Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

'Daha iyi bakabilmek istiyoruz' gerekçesiyle büyümesi durdurulan çocuk! [Tartışma]

CEREN

Üye
Üyelik
31 Eki 2005
Konular
10
Mesajlar
762
Reaksiyonlar
0
Yatak Meleği tartışması..* "Daha iyi bakabilmek istiyoruz" diyen ailesinin isteği ve doktorların onayıyla fiziksel gelişimi durdurulan çocuk hakkında ne düşünüyorsunuz?
* Bu kararı alan ailenin karar süreci ve sonrasında yaşadıkları hakkında görüşleriniz nelerdir?
* Sizce böyle bir seçenek olmalı mı, neden?

* Sizce bu olay, kürtaj ve ötenaziyle karşılaştırılabilir mi, neden, nasıl?

Yatak Meleği tartışması
9 yaşındaki beyin özürlü Amerikalı kız, tıp dünyasını karıştırdı. ’Yatak Meleği’ diye lakap takılan Ashley’in, "daha iyi bakabilmek istiyoruz" diyen ailesinin istemiyle gelişiminin durdurulması, etik tarşımalara yol açtı. Ashley, tıbbi müdahaleyle artık hiç büyümeyecek.

yatakmelei3rz0.jpg


ABD’de bir ailenin, daha iyi bir hayat sürmesini sağlamak amacıyla özürlü kızlarının büyümesini engelleyen bir hormon tedavisi uygulatması, tartışma yarattı. Seattle’da yaşayan aile, yürüyemeyen, konuşamayan ve 3 aylık bir bebeğin zihinsel yeteneklerine sahip olan 9 yaşlarındaki kızları Ashley’e, "Yatak Meleği" lakabını takmış. Kızlarını çok sevdikleri için, onun gelecekte daha kolay bir hayat sürmesini sağlamaya çalıştıklarını savunan aile, doktorlarına, Ashley’nin büyümesini engelleyici bir terapi uygulatıyor. İki yıldır fiziksel gelişimini durduracak hormonlar verilen Ashley’nin. şimdi de ameliyat edilerek göğüslerinin büyümesinin engellenmesi, ayrıca rahim ve apandisitinin de alınması gündemde.

OSTROJENLE "DONDURULDU"
ABD’de geçen yıl bir tıp dergisinde yayınlanan vaka, ailenin son haftalarda yazmaya başladığı internet günlüğü sayesinde geniş kitlelerce duyulunca, tıp dünyasında etik tartışması başladı. Kızlarını "dondurmaya" 3 yıl önce karar veren Seattlelı aile, "Küçük bir kıza ostrojen terapisi uygulamak kulağa tuhaf geliyor. Fakat asıl tuhaf olan, bir bebeğin aklına sahip, yetişkin bir kadın olma ihtimali" diyor.

Aileye göre, kızın aynı boy ve kiloda kalması, banyo yapmaktan spor aktivitelerine dek pek çok işi kolaylaştıracak. Hamile kalması düşünülemeyeceği için "gereksizleşen" rahminin alınması da, adet kanamasını ortadan kaldıracak. Ashley’nin babası, "Ama asıl önemlisi aileye getireceği yararlar değil. Örneğin göğüslerinin alınması sayesinde daha kolay yüz üstü yatabilecek. Üstelik bu haliyle olası cinsel istismarların da önüne geçilecek. Tüm bunlar onun rahatı ve güvenliği için" diyor.

DOKTORU İKNA OLDU
Yastık Meleği Ashley’nin büyümesini engelleyici terapiye onay veren, Washington Üniversitesi etik komitesi başkanı Dr. Douglas Diekema, "Aile bizi tüm bunların küçük kızın iyiliği için yapıldığına ikna etti. Bu sayede hayat boyu ona daha iyi bakacaklar" dedi. İngiltere Özürlü Hakları Komisyonu’nundan Agnes Fletcher ise, "Sosyal bir sorunla, gereksiz tıbbi müdahalelerle mücadele edilmeye çalışılıyor. Etik bir durum değil" diyerek aileyi eleştirdi
Bir insanın yaşama ve büyüme hakkının bu şekilde elinden alınması sizce ne kadar doğru ?
İlk haberi duyduğumda ne mantığım ne kalbim kabul etmedi.Nasıl bir anne baba nasıl doktorluk...Empati kurmak bile bu kararın doğruluğunu kabul ettiremedi bana ..
Ama insan yaşamına son veren idamın bile ceza olarak kullanıldığı ABD gibi bir ülkede , bir canlının daha doğrusu bir insanın büyüme hakkının elinden alınması garipsenecek bir şey değil diye düşündüm.
Bu durumu engelli çocuğun kürtajı olayı ile karşılaştıramayız.Kürtaj annenin en doğal hakkıdır ama çocuğunun büyüme hakkını elinden almak hak değil..
 
Ashley!!
serebral felç (statik ensefalopati)hastası
zaman onun için durdu..dünyada bir ilk...o artık büyümeyecek...hep çocuk kalıcak..bugün gazetede okudum ashley'in öyküsünü....onların mantığına aklına yatıyo ki bunu küçük kıza uyguladılar...belkide denek oldu...östrojen tedavisiyle uzaması engellendi...rahmi alındı bu durumda adet görmesi engellenmiş oldu...süt bezleri alındı..ve son olarak apandisit ameliyatı yapıldı haber veremeyeceği için...!herşey düşünülmüş..Ashley'in tedavisine 5 mayıs 2004 te kendi branşında uzman 40 doktor onay vermiş...yani 40 doktor evet demiş...
Türkiye bu tedavi yöntemini ÖTENAZİ olarak görüyo..yasal olmayadığını söyleyerek...türk medini kanununca 273.madde gereği...çocuğunuzun bedensel ve fikirsel gelişimi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş durumda kalırsa hakim çocuğu ana ve babadan alır...bu vakada bedebsel gelişimi engelediğinden bu madde kapsamına girer diyen prof drlardan biri....
geniş ve tartışmaya oldukça açık bir konu....
gelişimi durdurmak...o olayların farkında değil zaten 3 bilinç yerinde olsa onun düşünceleri ne doğrultuda olurdu acaba???çok enteresan bir olay...
işte Ashley'in internet sayfası...
Ashleytreatment.spances.live gazetede yazan bu yani
 
Bugün haberlerde izlediğimde gerçekten çok kızdım..Ailesi için uygun kelimeleri hala bulabilmiş değilim.Gösterdikleri neden ne olursa olsun buna hakları yok bence.
 
MEVLAM NEYLERSE GÜZEL EYLER
Bencede yanlış o çococuga bakmak onlara zor geldigi için o yolu sectiler .
tercih meselesi
 
aile açısından bakınca belki yerinde bir karar ama ; insanın seçme hakkı, yaşama , büyüme hakkı var sonuçta. ashley'nin bu hakkının gasp edildiğini düşünüyorum
 
Bence her yönüyle yanlış bir karar ve tıbben de etik olmayan bir uygulama.
Şu eleştiriyi ve saptamayı çok doğru buldum: "Sosyal bir sorunla, gereksiz tıbbi müdahalelerle mücadele edilmeye çalışılıyor. Etik bir durum değil"

Böylesi ağır bakım gerektyiren kişilerin sorumluluğu aileye yüklenirse, bu tarzda "çözümler" de kaçınılmaz olarak seçenekler arasına dahil edilir, ve kimsenin söz söyleme hakkı da olmaz! Çünkü ailenin vereceği cevap belli: "siz böylesi bir yükün altından kalmanın ne demek olduğunu bilemezsiniz!"
İşte bu yüke omuz vermek için sosyal korumacılık olmalı. O aileye, o çocuğun bakımı için ömür boyu destek sağlanmalı. Bu destek sayesinde hem aile rahatlar ve hem de aklına Frankeştayncılık gelmez!
Bir de bu habere konu olan uygulamanın (ülkemizde çokca görülen,) zihinsel geriliği olan çocukların boş odalarda (bazen ahırlarda!) bağlı tutulmasından daha farklı bir sorunun yansıması olmadığını düşünüyorum. Ailenin üzerindeki yük aynı, sadece "çözüm" yöntemleri farklı!

Yani sorun, sosyal devletin sorunudur. Sorun ailenin değil, toplumun sorunudur.
Sosyal devletten vazgeçen ve ekonomik kudurganlığa yönelen devlet ve toplumlarda bu tür "çözümler" suyun aşağıya akması kadar doğal ve kaçınılmazdır. Yani bu tür olaylar münferit değil, düpedüz sistemin getirdiği ve dayattığı bir sondur; tıpkı savaşlar gibi, tıpkı mafya gibi, tıpkı banka hortumlayan sistemler gibi, tıpkı ayrımcılık gibi..!
 
Bu haberi dün sıcağı sıcağına geçmiş ve aklıma takılan bir kaç soruyu belirtmiştim burada tartışmaya açılmadan çok önce. Sorularım kaynamasın diye linki buraya aktarayım dedim. :wink: Bu haberi okuduktan sonra sitelerini inceledim işte size ailenin gerçek yüzü.





Madem çocuklarını bu kadar seviyor düşünüyorlardı http://ashleytreatment.spaces.live.com/ bu blog sayfasında neden diğer çocuklarının ve kendilerinin yüzlerini örtüyorlar. Ondan, o çocuklarının varlığından utandıkları için elbette ki. İşte utanılan ve kendi çıkarları için ömür boyu çocuk bırakılmak istenen bebek.
 
Evet bende haberi öğrendiğimden beri bu konuyu farklı açılardan bakarak irdelemeye çalışıyorum.

Herşeyden önce ailenin kendi ve diğer çocuklarının yüzlerini kapatma olayını, utandıklarından dolayı olmadığına inanıyorum. Bu olay başlı başına var olan ahlak anlayışını sorgulayan bir yöntem. Bu sorgulanırken onlara hak verenler çıkacağı gibi hak vermeyenlerde çoğunluğu oluşturacaktır. Doğal olarak kendileri adına gelebilecek bir zararı en aza indirgemenin bir sonucudur diye düşünüyorum.

Sonuçta bu da kendilerini düşünmek adına yapılan bir davranıştır. Utanmak adına değil yani. Bu çocuğun büyümesinin durdurulması da kendi adlarına yapılan bir davranış şeklidir. İşin başından beri bu olayın özünde bir bencillik söz konusu. Bu bencilliklerinden dolayı onları suçlamak yada suçlamamak.... Karar vermesi o kadar kolay değil bana göre.

Bir çocuk dünyaya geldiği andan itibaren büyümek ve gelişmek üzerine kurgulanmıştır. Bunun aksi dünyada ilk kez oluyor. Doğaldır çatışmaların yaşanması ve aileyi anlamamak.

