Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlara Mahalle Baskısı [Tartışma]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
673
Mesajlar
57,928
Reaksiyonlar
295
Sakatlara Mahalle Baskısı

Bülent Küçükaslan

BİANET / 26 Kasım 2007
  • "İktidar her yerdedir; her şeyi kapsadığından değil, her yerden geldiğinden dolayı her yerdedir." M. Foucault
Mahalle baskısı derken, toplumsal baskılar sonucu bireyin olmak istediği gibi olamamasını, yapmak istediklerini yapamamasını, istemediği şeyleri yapmak zorunda kalmasını ve başkalarınca belirlenen sınırlara hapsedilmesini anlıyorum. Bir başka deyişle, bireyin -kendisi farkında olmasa bile- yaşamının toplumsal baskılarla terörize edilip kendi kontrolünden çıkarılmasından, kendi kararlarını verme gücünün elinden alınıp nesneleştirilmesinden, özneliği elinden alınıp yapamaz/edemez hale düşürülmesinden bahsediyorum. Böyle olmayacaksın-şöyle olacaksın, bu değilsin-şusun, bunu yapacaksın-şunu yapmayacaksın, aksi halde seni dışlarım-ezerim, diye diye, bireyin üstüne çullanılmasıdır mahalle baskısı. J. Holloway'in, "Bütün dünya, birinin içinden kurtulsak diğerine dolanacağımız örümcek ağlarının bir toplamı mı?" sorusuna karşılık gelen cevaptır mahalle baskısı.

Pekii, sakatlığı olan bireylere nasıl uygulanır bu baskı? Ne talep edilir sakatlığı olan insanlardan? Nasıl olmaları beklenir? Hangi alanlarda/sınırlarda yaşamaları dayatılır? Peki ya sakatlığı olanlar bu sınırların ötesine geçerse, geçmek isterse, o zaman ne olur, ne yapar toplum? İşte tüm bu sorulara -sakatlığı olan- arkadaşlarımın yaşadığı –sıradan- olayları aktararak cevap vermek istiyorum.

