Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Ressamlar ve Eserleri 2 [Resim]

andante

Üye
Üyelik
11 Ocak 2005
Konular
23
Mesajlar
755
Reaksiyonlar
0
SOYUT DIŞAVURUMCULUK

Sanat alanında eserleri belli bir guruba göre ayırmak ve yorumlamak sanırım sanatseverlerin yada sanat eleştirivilerinin çok daha kolayına gittiğinden bir çok akım yani "izm" vardır.

Soyut dışavurumculukta şimdi ne ki acaba gibi bir soru aklınıza gelebilir. tanıdık bir çok isim göreceksiniz, ve ister istemez haaa demek buymuş gibi bir duyguya kapılmak içten bile değil.

20.yüzyılın başında, 1900 ve 1935 yılları soyutdışavurumculuğun etkisini gösterdiği yıllardır.Almanya da ortaya çıkıyor ve daha sonraları orta Avrupa ya yayılıyor.

İnsanın iç dünyasını anlatmayı amaçlayan akımlardan bir tanesi. ister istemez yahu sanat zaten insanın iç dünyasını anlatmayı amaç edinmez mi gibi bir soru akla gelmiyor değil....

Bu sanat akımını destekleyen ressamlar resimlerinde doğayı ve toplumu nesnel bir şekilde yansıtmak yerine öznel ya da içsel gerçeğin yansımasını istiyorlardı.

Feci şekilde bazı şeylere karşıydılar. Sanatın var olma sebebi işte bu başkaldırıda yatıyor.devlet, ataerkil aile, ordu, okul gibi toplumda otoritesiyle var olan kurumlara başkaldırıyı kendilerine hedef olarak seçtiler.Ve toplum tarafından dışlanmış, yoksul, ezilmiş kişilerin yanında tavır aldılar. Çok tanıdık değil mi bu cümleler :D

Temel özelliklerini şöyle açıklayabiliriz.

· Resim bir ifade alanı olarak görüldü.

· Radikal bir yaklaşımla, taraf tutan, itham eden, söylemek istediklerini haykıran bir anlatımı vardı.

· Desenler, kendiliğinden ortaya çıkan tepkilerden oluşuyordu.

· Düşünceler ve mesaj öne çıkmıştı. · Sanayi çağının yarattığı sefalet, savaşlar konulara yansıtıldı.

· Resimlerinde ortak düşünceye dayanan bireysellik vardı.

· Kendinden emin, devrimci, üslup bilinci olan bir değerler sistemi oluştu ama bu değerler, nasyonal sosyalistler tarafından yerle bir edildi.

· Çizgi ve renk kullanımı konusundaki özgürlük, duyguların yapıtlara yansımasını amaçlıyordu.

· “Die Brücke” ressamları renkleri en ilkel halleriyle kullandılar. Başlangıcı 15. yüzyıla kadar uzanan ağaç baskı yönteminden etkilenerek, resimlerinde ağaç baskıyı yansıtan çizgilere yer verdiler. Modern çağ insanının umutsuzluğu bu sanatçıların yapıtlarına yansıyordu.

· “Der Blaue Reiter” ressamları sanatın biçimsel sorunlarıyla ilgilendiler. Görünenin ardındaki tinsel gerçeği aradılar.
Kaynak

İşte bu akımın en önde gidenlerinden bir tanesi...

Vasili Kandisky





 
andante
teşekkürlerr bilgilendirdigin için resimle ugraşırım kendi çapımda :oops: ama
bende bir tane izm bilmiyom
:D :D
ressam olarak biliyorum kandisky en önde gelenlerden biri degil benim bildigimde en önde geleni :roll: bir kandisky sahip olmak köşe olmakla aynıı

ben pek sevmem bu tarz resimleri ama renklerdeki uyumluluk büyüledi beniii..
 
RENK UYUMLULUGU ÇOK HOŞUMA GİTTİ PAYLAŞMAK İSTEDİM SİZİNLE

 
Oldukça tanınmış bir isimin ötesinde kuramsallığıyla da resim dünyasına değil sadece sanatın bir çok alanında etkili olmuş kişilerden bir tanesidir.



Renkler konusunda haklısın. Yukarıdaki resmi de dikkatlice incelediğinde beğeneceğini düşünüyorum. Oldukça ilginç bir eser açıkcası...





 
Tarzını, çizgisini çok beğendiğim bir ressamdır Bihrat Mavitan...

Özellikle yaptığı kadın figürü resimleri beni hep düşündürür ve o kadınları nerede olsa tanırım...

Fakat şuan resimle değil heykellerle uğraşıyor kendisi...

İşte Bihratın kadınlarından bir kaç örnekler...