Eğer çocuğumun böyle olacağını bilseydim aldırırdım demek le bunun arasında bir fark görmüyorum. Neden aldırırdım?.....

Evet neden aldırırdım sorusuna vereceğimiz doğru yanıt bu olayda da gerçeğin açılımını sağlayacaktır.

Anne yada baba kim olursa olsun, sakat bir zihniyete sahip değilse, çocuklarını olduğu gibi sever ve olduğu gibi kabul eder. Ancak onun iyi yaşam sürmesi ne adına olursa olsun bizlerin seçiminin dışında bir olay yaratacaksa, elinin kolunun bağlı kaldığı andır bu.

Yazıda, bu çocuğa daha iyi bakabilmek adına diye bir cümle var. Daha iyi bakabilmek adına yapılan bu tedavi yöntemi bizlere gerçekten çok ters bir şey gibi gösteriliyor alıştığımız değerlerden ötürü.Bu güzel çocuk yaşadığı süre içersinde beyni üç aylık bir bebeğin yaşına eş dğerde kalacak ve diğer beden fonksiyonları eğer insana ait büyümeyle ilgili şeyleri birebir yaşayacaksa bu ona bakan aile için pek kolay bir şey değil.

Aile için bu kadar zor olan bir durumda bu aileye yardım edecek kuruluşlar vs. ler yok mu???? Amerika burası ya, bizlere gösterildiği gibi fırsatlar ülkesi. Demek ki ya bu söylenenler yalan yada aile herşeye rağmen çocuklarının bakımının elinden gitmesini istemiyor diye bir durumu seziyorum ben.Aile çocuklarından kurtulmak istemiyor. Ve birlikte yaşarken çocuğa bakımın daha kolay olabilmesi adına verdiği bir karar diye bakıyorum ben olaya.

İçime sindiremiyorum açıkcası bakın dürüstçe önce bunu söyleyeyim.Ama zor koşulları yaşayan bizler değiliz. Benim şimdilik aklıma bu çocuğun bu tedaviyle acı çekip çekmediği geliyor. Eğer çekmiyorsa, çekmeyecekse, bu uygulanan tedavi onun daha iyi bakımını gerçekten sağlayacaksa, pek te o kadar kötü gibi gelmiyor.
 
Sanemcim bakış açında haklı yanlar var tamam ama olayı tam irdelediyimizde bana göre çokta haklı durmuyorlar bu konuda. Bir ilk yaşanıyor. Evet çeşitli tartışmalar yaşanacak kabul edenler ve kabul etmeyenler olacak ama ben bu konuda yazılan çizilen ve onların blog sitelerinde gördüklerimle ailenin bu konuda bencil yaklaşımını doğru bulmuyorum. Bununla ilgili nedenleri de daha açık bir biçimde şöyle sıralayayım.

1-Bir kere blog sitelerinde ‘Aile Noel Fotoğrafı’ dedikleri fotoğrafta kendi yüzlerini ve diğer çocuklarının yüzlerini kapatmalarını tam olarak anlayamadım. Çünkü mesele tanınmamak ise, bu olayı, hastane ismini, doktor ismini, bloglarını, kızlarının resmini, mail adreslerini koyarak yeterince tanınır ve aslında istenilirse bulunabilir bir hale getirmişlerken yüzlerini kapatmalarında ki mantığı ben çözemedim. Kızlarının hastalığını, resimlerini, hastalık detaylarını anlatmakta rahat iken, o kadar sevdikleri kızlarıyla çektikleri fotografları niye sansürlüyorlar? Bunun ben açıklamasını tam bulamadım. Kendilerinden mi utanıyorlar çocuklarından mı sorusu aklıma geliyor doğal olarak.

2-Bu olay ABD ve İngiltere gibi ülkelerin artık gereken sağlık destek hizmetini vermediği için bir skandal olarak değerlendiriliyor. Ve ailesinin bu tedaviyi seçme sebeplerinden birinin de, başka birilerini tutup kızları ile ilgilenmesini sağlayacak maddi güçlerinin olmaması olduğunu söyleniyor. Durum böyle bile olsa bu ailenin tek başına aldığı bir karardır. Ötenazinin başka bir boyutudur. Ötenaziye karşı değilim ama bana göre ötenaziye karar verecek olan aile değil hastanın kendisi olmalıdır. Burada hasta kendi kararını verecek yetiye sahip olmadığı için aile devreye giriyor ve bunu yapıyor. Peki yarın öbürgün bu hastalığın tedavisi çıksa, bulunsa, bu kız ömür boyu o bedene mi haps olacak? O zaman bunun geriye dönüşü olacak mı?

3- Diğer taraftan Ötenazi yıllardır tartışılıyor iken, doktorların bu tedaviyi daha kısa sürede kabul etmelerinde, bilimsel makale hazırlamak heyecanlarınının hiç mi etkisi olmamıştır? (Makale hazırlayan doktorlardan biri onay veren etik kuruldaymış.) Ötenaziye hayır denilirken böyle birşeye kalkışılması ne kadar etiktir?

4- Ve bana göre bu olay sosyal bir soruna teknolojik bir çözümdür. Engelli çocuklarla ilgilenmenin aileleri için ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz böyle bir çözüm yerine devletlerin bu çocukların bakımının daha iyi yapılması için daha çok kaynak ayırması gerekir. Bu şekilde yaşayan bir insanı bir bedene hapsederek değil. Bu aile demin dediğim gibi kaynakların kesilmesinden dolayı bu yola başvurmuş peki bu kadar gelişmiş bir ülkede anne karnındayken tespit edilmedi mi bu çocuğun engelli olduğu. Sana göre anne karnında aldırmakla eşitsede ben tam olarak öyle bakmıyorum buna neden alınmadı. Bu da farklı bir boyutu değil midir?

5- Tabii bizler burda yargıç, savcı değiliz. Aileyi yaşadıklarını yada duygularını bilemeyiz. Sadece gördüklerimizle ve sonrasında örnekler oluşturmasıyla ilgili bakarak düşüncelerimizi dile getirebiliriz. Bütün gördüklerimle ben bu olayı etik bulmuyorum. Çözümün bu olmasını doğru bulmuyorum. Bu düşüncenin aile için değil ama sağlık kurulu tarafından onaylanması bana göre tüm engellileri yok edelim, zaten böyle yaşamanın ne manası var ki gibi bir sağlıksız düşüncenin temelini oluşturuyor. Devletlerin bir yerde kaynak ayırmak yerine teknolojik çözümlere gitmelerine zemin açıyor. Bu açıdan tehlikeli bir duruştur aynı zaman öncesinde Hitlerin iyi bir Alman ırkı yaratmak için engellileri yok etmesine benziyor.
 
Sakat bebeklerin kürtajı konusunda bazı görüşlerden alıntılarDilemma demiş ki:

“ben çektiklerimi bilirim arkadaşlar.engelim beni çok az şeyde engellediği halde.arkadaşlarımın neler yaşadıklarını bilirim.ne zorluklarla neler başarmaya çalıştığımızı bilirim.insanlara, kimi zaman yabancı,yüzünde nasıl bir ifadeyle bize bakacağını bilmediğimiz insanlara muhtaç yaşadığımızı bilirim çoğu zaman.
elbette olmalı kürtaj.benim yaşadıklarımı bebeğimine, evladımın yaşamasına nasıl göz yumarım yaaa.....”
Barışl Gürol demiş ki:

"özetle sakat bebeğin yaşam hakkı yok mu denilmiş, pekala benim de bir sorum var;

kim, yeni doğan bir bebeğin sırtına taşıyamayacağı ağır yükler koymak ister? Özellikle ağır engelli olacağı belli bir bebeği diyelim hayatı boyunca yataktan çıkmayacak, görmeyecek, duymayacak, hep makineye bağlı yaşayacak... Kimin hakkı var buna???
Kürtaj kararı anne-babaya aittir. Ben eğer bebeğimin kendine yetebilecek bir hayat süremeyeceğini bilsem kürtajı isterdim. Ben ölüp gittikten sonra çocuğumun akıbeti belli mi?”

Buraya kadar olan alıntılar sakat bebekler içindi…

Peki sonra?

İşte aslehy…

“ABD’de bir ailenin, daha iyi bir hayat sürmesini sağlamak amacıyla özürlü kızlarının büyümesini engelleyen bir hormon tedavisi uygulatması, tartışma yarattı. Seattle’da yaşayan aile, yürüyemeyen, konuşamayan ve 3 aylık bir bebeğin zihinsel yeteneklerine sahip olan 9 yaşlarındaki kızları Ashley’e, "Yatak Meleği" lakabını takmış. Kızlarını çok sevdikleri için, onun gelecekte daha kolay bir hayat sürmesini sağlamaya çalıştıklarını savunan aile, doktorlarına, Ashley’nin büyümesini engelleyici bir terapi uygulatıyor. İki yıldır fiziksel gelişimini durduracak hormonlar verilen Ashley’nin. şimdi de ameliyat edilerek göğüslerinin büyümesinin engellenmesi, ayrıca rahim ve apandisitinin de alınması gündemde.”
Bu "sakat çocuk" dogumu başarıyla atlattı. Aslehy gibi "buyumesi" de engellenmedi. Doğru durust yaşamaya devam etti ama gelin görün tıkandı ve kendisi isyan etti.
Bakınız şimdi hikayenin sonuna:
Ve otenaazi isteyen bir sakat:
işte buyrun:

“37 yıl önce Ramon Sampedro Camean, İspanya’nın Galicia bölgesinde yaşayan 26 yaşında bir denizciydi. Bir yardan denize atladı ve bel kemiğini kırdı. Boynundan aşağısı tutmuyordu. Bu durumda tam 29 yıl 4 ay 20 gün yaşadı. Ağzıyla kalem tutarak yazmasını öğrendi, şair ve yazar oldu. Sağlıklı insanların yaşamın kutsallığı üzerine attığı nutuklara yıllarca dayandı. Elinde olsaydı, çoktan hayatına son verecekti. Ama sadece kafasını oynatan bir insan nasıl intihar edebilir? Yasalar, iyileşme ihtimali olmayan ve acı çeken hastaların intiharına yardım edenler için hapis cezası öngörüyordu.”

Bu mantık bir gün şuralara da gelmesin sakın!
"Bu sakatlar aslında başkalarına muhtaç yaşıyorlar ve işin doğrusu yaşamları zor. Bundan dolayı onlar organ bağışlasalar da bazı hayatlar kurtulsa olamaz mı?
Zaten yaşamları yaşam değil ki!"

bu hikayelere ve haberlere bakarken elbette kişilerin kendi haklı sebepleri olabilir. Fakat bu mantıkların arkasından ne gibi sonuçların doğabileceği hesaplanmalıdır da…
bu yaklaşımların ve haberlerin hepsi ayrımcılık kokuyor doğrusu…
buralardaki inada bakın ya!
Sakatlık,zihinsel engellilik ,tedavisi olmayan hastalıklar vs. hiçbir durumda yaşama dâhil edilmek istenmiyor. Anne karnında, çocuklukta aşkta evlilikte okulda ve herkes gibi bir gün pes edildiğinde…
bir organdan yoksun olmak ya da başkalarına bagımlı yaşamak yaşamdan elenmeyi haklı kılar mı?

