Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Haftanın Konusu] Karşılaşmalar: Sakat-Sakat olmayan / 'Normal'-'Anormal'

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
673
Mesajlar
57,908
Reaksiyonlar
271
Karşılaşmalar: Sakat-Sakat olmayan / 'Normal'-'Anormal'

Evet, sakatlığı olan kişiyle sakatlığı olmayan kişi karşılaştığında genellikle karşılıklı bir kompleks oluşuveriyor.
Aslında bu sadece sakat-sakat olmayan eşleşmesinde değil, farklı sakatlıkları olan kişilerde de, herhangi bir farklılığı olan (eşcinsellik, çingenelik, Hıristiyanlık vb.) kişilerde de böyle oluyor.
Bir taraf "önemsenen" bir farklılığı olduğunu biliyor ve o farklılığa nasıl "tepki" verildiğini tecrübe etmiş oluyor ve "başlıyoruz..." diyor. Diğer tarafsa, bilinçsizse/tecrübesizse öğretilen/öğrendiği (acıma, küçümseme, aşağılama, iyilik meleği olma, dalga geçme vb.) rolü bodoslama oynuyor; bilinçliyse, karşı tarafın kompleks yapıp yapmayacağını bilemediğinden başlıyor "incelmeye"; eğer tecrübeliyse (çevresinde sakatlar/farklılar olmuşsa), işte o zaman her şey normal oluyor...
Bu iletişimde çok büyük çoğunlukla kötü niyet yoktur. Birlikte vakit geçirilmediği için acemice kıvranmalar oluyor sadece...

Sakatlık çok sıradan bir şeydir. İnsana dair binlerce farklılıktan sadece biridir. Ve ilişkilerdeki belirleyiciliği de sıradan olmalıdır. Sanırım ancak o zaman "karşılıklı kıvranmalar" yerini sıradan bir "merhaba"ya bırakabilir...
Sakatlığı olmayanlar sakatlığı "umursamasın". Umursanması gereken şey, sakatlığı olan kişilerin ayrımcılığa uğraması ve engellenmesidir: Yürüyemiyorum, onun için tekerlekli sandalye kullanıyorum (sakatlığımı yendim). Tekerlekli sandalye kullanıyorum ama Taksim'e gidemiyorum, çünkü hem toplu ulaşım araçlarıı bana uygun değil, hem de Taksim'de kullanabileceğim bir tuvalet yok (engellerle karşılaşıyorum)!

Sizler ne düşünüyorsunuz bu karşılaşmalar/iletişim hakkında?
 
Sayın oturan boğa,

Sizlerin arasına yeni katılmama rağmen, site içerisinde yaptığım gezintide, tartışmaya açmış olduğunuz konular ve sizin hemen hemen her konudaki yorumlarınız beni çok etkiledi.

Bir kişinin kendini bu derece donanımlı ve geniş ufuklu hale getirmesini saygı ile karşılıyorum.

Kendinize çok emek verdiğinizi görüyorum. İyiki varsınız.

Oturan boğalar çoğalmalı, çoğalırsa herşey daha güzel olacak bunu hissediyorum.

Saygı ve sevgi ile...
 
