Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Bejan Matur

Sehribanu

Aktif Üye
Üyelik
23 May 2003
Konular
152
Mesajlar
2,954
Reaksiyonlar
0
Rüzgâr Dolu Konaklar

Doğduğumuzda
Bizim için yaptırdığı sandıklara
Gümüş aynalar
Lacivert taşlar
Ve Halep’ten kaçak gelen kumaşlar
Dolduran annemiz
Bir zaman sonra
Bizi koyup o sandıklara
Yol
Rüzgâr
Ve konakları fısıldayacaktı kulağımıza.
Yalnız kalmayalım diye karanlıkta
Çocukluğumuzu ekleyecek
Avunmamızı isteyecekti
O çocuklukla.
Sırtımızdan jiletle akıtılan kanın
Karıştığı uzun ırmağa
Bırakıldığımızda
Annemiz bu kadarını istemezdi
Bu yüzden
O uyurken
Uzaklaştık
Diyorduk sulara.
Gidişin kendisinden artakalan
Her şey, herkes burada.
Ben buradayım
Kardeşlerim yitikliğiyle burada
Annem elbiseleriyle
Erkek kardeşim savaş korkusuyla
Babam burada hiç uyanmış olmasa da
Dünya eksilmiş etrafımda
Bir düş sanki olanlar
Uzayan ve uzadıkça acıtan
….

Bejan Matur

Kadınlar

Mavi dövmeleri
Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle
Durup ateşe bakıyorlar.
Rüzgâr estiğinde hepsi ürperiyor
Göğüsleri değiyor toprağa

Ellerinde yanan odunlar taşıyan kadınlar
Siyah kazanların pası çökmüş yaşlılığıyla
Dolaşıp duruyorlar.
Ateşin öfkesi kabardığında
Sesler artıyor.
Orada ateş hiç bitmiyor
Söndürmek bir belâ

Göğüsleri pörsüyen kadınlar
Ellerinin korkunç inceliğiyle
Tutacakları odunların sertliğini düşünmekte
Ve susmaktalar.
Sustuklarında yaşları farkedilmiyor
Toprak kokuyor bağırdıklarında

Nereye yaslanacaklarını ututtuklarından
Gözlerini toprağa bırakıyorlar
Çünkü bulutlar gökte kalıcı değil
En içten
Toprağa veriyorlar kendilerini
Ve kokuyorlar arasıra

Bejan Matur

Tören Giyisileri

Çürümüş donuk kalbinde bu toprakların
Gözleri gördüm.
Herkes sesiyle vardı
Ve duruşuyla gövdesinin.
Bir insanı en iyi sevişirken tanırız.
Kalbimizi birlikte çürütürken.
Ağırlaşan gövdemiz
Gece uyandırır.
Mezar gibidir avlulu evler.
Çocukluk bir uykudur. Uzun sürer.
Ve dokunmak için bir arzu
Bir arzu sürükler bizi ölüme.
Ben kendimi sınadım her gövdede
Ben kendimi bıraktım her şehirde
İçime aldım göğünü ülkelerin
Ve boşluğunu görünce kalbimin
Gitmeli dedim.

***

Çürümüş tören giysileri içinde
Askıda salınan kökler.
Biz denize düşürsek de ateşi
O hep yanar.
Issızlık bahşeder karanlığa. Yanar.
Tarih bir yanılgı olabilir diyor şair
İnsan bir yanılgıdır diyor tanrı.
Çok sonra
Bu toprakların kalbi kadar
Çürümüş bir sonrada
İnsan bir yanılgıdır diyor tanrı.
Ve düzeltmek için varım
Ama geciktim.

Ölü kızıl suyun dalgası
Gece yürünen yol
Ve yolcuların dağıldığı zavallı yeryüzü
Salınan beyaz kefenler
Tören giysileri.
Ve bir koşu için gerekli tek şey
Atın yelesidir.
Aslolan,
Şimdi ve burada
Çürüyüp kaldık.

Tanrı görmesin harflerimi
İnsan bir hata diyor durmadan
Ve hatasını düzeltmek için
Acı veriyor
Sadece acı.

