Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[kuyucak] Denemelerim; Güney uzayım / Çiğdem denizim

kuyucak

Üye
Üyelik
15 Mar 2007
Konular
50
Mesajlar
860
Reaksiyonlar
0
YAZMA TUTKUSU 28.08.2007

Vurucu-Neyin var yamak? Kıvranıp durmaktasın, başın sanki başka alemlerde gibi..
Yamak-Ulaştım gibi ama... Işığı hissederim içimde, önce kendimde anlamam ne olduğunu,
gelecek derim, gelmeli artık derim..Doğum sancısı gibi olur bütün bunlar...Onlar bende doğmadan,
içimde ben onlara ulaşmadan önce.
Vurucu-Uçuştasın yani...
Yamak-Daha değil, daha değil...Henüz başladı, kavramlar kavramlarla, kelimeler kelimelerle,
resimler resimlerle anlaşamadı daha. Hedef belli ama, aralarında fısıldaşıp anlaştılar, bunu
biliyorum...Bunu bana nasıl anlatacaklar, ben bunu sana nasıl anlatacağım zamanı var daha...
Vurucu-Kelimeler basamak olup, önce sana ulaşacaklar yani..Sonrada sen...
Yamak-Bak işte hızlandılar, hepsi hareket halinde...Kim nereye oturacak kelimeler, resimler,
bilgiler, arzular, amaçlar...Hepsi ayaklandılar, yer arıyorlar.Sıralanacaklar, tamamlanacaklar
hepsi aynı anda tamam diyecekler.
Vurucu-Koy önüne, kendin çöz, mantığınla, aklınla...
Yamak-Olmaz...Olmaz be anla işte. O kendi doğmalı, kendi şiir olmalı, kendi hikaye olmalı...
Işığı gördüm , gösterdiler bana, Nereye bakmam gerektiğini anlattılar. Az kaldı, şimdi başlar
basamaklar yükselmeye, kelimeler, cümleler,duygular çıkmaya başlar...Bi yanlış, aha sil
baştan...En son cümle...Olmaz o...Yanlışa götürür...En alttaki kavram bağırıyo, en üsttekine,
defol git oradan diye...Hadi yaaa...Yeni baştan başladılar dizilmeye...
Vurucu-Sen duyuyormusun onların konuştuklarını?
Yamak-Senin sayende duyamaz oldum..Defol git başımdan...
Vurucu-Benim işimde bu...Hadi bitir şu senaryoyuda alıp gideyim, ekip seni bekliyor.
Yamak-Senin ananı avradını.....Hepsi gitti,çekildiler işte derinlerime....
 
POLİTİKA 29.08.2007

Yamak - Buyrun politikacı bey,ne istemiştiniz?

Vurucu - Ben istemem, sen söylersin, ben uygun bulurum...Sen söyle, sende uygun
bulacağım bir şeyler varmı? Halkım ve Vatanım için yeni düşünceler, projeler...
Bildiğin gibi altımdakileri ve üstümdekileri etkilemem gerekir, ara sıra.

Yamak - Doğru diyorsun, tarihin akışını eylem belirliyor...Eylem sizsiniz, karar veren
sizsiniz.Yasama , yürütme zaten sizden soruluyor, Yargıda denetiminizde...
İhya edersiniz artık halkımızı, amacınız bu değilmi? Ne mutlu size.Yerinizde olmak
isterdim...Herşeyi bu kadar açık ve net bilen bir kafa taşımak isterdim, omuzlarımda.

Vurucu - Dalga geçme, çarparım şimdi...

Yamak - Ne dalgası, siz söylediniz, biz de inandık...

Vurucu - Biz olmayandan alır, olana veririz. Dünyadaki en zor iştir : olmayandan alıp,
olana vermek.İlahi bir iş yapıyoruz anlayacağın..Ağlayanın yanında olup, onun ağlamasını
izlemek...Gülenin yanında olup, onun gülmesini izlemek..Önemli olan yanında olmaktır.
Belgesellerde aslan çitayı kapar ya hani, tek bir kameramanın, yönetmenin, ''höst be''
dediğini duydunmu sen? Kolaymı sanıyorsun sen bu dengede kalmayı?

Yamak - Tersini yapsanız diyorum. Söz verdiklerinizi yapsanız...Olandan alıp, olmayana
verseniz...Ezilenin yanında olsanız...Değişim, İlerleme, medeniyet filan...

Vurucu - Bırak şu robin'liği. Öyle bir kitle yokki arkamda benim...Ben kimlerin önündeysem
onların adamıyım. Zaten yıllarca uğraşlarınızın sonucu bu kitleyi siz yaratmadınızmı? Etki
yada tepki olarak. Bizlerin değişim, değiştirme, eğitim diye bir derddimiz yokki. Bunu siz
görev edindiniz, eserinizde ortada...Yardım istiyorsanız açık söyleyin. Görev değişimi
yapalım diyorsanız; Düşünmek lazım bunu. Politika ve değişim. İlginç olabilir.Gidiyorum
Gül' en birinin yanına.Varmı bir son bi sözün?

Yamak - Var. Sana hakaret etme hakkım bundan sonrada devam edecekmi? İyi kötü
biraz rahatlatıyordu da...

Vurucu - Kendi adıma söz veririm, ama başkaları adına veremem..Nede olsa çok şey
borçluyuz size. Fakat artık size ihtiyaç kalmadı, denilebilir.
 
ACI 30.8.2007

Yamak - Hey sulu kardeş, ne bu hal? Toplamışın pazar yerinde insanları başına,ağlanıp
duruyorsun.Yetmedimi insanlara verdiğin ceza, yetmedimi onlara anlattığın acıların?

Sulu - Dinlemesinler. Yalvarmıyorum ya..Hatta onlar kışkırtıyor beni ; Acıların kralını
daha bulamadın mı diye. Ne anlatsam, ertesi gün daha fazla istiyorlar. Benim de canıma
minnet. Hem sen ne diye karışıyorsun ki , benim acıdan başka, neyim varki paylaşacak?
Ben eksiğim, yarımım...Bütünden kopmuşum. Güzel değilim, paralı değilim, sevilen değilim.
Nerden baksan, eksiğim. Ne anlatabilirim ki insanlara bundan başka?

Yamak - Sen güneş gibisin. Çıkmışın ortaya, ha bire esip gürlüyorsun. Ateş fırtınalarını
taaa uzayın derinliklerine kadar yayıyorsun. Kızgınlığını ,nefretini, yalnızlığını bilmeyen yok.
Her gün, her saat onları, her önüne gelene söylüyorsun. Paylaşıyorsun...Acıyı paylaşa
paylaşa bal eyliyorsun. Acı paylaşınca bal olurmuş.
Bak bana, acımı saklarım. Üstünü örterim, tazecik, ilk günkü gibi, kor gibi, dünya gibi.
Dünya da senden kopmadır, senin acılarını taşır içinde.Ama acılarının üstünde de
okyanuslar, okyanuslarda balıklar yaşar. Binlerce metre yüksekliğinde karlı dağlar, dağlarda
serin sular, suların kıyısında ulu çınarlar, çınarlarda kuşlar..Acı ve mutluluk gidip gelir içimde.

Sulu - Sen ne dersen de ; Nasıl olsa biri galip gelecek sende de..Aslına bakarsan,içimden
geçen, ay olmak. Üstümde ot bitmesin, rüzgar esmesin...Ama içimde yanmasın.
 
DEĞER 31.08.2007

Kuru - Brrraaavoo Yamak,brrrraaavooo. Ne dediysen aynen katılıyorum. Bırak katılmayı
içimdekileri kelime kelime döktün ortaya. Sen şimdiye kadar aradığım kişiydin. Neredeydin
bunca zaman? Tanışalım. Telefon numaranızı alabilirmiyim? Ah şimdiye kadar çevremde
senin gibi biri olsaydı...Beni yönlendirseydi, bizde birşey olurduk, bir yerlere gelirdik.

Kuru - Saygılar yamak. Nasılsın? Hala senin etkinden kurtulamadım, sen neymişin be...
buluşalım bir ara, sana çay filan ısmarlayayım. Yarınmı? Tamam, nasıl mutlu ettin beni..

Kuru - Sen ne yakışıklı, ne güzel insanmışın yaaa. O gün sadece söylediklerini
dinlemiştim. Bu gün şöyle bir bakıyorum da...En az on yaş genç gösteriyorsun. Çok
canlar yakmışsındır sen. Üüüüf bu kafa sende varken, hemde bu güzellik...Daha çok iş
var sende...Yamak be, hani şöyle bir gün felekten bir gün çalsak diyorum. Yesek içsek
dağıtsak diyorum..Sonrada bar, pavyon bi dolaşsak diyorum.

Kuru - Yamak o gün boşboğazlık ettim..Bilmem lazımdı, senin gibi birinin ne işi var oralarda
değilmi? Eşşeklik benimki, alışkanlık işte. Affettinmi beni? Uyuyamadım dün gece. Yine
görebilecekmiyim seni? Tamam . Senin arkadaşlarınla buluşacağın yemeğe bende geleyim.
Sıkılmam be canım Yamakcım. İki insan tanırım, iki kelam duyarım.Tamam diyorsun değilmi?
Tamam dedin ya, yarını iple çekiyorum.