insana ne/nasıl/hangi şekilde sunulursa o şekilde alır ve kabul ederden yola çıkarsak o halde; sundugumuz açıklayıcı,dogru ve gerçekci olmalıdır ki karşımızdaki de bunu böyle yorumlayıp kabul etsin..
2 hafta önce 10 yaşındaki yegenimi aradım ve haftasonu için hazırlanmasını basket maçına gidecegimizi,babasıyla gittikleri basket maçlarından farklı olacagını,tekerlekli sandalye basketbol karşılaşması izleyecegimizi söyledim..bunu yapmakta ki tek amacım sadece ailede ben engelliyim,başka engellileri görmemesi hatta yolddaykende görmemezlikten gelip,bana bundan hiç bahsetmesede kafasındaki engelli anlamını ögrenmekti.başarıyı görmesini istedim,başarının sadece saglıklı insanlarla kısıtlanmayacagını görmesini istedim.
Neyse haftasonu geldi ve maçın yapılacagı salona dogru giderkenn 10 yaşındaki yegenle maçöncesi biraz konuşmanın gerekliligini farkettim.Maçta bazen sert bir şekilde yere düştüklerini,bunun çok dogal oldugunu ,ilk başta benimde izlerken garip buldugumu ama zamanla alıştıgımı,diger basket maçlarından tek farkının kullandıkları sandalye oldugunu anlattım ufaklıga :p Tribünde yerimizi aldık maçın başlamasıyla soru yagmuruda başladı :p spor salonuna oyuncuların nasıl geldigini sordu bana.Önce onların ışınlanabildigini söyledim yemedi tabi(halasına çekmiş zekidir biraz) :p Çogunun araba kullanabildiklerini ve arabalarının oldugunu söyledigimde çok şaşırdı.Sonra aynen tahmin ettigim tepkileri vermeyi başladı,yere düştüklerinde ayy! ıyyy!! hala kötü düştü gördün mü?ben çok rahattım ''asıl sen gördün mü topu nasıl kaptırdılar,skora bak sen ya''herşeyin normal oldugunu maça konsantre olmasını sagladım.Bir süre sonra baktım gözünü ayırmadan dikkatle onların düşmeleriyle,tekerlekli sandalyeleriyle,BEDENLERİYLE degil yaptıkları sporla ilgilendigini gördümm ve BİNGOOOOO DEDİM :p :p
Çıkışta oyunculardan birinin yanında saglıklı bir kız gördü bana baktı merakla :p güzel kız degil mi?zevkli çocuk çok yakışıyorlarr deyince yüzündeki kabullenişi gördümm ve bu çok hoşuma gittii :p Bir sonra ki maça gidermiyiz hala deyincee işte bu dur dedimmm :p
görmeliydi insanların başarılarını,yaşam tarzlarını,onlarında araba kullanabildiklerini,saglıklı sevgililerinin olabilecegini,farkı farketmek yerine farkın olmadıgını görmeliydi..
 
Evet, birarada yaşamak çok önemli. Yan yana değil, iç içe. Pencereden kafamızı uzatıp "günaydın" diyecek kadar, apartmandan çıkarken "iyi dersler" diyecek kadar, alışveriş yaparken "hayırlı işler" diyecek kadar, sokakta yürürken "babana selam söyle" diyecek kadar, "akşam üstü kahve içmeye geliyorum" diyercek kadar iç içe olmalıyız.
Öyle, "geçerken görüyorum" değil yani...
 
Sezen Aksu'nun kulakları çınlasın,herkes kategorize ediliyor. Türkçe tam olarak etimolojik bir sözlüğe sahip değil.
Normal nedir? Bu kavram için somutta ne anlatıldığına bakmak gerekir. Normal olan bir kere sağlam olacaktır.
Ortalama dindar,milliyetçi/vatansever erkekse askerliğini yapmış, kadınsa doğurgan, işçi/işveren sömüren, sömürülen, yargılayan, yargılanan ve hapis yatan. Hakkını hukukunu sistemde arayan, cinselliğini karşı cinste bulan, ne mutlu türküm diyen, ayyaş, ayık hırsız, katil farketmez. Vergisini veren, vermeyen, mazlum, zalim, gariban, komprodor farketmez.
Neyse uzatmayalım lafı, ortalama olan çoğunluk olan normaldir.
Geri kalan damgalanır, çeşitli adlar verilir bunlara. Buradaki amaç pek iyi niyetli değildir. Amaç DIŞLAMAK, ÖTEKİLEŞTİRMEKTİR. En çok da incitmeden-acıtmadan kullanılan, süslenen-püslenende ENGELLİLERDİR.
TOPLUMUN/SİSTEMİN bu ENGELLİLER kelimesine yüklediği anlamları bu kelime artık taşıyamaz olmuştur.
Şimdi başına ve sonuna eklemeler yapmaya başlamıştır.
BEDENSEL ENGELLİLER: (Adı umurumda değil-herkes istediğini kullanabilir) topal, kör, çolak, aksak, sağır, dilsiz, yatalak vs.sonuçta vücuttaki bir arızalı organı anlatır.
ZİHİNSEL ENGELLİLER :Burada sınır yok, ben bulamadım, yada bilmiyorum. aynı kategoride bulunmak hiçte hoşuma gitmiyor. Onları küçük/büyük gördüğümden değil, bizlerle ne ilgisi var anlayamadığımdan.
Onları normaldışı olarak yanımıza oturtanlar yakında başkalarınıda oturtacaklardır. erkeksel engelliler (lezbiyenler) kadınsal engelliler (gayler), tanrısal engelliler (ateistler), dinsel engelliler, silahlı engelliler vs.vs
Artık NORMALİ SORGULAMA zamanı gelmiştir. Tamam tarihin her döneminde normal/a-normal olmuştur. ama bu kadar aptalca ve sinsice yapılmamıştır. Bana kalırsa bu NORMAL de duygu birliği aranmalıdır.
Sistemler DUYGU BİRLİĞİ üzerine kurulur. Birliklerin geleceğe bakışları, kendini koruma içgüdüleri gelişmeleri ortak refleksleri, ortak acıları ortak sevinçleri vardır. Temel olan bu DUYGU BİRLİĞİ olmalıdır.
NORMAL OLANI BU DUYGU BİRLİĞİ şeklinde alırsak, gerisi kendiliğinden gelecektir.