Şimdi zenginin yakışıklının akıllının güçlünün vs bilmem hangi etikete dayananın ve koşanın diğer insanlardan farkı nedir?
Bunu güneşe yağmura yeryüzüne ve gökyüzüne sorsak mı dersiniz:)
Bu cevaba yürekleriniz hazır mı? Hey! Kibrin yüreklerini gasbettiği bedenler!(burada sözüm meclisten dışarı…)
İnsanın tanrısal bir ruha ve kapasiteye sahip olduğunu insanlar bilselerdi…
İnsanın karşısına çıkacak her engelle her durumda baş edebilecek yeterliliğe sahip olduğunu insanlar bilseydi bunlar olmazdı.
Kim bilebilir ki yürüyen mi aciz yoksa yürümeyen mi? kim
iddia edebilir ki bir zihinsel engellinin başkalarından daha güçsüz ve muhtaç olduğunu...
Ayaklar gözler kulaklar akıl ve beden ne zaman gücün simgesi sayıldı yahu?
"İnsan"ı, Güneş ,yeryüzü ve gökyüzüne sorun bari tanrıya inanmıyorsanız…
Bir de toprağa sorun lütfen…
Bir de anaya…
 
İşin açıkcası ben bu aileye hak veren tarafında değilim. Bu yanlış algılanmasın.İçime sindiremiyorum diyorum ya, sindirecek gibi de görmüyorum kendimi.

Ben bir tek konuya değil, geniş anlamıyla olayı birleştirmeye çalışıyorum.

Doğacak bebeğimizin sakat olacağını bildiğimizde onu aldırırdım mantığı da bana doğru gelmiyor.İki konu hakkında çok fazla bir ayrım yok benim için. Kendi düşüncelerimi, yada anne kimliğimi işin içine hiç katmıyorum. Eğer bu kimliğimle yola çıkarsam verilecek cevap farklı olmayacak.Ben anne olmadan çocuğumun cinsiyetini bile merak etmedim. Ki öğrenebilme şansım olmasına rağmen, şiddetle red ettim. Dünyaya gelecek canlı, yani benim yavrum, herşeyiyle benim kabulumdur.

Mesele bu değil burada arkadaşlar. Bu ailenin mantığını gerçekten anlamaya çalışıyorum.Bu aile için de bu çocuğun onlar için bir kabul olduğundan eminmiyiz? Böyle bir deneyimi ilk kez yaşadığımızdan bu sorunun yanıtını veremiyoruz açıkcası.

Veremediğimiz için alıştığımız ahlak yapısıyla doğru orantılı olarak o çocuktan utandıklarını bile söyleyebiliyoruz. Belki de böyledir, sizlere karşı değilim. Ama anlamaya çalıştığımızda daha net şeyler belki de görebiliriz.

Bu aile, bunu bir tedavi gibi algılıyor.Çünkü bu güzel bebek yaşamak zorunda. Yaşamak anlam olarak neyse bu derin bir konu. Ama onu yaşatacak olanlar kim????

Onu yaşatırken, onun bakımını üstlenen her kimse daha kolay bir yolu seçiyor bana göre. Kişinin bunu yapma hakkı var mı? Verin bu cevabı hiç bir etki altında kalmadan.

Kendimize zarar gelmemesi için şişmanlamaktan kaçınarak daha zayıf kalabilmeyi sağlık adına yapmak zorunda kalan arkadaşlarımız var.Tekerlekli sandalyedeki arkadaşlarımız bilir bunları. Canımız istediği gibi özgürce yiyebilme eyleminden uzak olmak hem kendi adımıza hemde bizlere bakanların zor durumda kalmamaları için bir özgürlükten vaz geçiş değil mi???

Ve bu çocuğa da yaşaması için bakılacakken, ona daha iyi bakabilmek adına onun insanca gelişimlerinden onu mahrum bırakmak ayrı bir ironi oluyor benim için.

Yüzüstü yatabilmesini sağlamak adına gelişecek memelerinden onu mahrum bırakmak gerçekten ailenin onu düşünmesi adına mı?Uzun yıllar bu çocuk yaşamasını sürdürecek 3 aylık bir bebek algısıyla.Bu ailenin gerçekten bu kararı kolay aldığını sanmıyorum.

Bizler burada olayı daha tam olarak algılamamışken bu kararı verip uygulamak çok kolay olmasa gerek. İnsan hakları vs. gibi kavramlarının burada devreye girmesinden yana değilim. :D

Bir hilkat garibesi yaratılmamıştır bunun altını çizmek gerekiyor. Bir deney falan değil bu üstelik.Hitler gibi mantığa sahip insanların yaptıkları yanında bunun son derece saf bir durum olduğu da ortada.

Bu yazdıklarımdan aileyi alkışladığımı sanmayın. Sadece anlamaya çalışıyorum. Öfke ve nefret duymuyorum açıkcası. Hiç bir şekilde seçme şansı olmayan bir güzel çocuk için birileri karar vermek zorunda. Karar da ona daha iyi bakmak adına büyümesine engel olmak olarak ortaya çıkmış. Bu karar alınmayıp, büyümesine izin verilseydi onun adına değişen bir şeyler olabilecekmiydi acaba?

İkinci kez yine aynı şeyle bitireceğim. Tek endişem bu çocuğun bu tedaviyle acı çekip çekmediği. Beni bu ilgilendiriyor. Bunun cevabını bulamıyorum.Belki doktorlar verebilir. Acı duymadığına inanarak bu güzel çocuğun nefes alıp vermesinden dolayı duyduğum mutluluktan başka bir şeyle ilgilenmiyorum açıkcası.

Umarım en ufak bir sancısı ve acısı olmasın yaşamının sonuna kadar.
 
Oya Tekin' Alıntı:
2-Bu olay ABD ve İngiltere gibi ülkelerin artık gereken sağlık destek hizmetini vermediği için bir skandal olarak değerlendiriliyor.

Ancak bu farklı bir süreç. Burada herhangi bir tedavi işlemi - şu an için - söz konusu değil. Sorun "bakım süreci". Tıpkı kendisine bakamayan, bebek, yaşlı, ağır akıl hastaları gibi. Günlük ihtiyaçlarının bir başkası tarafından giderilmesi gereken bir insandan bahsediyoruz, tam bir sağlık hizmetinden değil.


OturanBoğa' Alıntı:
Böylesi ağır bakım gerektyiren kişilerin sorumluluğu aileye yüklenirse, bu tarzda "çözümler" de kaçınılmaz olarak seçenekler arasına dahil edilir, ve kimsenin söz söyleme hakkı da olmaz! Çünkü ailenin vereceği cevap belli: "siz böylesi bir yükün altından kalkabilmenin ne demek olduğunu bilemezsiniz!"
İşte bu yüke omuz vermek için sosyal korumacılık olmalı. O aileye, o çocuğun bakımı için ömür boyu destek sağlanmalı.

Düşünülmesi gereken bir yaklaşım.
Şu an için devlet maddi gücü olmayanların tedavilerini yeşil kart sistemi ile karşılıyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de yaklaşık 12-13 milyon yeşil kartlı var. Bunun pratik olarak karşılığı şu aslında; devlete bu para gökten zembille inmediğine göre bu hizmeti bizler yani diğer vatandaşlar finanse ediyoruz; yani hemen hemen çalışan nüfustaki her birimiz vergilerimizle yeşil kartlı bir vatandaşın tüm teşhis ve tedavi sürecini karşılıyoruz. Eğer gerçekten ihtiyaçları varsa ve sistemi (dolayısıyla bizi) kötüye kullanmıyorlarsa bundan hiç birimiz gocunmamalıyız tabii.
Ancak bu yaklaşım bundan biraz daha farklı; hasta değil de bakım ihtiyacı olanlardan bahsediyorsun, tıpkı yukarıda örneklerini verdiğim yaşlılar, bebekler, ağır akıl hastaları,vs gibi. Ancak bunların arasında ayırımcılık yapmak doğru olmaz. O zaman sadece bu topikte konusu geçen ağır engellilere değil, bakıma ihtiyacı olan ve isteyen herkese bakım hizmeti vermek gerekir. Üstelik bakım süreci aile içinde gerçekleştiriliyor ve hastalık tedavisi gibi maddiyata çok fazla dayanan bir süreç de değil, daha çok ilgi ve uğraş gerektiriyor. Ailesi olmayanlar için de bizde bile Darülaceze gibi kurumlar var. Bununla beraber bası yarası, zatürre gibi sorunlar çıktığında yani bakım ihtiyacı değil de bir sağlık sorunuyla karşılaşıldığında ayrıca yine sigorta sistemi devreye giriyor. Ancak bunun gibi bakımı isteğe bağlı olarak devlete devredilenler için ayrı bir sistem kurulduğunda ciddi bir gider olacak, çünkü bu sayı düşünemeyeceğimiz kadar çok olabilir ve bu bedel de yine herkesten alınacak.
Yani bunu çok yönlü düşünmek gerek.

Oya Tekin' Alıntı:
peki bu kadar gelişmiş bir ülkede anne karnındayken tespit edilmedi mi bu çocuğun engelli olduğu.

Bunun neden kaynaklandığını bilmiyoruz, belki de doğumda beynin oksijensiz kalmasından oldu.
Ancak şu an Amerika'da yürüyen sağlık sisteminde en küçük hatanın çok ciddi tazminatlarla sonuçlanmasından ötürü doktorlar pek sorumluluk almıyor, bunun yerine sorumlulukları hastaya veriyorlar. Örneğin sezaryan ameliyatı artık çok nadir yapılıyor, çünkü ameliyat hatasını bırakın sıradan bir sorunda bile neden normal doğum dururken ameliyat yapıldı diye davalarla karşılaşılıyor. Ama normal doğumda beyin oksijensiz kalıp spastitisite gerçekleşmişse ve doktor elinden geleni hatasız yapmışsa kimsenin pek söyleyeceği söz olmuyor, çünkü bu normal doğumda görülebilir bir sorun. Bunun dışında yapılan her işlem için çıkabilecek sorunlar anlatılıyor ve onay isteniyor, yoksa sorun çıkarsa yine tazminat yolu görünüyor. Belki de aile bazı tetkikler tehlikeli diye onay vermemiştir. Zira bu eğer bir doktor hatası olsaydı, Amerika'da ve böyle bir durumda düşen hasta için alınabilecek tazminat ile böyle sorunların sözü bile olmazdı.
Bütün bunların dışında şu anki teknoloji ile bütün hastalıkların önceden bilinmesi tıbben olası değil, hatta buna yakın bile değil; büyük olasılıkla da hiç bir zaman olamayacak. Ayrıca çıkabilecek o kadar çok sorun var ki her gebeye bütün tetkikler yapılmaya kalkılsa buna kimsenin bütçesi yetmez. Bu nedenle genelde genel ve gebeye özgü risk faktörlerinden gidilir, ama her zaman düşük olasılıklı sorunların ortaya çıkması da görülebilir.