Bakalım ne diyor mahalleli
- Henüz yeni doğum yapmış bir anneye bir yakını: "Sakat doğacağına keşke ölseymiş"
- Televizyonda bir dizide, sakat doğan çocuğu kastederek buyuruyor biri: "Kim bilir anne-babanın hangi günahın bedelidir bu çocuk"
- Trafik kazası sonucu felç olan bir kişinin annesine –felçli kişi de odada olduğu halde- bir komşusu: "Keşke ölseymiş, daha iyiydi; böyle sana da zor olur"
- Bir anne ev kiralamak istiyor, ev sahibinden aldığı yanıt: "Sana evi kiralamam, çünkü çocuğun sakat. Komşular rahatsız olur"
- Çocuğunu okula yazdırmak isteyen bir anneye okul müdürü buyuruyor: "Ne işi var bu çocuğun okulda hanım. Götür evde ömrünü tamamlasın, uğraşmana değmez"
- Anaokulu öğretmenine bir grup veli toplanıp ültimatom veriyor: "Ya o çocuk gider okuldan (tekerlekli sandalye kullanan yavrucağı kastediyorlar) ya biz gideriz"
- Ayağında sakatlığı olan ilkokul öğrencisi çocuk, öğretmenin tahtaya yazdığı kompozisyon ödevi konusunu defterine not ediyor: "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur"
- Ortaokulu ve liseyi birlikte okuduğu samimi arkadaşının annesi, çocuğuna öğüt veriyor: "Oğlum, şimdiye kadar yaşın küçüktü, söylemiyorduk, ama şimdi sen büyüdün; bırak artık bu arkadaşını, o engelli, seninle aynı şartlarda değil, bu yüzden çevrendeki insanlar da senden soğumaya başlar"
- Birbirini seven ve benzer sakatlıkları bulunan iki kişi evlenmek istiyor; görece daha az sakatlığı olan kişinin ailesi: "Yok, bizim kızımızın sakatlığı daha az, bizim size verecek kızımız yok"
- Sakatlığı olan kadınla uzun süredir flört eden adam: "Seni seviyorum, sakatlığın da benim için hiç önemli değil, ama seninle dışarı çıkmaya utanıyorum"
- Sakatlığı olan kişilerin otomobilleri için ayrılan özel park alanına park eden kişiyi, "lütfen aracınızı buraya park etmeyin" diyerek uyaran kişiye cevap veriyor hazret: "Sana ne! Allah belanı vermiş zaten, git bir de benden bulma"
- Sakat damgası bulunan plakaya sahip otomobille seyahat etmek zorunda bırakılan kişiyi trafikte sıkıştırıp, bağırıyor insan müsveddesi: "Ne işin var kardeşim sakat halinle dışarıda! Yürüü! Git evinde otur"
- Mükemmel derecede dudak okuyan işitme engelli bir üniversite öğrencisinin derste hocasına, "Hocam, konuşurken başınızı biraz dik tutar mısınız, o zaman daha kolay anlayabilirim" ricasında bulunması üzerine hocanın cevabı: "Bana ne! Bana mı sordun okula gelirken"
- Kamu binasının önüne gelip, merdivenleri aşamayınca işini halledemeyen kişiye verilen yanıt: "Bana ne kardeşim tekerlekli sandalye kullanıyorsan, işlemi yapmak için yukarı çıkmalısın"
- İşitme engelli çocuğu daha iyi eğitim alsın diye didinen ailelere, Milli Eğitim Bakanlığının en üst bürokratlarından biri buyuruyor: "Ne diye uğraşıyorsunuz, Allah onları öyle yaratmış, Allah'ın veremediğini siz mi vereceksiniz, 124 Murat ile Mercedes'i yarıştırmak istiyorsunuz; bu çocukları neden lise giriş sınavlarına sokmak istediğinizi anlayamıyorum"
- Konservatuar eğitimi almak isteyen kişiye okul müdürü: "Benim okulumda sakat öğrenci olamaz"
- Bastonuyla yolda yürüyen birinin yanına küçük bir çocuk yanaşıyor: "Al amca, bu parayı babam gönderdi". Alışveriş etmek için mağazaya girmek isteyen tekerlekli sandalye kullanan kişiye içerden çıkan görevli: "Al şu gömlekleri, giyersin".
- Üniversite eğitimini tamamlamış, mesleği için önemli sertifikalara sahip ve 3 yıl da iş deneyimi olan –sakatlığı olan- biri, kariyerine daha iyi bir yerde devam etmek için iş başvurusunda bulunuyor. Aldığı yanıt: "Size ancak santralde istihdam edebiliriz"
- Telefonda iş görüşmesi yapıyor, cv gönderiyor, her şey mükemmel; bir gün sonra işe başlamak niyetiyle işyerine gidiyor, ve sakatlığı gören işveren: "Biz o kadro için biraz önce başkasını aldık". Kapıdan çıkıp sesini değiştirerek aynı yeri aynı iş için arıyor, gelen cevap: "Buyurun görüşelim"
- Neden herkesle aynı işi yapmama ve aynı eğitimi almama rağmen maaşım herkesten düşük, diyen çalışana verilen cevap: "Çünkü sakatsın"

Örnekler çoğaltılabilir...

Kısacası, evde oturun diyor mahalleli, sizin için çizdiğimiz kaderiniz bu! Sinik ve yitik şekilde, önünüze konulanlarla yaşamak zorundasınız. Sessiz, uysal, boynu bükük, minnettar ve sınırlarını bilen "şeyler" olduğunuz sürece, şuracıkta durabilirsiniz.

Pekii, mahallelinin bu insanlarla ne alıp veremediği var? 'Kadın' diyoruz, 'namus' diyorlar; 'cinsel özgürlük' diyoruz, 'günah' diyorlar; 'inanç özgürlüğü' diyoruz, 'Müslüman mahallesi' diyorlar; 'başörtüsü' diyoruz, 'kamusal alan' diyorlar... Ya 'sakat' deyince! Ona ne bahane buluyorlar?