Bejan Matur
 
An ve Masal

Güneşin ve suyun tadıyla
Uçunca bulutların tarlasına
Orada gece yok
Gece olmuyor uzaklarda

Boynumda gümüş bir kafes
Sadakatsiz bir cariye gibi
Uzanıp kıvrıldım ayın ortasına
O bir dede
Ben bir tanrıça
Günlerce uçtuk alacakaranlıkta

Boynum ince
Kalbim boş
Sürdüm yüzümü ağaçlara
Rüzgara sürdüm gözlerimi acıyla
Geçtiğim yollar
Ve uçtuğum
O gecesiz gökyüzü
Bulutların tarlasında oturan
Tanrı kadar yorgun
Fısıldadılar:
 
Onun Çölünde

onun çölüne gittim. konuğum,
duvardaki kan pıhtısında.
onun bulduğu damar beni çağırdı.
ve ruhum eski bir kanla yıkandı

onun çölüne düştüm, oturdum çadırında.
eski bir kavmin buluşması ve töreni.
bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya
dedi ki bana "ölümsün sen"
mutlak
mutlak olan.

onun çölünde gece kımıldar.
yılan ve akrep karanlığıyla.
hayat bir zehre gizlenir
çoğalır sabırla.

o bıraktı beni.
çöldeki kızıl sularda
balıklara bakacak
nefesimi tutarak uyuyacağım.

onun çölünde her gece
fısıldadım kumlara.
sordum nasıl yaptıklarını çölü,
boğmadan koyun koyuna.

onun çölünde ölüyüm ben.
gelin ve kaldırın beni.
gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki.

bir sesle uyandıracak beni
kahra kan olan bir aldanışla yakaracak.

tanrıya söylendim.
nasıl da zalim gövdede varlığı onun.
güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve
hep yaşlı kalacak bir gözün ışığıyla bakar;
her yüz bir işarettir tanrıdan.
bunu yaşlı bir adam söylediğinde
gözleri yoktu.
annem öyle inanmış olmalı ki ona,
yüzümü kederli çizdi.
ve uzatıp tanrıya
"işte" dedi
"benim annem yeniden doğdu
annem varlığıma döndü"

gece paslı bir kafesle durdu önümde
dua için zaman istedim tanrıdan.
onun varlığına adanacak hiçlik
düş için,
o büyüde kalbime saplanan acıyla
bağırdım;
başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. bizim için.
ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için
kutsasınlar.

ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgarda
gövdem yitirdi yerini.
ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık.
ağır bir istekle.
kızıl kan pıhtısı. tül sabah. ört üstümü.
koyu gücünü yüzünün nasıl çizdiyse tanrı
ve ne gizlediyse kıvrımına gülüşünün.
gördüm ben.

tüllere sarınmış bir çölde ölümümü bekliyorum. sakinim.
yok bir gece bu.
sabah uyanacak aşkı konuşacağız.
ne çok sürdü diyecek bana.
ne uzun sürdü hayat.

o uzun günün sabahında
sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının.
bir tül işleniyormuş gibi aralarında
kavuştular usulca.

uyu ağır uykunu
taşların altında ve su isteğinle kal.
geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı.
sürecek olan dilsizlik.
rüzgar tırmalıyor kapını
aşk uzakta.

ne tuhaf inanmaman.
sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin
bir acıdan artan masumiyet olduğuna şaşırdın.
gideceğini söyledin
inanmadım sana.
oysa ben daha doğmadan biliyordum.
acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu.
saf ve çocukça bir düşün yatağında.

kan ve susuşla dinlenen ten kabullenir.
beyaz tül yatağında başucuma
camdan bir göz bırakıp gittin.

ona fısıldanan sözlerin
aşk olan varlığı
o gidince karardı.
yüzeyinde göğün
beyaz ve kıpırtısızım.

acıdan bir okla çıktım
bekleyiş yatağından.
içimde siyah bir taş.
atları gördüm.
kapı önlerinde oturan insanı, sözü.
çok yaşanmış bir çığlıkla hayat.

bir sırrın bana verilmediği yerden
sordum ona
bana ne söyleyeceksin?
çölün söylemediği ne?

ruhumu orada tutan ağırlıkla
geceye ilendi tenim.
ve çağırmadı çölü varlığım
ondan sonra.

aynaya dönüyorum
değişmiş gözlerim.
çölde kumlara bakan kadın
kadere bakan
artık benim.

gördüm çizgilerini avuçlarının
çöl her şeyi söyledi bana.

anladım nerede bitti aşk
kan pıhtılı odanda uyanan gövdem
neden sığmadı varlığa.

seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum.
gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin
yakaran çizgisine.
çölden aldığını çöle ver
hayattan aldığını hayata.
artık beklemiyorum
kal orada.
geride, tepelerin art arda dizilmekle
var ettikleri dünya bir hiçlik ahtı gibi.
bir hiç ve gölge.
gece ay
gece tül ve yokluk.
yok gece

çölden aldığını çöle ver
hayattan aldığını hayata.

Bejan Matur
 
Tanrı görmesin harflerimi dediydim ya; gördü.

Şimdi lanetliyim.
...
Yanyana dizdiğimde sihirli kelimeler yarattığım harflerimle lanetlendim.

Cümle içinde kullanamadığım bir canım var gayrı, kırık...

Başkalarının kelimelerine mahkum edildim.

Şimdi sen gittin... ve ben bana benzemiyorum artık…


Bejan Matur
 
Üst Alt