OturanBoğa' Alıntı:
Bir de bu habere konu olan uygulamanın (ülkemizde çokca görülen,) zihinsel geriliği olan çocukların boş odalarda (bazen ahırlarda!) bağlı tutulmasından daha farklı bir sorunun yansıması olmadığını düşünüyorum. Ailenin üzerindeki yük aynı, sadece "çözüm" yöntemleri farklı!

Ötenazi başlığı altında bu kaygımı daha önce söylemiştim. Bu olgudan yola çıkıldığında zihinsel engellilerin rahatsızlık vermemesi için evde zincirlenmesine kadar yapılan birçok uygulamada benzeri düşünceler bulunup bunlar legalize edilebilir. Yarın bir ağır zihinsel engellinin sağa sola kontrolsüzce gidip etrafta tehlike yaratmaması için lumbo-sakral omurilik kesisi yapılması, çok bağırdığı için ses tellerinin alınması, vs düşünülmeye başlayabilir. Bu aşamalar ötenaziye kadar da gidebilir.



Ancak bu olgu için diğer bakış açısının da üzerinde düşünülmesi gerek. Bu olgunun adı "Ashley's treatment" yani "Ashley'in tedavisi". Gerçi büyük olasılıkla bu isim yapılan işlemin daha az tepki toplaması için verilmiştir ama bu yönde bir düşünce de geliştirmek olası:

Tıp uygulamalarında, zaman zaman olayın özelliği dolayısıyla uzlaşma halinde bazı sınırlar zorlanabilir. Kategorik olarak etik dışı olduğunu ileri süremeyiz. Çünkü sonuçta bu çocuğun gelişme süreci ilerde kendi haline bırakıldığında çok daha ciddi sağlık sorunlarıyla yüzyüze gelinebilir. Ailenin öne sürdüğü gerekçelerin tek başına etiğe uygun olduğu öne sürülemez ama hekim grubunu ikna ettiklerine göre burada böyle kategorik bir değerlendirme yapmak zordur. Durumu ilgili hekimlerden dinlemek lazım. Hekimler, inanıyorum ki bu konuda inandırıcı bir ikna sürecinden geçmişlerdir. Düzelmesi mümkün olmayan bir hastanın, bundan sonraki hayatını kendisi ve çevresi açısından daha tahammül edilebilir hale getirmek üzere yapılan bir işlem.

PROF. DR. GENÇAY GÜRSOY (TTB Başkanı)

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/5729309.asp?gid=0&srid=0&oid=0&l=1

Kanserin yayılmış olma olasılığına karşı sadece memedeki kitlenin değil bütün memenin ve koltuk altı bölgesinin alınması; kangrenin vücuda yayılıp zarar vermesi olasılığına karşı bacağın kesilmesi gibi girişimler standart olarak yapılıyor. Bunlar da genel kapsamlı bir bakış açısıyla benzer mantıkla düşünülebilir.

Eğer hastanın tedavi olasılığı yoksa çıkabilecek sorunları en aza indirmek için çözüm yolu bulunması gerekir. Doğrusu bu çözümün teknik ve tıbbi olarak belirlenmesi ve hastaya ilerisi için diğer alternatifinden daha az zarar verici olmasıdır. Bu değerlendirme yapılırken de asıl önemli olan şey subjektif davranmamak ve sadece gerekeni gerektiği kadar yapmaktır. Bu işlemi yaparken de hastanın bir insan olduğunu unutmamak ve hatta ahlaki kaygılarla davranmamak gerekir. Diğer türlü tıbbi değil kültürel bir karar verilmiş olur ve bunun küçük çaplı bir ötenaziden farkı kalmaz.

Hamile kalması düşünülemeyeceği için "gereksizleşen" rahminin alınması da, adet kanamasını ortadan kaldıracak. ...... Üstelik bu haliyle olası cinsel istismarların da önüne geçilecek.

http://www.hurriyet.com.tr/yasam/5723275.asp?m=1&gid=112&srid=3432&oid=5

Bu alıntı doğrultusunda bu kararın sadece tıbbi nedenlerle verilmediğini, ebeveyinlerinin ve doktorların onu tam bir insan olarak görmemiş olabileceklerini, ayrıca kendi subjektif ahlaki görüşlerini de sürecin içine kattıklarını, o yüzden bu sürecin bütünsel olarak düşünüldüğünde insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyorum.

Selamlar. :)
 
Benim kişisel görüşüm 'çocuğun zihinsel faaliyetlerinin küçük bir bebek standardında olması ve asla gelişme gösteremeyeceği' olasılıgından hareketle verilen bu kararların kabul edilemeyeceği yönündedir. Sonuçta sözkonusu olan hayatta yaşayan bir kişidir. Başkalarının tasarrufuyla onun doğal gelişimine müdahale kabul edilemez. Dile getirilen gerekçeler bana pek ikna edici gelmedi.

Ama bu çocuk doğmadan önce bu hali bilinseydi kürtajına olumlu bakardım ben de. Nedense ikisi aynı şey gibi gelmiyor bana. Bence çocuk doğana kadar annenin onu doğurmama hakkı vardır ama doğduktan sonra bu çocugun hayatına hiçbir şekilde müdahale edemez.
 
geçip de her konuda; işin içinde sakat,zihinsel engelli,başkasına bagımlı olan bir birey söz konusu olunca "insan"dan ne de kolay vazgeçilebiliyor. bu kürtajda bile kendini gosteriyor hemen. insanlar saglam bebeğe belli durumlarda (fakirlik,gayri meşru çocuk vb. gibi durumlar,fazla çocuk sayısı) tıbbi mudahale isterken sakatlık zihinsel engellilik hemen kesin bir mudahaleyi şart kılıyor nerdeyse.çünkü bu kadar belirgin bir yargı oluşmuş artık toplumumuzda. engelli bir birey bile kendisinin yaşamının zorlugundan yola çıkarak, engellilik içeren bu durumları hemen yok etmenin, durdurmanın hesabını yapabiliyor.
otenaziye haklı bir gerekçe olarak engelliliği sunabiliyor.
butun bunlar çelişkiyi barındırıyor içinde. insanlar, bebek sakat ya da zihinsel engelliyse kürtaja ve otenaziye sıcak bakabiliyor . boyle bir topluma söyleyin engellileri ne kadar dogru bir şekilde anlatabileceksiniz?
sakatlık ve zihinsel engellilik daha işin başında sonlandırılması gereken bir olguysa eger, engellilik davasını nasıl ustleneceksiniz sizler?
kürtajı otenaziyi ve aslehy gibi sayısız hikayelerin elbette haklı sebebleri olabilir. ama bunlar sadece yakınlarını baglayan oznel yaklaşımlar kalmaya mahkum edilmelidir. bizlerin anlayışla , "ne kadar zor bir durum dediğimiz ve hak verdiğimiz" bu empatik, iyimser yaklaşımlarımız yanlış bir zemine kaydırılıyor hep... sonuçları yine bizlere patlıyor.
bu toplum ta baştan başkalarına bagımlı yaşamayı çaresizlik ve acınası bir durum olarak algılıyor ve ayrıştırıyor. halbuki engelli olmasa da bireylerin engellilerden çok daha fazla acınası halde olduklarına tanık olmuşuz bizler.
ama ne olursa olsun başarılı bir engelli birey bile salt engelinden dolayı bu yaklaşımlardan dolayı öteki sayılmaya ve normal bir insan degilmiş gibi algınılmaya devam ediyor.
gerçekçi olalım. engelliler olarak gerçekten ne kadar sindirdik kendi engelimizle yaşama sonuna kadar dahil olabilecegimizi??
sistem insanların böyle hayatlara bakarken empatik yaklaştıgının ve sadece o olayı degerlendirdiğinin farkında. bundan yola çıkarak toplumda ust bir mantık oluşmakta . bizlerin iyimser o "an"a ait ve koşulları hesaplayarak yaptıgımız degerlendirmeler sistem tarafından topluma yavaş yavaş şırınga ile empoze ediliyor kullanılıyor.
aslehy durumunu duyan bir engelli tabi ki kendinden ve ailesinden yola çıkarak bu durumun kolay olmadıgını hesaplayacaktır.
çünkü oturttugu gerçek bu şartların yaşamı zor kılmasıdır. bunu kim inkar ediyor ki?
bir engelli bile bu yaşamın zorlugundan bahsediyor burda. buna tum toplum katılıyor.
işte sistem bu masumca katılımları öznellikten çıkararak nesnel bir yargı olarak karşımıza sunuyor tekrardan.
sakatlık zihinsel engellilik ve başkalarına bagımlı yaşamak herkesin kabul ettiği acınası bir hale donuşuyor.
bir insan olarak toplumda bu yaklaşımı gormek artık beni çileden çıkarıyor.
ayrımcılıgı oncelikle engelli bireylerin kendisinin körüklediğini düşünüyorum ben.
kendisiyle barışık yaşayamayan engelli bir birey kendi yaşadıgı zorlukları kabul ederek bu davayı baştan yok ediyor.
dogru her yerde ve herkes için uygulanabilir bir özelliğe sahip olmalıdır.
kurtaj olmalıdır diyen bir mantıkla, sakatsa zihinsel engelliyse kürtaj edilmelidir diyen bir mantık arasında fark vardır.
dindar biri bile kürtaja haram derken bebek sakatsa kürtajı onaylıyorsa bu engelliliğin ne kadar kabul edilemez noktalara geldiğini artık görün. bu kadar acınası hale burunduruluyor bu olgular.
en depresif insan yaşamdan en nefret eden yaşama umutsuz ve dunyaya guvensiz bakan bir insan bile yeniden dogacak çocuga umutla bakarken ,engelli birey ne kadar da yaşamı hakkıyla yerine getirse de yeni gelecek sakat bir yavruya umutla bakamıyor dogrusu..çünkü arada fark var:çünkü bu çocuk engelli olacak...engelli yaşamla baş edemez. engelsiz baş eder bu yaşamla ...pes yani! şartlarınızı sıralayınsanıza burda da! orda o çocuk dış şartlardan dolayı kürtajı istenirken burda bu çocuk için sırf sakat oldugundan dolayı ayrıma tabi tutularak ayrıım yapılarak kürtaj isteniyor...sakatlık zihinsel engellilik yaşama yakıştırılmıyor mu yoksa?
bakılmak ve başkasına bagımlı yaşamak sorununa gelince... kim bagımsız yaşıyor ki soyleyin...
engellilerin kendilerini yaşamın dışında ve öteki olarak gormesi o kadar sıradan olmuş ki...
engelli bir birey engelsiz bireyle evlenebilir mi?
engelli birey prtner bualabilir mi?
forumdaki yazıların nerdeyse çoğu toplumdaki yanlış degerlendirmeleri ortaya çıkarmak adına aslında korkuları da yansıtıyor.guvensizlikleri kompleksleri...
engelli erkeklere kızlar daha rahat yaklaşıyor. engellilerele daha çok şey paylaşılıyor. engelliler rakip olarak bile sayılmıyor.engellilere guya deger veriliyor. ama yanınıza yaklaşan bir bayana şoyle bir asılın bakalım neler olacak.
ya aklıma şu soru geldi şimdi?
eskiden sakat olmayan biri bugün hayatında yapabildiklerini yapabiliyor mu?
eskiden kitap okumayan biri bugun bilime adamış kendini.
ogrenmeye ve ogretmeye.
toplumla ilgienmeyen bir genç engelli olunca toplumsal meselelere ilgi duymaya başlıyor.
kendini bir yerde telafi mi etmeye çalışıyor yoksa? tabi ki değil. insan olma mucadelesi veriliyor çünkü. ama sizlerin insan olmanız engelli olarak aciz sayılmanızı engellemiyor nedense...
tavsiyem eskisi gibi yaşayın. flörtü mü ediyorsunuz kızlara erkelere mı asılıyorsunuz gerçek dogal yuzlerinizle çıkı9nız sokaklara.
ve alışsın bu dogal yuzlere toplum.
gerçek mucadele boylece başlayacaktır. saçmalayınız. aptallaşınız. başarmayın allah aşkına bir gun yahu.
akıllı olmayın. her insanın yaptıklarını yapın. kız kaçırın. kızları terkedin. erkekleri terkedin. toplum sakatları yanlış bilecekmiş korkmayın. zaten dogru bilmiyolar ki...
gerçek sahada kapışın lütfen.o zaman gerçek sorun ortaya çıkacaktır. ama sorun çıkararmıyorsunuz ki. yaşamıyorsunuz ki... çözumden yanasınız hep. siz topluma fedakarlık yapa yapa hazırcılıgı ve sadece sizden beklenilmesini ogretiyorsunuz...çünkü çaresiz sayıyorsunuz kendinizi. yakınlarınızı kaybetmek ve kimsesiz kalmak korkutuyor sizi... atlayamıyorsunuz ilerilere....
sorunların hepsi gun yuzune çıkmalı.
toplumda gerçek kaynaşma buna baglı çünkü...
geçek bir savaş alanı.
engelli bireyin kendini topluma kabul ettirme sorunu yok.engellinin kendini kabul etme sorunu var ...
anlayan anlasın anlamayan anlamasın.
ama dogru degişmesin.
aslehy hikayesinin arkasında gordugum tek olay şu.
"zihinsel engellilik yaşnması zor bir olgudur. aile bu kararı onun iyiliği için almıştır. (burda şırınga topluma dogru tutuluyor.) hak verin bu olaya... empati kurun lütfen. yanınızdakileri zorlukları hesaplayın.. dogru değil mi???
kurun hade empati... ne zor oyle yaşamak değil mi??"
...
-emin misiniz buna?
-neye göre peki?