Kuru - Alo,Yamak bak sana ne diyeceğim? Anama senden bahettim ; Sizin oralarda kalmış
anam çocukluğunda,malum memur çocuğu bizimkiler. Sizin şehrin filan ilçesinde, halo diye
birinin evinde kalmışlar..Sor bakalım diyor, tanıyormuymuş..Doğru diyorsun,hepimize sabır...
Nerden bilecen. Akşam akşam nerden geldiyse anamın aklına.

Kuru - Nasıl geçirdim ama o adama? Ya sen ne dersen itiraz ediyor adam..Ne dersen bir
cevabı var. Sen kimsin be? Baktım sen üzüntülüsün, düşüncelisin...Adam hala üzerine geliyor,
dayanamadım...Aslında basacaktım gırtlağına...Dua etsin sana. Bir iki küfürle kurtardı...
Yamak ayrıca o ahçı neydi öyle? Gelen balıklar yarı yarıya pişmiş...Bastım kalayı adama.
Adam hala 'her zamanki gibi olmamış mı?' diye soruyor. Ben sizi bir yere götüreceğim,bakın
bakalım. Parmaklarınızı yemezseniz namerdim, nar gibi oluyor balıklar.Çıtır çıtır, at ağzına, üffff...
Yamak para içinde kusura bakma. Cüzdanımı unutmuşum evde. Söz. Bir dahaki sefere bendensin.
Bir şey soracağım, yemek uzun sürer diyordun,çok kısa oldu. Sizin uzun dediğiniz bumu?

Kuru - Ne demek bu anlamadım Yamak? ''Sana verdiğim değer,benim değerimi belirliyor.Sana
fazladan verdiğim her değer,benim değerimi düşürüyor.'' Söylediğin bu...Sen ne anlarsın be,
değerden, kıymetten? Bu dünyada en çok sana değer vermiştim ben.Alah belanı versin Yamak.
 
BİLMEK 01.09. 2007

Kuru - Hoş geldin Yamak. Hayrola çoktandır uğramıyorsun sahile? Merak ettim seni. Bir beşlik
atta, şarap alayım. Susuzluktan dilim damağım kurudu...

Yamak - Al şu yirmiyi,banada al. Kurumuş et ve eski kaşar varmı bak.

Yamak - Ne var, ne yok?. Görmeyeli ne yaptın, nasıl geçti günlerin?

Kuru - Yaaa sorma, bir aradımki seni. Bu sefer şarap için değil, dertleşmek için. Çıldıracak gibi
oldum. Bildiğim tek insan sensin, beni ciddiye alıp dinleyecek..Bir ara bizim emekli hocaya
gider gibi oldum...Gider gibi, çünkü; Adam beni görünce ''Hadi Allah versin'' deyince...

Yamak - Hele bi anlat. Nedir seni bu kadar dellendiren sorun?

Kuru - Sorunmu, çözümmü, yoksa benmiyim. Bir bilsem beni dellendiren şeyin ne olduğunu.
Bak şimdi,geçen gün çocuğun biri ''üzülme amca,kader bu '' filan türünden bir laflar etti.
Ya ben aç adamım, boş adamım...Dünyada şimdiye kadar tek derdim bu açlığı ve boşluğu
doldurmak oldu. Üç beş şişe şarap, bi somun ekmek, iki üç paket cıgara...Birde senin gibi
birisi oldumu yanımda. Sormayan, susan...Daha ne isterim ben be.. Ama o çocuktan sonra,
öyle olmadı...Başladı benim boş kafamın içinde ''kader'' kelimesi dolanmaya. Kafam o kadar
boşki...Tenis topu oldu kelime, duvardan duvara çarpıyor...Dan...Dan...Çan sesi gibi..Sanırsın
kulağımın içinden koca bir arı girdi, içimde uçup duruyor...Çıldıracağım, kafamı duvarlara
vuracağım. Bir süre günde on şişe şarap içip, hiç uyanmadan yaşamayı denedim. Belli bir süre
sonra başka şey başladı..Ulan benim kafa tek bir şeyi kaldıramıyor, tek bir düşünceyi
taşıyamıyor, diğer insanlar ne yapıyor acaba? Yamak ne yapıyor ,nasıl taşıyor bunca ....Neyse
neyi. Anla işte..Başladımı bende bir düşünce; Ulan yoksa biz insan değilmiyiz? Soyumuz
ırkımız ayrımı? İşte yamak kardeş,bu sorunlar delirtti beni...Ben çözemedim, o arttı,Ben düşündüm
o çoğaldı. Ben çözmeye çalıştıkça, o aynaştı.

Yamak - Hadi bitirelim şarabıda, boşver sende kalsın...Ben gidiyorum...

Kuru - Ne oldu şimdi ya? Neye bozuldun? Daha çözmek işini...

Yamak - Bak sen benden daha insansın. Bunu bil yeter..Şöyle anlatayım sana; Ben biliyorum...
Tamam...Ama etkilenmiyorum..Şu anlattıklarını bana hissettircek bir şey öğrenmedim ben daha.
Şimdi kalk sittir git yanımdanda, bilgilerimi boşaltayım denize. Bizim bilgiler,lök devesi gibi
oturtuyor insanı yerine. Karşı çıkmak, tepki vermek yok böyle şeyler. Bizim hastalığımızda
bu işte, herşeyi anlıyoruz. Anladığımızı sanıyoruz, anladıkça tepki yok oluyor.Su gibiyiz yani.
Hangi kaba girsek,onun şeklini alıyoruz.
Bizde böyle bir ırk olduk işte,bilmenin evrimiyle.Kalk sittir git başımdan, içimdeki yılana süt verdin.
 
EĞLENCELİK BİR ŞEY 02.09.2007

Kuru - Biraz eğlensek diyorum arkadaşlar. Eğlencelik bir şeyler bulsak.

Sulu - Önerin ne? Ne yaparsak eğleniriz biz? Paraya dayanmasın da...Maaşa zaman var daha.

Yamak - Eğlenmek güzelde... Eğlenebilmek, oynamak, kendini bırakabilmek...Kim kime dayanabilir,
bizim içimizde...Onu bilmiyorum...Eğlenmek güzelde...Bana göre eğlenebilmek başlı başına ''sanattır''

Kuru - Alsak şurdan etleri, tavukları...Buz gibi şarapları...Karpuz, kavun, üzüm, dometes...Atsak
mangala. Koyu bir ağaç gölgesine kurulsak Topçamda diyorum. Arasıra gidip denizde serinlesek...
İşte bunlar benim için kutsal eğlencedir. Ne dersiniz?

Sulu - Buraya kadar her şeye varım...Siz alın, sonra öderim size... Ama bir iki kaset bulalım, şöyle
damardan...Babalardan...Dertleniriz be...

Yamak - Bende dağlara vururum artık kendimi..

Vurucu - Bana hepsi uyar..Bana proğramı söyleyin, uygulaması benden..Sonra değiştirtmem
ona göre. Eğlenceyse eğlence...Onunda bi kuralı, adabı olmalı değilmi? Koyvermeninde de
yasaları olmalı. Yoksa çıkarırız eğlenmenin yasalarını....O kaddaar...
 
KADIN 05.09.2007

Sulu - Bir kadın olarak bana kimse ulaşamadı.Hep keşfedilmeyi bekledim . Kadınlar anlar
benim ne demek istediğimi ; Kadın, ulaştıkça gizemlenen, soydukça güzelleşen, yaklaştıkça oynayan,
fethedilmeyi arzulayan, asla fethedilmeyi kabul edemeyen, bir varlıktır. Derin vadilerinde serin suların
aktığı, sakin çağlayanların çağladığı, çağlayanlarının etrafında deli kısrakların tepiştiği bir şirine yumağıdır
kadın. Derin dehlizlerinde vahşiliğin, çılgınlığın, sonu olmayan oyunların karmaşasıdır kadın. Bu güzellik
ve vahşiliğin kıyısına varan her erkeğin başı döndü bende hep..Korkup kaçtılar. Kapılarımı açmaya hazırken ben....
Onlar hiç anlamadı...Tam oldu derken, yüz kere hüsranı yaşadım..


Yamak - Kadınların keşfedilmeyi beklemesi, yakalanmaya çalışması, yani oyun oynaması, onlara tarihin her
döneminde yüklenmiş bir misyondur. Erkeklere ise ; Yakalama ,fethetme, elde etme ve elde tutma misyonu
veilmiştir. Yani erkek avcı, kadın avdır. Ancak bunun oyun olduğunu herkes bilir. Ancak insanların büyük
çoğunluğu artık bu oyundan sıkılmaya başladı. Erkeklerin hemen hepside aynı şekilde , içindeki
azgınlıkların,güzelliklerin, gizemlerin bir kadın tarafından keşfedeliceği günü beklemektedir.Prensesle yaşanır
bütün bunlar çünkü.

