1965 yılından beri şarkı söyleyen Alagöz kardeşler 9 yıldır kesintisiz olarak Kervansaray'da sahneye çıkıyor.
Müziğe ilk başladıklarında yabancı şarkılara
Türkçe sözler yazan Alagözler şu anda 69 ülkenin şarkılarından oluşan repertuvarlarıyla turistleri ağırlıyor.

Zeyno, Vah Bacım Vah, Dibi dibi da (Saklama Sevgini), Herşey Bitmiştir Artık, Malabadi Köprüsü, Alagözler'in hala hatırlarda olan kimi altın plak kazanmış parçaları. Alagöz kardeşlerin sahneya çıkmaları Altın Mikrofon yarışmalarıyla başlıyor. Aslında Alagözler'in müzik macerası aileye dayanıyor. Müzik öğretmeni olan baba, kardeşlere ilk müzik eğitimini veriyor. Müzikle geçen bir çocukluktan sonra, profesyonel olarak müziğe başlamak, hayatı müzik üzerine kurmak zaten kendiliğinden geliyor. Alagöz kardeşlerin müzik üzerine kurulu hayatlarında elbette ki bazı dış etkenler de rol oynuyor.

YARIŞMAYLA BAŞLADI

Yıl 1965. Selçuk Alagöz Hürriyet Gazetesi'nin açtığı Altın Mikrofon yarışmasına katılmaya karar veriyor. Yarışmaya katılan Selçuk Alagöz dereceye giremiyor. 1966 yılında şansını bir kez daha denemek istiyor. Bu kez finale kalıyor.

Selçuk Alagöz 1967 yılında yapılan Altın Mikrofon'a da katılmak ister fakat o yıl yeni bir uygulama başlar. Bu uygulamaya göre daha önce yarışmaya katılanlar aynı adla katılamazlar fakat farklı bir grupla yarışmaya katılabilirler. Yarışmaya katılmaya kesinlikle kararlı olan Selçuk Alagöz, bunun üzerine yarışmaya kardeşi Rana Alagöz adına kayıt yaptırır. O dönem Rana Alagöz öğretmenlik yapmaktadır. Ama yarışmaya katılır. Böylece Selçuk Alagöz'e Rana Alagöz'ün de katılmasıyla uzun yıllar sürecek bir müzik serüveni başlar.

Alagöz kardeşler 1967 yılında yapılan Altın Mikrofon'a aralarında Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu'nun da bulunduğu bir orkestra ile katılırlar ve 3. olurlar. Daha sonra Cahit Berkay ve Engin Yörükoğlu'nun Moğolları kurmak için ekipten ayrılmasıyla amatör bir orkestra olan Işıldak'la çalışmaya başlarlar. Rana Hanım eşi Taylan Bey'le bu orkestra sayesinde tanışır.

YABANCI ŞARKILAR, TÜRKÇE SÖZ

Rana ve Selçuk Alagöz önceleri o yıllarda bütün şarkıcıların yaptığı gibi yabancı şarkıların üzerine Türkçe sözler yazarlar. Şarkılarını konserlerde özel gecelerde söylerlar. Alagöz kardeşler Türkiye'yi katıldıkları yurtdışı organizasyonlarla birçok defa temsil eder.

Uzun bir dönem konserlerle turnelerle geçer. Yıl 1979 olduğunda Alagözler Kervansaray Otel'de sahneye çıkmaya başlar. Turistik bir otel olan Kervansaray'da ancak 3 ay çalışırlar. Onlardan sonra aynı yerde Özdemir Erdoğan 1984 yılına kadar çalışır. 1984 yılında Kervansaray'da tekrar sahneye çıkmaya başlayan Alagözler hala aynı yerde şarkı söylüyor. Rana Alagöz o dönem için şunları söylüyor: ‘‘Biz konser sanatçısıyız, özel bir gece olur gideriz, halk konserlerine katılırız, o zamanlar da masası olan sanatçılar değildik.’’