Matematikte kümeler sistemi vardır. Burada en büyük küme diğer kümeleri de kapsar, birbiri içine geçen bir sürü kümeler vardır sadece. Bir adam hem sakat, hem gay hem de bu duygu birliği içinde kendini görebilir. Bunda da Anormal birşey yoktur.
Şunu da kısaca ekleyeyim, benim bu duygu birliğini kutsadığım filan sanılmasın, bana göre hiç ama hiç kimse ötekinden ve başkalarından üstün yada kutsal olamaz. Ben Normal kavramını tartışıyorum.

En başa dönersek, BİLİNÇALTIMIZA zorla yerleştirilen ANORMAL kavramları, bizi kendiliğinden yönetmektedir. Halbuki bir adamın, dini, milliyeti, vucudundaki bir arıza karşısındaki kişiyi ne diye ilgilendirsinki. Bir organın kullanılıp kullanılmadığı, büyüklüğü veye küçüklüğünden kime ne?

Bizlerin temel görevlerinden biri de ENGELLENMESEK onlardan hiçmi hiç farkımızın olmadığını, bizlerinde onlar gibi şeyler istediğimizi, aramızda hiç ama hiç fark olmadığını, anlatmak, göstermek olmalıdır.
Yaaa kısaca bela olmadığımızı, belanın önyargılar, tabular olduğunu bizlerde anlayacağız öğreneceğiz.

Tam bu yazıyla uğraşırken çok acı bir haber; üç kişi boğazları kesilerek öldürülmüş....
YANİ ' NORMAL OLMAYAN 'LARIN, TEK TİP İNSANCIKLAR TARAFINDAN KATLEDİLİŞİ...

YİNE VE YENİDEN BAŞIMIZ SAĞOLSUN.
 
Çok daha farklı bir açıdan anlayamadıklarımı dile getirmeye çalışırken, normal ve anormal kavramlarına da kendime göre bir bakış açısı getirmiştim köşe yazımda.

Buraya alıp almama konusunda kararsızım açıkcası.Ancak tartıştığımız konuya belki bir bakış açısı verebilir diye izninizle bu yazıyı buraya da alıyorum. Hepsini okumak zorunda değilsiniz. ben zaten benim için önemli olan cümleleri bir kez daha ele alacağım.

Anlayamıyorum

İçinde yaşadığım toplumu ve dünyayı gittikçe anlamamaya başladım. Yaşlanıyor muyum ne? Eğer yaşlanmak yaşam bulduğun toplumda kendini yabancı hissetmekse, sanırım hep yaşlıydım, hiç genç olamadım.

Hemen her gün garip gözlerle etrafıma baktığımın farkında olmak, ister istemez keyifsizlendiriyor beni. Hep birileri bizlere sanırım yanlış şey öğretti diye düşünüyorum. Ve bu durumda birilerine kızmam gerekiyorsa kime kızacağımın da ayırdın da olamıyorum çoğu kez.

Alışkanlıklarımı yitirmek üzere miyim ne? Gazete başlıklarına göz atmadan, sevdiğim köşe yazarlarını okumadan yeni güne “merhaba” deme alışkanlığımı bırakmak istiyorum artık. Haber almak ve bilgilenmek istemiyorum çoğu kez. Edindiğim yeni bilgiler öyle kolay yok olmuyor beynimin köşelerinde ve ister istemez eski dünya görüşümle çarpışmaya başlıyor savunulan konular.