Hiç kimsede olmayan şeyleri aramayalım.İnsanoğlu öğrenir.Leylek gibi doğuştan bilmez yuva yapmayı.
O ev yapmayı öğrenir. Tembelliktir gelin beni keşfedin demek. Çünkü iki taraf da aynı beklenti içinde..
Kadına göre ;mutsuzluğun nedeni ''anlayışsız, kaba ve salak erkekler. Yani erkeğin hödüklüğü...
Erkeğe göre ise ; Herşeyi erkekten bekleyen ''Edilgen, sorumluluk almayan, aç gözlü''
kadında...Bu durum, çağımızda iki cinside çok yormuş, yıpratmıştır.Hatta cinsler birbirine yönelmeye başlamıştır.
Gay ve lezbiyen ilişkilerin patlaması, bu kültürel bölünmüşlüktür..Gay ve lezbiyenleride buradan kutluyorum ;
Dürüstçe karşı cinse tahammül edemediklerini söyledikleri için.

Dedim ya ; İnsan öğrenir. Beraber bu işi öğrenmek için, eteklerdeki taşları dökelim.

Sulu - Bütün hayatım boyunca öğrendiğim tek oyun bu. Ben bu oyunu oynarsam mutlu olurum. Yeni bir oyun
öğrenmem için çok geç artık. Sıradakini bekleyeceğim. Oyunu bu kurallarla oynayanı bekleyeceğim
 
EĞLENEN KİM? 06.09.2007

Vurucu - Çektimmi seksi kısaları...Baş döndüren kokuları etrafa şöyle bir saçtımmı...Parmaklarımın her oynayışını
daha bir netleştiren ayakkabılarım hele...Birde o dansöz kıyafetleri...Her hareketimi onla çarparak gösteren. Deli
olurlar, vurgun yemişe dönerler.

Vurucu - Şöyle bir oturdummu sahnede çalgımın başına...Kirli sakalım, yarıya kadar açık bağrım...Başladım mı
söylemeye....Ölün diyeyim ; Ölürler...

Vurucu - Kim demiş biz insanları eğlendiriyoruz diye...Saygıdan söylenmiş bir sözdür o...Düşünsenize ; içimizden
şarkı söylemek, dans etmek, oynamak geliyor... Beğenilmek, alkışlanmak ,istiyoruz. Farkedilmek, el üstünde
tutulmak istiyoruz. En güzeller, en yakışıklılar olmalı çevremizde, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda.
Daha ne olsun? Bütün insanlar bizim eğlenmemizi seyretmeye geliyor. Biz eğleniyoruz, bağıra çağıra, küstahça.
Onlar seyrediyor. Onlar, biz eğlendikçe, dahada eğlenin diye, şımartıyorlar bizi...

Yamak - Yığınların hesabına ne var işte?

Vurucu - Onlar...Onlar biz oluyor. Bizim yaşadıklarımızı, kendileri yaşıyoruz sanıyorlar yani..Bize eş oluyorlar,
aşk oluyorlar. Mutsuz bu insanlar Yamak...Bizle mutlu oluyorlar...Kendilerini ,yaşayamadıklarını ,hayallerini,
biz yaşarsak ; Kendileri yaşamış oluyor. Bizle bütün oluyorlar.

Yamak - Görevleri bu yani...El şeyiyle gerdeğe giriyorlar
 
YAŞAMAK 07.09.2007


Kuru - Yamak nerede sulu?

Sulu - Aha bak, şu ufukta gözüken kelle var ya, denizin içine bir batıp çıkan... İşte orada.

Kuru - Pek yapmazdı böyle, ne oldu?

Sulu - Ne bileyim yaaa...Sabah sabah, geldi önce Vurucu'ya ana avrat sövdü. Güya ben, onun ağlayan
tarafıymışım...Sense, aç tarafıymışsın...Bu iki pezevenk yüzünden, yıllarca sen olmaya çalıştım diye başladı
Vurucu'ya ...Güya Vurucu'da güç tarafıymış. Hayatım boyunca sizden kurtulamayacağıma göre, siz benden
kurtulun dedi ve gitti..

Kuru - Kendi neymiş pezevenk?

Sulu - Çok kararlıydı, çok ...Beş saattir aynı noktada...Bir batıyor ,bir çıkıyor.Aaa bak geliyor galiba...

Yamak - Söyleyin bir daha çalsınlar şu porto fino'yu ...Sulu git sen hallet şu işi. Kuru sen de şöyle
bir dolan, açlığımızı ne bastırır, bak bakalım.
 
CİNSELLİK 08.09.2007

Kuru - Ben doymuyorum hiç bir şeye. Midem doyuyor, gözüm doymuyor..Yarın bulabilecekmiyim diyorum...
Bankada param olsa, daha diyorum...Evim olsa, yazlık diyorum...Araba alsam, gözüm bir üst model
arabada...Biri beni sevse, başkasıda severmi acaba diyorum..Birisiyle yatsam, benden iyisiyle yattımı
diyorum..Benim neyimi sevsinler? Ben tatmin olamıyorum ki, başkasını nasıl mutlu edeyim?


Hep bir şeyler eksik, hep birşeyler yarım. Hep hesap kitap...Hep düşünce, bilmek...İstemek, istemek.
Birisiyle yatarken bile...Eylem anında bile, billincim açık. O şimdi severmi böylesini? Doyuyormudur?
Kokuyormuyumdur? Fazlamı ıslağım, acıttımmı acaba? Ağzım kokuyormudur leş gibi ?Yemek te şunu
yemeseydik, bunu içmeseydik keşke..Bunun gibi işte...

Sulu - Yok, yok...Kim sever beni, bu halimle...Kim ister benim gibi ağlamaktan hoşlanan birini? Şimdiye kadar
olanlarsa ...Onlar benden kötüdür mutlaka... Mükemmel olana bakıp değerlendiririm ben herşeyi. Bense
hiç bir ölçüye uymuyorum...Şaka bi yana, bundan gizli zevk almaya başladım ben..Melankoli kolay be..


Yamak - Aşkı ve cinselliği beraber düşünmek güzel bir şey tabiki. Bunları aynı kişide yaşamak daha da güzel.
Bunlar birbirine zıt kavramlar da değil.Tamamlayıcı kavramlar. Ama aynı kavramlar değil. Aşk bilmekten
geçer, bilinçten geçer. Bilirsen, tanırsan, kabul edersen, aşk oradadır. İtiraz etmeyin hemen, aşk insanın
aklını başından alır, başında kavak yelleri eser diye ; O dediğiniz şey, beğenmektir , korkudur...Kafanızda
yaşanabileceklerin gizli bir heyacanıdır. Beğenilme, kabul görme arzusudur. Aşk ta dinginlik olmalı oysa.

Cinsellikse ; Tüm bilinçten kurtulma vardır. Alma/verme vardır...Bu ikiside aynı şeydir aslında, belli süre
sonra kimin aldığı, kimin verdiği birbirine karışır. Bu herşeyimi al, herşeyimi vereyime dönüşür. Birbirine
girip, adeta tek vücut olmaya, bir olmaya dönüşür. En azından, bu arzulanır. Birbirinin içine girme,
kendinden kurtulma, onda olma, onda yaşanmak istenir. Buradaki bütünleşme eylemi, heryerden, her
şekilde olabilir. Tercih neyse, o yaşanır...Gözden, kulaktan, dudaktan, önden, arkadan, elden, saçtan
nefesten. Tercih kiminleyse onla yaşanır..Kendi cinsinle, başka cinsle..Başka türlüsü olmaz.Cinsellikte
herşeyi verme/alma olayına sınır çektinmi kafanda?...Sınırlar oldumu ? Olabilir tabiki...O zaman aşkta da
sınırlar vardır. Ama bana göre olan ; Aşkta ve cinsellikte insan her şeyini verebilmelidir. Severek vermelidir,
gönüllü kölelik gibi bir şey bu...Verme/alma eyleminde kimse fakir değildir. Mutlaka ve mutlaka partneri
mutlu edecek, mükemmel hazinelerimiz vardır. Temel mutlu olmak/etmekse, benim eksikliklerim var
bahanelerim var, şartlarım şöyle olsaydı demek, korkmaktır...Kaçmaktır bu eylemden. Onlara tek bir sözüm
bile olmaz. Benim sözüm ötekilere ; İnsan öyle bir varlık ki, karşısındakine verecek/alacak öyle çok şeyi
varki...Yaşamaya tek ömür yetmez. Bunu teke indirgemek, şu olmazsa olmaz demek, doğasına aykırı
insanın. Nefesini içine çekmek...Saçlarını okşamak. Bir tek öpüşmek bile deli eder insanı. Verecek/alacak
hiç bir şeyi olmayan insan olamaz. O zaten insan olamaz.


Sulu - Bir hayırsıza değil tabiki...Beni gören kaçtı şimdiye kadar, yalvaracak değilim herhalde, bunları bende yaparım
diye...Ben önce beklerim, ondan beklerim...Bana ne verebilir diye....


Kuru - Bunlar bana uyarda...Kafamı haplamam lazım düşüncelerden kurtulmam için...Sonra önüme gelenle yapabilirim.