aslehy olayı da aynı mantıgın ürünü... aslehy yakıştırılmadı oldugu gibi kendisi gibi sahip oldukları ile yaşamaya....burda pürüz var pürüz...
 
solucana sormuşlar:
- sence en yırtıcı en vahşi hayvanlar hangileridir?
- tavuk ,kaz, ördek, hindi demiş..bunlar çoluk çocuk demeden
parçalıyor bizi..!
- peki en uysal en sakin, tehlikesiz, zararsız hayvanlar hangileridir ?
- kedi, köpek, arslan kaplan..diye başlamış saymaya.
***
hayata nereden ve nasıl bakıldığı önemli. tüm değer
yargıları bulunduğumuz konumla yakından ilgilidir.
çok bilinmeyenli yaşam denkleminde tek bir doğru yoktur.
senin yanlışın bir başkasının doğrusu olabilir.
evet..genel doğrulardan söz edilebilir..
adam öldürmek..hırsızlık..yalancılık mesela
ama duruma göre, hangi kültürde, hangi toplumda olursa
olsun bu her üç olgunun da kutsandığı özel durumlar vardır.
..ve bu da özel bir durumdur doğrudur veya yanlıştır
diyebileceğimiz klişe bir cevabı yoktur.
uzun uzun tartışmak da bence geyikden öte bi şey değildir.

bu arada ilayda'nın da yazılarının bi çok yerinde söz ettiği gibi empati yapalım sempatik olalım. :D
 
ne yazık ki bu durumu büyük öfkeyle karşılıyorum. mantıgım bu durumu kabullenmek istemiyo.. ölüm fermanını imzalasalar daha iyi olurdu. o çocugun bedenini dondurmakla kendi beyinlerini dondurduklarını belli etmiş oldular:(
 
İletişimde 'Sessizlik Sarmalı'denilen bir durum vardır. Birey içinde bulunduğu kitlenin çoğunluğuyla farklı düşündüğünü anladığı anda susmaya başlar. Tepkilerden, dışlanmaktan çekinmektedir. Toplumun kalıplaşmış yargıları tüm ağırlığıyla çöker ve susturur kişiyi.

Bizim sitemiz sessizlik sarmalının en az olduğu yerlerden birisidir. Biraz da net aleminin kendine has imkanları sayesinde herkes fikirlerini özgürce ifade edebiliyor. Bu fikirlerin ifadesi esnasında yaygın kanının azınlıkta kalanların düşüncelerini açıklamasına engel olmaması önemlidir. Yani sessizlik sarmalına biz farklı düşünsek bile izin veremeyiz. Çünkü gerçek bazen sandığımızın aksine kuytularda,o susan agızlarda gizlenmektedir. Bu yüzden konuşan herkese teşekkür etmek gerekir. Tabi konuşmak da hakaret etmeden, böbürlenmeden, mantık kuralları çerçevesinde eleştiri içerirse tadından yenmez hani.:)

Neyse gelelim konumuza. Bu konu kürtaj tartışmalarına dönecek izlenimi veriyor. Gerçi konuyla ilintili kaldıktan sonra bundan korkmamak da gerekir. Bu ve benzeri olaylarda kürtaj meselenin çok önemli bir yapıtaşını oluşturduğu için, belki de önce bu konunun açıklığa kavuşması gerekir. Bilmiyorum belki de gerekmez. Eğer öyleyse siz kaldığınız yerden devam ediniz.

Öncelikle bu çocuğun dile getirilen gerekçelerle sözkonusu uygulamaya tabi tutulmasını, yaşayan bir birey için annesinin bile böyle bir tasarrufta bulunamayacağı düşüncesiyle reddettim. Ama hemen arkasından bu kişinin kürtajına onay vererek sanki kendimle çelişkiye düşmüşüm gibi bir intiba bırakmışım ki eleştiriler geldi. Bu eleştiride "aslında sakat olarak kendimize bakışımızda bir garabet olduğu" dillendirildi. Ben pek öyle düşünmüyorum. bu kendimize bakışımızdaki garabet söylemi çok sık kullanılmaya başlandı. Bir fikir beyan ettiğimizde "kendimize bakışımızdaki kompleks" ithamıyla vurulmak, bizi fikir beyan etmekten korkar hale getirse bile, bu eğilimi, bizleri mutlaka sakatlıgının gizil etkilenimleri sonucu yorum yapan bireylere indirgeme yanlışı olarak görüyorum. Hayır. Bu konuda sakatlığımızı da aşan düşüncelerimiz var ve tabiki savunmaya devam edeceğiz. Bu ithamları da şimdilik anlayışla karşılıyorum o kadar.

Bir kere bu yaşamın kutsallığı söyleminden hareketle kürtaja karşı çıkma eğilimini anlayamıyorum. Yaşam bu kadar kutsalsa G.Doğuda 45 çocuk sahibi olan ve gevrek gevrek bununla övünen adama neden kızıyoruz? Öyle ya adamımız şunun şurasında tam "45 kutsal yaşam" dünyaya getirdi. Bu çocuklara karşı ebeveynliğin en basit gereklerini yerine getirme kapasitesinin olmaması bizi ilgilendirmemeli mi? Bu çocuklar büyükşehirlerde yaşadıkları sevgisizliğin bedelini hepimizden çıkarmıyor mu? Sanki farklı bir şey anlatıyorum gibi gelebilir. Anlatmak istediğim; analık ve babalık bir çocuğu dünyaya getirmekle bitmiyor. Tıpkı bu engelli çocukta olduğu gibi o kişiye maddi manevi tam bir kol kanat gerilmesini gerektirir. Peki bir insan engelli bir çocuguna karşı bu gerekleri yerine getiremeyecek durumdaysa o insanı doğurmalı mıdır? Benim görüşüme göre hayır. Çünkü sevgisizliğe gözlerini açacak bir çocuğun sadece aile bireylerine değil tüm topluma zararı vardır. Doğaldır ki hiç kimsenin başkalarının sırtına böyle bir yük yüklemeye hakkı yoktur. Engelli bir insanın devlete yani topluma maliyetini umursamama lüksümüz var mıdır? Bu yüzden çoğunuza aşırı gelebilir ama ben çocuk sahibi olmanın belli bir sınıra çekilmesini son derece hukuki buluyorum. Yani doğudaki o vatandaş bana göre 45 çocuk sahibi olamamalıdır. Olmak istiyorsa bile kanunen bir takım yaptırımlarla engellenmelidir. Aynı şekilde engelli bir çocuk da (Mantık olarak)dünyaya getirilmemelidir. (Tüh yine mi ifşa ettim yoksa engelliliğimden nasılda gizil bir utanç duyduğumu)

Şimdi benimle benzer şekilde düşünen bir kişi bakamayacağı bir bebekten kurtulma hakkına neden sahip olmasın? Engelli bir çocugun bakımının nasıl zor olduğunu bilmeden, bunun psikolojik külfetinden bir haber sırf kendinden menkul etik aforizmalarla fikir beyan etmek ne denli doğrudur? Annenin elinden doğurmak gibi doğurmamak hakkı da alınamaz. Tabiki anne bu çocuğu sakat bile olsa doğurmak isteyebilir. Bunun ardından tüm sorumluluğu alacaksa mesele yok. ama işte bu haberde olduğu gibi garip ve kabul edilmez önlemlere başvuracaksa bu çocuğu dünyaya getirmemesi daha doğru bir karar olurdu.