Cevap basit aslında: Farklısınız. Farklısınız ve bizden/çoğunluktan değilsiniz. Bundan dolayı da güçsüzsünüz. Hey hak! İşte fırsat! Üzerinizde iktidar kurabilirim.
 
abi saol ya okurken önce güldüm ama uzun sürmedi bitince buruk bir şrkilde sonrada sesli bir şekilde ağladım bunları sadece ben gurur yapıyorum yok böyle bişiler diyordum ona güldüm okurken ama herkese yapılan bi ayıpmış ne deyim gülsemmi ağlasammı ama sanırım bana ağlamak yakışıyor ellerine sağlık
 
evet maalesef bunların daha fazlası var benim zihinsel engelli bir oğlum var söylenenlerin yapılanların farkında değil ama anne baba olarak biz en derinden etkileniyoruz helede bunu en yakınlarımız yaptığında
 
Re: [Haftanın Konusu] Sakatlara Mahalle Baskısı

Bunun mahallelisi var. Apartman ahalisi var.

Kardeşimde kaldığım bir gün anlaşılamayan çığlık gibi bağırışlar duymuştum. Daha sonraları öğrendik ki üst katında zihinsel engelli bir komşu kızı varmış. Kardeşime gittiğim başka bir gün zihinsel engelli komşu kızının annesiyle ayaküstü sohbetimiz oldu. Yaşlıca bir teyze ve kızının bu bağırışları yüzünden komşularının yöneticiye şikayet ettiklerini söyledi. Canı sıkılıyor beklerim birisi gelince çok mutlu oluyor, daha sakinleşiyor dedi.. Çok şaşırdım.. Aklım hiç almadı.. Kendimi teyzenin yerine koydum içim çok acıdı.. Çok zor bir durum.
İnsan başındaki derdemi yansın.. Extra çevreden arıza çıkaranlara mı?
Malesef ateş düştüğü yeri yakıyor.
 
Maalesef bu tür şeyleri herkes bu kadar açık ve net şekilde yaşamasa da düşününce dolaylı da olsa herkesin yaşadığından eminim. Gerek ikili ilişkilerde gerekse toplumla ilişkilerimizde bu tür davranışlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Engelliliğin verdiği zorlukların yanısıra birde bu tür toplumun dayatmaları karşısında yılgınlığa düşmemek içn birey olarak ruhsal açıdanda kendimizi geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Diğerlerine göre iki kat daha mücadeleci olmamız gerkiyor. Ne kadar mümkün olabilliyorsa kendi kendmize yetmemiz gerektiğini öğrenmemiz gerek. Diğerleri derkende kendi kendime ayrımcılık yaptığımı hissettim, belki düşününce başka bişeyde bulabilirdim bunun yerine yazacak ama ne yazıkki ailemizin dışındakiler için bizler diğerleriyiz.

Buraya yazarken biraz karamsar davrandım. Yazıyı okurken ister istemez insanın yaşadığı birsürü olumsuz şeyler geliyor aklına.
 
Doğru söze ne denebilirki.
Malesef bunların hepsini birden yaşamasakda mutlaka bize uyan bir şık vardır diye düşünüyorum. Ki ben o şıklardan kendi yaşadıklarıma uyanı buldum bile.

Ama bu böyle gitmemeli.
Artık dur deme zamanımız geldi.
Bizde varız ve yaşamın içindeyiz. Hoşunuza gitsede gitmesede biz bu hayatın içindeyiz. Koltuk değneklerimizle, tekerlekli sandalyelerimizle, beyaz bastonumuzla, duymayan kulaklarımızla, özürlü plakalarımızla, hoşunuza gitmeyen dış görünüşümüzle, aksak yürüyüşümüzle, kamburumuzla bizde varız. Bu dünyayı sizlerle paylaşıyoruz. Unutmayın sakın her an bir kaza bir deprem bir facia bir afet sizlerden bir kaçının aramıza katılmasına sebep olabilir. Bunu unutmayın ve bize bakışınızı tekrar gözden geçirin.
 
tek kelimeyle mükemmel bir yazıydı..baştan sona her kelimesi ne yazıkki gerçekleri temsil etmekte..hani şu 3 aralık dünya özürlüler gününde engelli federasyonlarının basın önünde yapması gereken bir konuşma metni olmalı bu..
 
yazı

çok güzel bir yazıydı .burdan çıkaracagımız sonuç birlik olmamız mı?
 