 
Canımcım,

Gerçekten harika bir iş çıkartmışsın. Bir kaç gündür çok meşgul olduğum için cevap yazamadım ama içim içimi de yemedi değil.

Öylesine güzel bir sanatçıyı buraya almışsın ki....

Bence bu adamda biraz soluklanalım. Adam gibi adamlardan bir tanesi çünkü.

Onu kendi kaleminden tanıyalım önce istersen, sanat anlayışı neymiş bir öğrenelim...

Sanatımda, heykel bir düşün peşisıra gelir. Bu düş bir figürdür. Bu figüre kendimi yakıştırıyorsam da, bu figür kimliksizdir. Benim düşlediğim her kişi oluverir. Bilmedik ya da çok bildik bir mekanda dolaşıverirler, bilmedik ya da çok bildik bir mekana doluşuverirler ve o noktada hareket son bulur. Kadrajıyla kaidesiyle sunuluşuyla artık benimdir. Yeni figür yeni mekanını aramak ve yerleşmek için karşıma gelir. Hep karşımda dururlar. Hiç ben onların onlar benim arkamıza geçmeyiz hep yüzyüze bakarız. Hiç "keşke" dedirtmezler bana.

Sanatın sanatçı için olduğuna inanırım. "Ars gratia artıs" bu yeni yapılacakların ana fikridir. Eskiz hazırdır, bence malumdur. Şaşkınlığa, sürprize, hayrete gerek yoktur. Yeterli ısrar, yeteneği hizaya getirir. Tevazu gerekmez, yaparsam iyi yaparım kuralına uyarım. Kendi beğenim çalışma ısrarımı oluşturur. Hep bir sonraki heykelimi merak ederim. Buradan anlaşılıyordur, heykel bir sonraki yapacağımın ilk aşamasıdır.

Soyut ile somutun öpüştüğü bir noktada expresif bir anlatım tarzım vardır. Bu anlatım malzemeyi saptar. Malzemeye aşık olurum ama bu uzun sürmez yenisini çağırır. "Karışık teknik" denen tuzağa düşmemek için aynı teknik ve değişik malzeme peşindeyimdir.

Akademiliyim. Öyle kalmakta ısrarlıyım. Sihrim burada saklıdır. Heykel bölümündenim, onun için resim yapmaktayım. Bilinenin aksine her heykelci biraz ressam, biraz mimar, rüyayı üç boyutlu görebilen sanatçıdır. Her rüyanın resmi yapılabilir, her resmin de heykeli. Gerisi traştır. Ama, heykel "traş" değildir, zor iştir. Heykel gölgesi düşen bir öyküdür. Önüne gelen de yapamaz. Yapsa da olmaz. Yaldırlaşır.

Kuvettli rüya ister, donanım ister. Unutkan heykelci olmaz. Rüyanızı unutamazsınız, sanat tarihini unutamazsınız, bütün sanatçıların yapıtlarını da... Hele önceki işlerinizi asla. Bu size ne yapmamanız gerektiğini söyler. Hele bu ülkede ve ülke bu denli gölgede iken.

Bihrat Mavitan

Kaynak

Nasıl güzel açıklamış değil mi?

İşte sanatçılar böyle güzel açıklamalarda bulundukları zaman, kendilerini olduğu gibi ortaya koydukları zaman içim içime sığmıyor.

Umarım iyi okunur bu güzel adamın yazdıkları. Çünkü her satırının arasına saklanmış olağanüstü bir gerçeklik var.

"heykel "traş" değildir, zor iştir"İçindeki bu mizah yönüde hiç fena değil.... :D :D :D
 
Evet arkadaşım gerçekten adam gibi adamlardan...
Ve kendini anlatışı da o kadar yalın ki ben de dayanamadım
kısa öz geçmişini sizlerle paylaştım...

Ben,
Bihrat Mavitan

1948, İzmir´de doğdum, Evvelim Giritli
1966, Bal´lıyım,
1968, Akademi´ye girdim,
1973, Heykeltraş oldum, hem de yüksek,
1975, Asistan oldum,
1977, Oğlum Tan geldi,
1984, Hocalar sakal kesti, ben istifa ettim,
1985, Ressam Alev Ermiş ile evlendim
1986, Kuzguncuk´a yerleştim,
1994, Kızım Tane geldi,
sayısız sergi açtım, ödül aldım,
1948´den beri rüya görüyorum,
1959´dan beri resim yapıyorum,
1969´dan beri heykel yapıyorum,
ve bu galiba böyle devam edecek.


Onun çizgisi, renkleri bellidir...
Mavi ve onun tonlarını kullanır çoğu zaman...
Özünde mavi soğuk bir renktir ve kim bilir belki de kadının soğukluğunu tasvir eder resimlerinde....