Bir haber görüyorum ve birden buz kesildiğimi hissediyorum. Bir anne ve baba sakat olan çocuklarının bakımının zorluğu ve onun ilerleyen yaşlarda daha çok acı çekeceğine inanarak büyümesini durdurmak talebiyle tıbbi bir girişime giriyor.

Ne düşüneceğimi bilemiyorum...
İçimdeki bir ses bunu şiddetle red ederken, kendimi yeni dünyamızın moda kelimesiyle empati yaparak bu çocuğun ailesi olarak görmeye çalışıyorum. Bunun bir tedavi biçimi olduğunu söylüyor diğer ses de. Tanrım diyorum kendi kendime, sap ile saman gerçekten birbirine karışmaya başlıyor o an.

Sorular, sorular... Sorular birbirini kovalıyor yine beynimde. Bunun bir ilk olmayacağını ve devamının geleceğini görebiliyorum bir de. Nereye gidiyor bu dünya diye düşünmenin çözümü var mı? Her şeyimizi tüketmiş gibi görüyorum. İnançlarımızı, düşüncelerimizi, ideolojilerimizi ve birer ölüyüz gerçekte.

Bu dünya boşuna mı kızdı bunca yıldır Hitler’e. Boşuna mı nefret ettik yaptıklarından? Yahudileri, sakatları, çingeneleri yok edip daha üstün bir insan ırkı elde etmek isterken? Yaşam metaztas yapmış bir kanserli hücre gerçekten artık. Anlamsız bir şekilde daha iyi beslenme, daha iyi bir zeka adına, doğmamış çocuklarımıza bile var olanın dışında bir kılıf giydirme çabasındayız.

Bu giydireceğimiz kılıfın dışında gözlemlediğimiz herhangi bir anormallik varsa yaşama hakkı bile tanımaya tahammülümüz yok farkında mıyız? Ki bilim böylesine gelişirken daha ana karnında anormallikleri keşfederek yok etme üzerine kurulu bir ahlak anlayışı gittikçe yerleşmekte dilimize ve yaşantımıza.

İster istemez normal ne anormal ne diye sormadan edemiyorum.

Normal, var olan daha doğrusu egemen olanın haklılığı mı?

Anormal de ister istemez normalin dışındakilerin yok edilmesine haklı bir temel oluşturma seramonisi buna göre.

Hiç beklemediğim bir anda başka bir yazıyla karşılaşıyorum. Hiç tanımadığım bu insanı acayip seviyorum tam bu düşüncelerin üstüne.

“Temelde tıp ve özelde kadın-doğum bugün normallerin egemenliğinin pekiştirilmesinde kullanılan sorgulanası bir kirliliğe ulaşmıştır. Bilimsel desteklerle her gebe insana gebeliğinin 4. ayından itibaren hem sektörsel yaklaşımla hem de faşizan bir tavırla seri testler yapılarak sadece kendince normal olarak tanımladıklarına, yani kendi benzerine yaşam hakkı tanımaktadır. Tıp bilimini bile metalaştırmayı başaran normal, artık ötekini yok edebilecek kadar cüretkardır ve korkusuzdur. Evet bu testler sonucu anne karnında yaşayan insanın, kendi normlarında olup olamayacağından şüphelenilmesi durumunda anne ve baba adayına tam olarak onlar ve toplum tarafından tanımlanmamış ancak onlara göre anormal olan aslında bu dünyada hiçbir insana zarar vermemiş, aslında bu dünyayı kendi ihtirasları uğruna hiç kirletmemiş, hiç savaşmamış, hiç öldürmemiş, hiç yarış yapmamış bu insanın gelecekte büyük bir yük oluşturacağı ve bu çocuğun olması durumunda ebeveynin hayatlarının kararabileceği anlatılarak anneye amniosentez (bebeğin içinde bulunduğu sıvının alınarak incelenmesi) yapılmasının uygun olacağını beyan ediyor. Bu sırada ne anne ne baba artık düşünebilecek durumda değil; hekimin çizdiği kara tablo karşısında panik halde, önerilen işlemi yaptırtıyor ve arkasından durumun kesinleşmesi ile anne karnında yaşayan ve aslında bir canlı olan ama sadece anormal gibi algılatılan çocuk, anne karnından boşaltılıyor. Ve böylece bu dünya bir anormalden daha kurtarılıyor; bir normalin daha mutlu olması için.”