Yazıyı okurken bu kadar da değildir diye düşündüm bir ara. Sonra yaşadığım, o hala olanca rengiyle, sesiyle, duygusuyla capcanlı 'anı'm geldi aklıma. Ortaokuldayım. Türkçe dersinde çok başarılıyım. Ama o yazılıda düşük almışım. Türkçe Öğretmeni yazılı kağıtlarını dağıtmış, nelerden not kırdığını görmemizi istiyor. Kağıda dalmışım ve hocanın kağıtları istediğini duymamışım. Birden ağzından tükürükler saçarak üzerime gelen öğretmeni gördüm başımı kaldırdığımda. Neden vermediğimi sordu kağıdı, duymadığımı söyledim. Elime, kafama cetvelle vurdu, cetvel kırıldı. Yüzüme tokat vurdu. Sonrası o an! "Topal(!) diye dün derste konuştuğuna da sesimi çıkarmamıştım." dedi, sınıfa dönerek. Ergenlik çağında bir erkek, bir çocuk! Ve psikolojisi!
 
Mahallesinde Gaziye >>> Vahh vahh vahh gencecik aslan gibi de çocuktu.


Eeee şimdi ne oldu gazi olunca :?: gençlik ve aslanlık gitti sanırım :evil:
 
Hoskal, nasıl bir eğitimci..eğitimciye de geçtim nasıl bir insanmış yazıyı okuyunca çok üzüldüm:( :(
 
İnsanları engellerinden çok bu mahalle baskısı daha fazla üzüyor. İnsanlarımızın bu konuda bilinçlenmesi lazım. Tabi bu da çocukluktan başlar eğitim verilirken, ama bizde nerdeee...
 
Mahalleli, engelli bir öğrencinin yaramazlığını dahi hoşgörmez. Engelliyse uslu efendi olmalı, karşı çıkmamalı!
 
OturanBoğa paylaşım için teşekkürler.Aklıma bu yazıyı okurken ve hayatın içinde bole manzaraları yaşarken,kendi yaşamımda da hep şu dizeler gelir aklıma ; DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardesim,
korkak bir karanlik içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardesim,serçenin telasi içindesin.
Midye gibisin kardesim,
midye gibi kapali rahat.
Ve sönmüs bir yanardag agzi gibi korkunçsun, kardesim.
Bir degil,
bes degil,
yüz milyonlarlasin maalesef.
Koyun gibisin kardesim,
gocuklu celep kaldirinca sopasini
sürüye katiliverirsin hemen
ve adeta magrur, kosarsin salhaneye.
Dünyanin en tuhaf mahlukusun yani,
hani su derya icre olup
deryayi bilmiyen baliktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eger ve hala sarabimizi vermek
için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demege de dilim varmiyor ama-
kabahatin çogu senin, canim kardesim

NAZIM HIKMET
 
Yıl 1979, liseden mezun olduktan sonra en çok istediğim okullar arasında olan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine kayıt yaptırdım. Aylardan ekim sonu kasım başı filan...

Okullarda o dönemde kapılarda polis kontrol noktaları var. Kimlik gösteriyorsun, detaylı bir üst aramasından sonra okula alınıyorsun... Ben o dönemde mobyletten bozma bir sakat motoruna sahibim. Motoru okul kapısına en yakın yere park edip yerde birazda çömelerek gidebiliyorum. Şöyle anlatayım; Dört ayaklıyım... Ellerimde de terlik var.. Çömelerek yürümeyi canlandırın kafanızda, ellerinde yere değmesin diye terlik takın... Neyse bi şekilde görmüşsünüzdür... O şekildeyim yani...

Yine aynı o günlerden birindeyim... Dışardan bakınca biraz komik, biraz da acıklı bir durum çıkıyor ortaya.. Üst aramasına giriyorsunuz, ama polis sizi eğilerek, daha doğrusu çömelerek arayabiliyor. İşte böyle bir anda ak saçlı, nur yüzlü bir adam polise çıkıştı;'' Bunun burada ne işi var '' diye. Bana da adeta git başka yerde ara kısmetini der gibi bir şeyler mırıldanarak bastı gitti. Polisin' 'o da öğrenci Hocam'' dediğini duydu mu hala bilmiyorum. Ben o zamanlar demir leblebiyim... Beni yıldırabilecek bir güç yok... Ama yine de acaip zoruma gitmişti. Yaralamıştı, yine de sınıfta yerimi aldım. Ders başladı, sosyoloji...