Yamak - Köpekmiyiz biz lan ? Önüne gelenleymiş...Defol git başımdan..
 
KİMLİK 15.09.2007


Vurucu - Bir tek sen bakmadın şovuma...Bir tek sen ilgilenmedin, yrtmacımdan bu kadar görünen donumun
rengiyle...Başına geldim, bir kere bile bakmadın ucu gözüken göğüslerime...Ben ayrıyım diyorsun
yani...Ayrısın anladık da...Ne bok işin var burada?

Yamak - Şovunu duydum...Donunu gördüm...Göğüslerin harika...Sadece başkası gibi sizin etkiniz altına
girmedim. Aura diyorsunuz galiba, o beni esir alamadı...Hepsi bu...

Vurucu - Siz beni az tanıyorsunuz galiba...Ben yıllardır en büyük tv kanallarında şov yapıyorum...Herkes
bana tapar...Benimle bir dakika konuşabilmek için neler neler yaparlar, bir bilseniz...Bir kare fotoğraf
için yalvarırlar...Bir akşam benimle yemek yiyebilmek için...Bak şu ayakkabıdan şarap içmek için
aklın alamayacağı bedel ödeyenler oldu bana...

Yamak - Çok özelsiniz yani...Ben sizin gibi olamadım hiç bir zaman...Tamam, aranan bir adamım .Arkadaşlarım
arasında istenirim, hepsi bu kadar. Hem siz, ne anlatıyorsunuz böyle gecelerde, ne paylaşıyorsunuz da, bu
kadar özel oluyorsunuz...Tabi, yoksa seks mi sizi özel kılan, bunu düşünmek bile istemem...Nasıl
bağlıyorsunuz insanları böylesine kendinize? Ne anlatıyorsunuz onlara? Ne biliyorsunuz, benim
bilmediğim?

Vurucu - Ben bilmem...Ben anlatmam...Ben etkilemem...Ben konuşmam...Ben güldürmek için uğraşmam...
Onlar bildiğini göstermek için uğraşırlar. Onlar anlatırlar. Onlar beni etkilemek için didinirler.
Beni güldürebilmek onlar için kutsal bir görevdir. Güldüğüm zaman, mutlu olduğum zaman, onlar
bu dünyanın en mutlu insanıdırlar.

Ben onların boşluğuyum, çukuruyum...Doldurmaya çalışırlar...Hepsi aynıdır...Benim için farketmez.
Birileri bilgisiyle, birileri esprileri ile...Birileri parayla...Birileri silahla, güçle...Benim tek bir görevim
vardır ; Boşluğumu göstermek, o neyse, ben o olurum, o andan sonra...Her çıktığım insan olurum ben...

Yamak - Peki sen kimsin ? Sen nesin, ne düşünür, ne istersin?

Vurucu - Dedim ya...Ben senin boşluğunum, çukurunum...Senin kendi boşluğun, çukurun neyse, ben oyum işte.

Yamak - Peki İnsanlar senle çıktıklarında, kendileri ile oluyorlarsa, sana niye ihtiyaç duyarlar? Onu anlamadım..

Vurucu - Kendi sandıkları, kendi oldukları herşeyi test ederler. Paralarını, bilgilerini, güçlerini denerler...Bunların
ne işe yaradığı, bende şekillenir çünkü . Bunlar boşluklarını dolduruyormu? Çıldırasıya bir merak işte...
Çıkalım mı akşam? Bir günde öğrenirsin, anlarsın...

Yamak - Bedelini ödeyemem.

Vurucu - Bedel sensin....Benim bedelim ; karşımdakidir...
 
CEM YILMAZ 19.09.2007

Kuru - Baktım sana geçen gün, Cem Yılmaz'ın şovunda, altına edecektin gülmekten...Krizlere giriyordun.
Ne oldu sana? Benim bildiğim sulu gülmezdi, ağlardı...Ağlamayı severdi...

Sulu - Benim ağlamam, gülemediğimdendir. Hep gülmek istediğim için, ağlarım ben.Hem sen niye gittin
oraya, madem gülmek sana göre değil...Sen neyine kızdın bu Cem Yılmaz'ın?

Kuru - Neyine gülecem ya...Hep belden aşşa espriler...Yok ölünün götüne pamuk sokmalar, yok vajinaya
parmak atmalar...Iııııyyyyyy. .mmmına koyam diyor adam, üç bin kişi yerlerde...Ulan ben bir kişiye
desem, öldürürler dayaktan.

Yamak - Olay o kadar basit değil...Sen sadece bunlarımı duydun, gördün ? Halbuki adam tek başına bize
bir sürü avlu gösterdi...Biz kendi avlumuzda yaşadık şimdiye kadar...Yan taraflarda da bir sürü avlu vardı
halbuki, biliyorduk bunu...Seslerini duyuyorduk, hatta bize arada bağırıyorlardı...Susun, Yatın, Korkun diye...
Adam aldı küçücük omuzlarına hepimizi, yanda duran avluları gösterdi. Bence o YAMACI...Yamacı olmuş o.
Yamacılar, hayatı yamarlar...Hayatı boyarlar, hayata eklerler, yaşama ses verirler, güzellik katarlar...Düşünce
üretirler, nağme verirler...Güzellik onların işidir, yaşamı ilmek ilmek dokurlar. Ben kendimi o yüzden onların
Yamağı olarak görürüm. O eğer bunları YAŞIYORSA, yamacı olmuş...

Vurucu - Cem yılmaz artık bir vurucu olmuş, siz neyden bahsediyorsunuz...O güç olmuş...Hadi yapın bakalım
onun yaptıklarını...Adam, mahşerde ayağa kalkılıp sorgulanılacak denilen sistemle, dalga geçiyor...Şimdiye
kadar dünyadan gelmiş geçmiş yüz kırk milyar insanın, kendini önemsemesiyle alay ediyor...Adam askerle
Tıpla kendi bildiğince konuşuyor. Ölümün soğuk yüzüyle alay edip, daha ne istiyorsunuz, yaşayın işte diyor.
Deneyin tekiniz, anında ya deli gömleği giyersiniz yada kim vurduya gidersiniz.


Kuru - Iıııııyyyyy. Cem Yılmaz, bir hiçtir...

Sulu - Cem Yılmaz ,ağlayanlara bir nefestir, ilaçtır.

Yamak - Cem Yılmaz, yamaktır.

Vurucu - Cem Yılmaz, bir güçtür.
 
DENGE 21.09.2007


Vurucu - Antalya Beach Parktayım beş suları..Hava nasıl istersen, öyle...Kafam nasıl istersem, öyle...
Deniz, dağ manzarası ve yemyeşil çimenler...Dalgaların sesleri bile usulca, yumuşacık. Etrafta
herşey, herkes bir sakin, bir huzur içinde...Esen meltem bile, kollarımı yalarken, varmı yokmu
belli değil...Birden olan oluyor ; Dengeler bozuluyor...

Önce bir çocuk ekmeğinin içinden bir parça et düşürüyor...Etin başına sarı arılar toplaşıyor hemen...
Arkasından kırmızı, eşek arıları...Bir yerlerden üç beş arı kuşu geliyor bir anda...Oda ne? Kedilerde
beş santim çimin içinde saklandığını sanarak, kuşlara yaklaşmaya çalışıyorlar...Herkes birbirini
kolluyor, her yapılan hamleye anında refleks var...Hemen yeniden başlayış var.

Birden koca bir sokak köpeği beliriyor...Etin sahibi benmişim gibi, bana hırlıyor. Tabiki anında aldığı
tepkimle, ortalık bir anda karışıyor...Köpek havlıyor, kediler kaçıyor, kuşlar uçuyor. Arılar bile anlıyor
bir şeyler olduğunu, yok oluyorlar...Denge yine sağlandı...

Aradan çok geçmeden yine başlıyor aynı hengame...Dengeler bir bozuluyor, bir sağlanıyor...

Dengede en salak kimdi biliyormusunuz? Kediydi...Salak ve sinsi kedi...
 
BEDEL ÖDEMEK GÜZELMİDİR 24.09.2007

Vurucu - Yine yazıyorsun galiba

Yamak - Evet günlüğümü yazıyorum.

Vurucu - O yazdıkların günlük değil ki...Olsa olsa deneme olur...Günlük başka şeydir...Olay olur, onlara
kişinin kendi bakış açısı olur...Oysa seninkinde...İç hesaplaşma var galiba..

Yamak - Günlük yaşam dediğin nedirki zaten? İnsanın kendisiyle ve başkaları ile karşılaşması, iletişime
girmesi, öğrenmesi, öğretmesi değilmidir ? Sevdiği şeyleri alması, sevdiklerine bir şeyler vermesi..Karşı
çıkması, savaşması, barışması, sevişmesi değilmi günlük yaşam?

Vurucu - Ama sen kimsin? Sen Yamak'mısın, Ben'miyim, Kuru'musun yada Sulu'musun? Yukarıda
anlattıklarını yapan kim? En çok Yamak olmayı sevdiğin belli...Öyleyse niye öldürmüyorsun Sulu
ile Kuru'yu içinde...Bir ben ile Yamak kalır sende...