 
Sevgili ahmetermiş
Resim yapmak için ille de bir fırçaya ihtiyacın yok!
Biraz hayal gücü, yaratıcılıkla ve farklı malzemelerle de ortaya muhteşem eserler çıkarabilirsin...
Aşağıda ki linkte harika bir resim yapma tekniği var!!!
İzlemeninizi tavsiye ederim... ;)

http://www.metacafe.com/watch/251450/magic_in_a_can/
 
sevgili hanımeli gerçekten hayran oldum izlerken :p paylaştığınız için teşekkür ediyoruz :p
 
Ahmetermiş...

Boyalar senin, tuval senin, kalem senin, kağıt senin, renkler senin
fırçalar senin, ruh senin...
Resmet içinden geçenleri....

Ben en kısa zamanda bu form sayfasında yapacaklarını görmekmekten mutluluk duyacağım....

Sevgilerimle....
 
Ve Nuri İyem...

Ortaokul yıllarımda Nuri İyem i, "Nuriyem" isimli bir kadın ressam sanmıştım...

Oysa ki değilmiş :D

“Nuri İyem” erkekmiş ve “Nuriyem” tuvalindeki iri gözlü köylü kadınmış...







 
İlahi hanımeli....

Gerçekten gülümsettin beni....

Bunun dışında çok önemli bir Türk ressamını hatırlattığın için de teşekkürler.

Nuri İyem

İmgenin, zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi arzulanan bir yanılsama olduğunu bilen tüm ressamlar gibi, Nuri İyem de varoluşunu keskin bir gözlem ve hayal gücü birlikteliğine adar. Geleceğe uzanmaya çalışan bir imge avcısı olarak kendi zamanını bir sismograf titizliğiyle kaydeder, görünüş dünyasını fazlalıklarından arındırır, resmin tıpkı kutsal bir ikon gibi sembolik bir yeterlilik taşıyacağına inanır. Onun sanatının bel kemiğini, katıksız bir gerçekçilik, baskıya dönüşen otoriter görüşle mücadele ve ne olursa olsun kendi ayakları üzerinde yükselme isteği oluşturur. Hayat tarzı ve onunla özdeşleşen resim üretimi bağlamında, Türk resminin sıra dışı karakterlerinden biridir İyem. Türkiye’de, kendi kaderini kendi tayin eden bağımsız ressam tipinin onunla birlikte şekillendiğini iddia etmek hiç de yanlış olmayacaktır.

TUVALDE YAŞAMIN ÇİZGİLERİ

1915 yılında İstanbul’da doğar Nuri İyem. 1918’de annesi ve ablası ile birlikte Cizre’de bulunan babasının yanına gider. 1922’de ise, kendi sözleri ile ona anne ve babasından daha yakın olan ablasını kaybeder. Cizre’de tropikal sıtmaya tutulmuşken, günaşırı nöbetlerinde gözünü her açtığında gördüğü o yüzü yıllar sonra resimlerinde tekrar keşfeder. Sanatçının ismiyle özdeşleşecek olan bu yüzler, esasen yitirilişin ve tekrar keşfedişin öyküsüdür.

Hayatı boyunca bir kara kule gibi önüne dikilen Güzel Sanatlar Akademisi ile 1933 yılında tanışır Nuri İyem. Öğreniminin ilk yılını Nazmi Ziya Atölyesi’nde tamamlar, ilerleyen yıllarda yakın dostu olacak olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dan teorik dersler alır. 1937’de birincilikle mezun olduğu bu okula (Ragıp Gökcan ile birlikte) 1940 yılında Leopold Levy yönetiminde açılan Yüksek Resim Bölümü’nde çalışabilmek için geri gelir. Fakat artık cüssesi ve endamıyla bir adam, sanata bakışıyla bir ressam olmuştur. Nitekim bir yıl içerisinde toplumsal gerçekçi sanat anlayışını savunan bir grup arkadaşıyla birlikte Yeniler Grubu’nun kuruluşunda yer alır. Avni Arbaş, Agop Arad, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa, Mümtaz Yener gibi isimlerin yer aldığı grup, Beyoğlu Matbuat Müdürlüğü Salonu’nda açılışını bir balıkçının yaptığı ‘Liman’ konulu bir sergi ile kendisini sanat kamuoyuna tanıtır. 1944 yılında ise, adını akademi tarihine yazdıracak bir başarı sergiler İyem. Yüksek Resim Bölümü’nün yarışmasını ‘Nalbant’ adlı yapıtı ile kazanarak, ikinci kez akademiden birincilikle mezun olur. 1946’da ise Fethi Karakaş ve Ferruh Başağa ile birlikte Asmalımescit Sokağı’nda bulunan S. Önay Apartmanı’nın çatı katında ortaklaşa bir resim atölyesi kurar. Bu atölyede ders alan öğrenciler ilerleyen yıllarda ‘Tavanarası Ressamları’ adıyla bir grup kuracaklardır.