İş sadece ekonomik boyutlu değil. Ama ekonomik boyutuyla da devletin ortak fayda gereği engelli çocuklarının doğumunu engellemek için yaptıklarını desteklememiz gerekir. Bu mantıkla devletin evlilik öncesi talasemi testlerini yapmaması gerektir. Bu mantıkla sakat doğacak milyonlarca insanı hastanelerimizde kürtaj etmeyi bırakmalıyız öyle mi? Neden? E çünkü biz engelimizden dolayı kompleks duymuyoruz! Bu nasıl bir mantıktır dostlar? Engellilik kendine içkin bir olumluluk mu arzetmektedir? Öyleyse gelin bir 'körleştirme kampanyası' başlatalım. bu kadar kutsal, özel ve savunulmaması gereken bir durum ise diğer vatandaşlarımızı da bu halden mahrum etmeyelim. E bencil miyiz bu kadar? Komik değil mi. Bence de olmaz böyle birşey. Çünkü sakatlık olumlu bir durum değildir. Ve gerek devlet gerekse bizler bu durumu olabildiğince önlemek için gerekli adımları atmalıyız/atacağız.

Ancak hayata gelen bir kişi için bu söylediklerimizin artık bir anlamı yoktur/olmamalıdır. Hayata gelmiş bir engelliye devlet gereken özeni göstermelidir. Bu kişinin hayatına hiçbir kurum, hiçbir birey müdahale edemez. Ailesi bile. Bu çocuğa yapılan müdahale de bu anlamda bana göre yanlıştır.

Sonuç olarak demek istediğim özetle şudur; Sakatlık kendine içkin bir olumsuzluktur. Bu olumsuzluğu önlemek için devlet, halk ve bireyler gereken önlemi almalıdır. Ancak hayatta olan bir birey sakatlık gibi bir olumsuzluğu olsa dahi bu özelliğinden çok daha derin ve önemli anlamlar ifade ettiği için korunup kollanmalıdır. Bizim pozitif hak hukuk derken kastettiğimiz de budur. Ama bizler sakatız diye garip biz şekilde sakatlığı kutsar bir izlenim vermemeliyiz. Sakat olmasına rağmen sakatlığı kutsamayan, ona haketmediği olumlulukları atfetmeyen bir sakat olarak demek istediğim kısaca budur.
 
sakatlıkla mücadele edilmelidir elbette. ama bilinmeli ki, sakatlıkla mücadele bıçak sırtı bir kavramdır ve sınırı geçip her an sakatlarla mücadeleye dönüşebilir. kısaca özürlüler kanunu denen kanun özürlülüğün önlenmesini, amaçlar kısmında ilk olarak zikrederek niyetini ve önceliğinin bu yönde olduğunu göstermiştir.

Madde 1 - Bu Kanunun amacı; özürlülüğün önlenmesi, özürlülerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılımlarını sağlamak ve bu hizmetlerin koordinasyonu için gerekli düzenlemeleri yapmaktır
.


özürlülüğe sakatlık diyorum ben, sanırım sitemizde de genel kabul görüyor.

konumuza dönersek, sakatlığın önlenmesi için neler yapılmalı? sakatlıkla mücadele nasıl edilmelidir? sakat olduğu ana rahminde tespit edilen bebeğin kürtajı ya da, tüp bebek yönteminde embiryoların incelenerek genetik ve zihinsel hastalığı olmayan embriyonun doğumuna izin vermek suretiyle mi? veyahut yine tüp bebek yöntemi kullanarak elde edilmiş embriyoların genleriyle oynayarak muhtemel genetik rahatsızlıkların ortadan kaldırılmasıyla mı?

teknoloji birçok şeye izin veriyor. bakarsınız 100 yıl sonra sakatlıklar dünyadan siliniverir. ya da sakatlar ortadan kaldırılır. zira gattica adlı filmi seyredenler bilir, yakın gelecekte genlerimize bakarak kim olduğumuzu ne kadar akıllı veya sağlam olduğumuzu söyleyebilecek bilim. ve sonuçta doğal yöntemle üreme ya da aşk çocukları da ortadan kalkabilir. sipariş ve sağlam çocuklarla dolu mükemmel bir dünyada yaşarız. mutlu, mesut herkes sağlam olarak.

sakatlığı önlemek isteyenler iyiniyetli, sakatların acı çekmemesini isteyenler saf ve masum. amaçlarına bakıp bu yüce gönüllü insalları tebrik etmeliyiz. dünyada tek bir sakat kalmayana kadar çalışacaklar.

ironik değil mi? onları kutlamalı mı yoksa gizli bir soykırımla mı suçlamalı insanın kafası karışıyor. bir çocuğun büyümesine engel olmakla başlarsak, bunun nerede duracağını kimse söyleyemez. hele sakatlarla ilgili bir konuda. çünkü dediğim gibi gerçekten de iyiniyetli hareketler bunlar. ben o ailenin ya da doktorların niyetini sorgulamıyorum. ama içten içe, sakatlara ikinci sınıf insan muamelesi ve hayatlarının değerinin daha az olduğu izleniminin yaratıldığını seziyorum. hele bu uygulamalar algımızın bu yönde gelişmesi için zemini güçlendiryor. nitekim hali hazırda zemin zaten var.

pegasus sakat bebeğin kürtajına olur verirken, acaba 10 çocuklu fakir ve cahil ailenin ana karnındaki 11. sağlam bebeğine de kürtaja razı olur mu? kürtaj kadının bedeni üzerindeki tasarrufu ile ilgilidir, kadına kanuni bir süre zarfında rıza ile kürtaj hakkı tanınmıştır. bu sürenin üstünde kadının sağlığını tehlikeye düşüren hallerde ya da bebeğin ağır malulüyeti halinde kürtaj yasaldır. bence ya sakat sağlam demeden herhalükarda kadına bebek üzerinde tasarruf etme hakkı tanınmalı ya da sakatlara dönük bu ayrımcılığı kaldırmalı. kürtaj yapılmalı mı, yapılmamalı mı tartışmasına girmeden, kürtaj yapılacaksa ayrım yapılmamalı diyorum.

ailenin sakat çocuğun üzerinde, çocuğun gelişimin durdurma gibi bir hakkı var diyorsak (ki bana göre bizim kanunlarımıza aykırı) bunun nerelere uzanacağını kestiremeyiz. dediğim gibi kanunlarımız "Ana ve baba, çocuğu olanaklarına göre eğitirler ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimini sağlar ve korurlar" derken, bu yükümlülüğünü yerine getirmeyenler için, "Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır". demektedir. ayrıca bu tarz müdahalelerin vücut dokunulmazlığını ihlal ettiği ve TCK. 101. madde de düzenlenen kısırlaştırma suçunu oluşturduğu söylenebilir.

son olarak bu konunun ve sakatlar konusunun tamamen insan hakları gözlüğüyle incelenmesi gerekir. insan hakları da kişisel gelişimi ve vücut dokunulmazlığını korur. hayat hakkını söylemiyorum bile.
 
Bu aile ve çocuklarına yaptıklarıyla ilgili düşüncelerimi az da olsa dile getirmeye çalıştım. Ancak haftanın konusu yapıldığında sevgili oturanboğanın bazı soruları da olmuş, özellikle son soruya yanıt vererek benim gözümde kürtaj olayını algıladığım kadarıyla dile getirmeye çalışayım.

Herşeyden önce çok ama çok özel durumlar hariç kesinlikle kürtaja karşıyım. Kürtajı onayladığım durumlar, annenin sağlığını ciddi bir şekildeetkileyen durumlar yada bebeğin kürtaj olmasa dahi yaşama şansının olmadığı anlardır diye iki maddede toparlayabilirim.

Ben bir kadınım ve doğa bana dünyaya bir canlı getirebilme şansını vermiş. Bunu son derece önemsiyor ve sadece bu özelliğimden dolayı bile kadın olduğum için mutlu olduğumu söylüyorum.

Bir kadının dünyaya çocuk getirip getirmeme hakkı vardır. Kendi seçimiyle bu dünyayı yaşanmaz bulup bir başka canlının da nefes alıp vermesini doğal bulmadığı süreç içersinde dünyaya çocuk getirmeyebilir. Ancak bir canlı anne karnına düştüğü andan itibaren yukarı da saydığım nedenler yoksa onu dünyaya getirmek zorundadır bana göre.

Seçme şansımız olmamalı bu anlamda. Dünyaya çeşitli nedenlerle çocuk dünyaya getirmemeyi savunuruken, bir günlük bile olsa yani cenin halinin bile insan olgusunu o an için taşımasa bile izin verildiğinde taşıyacağını bildiğimden kürtajın bu anlamda yasal olmasını cinayet olarak yorumluyorum.

Dünyaya gelme hakkını bizlere anne ve babalarımız verdi. Kısacası bu konu da bizlere asla bunu istermisin diye bir soru sorulmadı. Bu sebeple bir insanın ölümünü seçme şansı olması gerektiğine inandığımdan çok özel durumlarda ötenaziyi de savunuyorum. Sizlere çelişkili gibi gelebilir ama böyle düşünüyorum.

Anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu bildiğin anda onu yok etme çabalarını gerçekten onaylamıyorum. Dünya sağlam sakat vs. adına ne derseniz deyin çeşitlilik üzerine kurulmuştur. Bunu bir tip üzerinde toplamaya çalışmak bana aykırı geliyor. kabul dediğimiz olguyu gerçek anlamda içimize sindirebilmeliyiz.

Ki, anne karnında sağlam olarak gelişen bir bebek çeşitli nedenlerle dünyaya geldiği andan itibaren sakat olma olasılığına sahiptir. Kısacası bir anne veya baba için daima bir sakat çocuğa sahip olabilme olasılığı vardır. Bunu anne karnında yok etmeye çalışmak gerçek anlamda sakatlığın yok edilmesini sağlayacak gibi gelmiyor bana.

Bu ailede ise bana göre farklı bir durum var. Gerçekten kulağa hiç hoş gelmeyen bir yöntem bu.Kabul ediyorum ki, iyi niyetle düşünülen bu olgu, insana nereye kadar? sorusunu da sorduruyor. Net cevaplar veremiyorum açıkcası.

Bunun bir tedavi olduğuna inanmak istiyorum sadece. Çünkü bu aile ve bu tedaviyi uygulayan doktorlar bir canlıyı yok etmek gibi bir amaç gütmüyorlar. onun adına alınan onun iyiliği için yapılan bir adım gibi algılayıp algılamamak, sürekli gelgitler yaşadığım bir konu oldu bu açıkcası.

