Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Tartışma] İçimizdeki biz'i dışarı çıkarmak..

CaMaDaM

Üye
Üyelik
10 Kas 2006
Konular
12
Mesajlar
73
Reaksiyonlar
0
Birkaç gün önce vizyona giren, Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından uyarlanan Mutluluk isimli filmde bir sahne beni çok duygulandırdı..

Bu sahnede şehir hayatının yarattığı kaostan ve hepimiz gibi başkalarına karşı üzerine bir kalkan geçirmekten sıkılmış olan bir profesör, herşeyi bırakıp kaçmış, annesinin evine gelmişti. Annesine herşey için, bir zamanlar ondan utandığı için, onu kendinden uzaklaştırdığı için özür dilemiş sonra da odasına geçmişti. Dolabından eskiden oynadığı küçük bir gemiyi almış ve yatağına yatarak bu gemiyle oynamaya başlamıştı.. Tıpkı eski günlerdeki gibi..

O sırada düşündüm, neden? Neden büyüdüğümüzü, güçlü olduğumuzu, yenilmez olduğumuzu kanıtlamak için herşeyi yaparız.. Neden? Ve kime ıspatlarız bunu? Kendimize mi? En ufak bir anda, üzüldüğümüzde, sevindiğimizde ya da korktuğumuzda, kendi içimizdeki çocukluğa dönmez miyiz? O zaman bizim olanı bizden saklamak niye?..

Bu konudaki görüşerinizi belirtirseniz çok sevinirim..
 
kendi içimizdeki

kendi içimizdeki çoçukluğa istersek taabiki dönebiliriz ama bence içimizdeki beni hayatın her döneminde isteyebiliriz bence
 
CaMaDaM' Alıntı:


O sırada düşündüm, neden? Neden büyüdüğümüzü, güçlü olduğumuzu, yenilmez olduğumuzu kanıtlamak için herşeyi yaparız.. Neden? Ve kime ıspatlarız bunu? Kendimize mi? En ufak bir anda, üzüldüğümüzde, sevindiğimizde ya da korktuğumuzda, kendi içimizdeki çocukluğa dönmez miyiz? O zaman bizim olanı bizden saklamak niye?..
...

Çünkü bu çok çok doğal..

İlkin herkesten yaşına uygun davranış beklenir, bunun tersi anormaldir.. Bu bölüm psikologlara ait.. Beni aşar. ;)

Sonra, herkes birilerine, bir şeyleri kanıtlamak zorundadır! Bu, hep yakındığımız, parçalanamaz dediğimiz "önyargılar"ın etkisini azaltmak için gereklidir. Ön yargının yargı haline gelebilmesi için bir şeylerin kanıtlanması gerekir. Bunların okullardaki, işyerlerindeki vb. adı: SINAVdır. Sınava girerek bulunduğun düzeyi birilerine KANITLARSIN.

"İçimizdeki çocukluk" konusu da aslında psikologların daha net cevap vereceği bir konudur. Bastırılmış-bastırılmamış duygular falan girer araya.. Bu yüzden kişiden kişiye, toplum içerisindeki yerlerine göre, yaşına göre, aldığı eğitime göre, ortaya çıkması ya da çıkmaması gündeme gelir..
 
İnsanoğlu aslında hem çok basit,hemde aklın alamayacağı kadar karmaşık bir yaratık. Basit çünkü;içinde kaybolduğu labirentleri hep kendisi yaratmış. Karmaşık çünkü;labirentleri o kadar çoğaltmışki... Nerede olduğunu,nerede durduğunu kendisi bile bilmiyor. Ne tarafa gitmesi gerekir,gitmesi gerekirmi? Bu bulmacalar çözülmek zorundamı,çıkış diye bir şey varmı? Bu sorular artık sorulmuyor bile.

İnsan bir ŞEYE göre düşünmek zorundadır.MERKEZE bir şey koyarsın... Bu şey aile,ideoloji,vatan,millet,din,başarı ve güç olabilir. Bu şeyi insan seçemez. Bu şey kafaya sokulur,kendi seçimin yada tercihin değildir. Artık bundan sonra yapacağın her eylemi,düşüneceğin her cümleyi bu merkeze koyduğun şey yada şeyler belirler. YANİ LABİRENTLERDEN birine girmişsindir. Bu labirentlerin sonu asla yoktur. Her 'aha bu son durak' olabilir dediğinde, daha büyük açlık duyarsın,daha uzun yollar olduğunu görürsün...En kötüsüde Mutlu değil mutsuz olduğunu anlarsın.