“RENGİN VE DOKUNUN ŞİİRİ”

1940 sonları İyem için toplumsal gerçekçiliğin soyut bir sanat anlayışına evrildiği yıllardır. Bugün için bile sanat tarihi çevrelerinde ilginç bir tartışma konusu oluşturan bu yönelim, sol görüşlü bir sanatçının dönemin politik sahnesinden ayrılması ve kendi içine kapalı bir dünyaya yönelmesi olarak adlandırılır. Oysa İyem, pek çok röportajında bu yönelimin iki nedeni olduğunu söyler: İlki, dönemin tek mutlak gücü olan akademinin savunduğu sanat anlayışı ile zıtlaşmak, yani soyut sanatı ilericilik görerek akademinin geri kalmış figür resmi anlayışının önünde yer almak; ikincisi ise, resim sanatının biçimsel değil içeriğe dayalı bir yapısı olduğuna inanmak. İyem’e göre resim sanatında önemli olan şey, yapıta can veren bir özün ve içeriğin varlığıdır. Boyanın maddesel olarak ön planda tutulduğu, geometrik bir kompozisyon anlayışı üzerine yükselen bu resimler, dönemin soyut sanat anlayışı içinde yenilikçi ve deneysel bir karakter sergilemektedir. İyem’in özellikle 1960 ortalarında gerçekleştirdiği, tek bir rengin varlığını gösteren monokrom resimleri ise, kanımca onu doğal bir gelişim olarak soyut sanatın en uç noktasına taşımaktadır. Sadece siyah renk ile oluşturulmuş bir resmini anımsıyorum İyem’in. Siyah renkten başka hiçbir şeyin temsil edilmediği bu resimde derin bir karanlık ve bireysel kayboluşun izlerini görmek mümkün.

“HER YÜZ BİR ÖYKÜ”

Nuri İyem, 1960’ların sonlarına doğru figür resminin temsil gücüne tekrar dönüş yapar. Bu sefer, adıyla özdeşleşecek olan kadın portreleri ile izleyicinin karşısına çıkar.
Tanpınar’ın, “bir heykel kadar sımsıkı, yeşil mehtap aydınlığı kadar zarif, geçmiş zamanın havasını içinde taşıyan eski fresk ve ikonalar kadar yalın” dediği bu kadın yüzleri, aslına bakılırsa onun politik dünyasının izleriyle yüklüdür. Köyden kente göçün yoğunlaştığı, bireye ait sosyal hakların kadınlar aleyhine işlediği bir dönemin ürünüdür bu yüzler. Mahur, çekingen, güzel, utangaç ve melankolik halleri ile bu yüzler, hem ölen ablasının hayali imgesi hem de zamanı aşan ikonik bir sembol olarak İyem’in sanatının billurlaşmış bir örneğidir. Sanatçının aynı tarihlerde gerçekleştirdiği, Anadolu gerçeğine ulusalcı bir bakışla yaklaştığı ‘göç’ resimlerinde de, çalışan, emeğini topraktan çıkaran kadınlar sembolize edilmektedir.

Nuri İyem’in bugüne kadar üzerinde çok durulmayan en karakteristik işleri kanımca onun portreleridir.
Aliye Berger’den Nasip İyem’e, Rıfat Ilgaz’dan Erdoğan Saydam’a kadar farklı sosyal kesimden insanı keskin bir gözlem gücüyle kayda geçiren İyem, kendisine model olan kişilerin ruh halini, tercih ettiği rengin ve biçim anlayışının içerisine yedirir. Kişinin iç dünyası, resmin her santimetrekaresine yayılan bir atmosfer oluşturmaktadır. İyem’in aradığı şey benzerlik değil, yüzün gizledikleridir.

Görüldüğü üzere Nuri İyem’in neredeyse 70 yıla uzanan sanat yaşamı birbirinden beslenen temalar üzerine kuruludur. Bu temalar aynı zamanda onun dünya görüşünün uzantılarıdır. Kendisinin de söylediği gibi, biçim değil, o biçimi var eden içerik ilgisini çekmekte ve bu içeriği, ele aldığı temanın ortaya çıkması için yönlendirmektedir. Sanatın saf bir iletişim şekli olduğuna inanan tüm sanatçılar gibi o da, katıksız bir şekilde yüreğindekileri açmaya ve dünyanın görünüşüne anlam katmaya çalışmaktadır.