Aaaaa, o da ne... Biraz önceki aksaçlı... Prof.Dr.Cavit Orhan Tütengil... Ben onu, o beni görünce ikimizde şaşırdık... Bocaladı beş on saniye... Sonra normale döndü her şey...
Dersin ortalarına doğru yanıma geldi, yan taraftan, çaktırmadan elimi tuttu.. En az bir dakika bırakmadı... O an anladım işte ne kadar yaralandığımı... Ders çıkışında doğru Yenikapıya gittim... Bir köpek öldüren ile bir köylü cıgarası bitinceye kadar, gözümde yaşlar, denizle konuştum. O gün kendime bir söz verdim.. Sürünün içinde, akan selin içinde sürüklenmek yok... Çerden, çöpten bir ada yapacaksın kendine... Bu ada senin olacak... Ailenin bile yardım etmesine müsade etmeyeceksin, başına kakarlar ilerde diye... O ada sadece senin emeğinle kurulacak... Doğru, yanlış önemli değil... O ada senin olacak... Orayı sen bezeyeceksin, yeşerteceksin...

Sonrası biraz kötü bu hikayenin... Her derste geldi yanıma Hocam.. Hiç özel konuşmadık, ama her derste bir şekilde dokundu elime, sıktı samimiyetle... Sonra onu Aralık'ta vurdular! Ben de o okuldan soğudum...
 
Yazılanların hepsini check ediyoruz.
yazıyı okurken düşündüm,sağlıklı hayatımda bunların bir çoğunu bende
yaptım.ve çoğunuzda farkında olmadan yapmışsınızdır.
özürlü olmadan ailemize engelli biri katılmadan vs.. yapmışızdır.
ve haklılarda mahalleli bir çok yerde ,
kendimin ve ailemin yaşadığı geçiş dönemini düşündükçe
yaşam bir sakat pencereden
bakılacak kadar coşkusuz geçmemeli.
yaşamın zorluklarını bilir insanlar ve ölsün der sakat çocuğa..
kim büyük acılara gebe bir yaşamı ister..
kısaca;
güçsüzüz bunu kimse değiştiremez,bozuk ve arızalıyız görsel olarak..
tabiat kanunu ve Tanrı yarattığı tabiatın
mükemmel tekdüzeliğinden memnun..
 
"Mahalle Baskısı"
Hem de ne baskı! İster doğuştan ister sonradan engelli olsun herkes aynı dertten muzdarip olmuş en az bir kez yani yazılanlardan anladığım kadarıyla.Ama suçun hepsi bizde olmasa da gereken yerde gereken cevabı vermediğimiz ya da veremediğimiz için biz de suçluyuz Nazım Hikmetin şiirinde dediği gibi...
Benim de aklıma geliverdi işte bir lise anım.Lise 2 deydim, ameliyetlı olduğum için o zaman koltuk değnekleri kullanıyordum.Ders Miili Güvenlik. Hocamız derse yeni teşrif ediyor yani beni daha önce hiç görmemiş sanırım. Tabi kocaaaman teğmen mi üstteğmen mi yüzbaşı mıydı adam( rütbesini hatırlayamadım ) nerden görsün beni de tanısın(!) Her neyse ben her derste tahtaya ve kürsüye yakın olsun diye en önde otururdum genelde(aslında kalorifere yakın olsun diye önlerdeydim ama çaktırmayın siz :lol: ) yine öyle üşüdüğüm bi günde değneklerim ve ben ısınırken uslu uslu, sınıf başakanının:" dikaaat... " komutuyla rütbeli hocamız girdi derse. Oturur oturmaz benim değnekler ısındıkça mayışmışlar ve birazcık kürsüye değmişler olsa gerek ki. Hoca görür görmez o kendinden emin ve küçümseyici bir ses tonuyla : "Sakattt kim sınıfta?" dedi arkalara bakınarak halbuki önüne baksa görecek burnunun dibindeyim ama akıl edememişti sanırım sakat birinin değneklerinin yanında olacağını. Arkadaşlarım benden evel sinir oldu ve direkt bana baktılar üzüldüm mü acaba ve ne cevap vercem diye, benden tık çıkmayınca hoca tekrarladı sorusunu. Ben de hocadan daha ciddi ve gür bir ses tonuyla "sakattt benim hocam ne oldu daaa? Arkalara baktığınız için göremediniz değneklerimin yanındayım doğal olarak" dedim. Ama hocanın suratı görmeliydiniz :D "He geçmiş olsun kaza mı falan filan muhabbetlerine girdi yutkunduktan sonra" sonraaa ben o hocayı da sevemedim, dersini de o da beni sevemedi ve zar zor da olsa geçtim Milli Güvenlikten.
 