Sonra yorulursun... MERKEZDEKİ ŞEYİ tartışmaya başlarsın. Oraya,yani tam merkeze, KENDİNİN MUTLULUĞUNU koyabilersen... İÇİNDEKİ ÇOCUK işte odur.
Tabiki bence ve tüm çocuksu bencilliğimle.saygılar

ve uzun yollar olduğunu
 
İçimizdeki bizi çıkarmak,,en güzel şey bu olsa gerek.
 
İçimizdeki biz... Bazan neşeleniyorum etrafımdakileride güldürmeye çalışıyorum, Babam oradan atlıyor kocaman adam oldun akıllı ol diye :)) ula zaten 30 yaşımda olduğumu bende biliyorum ama o an o gerekiyor değilmi :)))))))))
 
Aslında dünya ayakta kalma savaşı , bireylerin farkında olarak yada olmayarak birbiriyle soğuk savaşın yaşadığı bir yer..
Düşene bir tekmenin daha atıldığı bu dünyada ne kadar yerlerde sürünse de insan hiç bir zaman bunu topluma belli etmez.Çünkü belli edildiğinde asıl yenilgi başlayacak içinde kalan son güç te tükenecektir..
Bu sebeple hangi durumda olursa olsun hep iyi ve başarılı ,güçlü olduğunu göstermek zorunda..
Hepimiz okullarda , sınavlarda , insan ilişkilerinde o aşamalardan geçtik. hep bir şeylerin en iyisini elde etme çabasındayız..
Belki de bu çabanın minimum düzeyde yaşandığı , hiç bir sorgulamanın olmadığı ,en büyük üzüntünün oyuncağımızın kırılması olduğunu düşündüğümüz zamanlardır cocukluğumuz..Hepimiz geriye dönüp baktığımızda buruk bir gülümseme belirir yüzümüzde..
Çünkü insanın en mutlu olduğu zamanlar çocukluk zamanlarıdır..Çünkü daha acının ne olduğunu tatmamış ve ruhu yıpratan bütün yıkımlardan uzaktır çocukluk zamanları...hani hiç bir şeyden habersiz olmak denir ya işte öyle bir şey...
İnsan mutlu olduğuna çocuklar gibi şenim denir ya..yada kendince sorumsuzca davrandığında çocuklaştı denir ya..Herkes belli anlarda çocuk tarafını hatırlayıp onu yaşamak ister ,belki de karmaşa içindeki dünyadan kaçıp bir limana sığınmaktır bu..
 
Hayat bir "kendini kanıtlama savaşı". Sadece yenilmez olduğumuzu değil, aynı zamanda var olduğumuzu, işe yaramaz olmadığımızı kanıtlama savaşı. Hem kendimize, hem de başkalarına...

Kendini sürekli böyle bir savaşın içinde hissetmek mutsuzluk getirir, bu sebeple içimizdeki çocuğu öldürmemeliyiz.
 
Kim demiş saklıyoruz diye… Hıh!!!

Sakın içinizdeki çocuğu aldırmayın!!!
Hayat daha da çekilmez olur o zaman…
Bırakın o içinizde bir yerde dursun...
Dilediğinizde de korkmadan çıkartın...
Bu bizim en doğal hakkımız...
 
Hayatımızda en saf, en temiz ve en orjinal duyguların yaşandığı bölümdür çocukluk zamanı.Ne bir abartı vardır nede bir ardı arkası kesilmeyen planlar.Bundandır insanın rahat oluşu, bundandır hesapsızca davranışlar.Tüm gerçekliğiyle yaşanır duygular, korkular, sevinçler.Akıl mekanizması ne bir kariyer, nede bir varoluşun sembolünü haykırmak için çalışır. Tüm istekler elde edilebilir/edilir (bunu derken insanın doyumsuz olduğunuda unutmuyorum) Ya mutluluk ve huzur!!!!Hep birşeyler kazanılırken, hep birşeyler yitirilmezmi hasüpsızca, tavizler verilmezmi benliğimizden.işte bu harcamaların bittiği noktada çocukluk girer devreye.Tek sığınılacak, tek kaçınılacak, sadece ve sadece kendimizi bulduğumuz yere çocukluğumuza atarız kendimizi. Çocukluğumuzun bulunduğu masal ülkesini yitirmemek dileğiyle...
 
Üst Alt