Şu ana kadar 45 plakları bulunan Alagözler'in 3 de altın plak ödülleri var. Altın plaklardan birini Rana Alagöz 'Her şey bitmiştir artık' adlı parçası ile aldı. Rana Algöz'ün bu şarkıyla ilgili bir de anısı var. Bu parça ortaya çıkmadan kısa bir süre önce nişanlanan Rana Hanımın bu parçası kısa sürede çok sevilir. Aile dostlarından yaşlı bir hanım için durum çok farklıdır. Şarkıyı her duyduğunuda çok dertlenir. Bir gün Rana Alagöz'ün annesine rastlayınca büyük bir üzüntü ile sorar: ‘‘Rana nişanlısından neden ayrıldı? Sürekli her şey bitmiştir artık diye şarkı söylüyor duyuyorum çok üzülüyorum’’ der.

‘‘Her şey bitmiştir artık /Yolumuz ayrılıyor /Senin de benim gibi içerin kan ağlıyor’’ dizelerini Rana Alagöz'ün nişanlısından ayrıldığına yormuş olduğu ortaya çıkar. Aile dostuna bunun bir şarkı olduğu anlatılarak içi rahatlatılır.

Kervansaray yılları Alagöz kardeşlerin repertuvarlarını hem değiştirmiş hem de geliştirmiş. Daha çok turistlerin ağırlandığı Kervansaray'da tekrar çalışmaya başlayan Alagözlerin repertuvarlarına farklı dillerden şarkılar girmeye başlar. Bugün 69 ülkenin ezgilerini söyleyen Alagözler gelen misafirleri şaşırtıyor. Almanca, İngilizce, İspanyolca şarkılara şaşırmayanlar, Japonca, Hintçe duyunca şaşırıyorlar. Böyle bir repertuvara nasıl sahip oldular? Alagöz kardeşler gelen turistlerden, konsolosluklardan, turizm şirketlerinden sürekli kasetler isteyip bunları dinleyerek, beğendikleri parçaların üzerinde çalışarak böylesi bir repertuvarı oluşturmuş.

Alagözlerin grubu Selçuk, Rana, Ali ve Nilüfer Alagöz'den oluşuyor. Nilüfer Alagöz gruba yaklaşık 9 yıl önce katılıyor. O dönem Nilüfer Alagöz'ün birlikte çalıştığı bir dans grubu var. Nilüfer orada dans ediyor, fakat bir yandan da şarkı söylemek istiyor. Kardeşleriyle birlikte şarkı söyleme isteğini bir türlü dile getiremiyor. Kardeşindeki eğilimi farkeden Rana Hanım, konuyu aile meclisinde gündeme getiriyor. Ve Nilüfer gruba katılıyor. Başlarda biraz zorlanıyor. Fakat zamanla o da grubun ayrılmaz parçalarından biri oluyor.

Rana Alagöz: ‘‘Grup olarak çalışmanın avantajları var’’ diyor. ‘‘Eğer o gün yorgunsanız, hastaysanız diğerleri sizi idare ediyor’’ diyor. Bu işi hep keyifle yaptıklarını sözlerine ekleyen Rana Alagöz ‘‘sağlığımız, gücümüz müsade ettikçe işimizi yapmaya devam edeceğiz’’ diyor.

 
Güncel ..

Arkadaşlar ;

Bu başlık bir tanıtım başlığıdır ..
Şu ana kadar tanıtımsız,sırf video olarak
Eklenmiş tüm mesajları, Beğendiğiniz Müzik Klipleri
başlığı altında topladım ..

Sizden Ricam; Bu başlıkta sanatçılarımızın kısa biyografilerini,
Videoları ile birlikte paylaşmaya özen gösterelim ..

___Teşekkür Ederim ..:)
 
Ayla Dikmen

AYLA DİKMEN

Ayla Dikmen (1944 - 1990) Kütahya’da doğdu.
Baba Ali Rıza Dikmen ve anne Bedriye Dikmen’in en küçük çocuklarıydı.
Müziğin baş köşeye kurulduğu bir evde gözlerini açtı hayata.
Baba piyano ve ud, anne ise keman çalmaktaydı.Abla Meral Dikmen ve ağabey Oktay Dikmen,
bu müzik ortamına bir parça uzak kaldı. Ancak Ayla Dikmen’in hemen hemen her günü,
müzikle dolu geçti, hemen hemen her gününü anne ve babasını dinleyerek geçirdi.