Özgür Nizam adlı bir doktorumuza ait bu alıntı.

Ben bu yazıyı yine onun bir alıntısıyla bitirmek istiyorum;

“Bir uçurtma şenliğinde bir Trisomi 21'li (21. kromozomun üçlenmesi) ve normal arkadaşları. Hava rüzgarlı. Normaller uçurtmalarını uçurmaktan korkuyorlar ve normaller kendilerine tanımlanan normal koşullar oluşmadığından, artık mutsuz bir normaller kitlesi haline dönmüş. Trisomili kız çığlık çığlığa eğleniyor, rüzgara ve uçmayan uçurtmasına rağmen. İpi elinde koşuşturduğu yerlerde yuvarlanan uçurtması ile.
Spastik çocuklar olimpiyatı. Bir koşu yarışması. Çocuklardan biri açık farkla önde, duruyor ve arkadaşlarını bekliyor ve onlarla birlikte bitiş çizgisine gidiyor.
Biz mi yoksa yaşam hakkı tanımadıklarımız mı daha normal? Bizlerin mi, yoksa onların mı davranışları daha insancıl? Tanımadığımız dünyalar, yaşanılan hayatlar. Tüm bunları bilmememize (bilmemizi istememeleri) rağmen karnımıza düşene metalaştırdığımız tıp biliminin anormal denildiği andan itibaren onu orada yok etme ve öldürme gayretleri.”

Gerçekten de normal;

Normal, var olan daha doğrusu egemen olanın haklılığı mı?

Öyle gözüküyor ne yazı ki... :(

Anormal de;

Anormal de ister istemez normalin dışındakilerin yok edilmesine haklı bir temel oluşturma seramonisi buna göre.

Egemen olanın doğruluğu ve kusursuzluğuna öylesine alışkınız ki bunun dışında kalanlar kesinlikle yaşama hakkına sahip değiller. Bir çok yöntemle normal olmayanı dışlamak, ayrıştırmak ve hatta yok etme üzerine giden bir dünya görüşüne sahibiz

Bunun bir çözümü olması lazım. Bü düşünceden kurtulmaya zorlamalıyız kendimizi. Gerçekten sadece sakatlar anlamında değil, bir çok anlamda normal olmama kuralları çoğalmaya başladı. Birileri bizlere olması gerekenleri bir çok yöntemle öğretmeyi başardı. Bunun dışında gerçek anlamda insan olmanın erdemiyle hareket ettiğimiz de bile anormal sayılmamız artık söz konusu.

Tek bir tipe doğru hızla gidiyoruz, sadece fizİksel anlamda değil, düşünsel anlamda da.

Eskilerin deyimiyle durum gerçekten VAHİMDİR.
 
hercai_ugur, katılmadığın noktalarla ilgili düşüncelerini yazarsan bir de o yönden görebiliriz belki..
 
Sevgili OturanBoğa yine güncel bir o kadar da anlatılması ve anlaşımlası gereken konularla karşılaşmaktan büyük keyif alıyorum. Elbette bazı konuları aşmamız zaman alsada ben yani sizin değiminizle normal olan ben sizlerle yeni tanıştım. ve bu tanışmam artık 3 ay'ı geçti aslında hiç bilinçli engelliler'e rastlamamışım sanırım bir engellinin engeller hakkında düşüncesini henüz yeni anlamaktayım. senin baksettiğin, Diğer tarafsa, bilinçsizse/tecrübesizse öğretilen/öğrendiği (acıma, küçümseme, aşağılama, iyilik meleği olma, dalga geçme vb.) bunlar insanların kendi kişiliklerini oluşturuken henüz algılayamadıkları gerçekleridir. ne zaman öğrenecek! Ülkemiz daha tanımamış,tanımaya çalışıyor! Engelleri anlatmak bizim ülkemizde zaman alacak gibi görünüyor. Keşkeler çok oldukça, zamanla yorulmaya zorlanan her engelli arkadaşları, engelsiz olan arkadaşlarla gerçek anlamdaki düşünceleri yayabilmek için malesef çok çalışma gerektirecek bir durum. Umarım ENGEL ve ENGELLİ kavramı bu ülkede kısa zaman da anlaşılması ve toplum içinde paylaşılması tek arzumdur. Saygılarımla G.tanrıverdi
 
Üst Alt