Kaynak
 
hanımeli
nuri iyem kadınlarını ben koyacaktım yaaaa

bihratın kadınlarını görünce ilk önce nuri iyem in kadınları geldi gözlerimin önüne
teşekkürler
 
yener_01' Alıntı:
hanımeli
nuri iyem kadınlarını ben koyacaktım yaaaa

bihratın kadınlarını görünce ilk önce nuri iyem in kadınları geldi gözlerimin önüne
teşekkürler
E arkadaşım öncesinde uyarsaydın beni yazmazdım buraya!!! :D


Fahrelnisa Zeid
“Cehennemim” Fahrelnisa Zeid’in ilk eseridir...



Kendisinin aşağıda gördüğünüz “kadın portresi” çalışması orijinali olmasa da duvarımda asılı olan kopyasıdır...
Bu resim 174*80 ebatlarında ve tuval üzerine yağlıboya çalışmasıdır
Nasılda “masum ama şeytani” bir ifade var yüzünde görebiliyor musunuz?


Fahrelnisa Zeid (1901 - 1992)
Osmanlının son ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerine tanık olan Şakir Paşa’nın ailesi, sıradışı yaşamları ve sanatçı kimlikleriyle haklı bir üne kavuşmuşlardır. Oğlu Cevat Şakir Kabaağaçlı yazar, kızları Fahr el Nissa Zeid ressam ve Aliye Berger gravürcüydü. Torunları Füreya Koral seramik sanatçısı, Nejad Melih Devrim ressam ve Şirin Devrim ise tiyatrocuydu.

Fahr el Nissa Zeid’in resme başlaması, ağabeyi Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın sayesinde olmuştur. Sanatçı resme nasıl başladığını şu şekilde anlatır: “Sekiz yaşındaydım. Bir gün onun çini mürekkebiyle sevdiği kızın profilini çizmesini izledim. O ince, zarif kalem darbeleriyle kağıdın üzerinde yaşayan bir varlık oluşturması beni adeta büyülemişti. Bende de aynı şeyi yapmak için dayanılmaz bir istek uyandı. Ağabeyim, resim defterinden bir yaprak kopardı ve elime bir kalem vererek içimden ne geliyorsa çizmemi söyledi. O gün bütün oturma odamızın resmini yaptım. Eşyalardan lambalara, yerdeki halının motifine kadar herşeyi çizdim. Ağabeyime gösterdiğimde ‘Aferin Nissa’ dedi. ‘Cesur kalem vuruşlarına bayıldım. Hele yaşına göre insanı ürperten bir görüş ölçün var.’ Sonra başımı okşadı ‘Yeteneklisin yavrum, her zaman yanında defter, kalem bulundur, hoşuna giden şeyleri durmadan çiz’ dedi.”

Sanatçı 1928’de Paris’te Ranson Akademisi’nde Stalbach ve Roger Bissiere’nin atölyesine devam etmiştir. Fahr el Nissa Zeid, ikinci evliliğini 1934 yılında Irak’ın Ankara Büyükelçisi Emir Zeid el Hüseyin ile yapmıştır ve aynı yıl eşi Irak Büyükelçisi olarak Almanya’ya atanınca, Berlin’e hareket etmişlerdir. 1935-1938 arası kaldığı Berlin’de Alman kültürü ve sanatıyla içiçe bir dönem geçirmiştir. 1938 yılında Bağdat’a giden ve bir süre orada yaşayan Fahr el Nissa Zeid, modern bir yetiştiriliş ve Avrupa’da içine girdiği sosyal ortamlardan sonra, doğunun kapalı dünyasında Bedevi kadınlarını konu edinen resimler yapmıştır. “Bedevi kadınlar en sevdiği temaydı. Onların her şekil ve pozda eskizlerini çiziyor, resimlerini yapıyordu.

1945 yılında, Fahr el Nissa Zeid kişisel sergi açmaya karar vermiş ve İstanbul’da özel galeri olmadığı için evinin dört odasını sergi mekanı olarak düzenlemiştir. Fiyatlandırma da dahil olmak üzere bütün ayrıntılarıyla bizzat kendisinin ilgilendiği bu sergi, devrin önemli sanat olaylarından birisi olarak resim sanatı tarihimize geçmiştir.

1987’de tamamen Amman’a, oğlunun yanına yerleşen Fahr el Nissa Zeid, burada resim öğretmenliği yapmış ve sanata verdiği hizmetten dolayı Kral Hüseyin tarafından ‘Ürdün Yıldızı’ madalyası ile ödüllendirilmiştir. Sanatçı 5 Eylül 1991’de, Amman’da ülkesinden ve çok sevdiği İstanbul’dan uzaklarda hayata veda etmiştir.
 