Küçüklüğünde ‘haylaz’ bir çocuk olduğu söylenir.
Elbisesini ters giyip bisiklete binmeleri aile ve akrabalar arasında en çok konuşulan konuymuş;
Aynı zamanda yüzlere tebessüm yerleştiren, gülümseten bir konu.


İlk, orta okul ve lise eğitimini Aydın’da tamamladı. Lisedeyken okul korosuna katıldı.
Müzik öğretmeni İhsan Ünaldı aynı zamanda türkü de derlemekteydi ve Dikmen,
Aydın Lisesi’nin radyosunda solist olarak şarkı söylemeye başladığında
ilk olarak hocasının derlediği bu türküleri söyledi. Ardından da, büyük zorluklarla
dinlemeye çalıştığı Kahire Radyosu’ndan öğrendiği Batı müziği şarkılarını (İngilizce olarak) seslendirdi.



Lise çağı bitince Ankara’ya gitti ve burada Ankara Yüksek Ticari İlimler Akademisi’nde
eğitimine devam etti. Bu eğitimi sırasında TBMM’de ‘stenograf’ olarak da çalışmaya başladı.
Ardından da, ‘sekreter’ yetiştiren bir okulda stajyer öğretmenlik yaptı.

Müzik ile profesyonel olarak ilgilenmeye başlaması İlham Gencer sayesinde oluyor.
Gencer, bir çay partisinde tesadüfi olarak Dikmen’i dinliyor ve kendisine
bu işe mutlaka profesyonel olarak devam etmesi gerektiğini öğütlüyor. Dikmen,
bu ‘öğüt’ sonrası bir ‘şarkıcı’ olmayı ciddi olarak kafasına koyar.
Ancak ailesinin bu isteğini engelleyeceğini düşündüğü için evde bundan hiç söz açmaz
ve eğitimine ikinci bir üniversite ile devam etmek istediğini söyleyip İstanbul’a gelir..
Siyasal Bilgiler’e kaydını yaptırır. Genç Dikmen’in asıl niyeti, müzik dünyasına
profesyonel bir giriş yapmak için gerekli bağları kurmaktır. Bunu da Yavuz Özışık ile,
tanışarak başarır. Ailesinden korktuğu için adını değiştirir ve Parla Nur adını seçerek
Özışık ile çalışmalara başlar. Özışık ile yaptığı bir radyo programı sırasında,
Türkiye Müzisyenler Sendikası’nda oldukça aktif bir rolü olan Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanışır.
Bu tanışma, Dikmen’in hayatını tamamen değiştirecektir. Yüzbaşıoğlu, Dikmen’i dinledikten hemen sonra
orkestrasına katılmasını teklif eder. Yüzbaşıoğlu’nun orkestrası oldukça
önemli bir orkestradır ve bu orkestrada ‘kadın solist’ olmak Dikmen’in hayal dahi edememiş olduğu bir durumdur ..


 
Zerrin Özer


Zerrin-%C3%96zer.jpg


Ailedeki üçüncü ve en küçük kız çocuğu olan Zerrin Özer, 4 Kasım 1962'de Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara'da tamamladı.


Anne ve babasının ayrılığı çocukluk yıllarının mutsuz geçmesinin en büyük sebebi oldu. Kendi çalışmasıyla 1975'te katıldığı TRT yarışmasında birinci olmasının verdiği heyecan ve cesaretle müziğe yoğunlaştı.

1978 - 1980 yılları arasında Türkiye'nin ünlü orkestralarından, İstanbul Gelişim Orkestrası ile caz ve dans müziği yaptı.
1979 yılında çıkardığı ilk plağı "Yalvarırım" beklenen ilgiyi görmedi. 1980'de ilk plağının hemen bir yıl ardından Orhan Gencebay imzalı şarkısı "Gönül" beklenmedik bir başarı yakaladı ve için şöhret yolunda dev bir adım oldu.