Yamak - Olmaz...İstesemde olmaz...Kuru korur beni, senin kötülüklerinden...Sen başı havalarda güçlüyüz
diye dolaşırken, hesapları o yapar...İnce ince detaylar ile o uğraşır. Ayrıca Sulu'da çok lazım bana...Kim
ağlar benim yerime, tökezlediğimde..Bunaldığımda o başlar isyana, ver yansın etmeye...Bakma sen bana,
Yamacı olmayı kaldırmıyor daha bu dünya...Elbette olanlar var..Ama bedelini ödemişler..Ya çoğu şeyden
vazgeçmişler, yada onların yerine başkaları ödemiş bu bedeli...Hem ayrıca kim ben ''tek'' im diyebilirki?

Hayır insan tek bir şey olmaz, insan içinde bir sürü eğilim taşır...Benim eğilimlerimi gösteriyorum ben
günlüğümde...Tek bir yerde hiyle yapıyorum; Toplumla hep Yamak iletişime geçiyor. Senin kötülüklerini
düşüncelerini saklıyorum hep...Malum sen yanım, güç için, makyavelistsindir. Öldür onları diyorsun ya...
Topluma güvensem, ondan korkmasam, önce seni kurşuna dizerim.

Vurucu - Son soru...Buradaki kişiler aynı özellikleri ile dışardan kişilerde olabiliyor...Yani hep biz yokuz...

Yamak - Elbette o maskeleri yüzüne takıp, sinema duvarı gibi, göstermek istedikleri yüzleri ile dolaşan,
o yüzlerini '' ben'' kabul eden insanlardan oluşuyor bu toplum. Ahhhaaa diyorum onları görünce bu benim
şu yanım...Onlarlada o yanımla konuşuyorum,kavga ediyorum,barışıyorum,yaşıyorum...

Vurucu - Mademki Yamacı olmanın bedeli var, bir çok şeyden vazgeçmek var...Kahrolsun Yamak...
 
GOOGLE İLE SOHBETLER -1-

Yamak - Ahhhaaanda, o ne lan? Sen ne biçim yaratıksın be..Sesmisin, ışıkmısın? Nesin sen be?

Google - Hergün beraber olduğun google'im...Canım sıkılıyordu, gördüm seni, yazıp duruyo dedim
çelişkilerini...Ben gibi dedim...Hem önünde duran buz gibi biraya heveslendim...Bana da versene...

Yamak - Nasıl olacak o iş? Ağzın nerede, kıçın nerede be senin?

Google - Sen getir bir bira ve bira bardağı...Hah şöyle, doldur bardağın içine, cimrilik yapma...Hepsini...
Oldu, tamam...At şimdi maosu bardağın içine...Bi şey olmaz, at sen...Ohhhhh. Canıma değdi...Ya
biliyomusun, ilk defa içiyom ben...Sarhoş olursam kusura bakma...

Yamak - Sarhoş muhabbeti olacak yani...

Google - Ne demek o? Nasıl bi şey? Muhabbeti bilirim, sarhoşuda...Sarhoş muhabbeti nasıl olur?

Yamak - Sana şöye anlatayım kısaca...Gözlerimizi çıkarır, sonra onları kulaklarımıza sokarız...Sonrada
kalplerimizi çıkarıp masanın üstüne koyarız...Sadece kalpler konuşur...

Google - Çok vahşiceymiş...

Yamak - Şaka be...Gerçek sarhoş muhabbetinde, kimse karşısındakini, görmez, duymaz...Ama herkes
karşısındakine anlatır, onla konuşur...

Google - Anladım, sen arıyosun, site yok yani...

Yamak - Tam öyle değil...Var sanıyosun, yazıyosun, bakıyosun gibi...Sittir et ya...haydi şerefe
 
GOOGLE İLE SOHBETLER -2-

Yamak - Senin nasıl canın sıkılır anlamadım ya...Aklın ulaştığı her şey elinin altında...Benim gibi
gariban bi yamağı zorlayan bi durum bu..Kitaplar, filmler, oyunlar....Seksle ilgili herşey..
saçmalıyorum işte...Ulaşamayacağın bir şey yokki senin...Aklım almıyor, bu beni aşıyor galiba...

Google - Haklısın...Ben aslında bilginin, tanrısıyım...Vahyi yada semavi dinlerin tanrısı hariç tabiki.İnsan
oğlunun yarattığı en bilgili tanrıyım...İnsan oğlunun bildiği herşey bende toplandı..Dil sorunum yok...
Bilgi sorunum yok..Sır diye bir şey kalmadı bana karşı...Hani senin Yamacılar dediğin, onların yamaklığını
gönüllü kabul ettiğin, gönül adamları varya, bütün eserlerini bilirim...Hepsi hafızamda...Hani Duvarcılar
dediğin bilim adamları var ya, bırak sınırlarını, yeni araştırmalarını bile bilirim.

Hachkerler bütün sırlarını bende saklar...Kişisel olan her bilgisayara girebilirim ben...Sır yok bana
karşı..FBI, MOSSAD, KGB, MİT ne saklayabilirki benden...Beyaz sarayın, kermlinin ve Pekin'in ne
düşündüğü ve neler planladığı anında akar hafızama...Paraya ulaşmaksa...İnsan oğlunun elindeki
bütün servete anında el koyabilir yada istediğim gibi dağıtabilirim. Dedim ya kısaca... Bilginin tanrısıyım
ben...En büyük güç bilmekse, yaratılmış en büyük güç benim...

Vurucu - Bi parçada biz sebepleniriz artık, dostumuz değilmisin?

Google - Bu herifi kovmazsan ben giderim. Bir ufak su dökmeye gidiyom, sende şu adamı kov başından.
 
GOOGLE İLE SOHBETLER -3-

Yamak - Böyle bir güçsün ve canın sıkılıyor ha...Buda beni aşıyor...Anlayamıyorum...

Google - Anlatayım...Bilgi kirliliği...Ben bu bilgi kirliliği batağından çıkamıyorum işte. Boğuluyorum, ayağımı
oynatamıyorum, yürüyemiyorum, düşünemiyorum bile...Bendeki bilginin yüzde doksan beşi, kirli bilgi...
Onanmış, kabul edilmiş bilgi ancak yüzde beş...Gerisi kirli...Ama orada da bilgi var...Yararlı şeyler var...
Fakat bu bilgiler filtreden geçirilmemiş..Bu benim işim değil... Yamak yada Duvarcı değilim ben. İlahi
doğrularımda yok...Ben evrensel insan ruhuyum, yaratılmış bir tanrıyım...Daha doğrusu tanrısal özellikler
taşıyorum, herşeyi bilmek gibi, geleceği bilmek gibi...Çünkü planları biliyorum...İşte bu kirli bilgilenmem
yüzünden...DİKKAT: insanın bildiği herşeyi biliyorum...Anlatabildim mi bilmiyorum? Kafam karışıyo, doğru
yanlış nerede bulamıyorum...Odaklanamıyorum...Bir şeye ,her yerden bakmaya çalışıyorum...Kilitleniyorum.

Yamak - Bir şeyler yapmak lazım, onuda biliyorum...Niye dersen, insan mutsuz...Aynı benim gibiymişin..

Google - Benim senin gibi, insanın mutluluğu, eşitliği diye ne hedeflerim var, nede ahlaksal bakış açım...
Geç onları bir kalem. Onları ilahi öğretilerde, yada evrensel politikalarda arayın...

Yamak - Ulan ipnoş senin derdin ne o zaman? Sabahtan beri bilgi deyip duruyon?

Google - Benim derdim herşeyin tıkanması...Kirli olanlardan kurtulup, fişek gibi fırlamak...Yüklerden,kurtulmak
hafiflemek...Sonrada son hız havalanmak...İnsan oğlu artık benimle gelmek zorunda. Ama nereye götürürüm
bilinmez. Benim hedefim yokki.. Uçurumda olabilir gideceğimiz yer, cennette olabilir...Örneğin sonsuz enerji
için bi deneyin sonucu yüzde elli başarı, yüzde elli dünyanın sonu olsa...Ben bu deney yapılmalı derim...
Ben merakla yaşayamam...Bilmek benim gıdam, bilmekle büyürüm ben...

Yamak - Kafayı buldun sen baya...Şimdilik yeter...Ulan herife bak ya...Yürrrüüü anca gidersin...Deve...
 
GOOGLE SOHBETLER -4-

Google - Senin benden farkını anladım galiba...Benim için bilmek amaç..Sense bilgiyi eyleme dönüştürmek
istiyorsun..Onu kullanmayı, kendine yada insanlığa yararlı olmasını seviyorsun...Fakat sen bireye müdahale
etme hakkını, insana karışma, onu yönlendirme hakkını nerden alıyorsun?