Ama kürtaj konusunda kesin son tavrım bellidir. Belki bir de tecavüz sonucu hamile kalan bir kadının bu çocuğu dünyaya getirmeme hakkı olabilir ama bunun dışında çocuk oluşturmamak son derece kolay bir yöntemken, kürtajı bir çeşit cinayet olarak ele aldığımı bir kez daha söyleyeyim.
 
Her ne olursa olsun bir insana bakmak hemde ömür boyu sürecek bir bakımsa bu,evladınızda olsa çok zor.şimdi kendinizi o ailenin yerine koymanızı yani empati kurmanızı istiyorum.bir düşünün,evet bu çok zor ve acımasız gibi gelebilir ama,her anlamda bir şeyi doğru düşünebilmemiz için empati kurmak çok yerinde bir uygulamadır. Ben konuyu sadece bu tarafından ele alıyorum.bakımının çok çor olması.diğer bir konuda, ailelerin engelli evlatlarından utanması,evet aileler engelli çocuklarından utanır.özellikle bizim ülkemizde.şimdi soruyorum size,bizler engelli evlatlarımızdan utanırken,her anlamda.nasıl oluyorda o aileyi yerden yere vurup demediğimiz sözler kalmıyor.bizim yaptığımız nedir peki? Sadece düşünün bunu düşünün.acaba hangimiz merhametsiz?
 
İnsanları hayata bağlayan umuttur.
Umudun olmadığı bir yerde hayat olsa ne olur olmasa ne olur.
Aile hem kendilerini hemde çcouğun umutlarını öldürmüş olyorlar.

Ya 5 yıl 10 yıl sonra bu teknoloji çağı o hastalığa çare bulsa ne olacak,
böye bir umudu yok saymak mümkün değil.

Ben şahsen böyle bir kararı verebileceğimi hiç sanmıyorum.

Tabi böyle konularda dışardan biri olarak ahkam kesmek her zaman için kolay olmuştur.
 
ilk yazımı daha da açıklayıcı hale getirmek için yazmıştım ikinci yazıyı.
işin açıkçası bu olaya bakarken forumda okudugum diğer yazılara da deginme gereği duydum. otenazi ve kürtaj konuları gibi... çünkü bu olayla birlikte kürtaj ve otenazi konularına da aynı mantıkla karşı çıkıyorum. ayrımcılık içerdiği için...
bu yuzden yazılarım asla birilerinin yazısına karşı çıkmak birilerini eleştirmek amaçlı değildir. eleştiriden gocunduğum ya da gocunulacagını düşündüğümden değil.
bu konuları ayrımcılıga yol açan konulardan gördüğüm için direkt kendi görüşlerimi iletme isteginden kaynaklanıyor bu. başkalarının görüşlerini küçümsediğimden de degil.
işi kişiselleştirme sevdasında degilim çünkü.
içtenlikle soylemeliyim ki konuyu çok önemsiyorum. derdim burda sadece kaygılarımı iletmek...
gelelim konuya... kürtajın olmasını gerektiren sebeblere girmeyecegim bile tekrardan. kürtajı tartışmıyorum ben.
benim kaygım sadece kürtajı istenen bebekte seçim yaılmasıdır. bebek saglamken kürtajı onaylamayan bir insanın bebek sakat olunca kürtaja onay vermesidir.burda onay verenlerin haklı gerekçelerini ve sahip oldukları iyi niyeti de tartışmıyorum.
ayrıca yaşamın kutsallıgından yola çıkarak da bu konuya girmiyorum. yaşamın kutsallıgı da burda benim için önemli değil.
ben kürtaj istenirken, bunun sadece sakatlıga baglanmasına ve bu gerekçenin tek başına kafi sayılmasına karşı çıkıyor ve buna ayrımcılık diyorum.
doğuda dogacak bebeğin kız olduğunu anlayınca onu aldırmak için ugraşan insanlarımız var hala...
kız çocuguna deger vermeyen anlayışa en kolay gelen yontem kız çocugunu daha anne karnındayken dogmasına izin vermemektir. bu yontem tarihte kız çocuklarının dogduktan sonra diri diri öldürülmesiyle farklı bir boyuttaydı.
fakat ne zaman kadına deger verilmiştir bu olaylar da tarihe karışmıştır.sadece kürtaj için yapılmıştır ayrım yapılmadan. sadece erkek ve kız oldugu için degil.
sakatlık elbette güçlükleri içinde barındırır. diğer engel grupları da aynı şekilde. bundan dolayı geçerli sebepleri tartışmıyorum ben.
insan sakatlıgından dolayı ayrıma tabi tutulamaz. bu mucadeleyi savunananlar hiç bir konuda ayrımcılıktan yana tavır da koyamazlar. kürtajı tartışmak ayrı ama geçip de sırf sakat diye yaşama yakıştırılmayan bir bebege izin kendi içinde çelişki yaratır.
burda yaşamın kutsallıgından dolayı sakat bebek kürtaj edilmemelidir demiyorum bakınız!
sırf sakat diye bir bebek yaşama yakıştırılmıyor diyorum. yaşamın içinde yer alan bu toplumda olması gereken insan, saglam olmalıdır çünkü.
...
önemli olan sakatlık,engellilik gibi durumların bu çagda sonraki çağlarda bir gerçeklik oarak karşımıza çıktıgıdır..
eger sakatlıgın tamamen kaldırılması ve sıfır hale gelmesi mümkünse yine bu görüşü anlarım. yorgan gitti kavga bitti derim. neme lazım derim susarım.
ama "biz" "siz" var olan bir ayrımcılıktan şikayet ediyorsak bu ayrımcılıga yol açacak her detay benim için önemli hale gelir.önemli olan sorunu oldugunda görmek değil soruna yol açabilecek pürüzleri de tahmin edip tedbir almaktır.
benim çabam da bu tedbirden kaynaklanıyor sadece.
zaten var olan ayrımcılık da bizi bu ayrımcılıga yol açan etkenleri bulmaya, tesbit etmeye ve çözüm yolları aramaya itiyor.
aklıma birden şu geldi. bazı çocuklar o kadar korunulmaya çalışılsa da düşürülmesine ugraşılsa da yine de inatla dogmuştur. bunu duyan çocuk istenmediğini düşünüp psikolojisi bozulmuştur. anne baba ise durumu açıklarken "biz sen olduğunu bilmiyorduk. hiç bebek istemiyorduk ama bak şimdi mutluyuz.çünkü seni seviyoruz ...vs." diye açıklama yaparlar. ama bu sakat çocuk olsaydı eger..."evet sen bizim evladımızsın şükür" yavrum. ama başka yerde "eger sakat oldugunu bilseydim aldıroırdım" sözu nasıl bir şey acaba?
lütfen bütün sakatlara içtenlikle soyluyorum. akşama gidin. annenize sorun. benim böyle olacagımı bilseydin beni aldırır mıydın anne?
...
niye aldıracagını sorun hangi sebeplerden dolayı?
işyerinizde ve okulunuzdakilere sorun.
o kadar kabul gören bir gerçek haline dünüşmüş ki bu durum. haklı gerekçelere mazeretlere de dayansa...
toplum bunu farkında olmadan kullanır olmuştur. nasıl mı?
çünkü sakatlık,zihinsel engellilik vs. acınası bir durumdur. zordur. başkalarına muhtaç olmak demektir. yetersizlik demektir. çaresizlik demektir. bu yuzden ta başta onaylıyolar ya ta baştan kürtajı . kürtaja haram diyen en aşırı dindar bile izin veriyor buna. sakat ve engelli ise orda dur!
bu kadar kabul gören yaklaşım ilerde ayrımcılıgın her türlüsüne zemin hazırlıyor.
okulda kaynaştırma için gelen ögrenci için ogretmen "bir çocuk için koskoca sınıfı niye heba edelim!"
engelliler hiç istenmeyen bebeklerdir. kazara dogan bebekler...
hayatının bir noktasında bu engele takılan bebeklerdir.
istenmeyen bir bebek bugun dunyanın en tatlı çocugu delikanlısı kızı olmuş nafile. bu sadece kendi çevresinedir.
her sakat kendi çevresinin gülüdür sadece...
sakatlık acizlik demektir. sakatlık acınacak bir durum demektir. milyonlarca insan bu gerçekten yola çıkarak bu tabloya şahit olmak istemiyor işte...
toplumda sakata kız versin bakalım bir baba. ugraşmadan didinmeden hangi sakat bu toplumda evlenebiliyor?
kız sevecek oglan sevecek. niye imkansız peki bu aşklar? sanki inancı farklı sanki ırkı farklı....
bu toplum sakat erkeği erkek saymıyor. bu toplum sakat bayanı evlenmeye layık görmuyor.
gerçeklerden konuşalım. dogacak bebegini sakat istemeyen insan, kızını niye versin? saglam varken...
tıpkı saglam seçenegi varken sakat tanısı konulup alınan bebek gibi... niye sakatı istesin ki?
ayrımcılıgın her turlusune topyekun savaş açılmadıkça engelliler davası sadece boş bir havadan ibaret kalacaktır korkum sadece budur...
 
İLAYDA' Alıntı:
lütfen bütün sakatlara içtenlikle soyluyorum. akşama gidin. annenize sorun. benim böyle olacagımı bilseydin beni aldırır mıydın anne?
...
niye aldıracagını sorun hangi sebeplerden dolayı?
işyerinizde ve okulunuzdakilere sorun.

Arkadaşlar, bu konu iyice abartı düzeyine vardı. Gık diyenin isteyince gidip sağını solunu beğenmediği bebeğini aldırtabileceğini mi sanıyorsunuz? Hiç hangi durumlarda bu kabul edilmiş baktınız mı?

Ağır malüliyet şartı var, bu pratikte genellikle "yaşamla bağdaşmayan" ceninler için rahim tahliyesinin kabul edilmesi anlamına geliyor. Bu forumda bu şartı taşıyan kaç kişi var acaba? Yani anne karnında iken ağır malüliyeti olan? Öyle biraz skolyozu var, parmağı eksik, bir kolu gelişmemiş, görme duyma sorunu olacak diye 10 haftayı geçen bebeğinizi aldırtamassınız.

Bu başvurular birçok yerden geçiyor ve müdahalenin yapılacağı merkezdeki etik kurulda değerlendiriliyor.