Sevgili yener,

Nuri İyem in o kadar çok eserleri var ki biz buraya sadece bazılarını alabiliriz elbette. Sen de istersen kaldığımız yerden bizim eklemediklerimizi ekleyebilirsin.

Ama daha önemli bir şey var. Ressamlar ve eserleri bak bu konunun başlığı. Söyleyecek şeylerimiz olabilmeli. Doğru yada yanlış hiç önemli değil. Aramızda gerçekten eğitimini resim üzerine yapmış birinin olmasını isterdim açıkcası.

O eserlerde nelere dikkat edilmiş, hangi teknik kullanışmış vs. gibi bilgilendirici konulara da girmeyi çok isterdim.

Umarım günün birinde bizlere bu konu da katkı da bulunacak birileri de çıkar.

Ama ben hanımelinin son eklediği kadın resmine hayran kaldım.

Fahrelnisa Zeid , bu çok fazla tanıdığım bir ressam değil açıkcası. Bu sebeple çok fazla bir şey diyemeyeceğim. Ama bir kadın bu kadar mı güzel resmedilir?

Erkek gözüyle ve kadın gözüyle kadın çok farklıdır bildiğiniz gibi. Erkeklerin kadına bakışını az çok biliyoruz. Yine bunları burada tartışma niyetinde değilim.

Ama öylesine güzel resmetmiş ki Fahrelnisa Zeid , resme bakınca aslında erkeklerin büyük bir çoğunluğunun görmediği bir şeyi de görebiliyorsunuz.

Bir çok özelliği içinde barındırabiliyor kadın. Onu nasıl görmek isterseniz o şekle kolaylıkla girebiliyor.

İyi de neden diye sormak gerekiyor... Tabikii bu burada tartışabileceğimiz bir şey değil. Çünkü konumuz sanat..

Gerçek bir sanat şahaseri ortaya koymuş diyorum ben bu resme bakıncaç Bir kadına ait tüm detayları böylesine usatalıkla ortaya dökmek ciddi anlamda sanattır.

Teşekkürler hanımeli....
 
Sevgili andante
Fahrelnisa Zeid'in yapmış olduğu bu resim, İris Clert adında bir kadına ait...
Ama sakın bana İris Clert de kim? Diye sorma :shock: :D
Çünkü!!!
Aradım taradım fakat bir türlü İris Clert’in izine rastlayamadım....
Paris de bir galerinin adından başka bir bulgu yok ne yazık ki...
Bir bilen varsa bize kim olduğunu açıklasın lütfen!!!

Duvarımda asılı olan bu resme bazen uzun, uzun bakarım
Sonra elimle yüzünü kapatır tek, tek yüzünü incelerim

Ve
Dudaklarında ki “Alaycı tebessümü”

Burnunu üzerindeki hafif kırmızılık “Utangaçlığı”

Kapalı gözlerdeki “Masumiyeti”

Kalkık kaşlarındaki “Şeytanlığı”

Paltosundan hafifçe görünen dekoltesinde de “Dişiliğini”

Görürüm!!!
 
Ben rasladım izine. :p Ama Fransızca wikipedia'da.. :( (Hatta İngilizcesinde fotoğrafını da buldum)
http://fr.wikipedia.org/wiki/Iris_Clert

Anladığım kadarıyla 1917-86 arası yaşamış, Ermeni asıllı Atina doğumlu, Cannes ölümlü bir bayan sanatçı (mı tam çıkartamadım) Bizim İzmirle de bir alakası var ama.. :roll: Yabancı diil yani. Komşu.. komşu :p

 
Vay beee babür süpersin sen süpeeeeeeer :)

Evet bu o kadın!!! :D hahaha çok sevindim bu bilgiye....

Çok teşekkür ederim sana Babür...
 
Gerçekten süpersin sevgili babür!!!!

Benim de kanıma girmişti bu bilinmezlik. Yarın okulda ne yapıp edip öğrenmeye kalkışacaktım resim öğretmeni arkadaşlarımı kullanarak :D

Eee artık rahat bir uyku uyuyabilirim. Yoksa sabah zor olacaktı açıkcası.

İşte bu yüzden seviyorum bu ressamlar ve eserleri başlığını.

Sadece ressamların adlarını değil yada onların eserlerini değil, bir çok paylaşımı bir arada yapabildiğimiz için.
 
:oops: :oops: Yaa.. Guugul Amca sağ olsun :wink: Bir dediğimi iki etmeden anında binlerce seçenek sunuyor. Benim yaptığım; o seçeneklerin bir kısmını değerlendirmek. Sizler de yapıyosunuz bunu.. Ben size bi$i diyo muyum. alla alla yaa :p
 
Bundan sonra sen benim "Guugul Amcabeyimsin" Bab :D
...........