Bir doktora gidilir; mide şikayeti için birdahiliye uzmanına... uzman(!) hasta şikayetlerini anlatıyorken ne çok konuşuyorsun der; ağlamak isteyip de ağlayamadığın oldu mu der, arkadaşlarının yapıp senin yapamadığın şeyleri düşünüp geceleri; muayene sırasında yüzüme bakma der; hasta rahatsızlığının biyolojik olduğunu iddia eder ve doktoruna psikiyatr olmadığını hatırlatır ama doktor benden iyi mi bileceksin der, tecrübeme güven, sakinleştirici verir. Hastanın doktorunu dövmeyip başka bir hastaneye gittiğinde yapılan endoskopi işlemi sonrası konan tanı;
-Bulber Ülser
-Pangastrit
-Hiatal herni
Antibiyotik tedavisi sonrasında ameliyat olacak.
Ayrımcılık heryerde...
Tıp fakültesini bitirmiş bir doktorun tecrübesine dayanan tezine göre kendime acımamın dışında hayatı sevip varlığımı değerli görme ihtimali yok hastanın.
 
öncelikle oturan boğa'ya böylesine trajikomik bir yazıyı kaleme aldığı için teşekkür ediyorum..

s.zweig'in "acımak" isimli romanını okuduysanız sakat bir kızın aşkını anlattığını anımsayacaksınız.. orada şöyle (ya da buna benzer) bir cümle vardı.. hiç dimağımdan çıkmaz..

"sağlam kişilerin sevgisi sanki onlara verilmiş bir lütuftur, istediğine sunar bu sevgiden..."

tabiki genelleme yapmak istemiyorum.. ama toplumun sakatlara bakış açısını az çok biliyoruz..

ve yaşadığım bir anıyı ben de aktarmak istiyorum;

hani şu belediyenin vermiş olduğu beyaz kartla ücretsiz yolculuk yapıyoruzya.. sıkça başıma gelmiştir; durakta yalnızım, şehir içi otobüsü (ki bu genelde özel halk otobüsleri için geçerli) durdururum.. kartımı gösterip ilerlerim.. şoför yardımcısı şoföre doğru şöyle der (işitme engelliyim dudak okuyorum): "abi sakatmış keşke durmasaydın"

bir ikincisi ise şöyle, işe geç kalmışım 3 durak sonrası da olsa acil olarak otobüse binmem gerek.. atlıyorum otobüse (yine ö.h.o.).. yine kartımı gösterip ilerliyorum.. iki durak sonra otobüsten inmek için butona basıyorum.. aynadan şoförle gözgöze geliyoruz; bana dudak hareketleri ile küfür ediyor........ onunla seviyesizleşecek zamanım yok iniyorum durakta...

güler misin, ağlar mısın?
 
Sakatlara mahalle baskısı

Oturanboğa abi yazını okudum ve çok duygulandım ağlamamk için kendimi zor tutuyorum abi bu yazılanların bazılarını yaşadım kimi aklıma ağlarım ne yapayım elimden daha fazlası gelmiyor beni kimse anlamıyor abi
 
sakatsan 2.sınıf insansın

bu gece Beykoz kanlıca sırtlarında arkadasımla beraber arabamda oturuyorduk arkadasım engellı degıl yanımıza gelen polıs arkadaslar gayet ıyı yanlarında kavacık polıs merkezınne yenı gelen baş komıser ılk ollarak senın ehlıyetın varmı dedı sol bacagımdan engellıyım protez kullanıyorum sanamı kaldı bunu sormak be hayvan dememek ıcın kendımı zor tuttum var al bak ruhsat surucu belgesı muayne sıgorta tamam benden 50 metre uzakta park etmış araclarda ıckı ıcılıyor sevgılısınle sevısenler var onlara bu sorulmuyorda ben engellıyım dıyemı bunun hesabınıda soracagım
 
Eğitim olmadıkçe mahalle baskısı bitmez..
 