1982 yılında Paris Eyfel Kulesi'nde "Binbir Gece" adı altında Türkiye'yi tanıtıcı konserler verdi. Bir yıl sonra Paris'teki Olympia'da bir resital için sahneye çıktı.

1988'de "Bırak Ellerimi", ardından 1989'da "Dünya Tatlısı" albümünü çıkardı. Müzik çalışmalarına "Dünya Tatlısı" albümünün ardından iki sene ara verdi.

Takvimler 1991'i gösterdiğinde "İşte Ben" albümüyle hayranlarının karşısındaydı. "İşte Ben" albümü bir çok ödüle layık görüldü. Hızlı başlayan 90'lı yıllar Özer için üzücü devam etti. Önce evliliği sona erdi ardından bir çok sağlık problemi ile karşı karşıya kaldı.

2000 senesinde piyasaya çıkarttığı "Bir Zerrin Özer Arşivi" adlı toplama albüm ile sanat hayatında ikinci kez en iyi albüm ödülünü kazanan Özer, 2001 senesinde Ben adlı bir toplama albüm daha çıkarttı. 2002 yılında, uzun bir aradan sonra ilk stüdyo albümü olan Ben Sana ve 2005 yılında yoğun ilgi gören türkü & caz albümü Ölürüm Ben Sana'yı çıkarttı. Ölürüm Ben Sana albümü, Altın Plak ödülüne layık görüldü. Zerrin Özer, 2006 yılında Levent Süren ile evlendi.



 
Ersan ERDURA


1949 yılında Gaziantep'te doğan Ersan Erdura,ilk-orta ve lise tahsilini İstanbul'da yaptı.
1965 yılında Boğaziçi Orkestrası ile en iyi orkestra ve en iyi solist ödüllerini aldı.
1967 yılında Hafta Sonu Gazetesinin yaptığı Altın Ses Yarışma'sında birici olarak Altın Ses Kralı oldu..

1965-78 yılları arasında orkestra şarkıcılığı yaptı.
Selim Özer Orkestrası-Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası gibi, 1978 yılında,
Çocuk Gözler adlı eseriyle şöhreti yakaladı.

Ersan Erdura'nın 5 LongPlay ve birçok 45'lik plağındaki şarkıları,
bundan sonraki senelerde hep hit oldu. Türkiye'nin Elvis Presley'i olarak tanınsada,
sonradan bu imajı üzerinden attı.
Söylediği romantik şarkıları ile büyük bir hayran kitlesine sahip oldu.
Ancak daha sonraki yıllarda, kendi deyimiyle 'arabesk salgını' çıktı.
Ancak o pop müzikten taviz vermeyince şarkı sözleri ile kaldı.







Ersan ERDURA - Çocuk Gözler



Ersan ERDURA - Beni Ara


 
GÖKBEN

Gökben 1952- İstanbul doğumlu sanatçı. 25 Kasım 1952 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelmiştir.Gerçek adı Nermin Gökben'dir.Babasını kaybettiğinde henüz 1 yaşındaydı.1968 yılında fotomodel olarak çalışmaya başladı.Ancak asıl ilgi alanı müzik olduğundan asıl yapmak istediği iş şarkıcılıktı.Sahneye çıktı ve beğeni toplamayı başardı.



İlk 45'liğini yaptığı 1972 yılının umut vadeden en iyi kadın şarkıcısı seçilmiştir. 1973 yılında 1 Numara Plakçılık saflarına geçmiştir. 1976 yılında Aşk Dediğin Laftır, 1977 yılında Bu Ne Biçim İştir adlı albümlerini yapmış, en büyük başarıyı ise 1979 yılında yaptığı Samanyolu albümüyle yakalamıştır. 1980 yılında İşadamı Kaya Mutlu ile evlenerek evli kaldığı 5 yıl boyunca müziğe uzun bir ara vermiştir. 1986 yılında Sembol Plak etiketiyle yayınlanan Yaz Gülü adlı pop-arabesk tadındaki albümüyle müziğe dönüş yapmıştır. "Şiribim Şiribom" adlı 45'liğinden altın plak ve "Şekerim" adlı parçasının yer aldığı Severken Yoruldum adlı albümünden altın kaset ödülünü almıştır. Yurdaer Doğulu, Ali Kocatepe, Atilla Özdemiroğlu, Esin Engin, Metin Özülkü, Şehrazat, Aysel Gürel, Selmi Andak gibi isimlerle çalışmıştır.