Sizlerle küçük bir bilgiyi daha paylaşacağım....

Fahr el Nissa Zeid, Cevat Şakir Kabaağaçlı bodruma olan aşkı ile tanınan

roman ve hikaye yazarımız “Halikarnas Balıkçısının” kız kardeşidir...
 
Eveet gelelim bir başka kadın ressama...

Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon




Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonrası bir bacağı özürlü kalmış ve kendisine "Tahta Bacak Frida" denmiştir...

Meksikalı bir ressamdır ve yine ünlü ressam Diego Rivera'nın eşidir...

Yaptığı bir çok resmi kendi portresidir.

Çünkü yaşamının büyük bir bölümünü yatakta geçiren frida, yatağının tavanında asılı duran aynaya bakarak kendi portelerini çizmiştir....

Kendisi fiziksel ve ruhsal acılarını doğrudan resimlerine yansımıştır...

Frida’nın çocukluğunun geçtiği “mavi ev” şimdilerde müze olarak
kullanılmaktadır...

Ve arkadaşlar bu “mavi evi” görmek benim hayallerimden bir tanesidir...
Hayalimde de kalmayacak!!! ;)

Ressamın 70 tablosundan 50’si Frida hayranı olan Madonna’nın koleksiyonunda yer almaktadır....

İşte Frida’nın eserlerinden birkaç örnek...

Arkadaşlar resimlere baktığınızda sizlere neler hissettirdiğini bizlerle paylaşın lütfen!!!








 
İlginç!!!!

Ne mi ilginç? Bu kadın hakkında en ufak bir yorum gelmemiş. Oysa yakın zamanda filmi de çekilmişti.Bir çok kişi filimden sonra tanıdı Fridayı...

Bence en fazla konuşulması gereken sanatçılardan bir tanesi Frida.Özgün, sıradışı ve yaşama karşı dimdik ayakta kalabilmeyi başarabilmiş, insana tokat gibi çarpan ve sarsan bir kadın sanatçı.

Kendini ifade edişine bayılıyorum. Bir çok kaynaktan erişebilirsiniz onun sözlerine;

" yaşamım boyunca kaç korse kullandım? Kabaca otuz diyebilirim.Onları süsledim.Boyalarla küçük kumaş parçaları yapıştırarak , renkli tüyler, minik ayna parçalarıyla süsledim onları"...

Artık yaşamının parçası olmuş sakatlığını çektiği fiziksel acılara rağmen bedeninin bir parçası gibi görebilmek ne kadar kolaydır?

" Yine de bu alçı parçaları yada çirkin demirlerle donanmış yaralı bedenime karşın,Breton un deyimiyle; çılgınca sevilmiş olduğumu kabul etmeliyim.Aşk tanrıçası benimleydi herhalde"

Bu cevabın samimiyetini yaşamında ve eserlerinde görebilmek mümkün.

" Resmimde kan var,ölüm var, yaralı bir kadın olarak ben varım. İmzam neredeyse hep kan kırmızısı"

Bu kan kırmızısı rengi ve acıyı her resminde görebiliriz.Tesadüflerin bir yere getirdiği bir kadın mı Frida?

O tren kazası olmasaydı başlayabilirmiydi acaba resim yapmaya? Ve ne kadar bizlerin tanıdığı Frida olabilirdi?

Ne çok soru var bu kadınla ilgili olarak. Troçkiye olan hayranlığım yüzünden gençliğimde Frida yı epey merak etmiştim.Troçkinin kaleminden de izleyebilirsiniz onun büüyüklüğünü.

" İnsanın ifade edemeyeceği şeyin gücü,paylayıcı, hasar verici, kendi kendini yakıcı bir güçtür.İfade etmek; kurtulmanın başlangıcıdır."

İşte bu son cümle, sanatın , sanatçının en iyi tanımlanmış şeklidir. Tabii benim için.

Frida ve Eserleri
 
Gustave Doré

1832 - 1883 yılları arasında yaşayan resim ve gravür sanatçısı Paul Gustave Doré beni en çok etkileyen isimlerden biri. Fransız sanatçı
Gustave Doré; Perrault’un Peri Masalları, la Fontaine’in hepimizin çocukluğuna girmiş masalları ve İncil için pek çok illustrasyonlar yaptı.

Kendi adıma hakkında fazla birşey söylemek yerine ona ait eserleri görmek yeterli olur diye düşünüyorum.