Tabi burda ki en büyük etken "dedikodu" dur. Ağızdan ağıza dolaşan olmadık laflar en büyük baskı yöntemidir.
 
bunlar hep cehalettenmi gelen sözler acab ??
burada bile bu sitede kaza geçirip sonradan engelli olan birine sen zaten allahından bulmuşsun sakat olmuşun denliyorsa ha o az engelli de olsa bu sözü diyorsa kalkıp başka zihniyetlerden ne beklersin
 
mahalle baskısı olayı baştan aşağı yanlış zaten öyle ki ben kendimden bir örnek vereyim
sene 2005 anadolu lisesini kazandım bizim mahalleli ''aman canım şansa kazandı''dedi sonra bir kuran kursundaki bilgi yarışmasında 150 kişinin içinden birinci oldum bilgisayar aldım ''bedavadan bilgisayar aldı''dediler ha bu arada ben görme engelliyim kısacası hep dışlandım ona rağmen bir takım başarılar elde ettim ama hep bir kulp taktılar en son memur oldum onada bir şey buldular dedim yuh artık yani neyse bu tip olaylar cehaletten ileri geliyor
 
Merhabalar.
Ben de yaşadıklarımdan bişeyler yazmak istiyorum.
Ben kas hastasıyım.İlkokul da okuyorken.birgün bizi okulun dışına çıkardılar.Kilomuzu vb.ölçeceklermiş.
daha sonra anlıyoruz.numara sırasına göre dizildik , kilomuz u ölçüyorlar eski tüccar kantarı ile tartıyorlar bizi.
sıra bana geldi kantarın zincirine tutundum ve kendimi yukarı doğru çektim.Ancak öğretmenimiz tartmayı
bitirmeden kollarım yoruldu ve kendimi yere bıraktım.Tabi ölçum daha bitmediği için tekrar tartılmam
için yine kantarın zincirine tutundum ama yine tartılma bitmeden kendimi yere bıraktım.
Bunun üzerine öğretmenimiz bu duruma bi anlam veremedi ve kantarın zinciri ile bacağımı yukarı bağladı ve
bu şekilde tartma işlemi sonuçlanmış oldu.
Ve bütün okul arkadaşlarımın önünde benim moral sıfır sıfır sıfır.
Gel de artık aklına ders girsin.:(

İkinci bir konu da kısaca yazayım babam kendi isteğiyle vefat etti.:confused:
Birgün annem bu konuyu sızlanarak tekrar anlatırken mahallelinin kendi isteği ile öbür tarafa gitme
olayının benden beklendiğini yüzüme söyledi.valla bu bir mahalle baskısıysa kendim için söylüyorum.
Can tatlı Patlıcan değil.;);)
 
Kıdemli bir sakat olarak bu olaylar kamu ve halk cephesindeelli yı öncede vardı elli yıllar sonrada olacağından eminim.Biz asla gelişme gösteremeyen hiçbir konuda ders almayanbir milletiz. Buna birde sakatların inanılmaz birbirinden kopuk yaşamaları Bir araya gelip dik bir duruş sergileyemeyen sakatların ufak tefek çıkarlar uğrunaMücadeleye katılmamalarının da payı büyüktür.Bireysel mücadelemden hiç ödün vermedim vermeyeceğimde.Lafın kısası tek yürek olamadığımız sürece bun manzarada değişmeyecektir.
 
Ayrımcılık yapanlar adına özür diliyorum.

Ben 19 yaşında bir gencim. Bu siteye rastgele rastladım ve okuduğum bazı şeyler canımı sıktı. Hayvanlar bile yaralı hayvanı korurken insanların bunu yapması gerçekten utanç verici birşey. Kimse istemez fiziksel ve zihinsel engellere sahip olmayı ama gelin görün ki bunu anlayabilecek kapasite bazı insanlarda yok. Bu tür iğrençlikler yapan insanların hakkında konuşma gereği hissettim. Hepinize geçmiş olsun. Hepsinin adına özür diliyorum sizden.
 
Üst Alt