En meşhur şarkıları "Derdim Var Dağlar Gibi", "Şiribim Şiribom", "Aşk Dediğin Laftır", "Akılsız Başa Fayda Yok", "Çiripi Çiripa","Rüzgar Gibi Geçtin", "Eninde Sonunda", "Neler Neler Oldu", "Canın Sağolsun", "Samanyolu", "Hatıram Olsun", "Yak Gönül Yak", "Yaz Gülü", "Şekerim" , "Taktı Taktı", "Lafı mı Olur" olarak sıralanabilir. Son albümü 1992 yılında Şahin Özer'den yayınlanan "Aşka Çeyrek Var"dır. "POPSAV" üyesidir. 1981 doğumlu olan Begüm Mutlu adında bir kız çocuğu sahibidir. Anne bir, baba ayrı kızkardeşi olan Nil Ünal'ın ablasıdır. Kızkardeşi, Ekrem Bora ve Suna Pekuysal ile 1988 yılında çevirdiği "Yasak Aşk" adlı bir de filmi vardır.Müziklerini İzzet Öz'ün yaptığı bu filmde sözleri Aysel Gürel'e ait 2 tane şarkı okumuştur ancak bu şarkılar bir albümde yer almamıştır.

Aşk Dediğin Laftır ve Rüzgar Gibi Geçti şarkıları Deniz Seki'nin Aşkların En Güzeli albümünde tekrar söylenmiştir. Diri Dahdar şarkısı ise Ziynet Sali'nin Mor Yıllar albümünde tekrar okunmuştur. İstanbul'da oturmaktadır.

Şimdi sarışın, kısa saçlı, kahküllü, kıpır kıpır bir şarkıcıdır. Geçmişte saçlarını uzatmışlığı veya kahverengi ve kızıl renge boyatmışlığı da vardır.


Diskografi

45'lik

* Aşka İsyan Edilmez - Sevdiğimi Bile Bilmeyecek (1972)
* Aşkın Sonu - Züleyha (1973)
* Derdim Var Dağlar Gibi - Yine Verirdim Sana (1973)
* Şiribim Şiribom - Ve Bir Gün Sen (1974)
* Randevu - Çiripi Çiripa (1974)
* Gururum - Eninde Sonunda (1975)
* Rüzgar Gibi Geçtin - Aşk Dediğin Laftır (1975)
* Akılsız Başa Fayda Yok - Çok mu Gördün (1976)
* Antalya'ya koş - Ertan Anapa, Seyyal Taner,Ali Kocatepe ile (1976)
* Neler Neler Oldu - Böyle Aşk Eksik Olsun (1977)
* Diridahdar - Ruhumda Bir Fırtına Var (1977)
* Aşkla Pazarlık Olmaz - Aşktan Başım Dönüyor (1978)
* Bir Tanrıyı Bir de Beni Unutma - Haydi (1979)
* Tatildeki Sevgilim - Yasak Aşk Film müziği (1988)
* Olmaz olsun (Gel Diyor) - Yasak Aşk film müziği (1988)

Albüm (LP/MC/CD)

* Aşk Dediğin Laftır (1976-1 Numara LP)
* Bu Ne Biçim İştir (1977-1 Numara LP)
* Samanyolu (1979-1 Numara LP)
* Yaz Gülü (1986-Sembol LP)
* Severken Yoruldum (1989-Oskar MC)
* İşine Gelirse (1990-Oskar MC) )
* Aşka Çeyrek Var (1992-Şahin Özer CD&MC)[/FONT]

Aşk Dediğin Laftır
 
Üst Alt