İlahi Komedya “The Divine Comedy”


cehennem

655d402216.jpg



araf

004c16206c.jpg



cennet

8940cd0309.jpg



İhtiyar Denizcinin Ezgisi “The Rime of the Ancient Mariner”

Albatros

488d276c47.jpg



diğer çalışmalarından örnekler..

Yakup’un melek ile güreşi

6f8c6018ad.jpg


Jesus

55abd1d786.jpg


Andromeda

770913c8f2.jpg


opium den...

7e7fa4a880.jpg



Milton’ın Kayıp Cennet’i

Tekerlekli sandalyemden kendimi yatağa attıktan sonra, he deyince kalkmam güç oluyor. Yatağa geçtikten sonra birşey lazım olursa da
ciddi bir sinir harbi. Paradise Lost benim başucu kitabım, yattığım yerden kolumla uzanabileceğim uzaklıkta hep, ölene dek de öyle kalacak..




p a r a d i s e l o s t

dcf5da31b3.jpg


2144d7242a.jpg


909000ed5d.jpg


Edgar Allan Poe – Kuzgun “The Raven”

8ade32a6e4.jpg



The Neophyte

ca27418edf.jpg
 
Bir insanın ruhunun tuvale yansıması bu kadar mı güzel olur?
Baskın renkler,zıt anlatımlar,biçim kontrastı plastik öğeleri korkusuzca kullanılmış.Yaşam da öyle değil mi?Bu yönüyle;Tarihte dışavurumcu tek modern kadın ressam olması tüm kadın ressamlara örnek olmalıdır.

Frida,mexikalı oluşu,yaşadığı milletin örf ve adetlerinin de, tatalı bir fırça vuruşu ile didiklemesi gözden kaçmıyor.kesinlikle taktire değer.
Bu bağlamda;

Yaşamın her evresi insana ayrı bir olgunluk,ayrı bir farkındalık katıyor.Dönemine göre ,toplum içinde ,eserleriyle kendini gerçekleştirmiş kadın sanatçı çok azdır.Hele RESSAM, hiç yok diyebiliriz.
 
Hanımeli' Alıntı:
Sevgili andante
Fahrelnisa Zeid'in yapmış olduğu bu resim, İris Clert adında bir kadına ait...
Ama sakın bana İris Clert de kim? Diye sorma :shock: :D

Sevgili Hanımeli,

Iris Clert, 1955-1971 yılları arasında pariste çok ünlü bir Sanat galerisinin sahibesi imiş. Uluslararası Sanat çevreleri tarafından çok bilinen bir mekan olmuş. Clert aynı zamanda ikinci Dünya savaşı sırasında Fransız direnişi içinde aktif rol almış.

Bir de Yves Klein olayı var.
Resmin Mistik Peter Pan’ı Yves Klein, 1958 yılındaki ‘The Void’ sergisi için Paris’teki Galerie Iris Clert’in içini boşaltır ve galerinin duvarlarını beyaza boyar. Kimi sanatçı ancak yaptıklarının ardında yatan felsefe özümsendiği takdirde anlaşılabilir. Klein bu tip sanatçılardan biri olduğu için ‘The Void’ ile vermeye çalıştığı mesajı anlayamayan bazi ziyaretçiler hızlan sergiyi terketmiş, kimileriyse yüzlerinde hayranlık dolu bir ifadeyle saatler boyunca galeride kalmışlardır
 
hale aybar' Alıntı:
Bir insanın ruhunun tuvale yansıması bu kadar mı güzel olur?
Baskın renkler,zıt anlatımlar,biçim kontrastı plastik öğeleri korkusuzca kullanılmış.Yaşam da öyle değil mi?Bu yönüyle;Tarihte dışavurumcu tek modern kadın ressam olması tüm kadın ressamlara örnek olmalıdır.

Frida,mexikalı oluşu,yaşadığı milletin örf ve adetlerinin de, tatalı bir fırça vuruşu ile didiklemesi gözden kaçmıyor.kesinlikle taktire değer.
Bu bağlamda;

Yaşamın her evresi insana ayrı bir olgunluk,ayrı bir farkındalık katıyor.Dönemine göre ,toplum içinde ,eserleriyle kendini gerçekleştirmiş kadın sanatçı çok azdır.Hele RESSAM, hiç yok diyebiliriz.

Bu bölümde bir resim öğretmenini görmek çok güzel. Bundan sonra bu bölüm daha da güzelleşecek. Aramıza hoş geldiniz yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyoruz.
 
Evet canımcım,

Okula gelirken" iyiki var" dediğim yeni renklerden bir tanesisin.

Bölümümüz senin yazılarınla çok daha farklı bir yola doğru girecektir. Küçücük bir yorumunla bile aradaki farkı hissettirebiliyorsun.

Seni aramızda görmek çok güzel.
 
Üst Alt