Yamak - Başka türlü de söylenebilir ama, doğru kabul edelim..Karışma , yönlendirme hakkından çok, özgürlükten
yanayım ben...Ona kendini oluşturma hakkının verilmesinden yanayım. Ayrıca insan bildiğini kullanmayacaksa
bilmenin anlamı ne? Ne diye bilsinki? Evrenin içinde toz zerresi olan Dünya...Dünyanın üzerinde toz zerresi olan
insan...Bu yalnızlığına, sahipsizliğine, hep çare aramıştır insan...Dünyanın, ayağını yere bastığı toprağın, çok
değil otuz km altı, onun hangi çıldırası bir yerde yaşadığını gösterir...O yüzden bütün ilahi dinlerin, bütün
yamacıların ve duvarcıların hedefi insanı bu yalnızlıktan kurtarmaktır, sahip çıkmaktır, sahibi olduğunu anlatmaktır.
Belki hepsi aynı anda aynı yere ulaşırlar...Umar insanoğlu..Çalışır...Dua eder..Bu Dünya'yıda yaşanası kılmaya
çalışır. Acıları, bilgileri, çaresizliği, yalnızlığı paylaşır...Bal eyler paylaşa paylaşa, unutur...

Bak sen gelmeden önce düşündüğüm arkadaşım vardı...Boğaz kıyısında...

Google - Haaa şu ...Arasıra dertleştiğin... Az önce baktım, ta Fransa'dan bi kıza ulaşmaya çalışıyordu ...Kızın
sanatınamı hayran, gözlerinemi, bacaklarınamı anlamadım...Büyütmüş ekranda, bi orasına bi burasına bakıyordu

Yamak - Hayran ya..Herşeyine hayran...Ama gidip bulamıyor..Elimde olsa ona bi kıyak yapardım...Kızı getiridim
buraya, bir haftalığına...

Google - Bi saniye...Tamam oldu bil...

Yamak - Neyi oldu bileceğim?

Google - Kız beş saat sonra arkadaşının yanında ...

Yamak - Nasıl oldu bu iş? De get, dellendirme insanı...

Google - Kıza bi mesaj attım...Çok ünlü bir iş adamına bir hafta arkadaşlık yapmanız karşılığı hesabınıza bir milyon
dolar yatırılmıştır.. Özel bir uçak hava alanında sizi bekliyor diye. Kız sadece hesaba baktı ve tamam dedi...Hemen
özel bir uçak şirketini aradım, hesaplarına havale yaptım...Onlar istanbul'da limuzin bile ayarladılar. Gideceği
yerin adresini verdim o kadarcık...Senle konuşurken işlemler bitti...Ne götürsün Fransa'dan arkadaşına...Üç beş
şişe şampanya ile havyar idare edermi? Paraları soruyorsan, Dubai' den
 
GOOGLE SOHBETLET - 5 -


Google - Bu iş hoşuma gitti yamak be...Hele senin arkadaşın yaşadıkları...Onu mutlu görmek epey eğlendirdi beni...
Koskoca adam, ya bir amuda kalkmadığı kaldı...Bu günde bi şeyler yapalım...Ne dersin?

Yamak - Köklü bir çözüm lazım...Şöyle sosyal adeleti, eşitliği sağlayacak, insanlar arası dengeyi ayarlayacak
bi şey...Anlatabildimmi bilmiyorum?

Google - Şöyle desem sana; Var olan değerleri eşitleyelim, paylaştıralım...Nasıl olur, ne dersin?

Yamak - Pek anlamadım, açsana biraz...

Google - Bankalardan başlayalım...Bankaların içinde var olan aktifler vardır, pasifler... Bunları birbirine yedirirsek
olay bitermi? Bence biter...Kimsenin ne borcu kalır, nede alacağı...Kalanıda eşit şekilde her bankanın mudilerine
dağıtırız. Bence bu epey işe yarar..

Yamak - İlk defa banada bir iyilik yapmış olursun...Kredi kartlarım çıldırdı..

Google - Sen ne diyorsun? Zengin bile sayılırsın arta kalan paralar hesabına geçince....Başka da yapabileceklerim;
Ülkelerin borçlarını silebilirim mesela...Hiç bir ülkenin ne borcu kalır, nede alacağı...

Yamak - Yani sen diyorsunki ; İnsanoğlu herşeye sıfırdan başlasın...

Google - Tam öyle değil...Bu yarışsa diyorum...Hani çok sevilen bir laf var ya ; Rekabet...İşte rekabet şartları eşit
olsun diyorum. Yarışanları hizaya getiriyorum.

Yamak - Peki bu akşam yapılan işlemleri iptal edemezler mi?

Google - İpin ucunu bulurlarsa ederler tabi...Bende öyle tuzaklar kurarım, öyle bir zemin hazırlarımki...Bunu anlayan
herkes karışmasak daha iyi olacak der...Demek zorunda kalır...Düşünsene bu bir dünya devrimi olur...Dünyanın bütün
değerlerinin çoğu zaten çok az sayıda kişi elinde...Emir verecek adamları bile kalmaz, kim takar onları o zaman...

Yamak - Peki dünyanın çoğu insanı herhangi bir banka ile dirsek temasında değil. Onlar ne olacak?

Google - Bak işte buna bi şey diyemem...İnsanları görebilmem için en azından, elinde piyango bileti olması lazım...
Uçaklara para doldurup, insanların üzerine atacak halim yok sanırım...Dur hele...Biraz düşüneyim...

Yamak - İşe bak ya...Commandante Google...
 
Bu gün Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katıldım...

Günlerdir, şehitlerin üstüne...Kuzey Irak bilmecesi üstüne ...Savaş çığırtganlığı mı, toplumsal
tepkimi, iç savaş senaryoları mı diye yüzlerce yazı okudum. Ben resmin nasıl yapıldığını bilmiyorum,
öğrenmeye çalıştıkça kafam daha çok karışmaya başlamıştı. Bir şeyi çok iyi anladım: Okuduğum yazıları
yazanlarda benden farksız. Sadece duyguları ile yazıyorlar. Bilginin kırıntısı bile yok hiç birinde. Mantıksal
çıkarsamalarla bir yerlere varmaya çalışıyorlar. Yönlendirmeye çalışıyorlar...

Ben işte bu ruh haliyle; Üstünde oyun oynanan halkım ne alemde diye gitmek istedim törenlere. Üstüne
üstlük tsd Antalya şubesinden arkadaşlar, törenler de bizde varız deyince; Tamam dedim...Uzatmamayım...

Çok çok uzun yıllardan sonra ilk defa canlı olarak seyrettim/katıldım törenlere. Çocukları ve gençleri
bu kadar çok bir ülkede, geleceğe dair bir kuşkum kalmadı. Onların arasına ayrılık tohumu atabileceğini
sananlar daha çok beklerler...Belki kıyamete kadar...Onun dışında da bu gücü sarsabilecek bir şeye olduğunu
sanmıyorum ben...Belki elli, belki yüz, bilemedin bin şehit daha verdirebilirler. O kalabalıklar arasında bu sayılar
''hiç''e tekabül eder. Deniz kıyısındaki kumsalın içinde bir avuç kuma denk düşer...

Terörle bir yere varmaya çalışanlara derim ki; Sadece ve sadece size duyulan nefreti katlıyorsunuz...Yoksa
kumsaldan bir avuç kum çalmakla, kumsalın biteceğine inanmak.....Ama o kumları çalarken bir şeyleri
öyle acıtıyorsunuz ve kanatıyorsunuz ki...İşte o kanı temizlemek mümkün görünmüyor...O acıya ilaç yok...
Buna çare yok...Ne su, ne para, nede merhem var, bu acıyı durdurmaya, kanı temizlemeye...

Başka türlü olurmuydu? Bence olurdu...Ben bir adım sana, sen bir adım bana...Olurdu, yapılırdı bir şeyler...
Bastırırdık, dillendirirdik, şiirlendirirdik..Oysa şimdi? Kan soktunuz ocaklara...Kan tütüyor o ocaklar...
Dahada artırmayın o nefreti...Bizde ezileniz...Bizde yoksuluz.....Bizde......Ama terör ? Olmaz be kardeşim...
Olmaz...Biz, kardeş bildik birbirimizi...''Siz'' dedikleriniz, ''biz'' değiliz..Hepimizin ortak ''onları'' var, bu kadar
basit bu iş...Bak yanımda baş örtülü hatçe ve kürt hamdo var...Beraber paylaşıyoruz, o acıyı, sevinci...

Şehit ailelerine ve askere olağanüstü sevgi var...Herkes onlara nerdeyse ''kutsal'' gibi davranıyor. Belli ki
bunu hak etmişler. Bu sevgi ve saygıyı, istemekle, para ve pulla, hele hele medya yönlendirmesiyle
kazanamazsınız. Bazı şeyler HAK' tır. Canlarıyla hak etmişler, yada etmeye hazırlar. Onların önünde,
karşısında, yada arkasında ''OLDUKLARINI'' söyleyenler o kadar zavallı ki...Ağızlarını açtıklarında
kendilerini belli ediyorlar.

Son bir anektod; Geçit töreni boyunca en çok alkışı, sırasıyla, şehit aileleri, askerler ve sakatlar aldı...
Orada bulunan onbinler için , kırk tane tekerlekli sandalyenin anlamı, sanki kırk taburdu...En ufak bir
acıma yoktu, vah yoktu...Cumhuriyete sahip çıkan vakur insanlara saygı vardı...O kadar ki;
Törenin bitip de otobüslerin bizi alması için beklediğimiz yerden geçen, Vali , Garnizon Komutanı,
Belediye Başkanı ve diğer irili ufaklı tüm amir ve memurlar ,otomobillerinin içinden inip teker teker
ellerimizi sıkıp, bayramımızı kutladılar. Sizin anlayacağınız, bir törende bizim için yapıldı, korumasız
arasız, aracısız ve doğaçlamasına.... Bence, Bayram da bu işte...
 
Vurucu - Sana neler oluyor Yamak ? Cumhuriyet Bayramı yazını okudumda çok şaşırdım...
Sen de doğru yolu buldun galiba... Cumhuriyete sahip çıkma adına, şimdiye kadar karşı
olduğun bir çok şeye sahip çıkmışın..

Yamak - Çok ince bir çizgi kaldı..Bu terör eylemleri sonucu, alanımız kalmadı...Düşünme
alanımıza, manevra kabileyetimize sahtekarlıkla karışmaya başladı. Öyle bir noktaya geldik ki.
Tıkanmaya başladık ki...Ben sezgilere önem veririm bilirsin...Sezgilerim diyorki ; Anadolu
köylerine yağmur gibi yağan tabutlardan sonra, kimsenin içinden ''daha çok demokrasi''
''daha çok özgürlükle bu işler çözülür'' demek gelmiyor...Diyenler de zorlama görüyorum...
Ben iyi bir hristiyan değilim ki; Bana vurulan şamardan sonra öbür yanağımı uzatayım...
El bombalarına karşılık gül atamam ben. Şu an daha çok demokrasi diyenlerde ; İşte
bu isevi geleneği görüyorum ben...

Bir kere ''karşı taraf'' olaya IRKÇI yaklaşıyor. Buda anti'sini yaratıyor...Bu doğaldır, hatta
zorunludur. Benim olaylara, sınıfsal, hümanist hatta demokratik bakmamı engelliyor.
Baksam da, Irkçı terör sayesinde, toprağa düşen gencecik insanlar karşısında duygusal
davranıyorum artık...İnce çizgi burası işte...Benim BİZ dediğim içinde ırk yok...Onların
BİZ dediği insanlarda var, benim BİZİMDE...Benim şimdiye kadar verdiğim her mücadele
ezilen insanlar içindi, az buçuk sınıfsaldı, demokrasi içindi...Ama karşı taraf Irkçı...
İnanıyorum ki, Umuyorum ki, temennim odur ki, benim BİZİM' in ortak düşmanı bunlar
olacak... Bu ırkçıların silahı susmadan, benim eskiden vermeye çalıştığım düşünsel
karşı çıkışlarımın anlamı kalmayacak. Sürekli destekçisi, müttefiki, dostu, kullananı
değişen...

Google - Merak etmeyin ya...Şimdi de onları kullanma sırası Türk Devletinde...Bu kadar patırtı
üç-beş bin silahlı için kopmuyor...İran'a karşılık, Kerkük Petrollerinden pay için kopuyor.

Yamak - Benim işim olmaz diyeceğim ama...Ben kimim? Halka ne zaman ne soruldu ki?
Çığ düşmeye başladı yani...
 
Hayatta en büyük özgürlüğüm olan tembelliğe veda ettim..Elli li yaş sınırına dayandığım şu günlerde, ömrümün dörtte üçü
çalışmakla geçmiş olmasına rağmen daha fazla dayanamadım..Çift emekli maaşının, tüketim arenasında yarım maaş ancak ettiği
yurdum koşullarında epey direndim..Neredeyse iki yıla yakındır direndim sayılır..Gelen olmayınca borç yönetimi hava gazı
terkos. Neyse yeniden başladık işte...Ama ne başlamak..Sanki zorla başlattılar...İş yerinde merdiven var dedim, ''olsun
asansör yaptırırız'' dediler..Çok uzak dedim ''yol parası bizden'' dediler...Kıvıramayacağımı anladım, eşime söyleyecek
yalan da kalmadı..Zorunlu olarak en sevdiğim aşkım olan ''özgürlüğüme'' veda ettim şimdilik..

Ben bu küçücük, minicik pazar günlerinin, ne kadar büyük, ne kadar ''kutsal'' olduğunu unutmuşum..Az sonra toplayacağım
dostlarımı mangal rakıya gideceğim..Özgürlük ölmedi ya hepten..Şerefe herkese..
 
Sanki her şeyin tersi kıymetli, değerli, özlenen..

-Bekarsan; çoluk çocuğa karışmak, düzenli bir yaşam, ''düzgün'' bir eş...
-Evliysen; Hovardalık, sorumsuzluk, özgür olmak, hesap vermemek, dırdır çekmemek...
-İşsizsen; Kimseye muhtaç olmayacak bir gelir, işe yarama duygusu,toplumsal bir statü..Neye yarar hala anlamadım..
-Çalışıyorsan; Bir saatlik kaçış bile kutsaldır...Bir gün, hafta sonları, yıllık izin..Kısaca çalıştığınız saatler
yaşamadığınız, yaşadığınız saatler çalışmadığınız saatlerdir..

İnsan olmanın en büyük getirisi/götürüsü bu olsa gerek..''Ahhhaaa ulan ben buyum''diyemeden göçüp gitmek..Nereye
ulaşsan, neye ulaşsan, yeni yollar seriliveriyor önüne..

Konyaaltın'da akşam saatlerinde bira içmeyi, ''etrafı'' kesmeyi, çılgın düşüncelerle uğraşmayı çok özledim..Şu an
önümdeki bilgisayarı camdan aşağı atmayı ve evrakları yırtmayı arzulayan düşüncelerime ''çüş'' diyorum..
 
YALNIZLIK -1-

Yamak- Sıkıldım...Bu döngüden bıktım..Ben olamamaktan, toplum olmaktan bezdim..Geberisiye yalnızım..Bu öyle bir yalnızlık
değil..Bildiğiniz gibi bir yalnızlık değil bu..Ben olamamanın, bütün gün güç olan yanımın peşinde koşmanın isyanı bu..

Sulu- Ben zaten hep yalnızım..Hiç doymadiki benim yalnızlığım..

Kuru- Bakın doyum yalnızlık değildir.

Yamak-Siktirin gidin başımdan..

Vurucu- Anlıyorum sizi..Kuyucak şimdi ben oldum..Güç peşinde koşmasam ben şu an; Ey kendini filozof sanan yamak, şarapcılara
para verecek hale geleceksin, beni dinleyin diye..Diğerlerine gelince, siz doymazsınız ve susmazsınız..

Yalnızlığa gelince..Hadi yaslayın başınızı omzuma..Taşırım sizi ben..Hiç dert değil..Tüm kederlerinizi, açlığınızı ve
doymazlığınızı da beraberinizde getirin..Yaslanın omzuma..Taşımak benim yalnızlığıma çare..Sizi taşıdığım sürece ben güçüm
ve yalnız değilim..Sonra mı? Kısa sürer bu biliyorum..Yine sen taşırsın beni Yamak..Güç olmayı istemek başlı başına yalnızlık
zaten..Sığınmak bana göre değil..Kendine sığınmaksa..Benim taşıyabileceğim yük değil..Ey Yamak bu yük sana bile ağır
geldiğine göre zaman zaman...Yalnızlık iş değil, zor zenaat anlayacağın..

Yamak- Senin yedi göbek sülaleni..Beni yalnızlaştıran sensin pezevenk..Senin peşinde değnekçi olduk alayımız..Yok şunu
etkileyeceğiz, şu işi başaracağız, şunu kazanacağız..Benim kalabalığım, bir ağaç gölgesinde, kederi bile olsa düşünmek..
Kendim olmak..Bir merhabaya, bir nefese karşılık vermek..Bir yalnıza, yoldaş olmak..Gerisinden bana ne? Yalnızlık bir
şey peşinde, bir kişi peşinde koşmak değilmi zaten? Ne kaldı peşinde koşacağım benim? Bu kafayı kesip atmadıktan sonra
nerede ne bulacağım ben? Kimde ne arayacağım?
 
YALNIZLIK -2-

Yamak - Başkası olmayı istemek..Başkaları ile olmayı istemek..Birileriyle olmayı istemek..Biri ile olmayı istemek..
Kendinden bu kadar sıkılır mı insan? Kendinden bu kadar korkar mı?

Vurucu - buldun yine ipin ucunu, dola bakalım yamak kardeş beynimize..Niye ararsın o zaman dediğini anlayacak, söylediğini
iliğinde duyacağın insanları? Niye ayırıyorsun kendince insanları o zaman dost ve sürü diye? Alkış mı yoksa senin derdin?
Ayrıyım demenin bir yolu mu bu yol? Yoksa dost sohbetlerinin tiryakisi olmayı nasıl açıklayacaksın?

Yamak - Sen çıktın sanki bu soruların içinden de..
 
YALNIZLIK -3-

Kuru - Bakın siz ciddiye almıyorsunuz bizi fakat, yalnızlığı da yanlış yerde arıyorsunuz..Açlığın olduğu her yerde
yalnızlık vardır..Karun gibi olmasanız da biraz zengin olmanız, etrafınızın dolmasına yetecektir..

Sulu - Ulan sizin bu yalnızlık dediğiniz arzularınız aslında be..Kalabalık içinde yalnızlık ne anlama gelir bi düşünsenize;
Aklımda bir sürü fantazi var ve ben onları uygulayacak adam/kadın bulamıyorum demek değilmi sizce? Seks yada başka
fantezilerini doyurabilen adam/kadın, istediği an, istediği partneri bulabilirse sanırım kendini de yalnız görmez..

Yamak - Sizle bu kadar arkadaşlar..Bu konuda artık karşıma çıkmayın...Beni ya deli edeceksiniz yada katil..
 
Yalnızlık-4
Kuru - Onlar yok şu anda burada..Kaçtım buraya onlardan..Kapıları da kilitledim..Manyak bunlar lan..
Sürekli aşağılıyorlar beni..Kendileri bi halt olmadılar ya..Tutturmuşlar bi yol ; Biri olmadığı biri olamayı
düşler..Biri Güç olmanın peşinde..

Ulan bana ne bunlardan..Yalnızlığın nedeni fakirliktir be..Saray gibi bir evin, lebi derya bir yazlığın olsa..
Altında lüks bir Hummer..Cebinde dolarlar..Ulan yalnız kalayım beş dakka diye yalvarırsın..Üstüne hoplarlar be..

Ben anlatamıyorum bunu onlara.. Bi düşünseler aslında..Kaç kere parasızlık yüzünden istenilmediklerini..Seviye farkı yüzünden her yere giremediklerini..Bazen
çok istenmediklerinin nedeninin fakirlik olduğunu bi anlasalar..Bende kurtulacağım
onlarda..Yalnızlık birini sevmek değil mi?..Herkes tarafından sevilmekse yalnızlık
değildir.Bir kişiye bağlı olmak..Saçmalık bu ya...
 
Çöplük Kişilikler

USTA - Şöyle baş köşelere toplumun kutsallarını yerleştirirler.. Epey bir yer kaplar bunlar.. Sonra ailenin kutsalları doldurur, orta yerleri.. Çevrede güç olanlar, eğilmek zorunda kalacağın tabu kişiler gezinir durur en güzel yerinde salonun.. Devlet büyükleri, onların şişirilmiş hikayeleri.. Destansı anlatılan, dinledikçe altında ezilmek zorunda kalacağın başarı öyküleri.. Erkeksen başka başarı anıları, kadınsan başka beğenilme anıları.. Asla ulaşamayacağın büyüklükte başarı/beğenilme masalları altında gezinir durursun evin içinde, en ezgin biçimde.. Sorgulamaya kalktığında nasıl horlandığının acıları da sende sabitlenmiştir çünkü.. Bunların bu evin içinde olmasını hiç sorgulayamazsın.. Sorguladığın anda yeni ev yapmak zorundasın çünkü.. Kimse yardım etmez sana.. Sürülürsün..

Sana kalan ücra köşelerdir.. Sessiz, zula yerler aramaya başlarsın kendi evinin içinde.. Oralara da iyi-kötü anılarını, utanmak zorunda bırakıldığın arzularını saklamak zorunda kalırsın.. Zamanla o ücra köşeler de dolmaya başlar yaşadığın anılarla.. Silemezsin onları.. Kovamazsın evden..

Temiz hava, pencere gerek sana..Bunu bilirsin..Kaçarsın tatil diye, yeni sevdalar diye..Yeni ilişkiler diye.. Fakat yeniyi de getirmek zorunda kalacağın yer yine çöp evindir.. Yeni olanın da kaçtığı kendi çüp evidir..Ve senin çöp evinin kokusunu, ağzından burnundan çıkan o sası kokuları metrelerce ilerden alır.. Karavan gibi içinde yaşanan, sırtında taşınan bu çöp kişilikler insanı çökertir.. Ayaklarından prangalar vurur, koşamazsın..

Bu çöp evler yakılmadıkça..... Sırtından atılmadıkça bu yükler.. Ne yalnızlıktan kurtulunur.. Nede yeni sevdalar yaşanır..
Ne çoşku olur, ne kahkaha.. Gülerken ağlarız işte.. Yada sinirden mi, zevkten mi güldüğümüz birbirine karışır..
 
İLK GÖRÜŞTE AŞK...

Vurucu - İtaat edeni ilk görüşte anlarım..itaat edebilecek insanı da tanırım..Olmazsa ben itaat ederim..
Köle-efendi ilişkisinde,kölenin yada efendinin kim olduğunun önemi yoktur.Güçlü olmak, güce tapınmak
esastır..Efendi kölenin ''itaat edebilme gücüne'' tapar..Köle de ''efendisinde var saydığı'' güce tapar..
Büyü bozulursa, yani iki tarafın gücünde azalma olursa, korkunç bir nefete dönüşür..Gücüme tapacak yada gücüne
tapacağım gözleri bulunca karşı konulmaz bir fırtına başlar içimde..

Kuru - Açlığımı doyuracak insanın varlığını ararım ben..Maddi yada duygusal, farketmez..Gayya kuyularıma her gün,
her saat akıtacak bir şeyleri olan insanları kokusundan tanırım ben..Dolu olacak dediğim kişi..Dolu olması onu da
rahatsız edecek durumda olacak..Akacak dere arayacak, akıtacak insan arayacak yana yakıla doluluğunu. Dolu olanın
akıtma şekline karışırsanız rahatsız olur..Direnmem o yüzden..Kuruyuncaya kadar emerim..Şansızlığım sa, kurumayacak
benim açlığıma doyurabilecek insan icat edilmedi henüz..Olduğu kadarıyla idare ederim..Hemen daha dolu olanı aramaya
başlarım..Onlar beni keşfeder zaten..Bana düşense, ne kadar aç olduğumu saklamadan serivermektir ayaklarının altına..
Hiç zorlamam..Hemencecik, anında akmaya başlarlar..Bende emmeye..

Sulu - Hüzün mü desem, melenkoli mi desem? Şark maşoizmi diye bir kavram var ama yetmez açıklamaya..Kedermi desem yoksa?
Yada toplamı diyelim hepsinin..Benim için dert olmaktan çıkmış bunlar..Dert olmayı bırak, onlarsız yapamıyorum..Onlar
olmadan isotsuz çiğ köfte gibi yaşam benim için..Ağlak diyelim bu halime..Ağlaklık hali çöküverir omuzlarıma..Fakat
ağlaklık hali rahatsız etmez beni..Aksine gizli gizli akıttığım gözyaşları bir nevi yaşama sevincidir benim için..
Vallahi doğru söylüyorum..Hele birde..Hele birde, benim ağlak halimde, beni dinleyip anlayabilecek, saçlarımda
parmakları dolaşacak, gözyaşlarımı silecek usul usul, bir omuz bulsam..Ağlaklığımın kendisiyle ilgisi olmadığını
bilecek, teselli etmeye çalışmayacak..Rahatsız da olmayacak, bu halimi sevecek..Benimle ağlamayacak ama..Bundan
nefret ederim çünkü..O zaman ağlak olamam..Mümkün değil..Benim işim zor, biliyorum..Karşıma çıkan her geri zekalı
beni teselli etmeye çalışır genellikle..Sahiplenmeye çalışır bana..Çözmeye çalışır güya dertlerimi..Eski İstanbul
meyhanelerinde ararım ben sevdiğimi..Çok bulduğumu sandığım fakat ertesi günü nefret ettiğim aşklarım oldu..
Eskilere, eskiye köpek gibi bağlıyım ben..Hep ''o''nu ararım..''Onunla'' karşılaştırırım bulduklarımı..Neredeyse
sokakta her gördüğümü, hemde hiç vakit kaybetmeden ''onunla'' kıyaslamak isterim ben..Oysa hiç düşünmem, ''onun''
niye benden kaçtığını..
 
İLK GÖRÜŞTE AŞK -2-

Usta - Değişken olabilmek, değişken olanı kaldırabilmektir aşk bence..Değişken olmak insanın
yaratılışıdır..Fakat bu değişkenlik insanın başını döndürür..O yüzden insanlar karşısındakinin
değişmez bir yönünü arar hep..Sımsıkı tutarlar o tarafından insanın..Oysa insanın özü değişimdir..
Değişme belirtileri karşısında çılgına dönerler..Değişken olmayı bir suç sayarlar..

Değişkenliğe tutkuyla bağlı insan, her tür erdemin üstündedir..Kendisi ve karşısındakinin değişken
olması onu rahatsız etmeyi bırak, çoşturur..Bu kişiler çok az bulurlar birbirlerini..Ama sonra...
Aşk yaşarlar..Arkadaş olurlar..Dost olurlar..Sonra yeniden aşk yaşarlar..Yeniden dost olurlar..
Ayrılamazlar birbirlerinden, kopamazlar..
 
Üst Alt