Aşağıdaki tablo en sonda yazdığım kaynaktaki merkezde kabul edilmeyen (edilen değil) başvuruları gösteriyor, belki bir fikir verebilir:

2005202t1.gif


Kistik higroma: özellikle boyunda çok sayıda kistler, geç gebeliklerde kromozom bozukluğuna işaret eder.
47XXX: kromozom bozukluğu, çocukta birçok anormallikler olabilir
Preeklampsi: gebelik zehirlenmesi
45XO : Turner sendromu. Bir tür cinsiyetsiz bebek. Çocuk sahibi olamaz, hafif zeka geriliği olur, ileride birçok hastalığa yakalanır.
Anensefali: Başın bir kısmı yok
Ensefalosel: Omurga açıklığının kafada olması
Korpus kallosum agenezi: beynin bir kısmının gelişmemiş olması

Kaynakta, bu tür başvuruların refere edildiği bir merkezin vakaları var. Rahim tahliyesine izin verilenleri oradan okuyabilirsiniz. İşin ilginç tarafı bu üniversite kliniğine birçok yerden refere edilen vakalar dört yılda sadece 131 tane. Onların bile hepsi kabul edilmemiş.

Üstelik kendi etik kurulları hala bu vakaların fazla olduğunu, daha da sınırlandırılması gerektiğini düşünüyor.

Kaynak: http://www.perinatology.org.tr/dergi/fulltext/20052/tmetin2.htm
 
Yukarıdaki röportajda (Pediatrik Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz) yer alan şu ifadelerin altını çizmek gerek:
  • Bir iğneyle altı yaşında kalınamaz! Vücudumuzda çok fazla büyüme faktörü, büyümeyi sağlayan çok fazla miktarda protein var. Kız çocuğuna aşırı östrojen vererek büyümesini durdurmak isterseniz, adet görür ve memeleri büyür. Ashley'in de bu nedenle yumurtalıklarını ve memelerindeki yağ dokusunu almışlar. Bunlar çocuk için çok çok zahmetli. Büyümesi durdurulmaya çalışılan çocuk erkek olsaydı olay çok daha zor olacaktı. Onun büyümesi hormonla değil, büyümeyi önleyici diğer ilaçlarla durdurulmaya çalışılacaktı. Çünkü testesteronla durdurulmaya çalışılırsa; penisi büyür, vücudu kıllanır, kaslanır ve tuhaf bir görünüm alabilir

    Uygulanan tedavi, çocuğun yaşamını ya da yaşam süresini tehlikeye atar mı?
    Böyle bir tedavi için uzun süre hormon vermek lazım. Yüksek doz östrojenin yan etkisi çoktur; kan pıhtılaşmasına yol açar, rahim kanseri riski artar. Ashley için de ailesi çok ciddi riskler almıştır.
    Bu yöntem çocukları ileride korumaz, aksine ekstra sorunlarla karşılaşmaya iter.
Tabii bu görüşleri okurken, konuyla ilgili karar veren sağlık kurulunun da profesörlerden oluştuğunu ve onların ikna olup bunu uyguladıklarını da unutmamak gerek. Onların argümanlarını da merak ediyorum doğrusu (?).

***

O aileye böyle bir müdahale seçeneği sunmak yerine, çocuğun bakımı için gerekli tüm güvencelerin SOSYAL DEVLET tarafından verilmesi gerekirdi. Böylece aile tüm yükü sırtında taşımak ve "çözüm" aramak zorunda kalmazdı!
Bence bu tür seçenekler sözkonusu dahi olamamalı. Bu hem acı çeken ve mağdur olan çocuk için böyle olmalı, hem de devletin sorumluluğunu unutup/saklayıp, konuyu kişisel sorun haline dönüştürmesi açısından sakıncalı olduğu için böyle olmalı.
 
Sanırım bunu anlamak için o anne - babanın yaşadıklarını yaşamak lazım. Dışardan biri olarak yorumum sadece onaylamıyorum. Ama eminim anne babanında kendince haklı sebepleri vardır. çocuklarını düşünerek aldıkları bir karar bu sonuçta
 
1.
Balkonda oturuyorduk;
- Bak şurdaki eski ahşap evin bodrumunda barınıyorlar dedi.
Hani geçen yıl üst katları yandığı için sahipleri terk etmişti ya..
Adam ve kadın yıllarca çocuk beklemişler. sonra bi erkek
çocukları olmuş. Kolları yokmuş çocuğun.
Anne cahil, baba cahil..fakir yoksul işsiz..
Baba her akşam kahveden eve geç saatte dönermiş ve kapıyı açan karısına ilk sözü:
- Çıktı mı kolları?olurmuş
Kadın suçlu ,kadın üzgün ağlayarak eğermiş başını öne.
Ve dayak faslı başlarmış tekme tokat.
Nedense:
- Senin yüzünden, senin yüzünden diye bağırırmış adam hep kadına.
Komşular duymuş kaç sefer.
Dayak yerken de bağırmazmış kadın hiç.
Nedense..!
Bi iki yıl sonra çocuğun zaka özürlü olduğu da çıkmamış mı ortaya.
Adam evi terketmiş.
Dedikodu o ki ; ya bu çocuk ya ben dermiş herif.
Bi gün çocuk kuyuya düşmüş.
Nasıl olduysa işte..!
Ve dönmüş adam eve.

Bi iki ay sonra küçük bir kamyonete sığan küçük eşyalarıyla
taşındılar mahallemizden bu küçük dünyanın küçük ve önemsiz insanları.

****
2.
Kamera dolanıyordu ahırdan bozma bi odacığın içinde.
Karanlık bir köşede üstleri paramparça, gözleri mezar çukuru
gibi derin ve karanlık..kollar, bacaklar, kaburgalar itin önüne atılmış kemik yığını gibi etsiz.
Duvara sıvışmış yemek ve bok izlerini göstererek:
- Bunlar birbirlerinin pokunu yiyorlar ağbeyy dedi feryat
figan ağlayan bi adam..anaları olacak garı bırakıp kaçtı .
Üç çocuk ,üçü de zeka özürlü.
Üç çift deli bakış
Üç çift duvar delen bakış
Deli ama şaşkın
Deli ama mahsun
Deli ama yalvaran kuru kuru ağlayan bakış.

Devlet, devlet, devlet diye inliyordu adam.
Haberler bitti. sonra reklamlar girdi.. arkasından eğlence
programını seyrettik..şarkıcıları dinledik.çekirdek çitledik.
Unuttuk gitti
Unuttuk gitti
Unuttuk gitti
O zamanlar böööyle uzun uzun yazılan forumlar yoktu.
Olsaydı yazmaz mıydık . yazardık valla ,uzun uzun...tartışırdık.
Ondan sonra geçip tv karşısına reklamlara bakar,
Şarkıcıları dinler çekirdek çitler sonra yatardık.
Yoktu o zamanlar böyle forum morum..
Hay allah.
Keşke olsaydı beee.
Belki kurtarırdık bebeleri.

Tam unutmuştuk ki bu olayı. gazetelerde gördük o zombi görünümlü babayı.
- Çocuklarımı kaçırdılar ağbeyy diye ağlıyordu.
- Organ mafyası diyordu
- Kaçırdılar yavrucuklarımı.körpe kuzularımı..
Bir hafta geçmedi cesetleri çıktı kör bi bostan kuyusundan bu üç çocuğun.

..Evlat katili baba tutuklandı.


***
3.
Dışarda kar yağıyordu.
Ağlamaya başladı.
Kar yağınca dayanamam ben ..kendiliğinden dökülür yaşlar gözümden.
Bir yaşında yakalanmış çocuk felcine. iki de ablası varmış.
İki kızdan sonra erkek bekleyen babası doğduğu gün tekmelemiş anasını.
Ablaları daha 6-7 yaşındayken yapmaya başlamış babası alacağı başlık
paralarının hesabını.
- Bu çürük çıktı dermiş, ona tükürür gibi bakarak.
Sonra nasıl olduysa göçmüşler o kasabadan büyük bir yabancı
ülkenin küçük bir şehrine..büyük umutlarla.
Portoriko'lu bir bakkal varmış evlerine iki sokak bir cadde ötede.
- Babam ablamları bakkala göndermezdi, o iş benim görevimdi.
Bakkalın kız çocuklarını taciz ettiği söylentisi vardı.
Beni beğenmeyeceğini veya taciz etsede farketmez diye
düşünüyordu herhalde babam.
Kar yağmışsa ve hele bi de buz tutmuşsa yollar sanki
özellikle alınacak bi şeyler icat edip gönderirdi beni bakkala...
Yoğun trafikli bir caddeyi geçmem gerekirdi..
Koltuk değneklerim kayardı..
Düşerdim..
Arabalardan ne çok korkardım bilemezsin..!
Belkide bir arabanın altında kalıp öleceğimi ve böylece bu
İşe yaramaz beş para etmez kızından kurtulacağını düşünüyordu babam.
Bakkal ise bana hiç bakmıyordu bile.
Beğenmiyor muydu? Yoksa ona iftira mı atılıyordu?
Bunu öğrenmeliydim. Onüç yaşındaydım ama göğüslerim erken gelişmişti.
Sonunda onun ilgisini çekmeyi başardım.
Söylentiler doğruydu..!
Artık babama ne zaman kızsam soluğu bakkalda alıyordum.
- Zevk almak mı..?
- Hayır sadece intikam alıyordum babamdan.

Sonra o büyük ülkenin devleti sahip çıkmış ona.
Bir yurta yerleştirmişler ,okutmuşlar.. üniversiteyi
bitirmiş ve bitirdiği üniversitede ders vermeye başlamış.
- Evden ayrılalı çok olmuştu, bi gün ders verdiğim üniversitenin lojmanına iki kişi geldi.
Kışdı..
Yollar buz tutmuştu..
Çocuklukdan kalan kar ve buz korkumu hala yenememiştim.
Babam bi kamyonun altında kalmış..
Çocukken ağlaya ağlaya geçtiğim o cadde de olmuş olay.
- Yarın bankamıza gelip çeki bozdurabilirsiniz dedi adam.
- Babanız hayat sigartası yaptırmış ve sizi tek varisi olarak göstermiş.
Başlarda intihar şüphesi vardı ama..!
Kamyoncu;
- Kendi atladı arabanın önüne dedi..araştırdık ayağı kaymış.
- Biliyorsunuz intihar olsaydı alamazdınız bu parayı.
Adam tam arabasına binerken dönüp seslenmiş buna;
- Şeyy afedersiniz "sizce babanız intihar etmiş olabilir mi?" Bi sebebi var mıydı?
 
Gerçek yaşamı paylaştığınız için teşekkürler
 
Aileyi haklı bulmak sempatiklik oluyorsa bende sempatik gruptanım sanırım.

Beyinsel özürlü ve iyileşme olasılığı hiç yok. Allahtan ümit kesilmez gibi kaderci teranelerde prim yapmıyor artık. Realtide aslehy iyileşemez ? Evladın engelli olmasının ailedeki tahribatı düşünün üstüne birde onun gelişimimini görememenin tahribatını koyun. Kolay bir karar olmamıştır. Şöyleki beyinsel fonksiyonlarında engel olmayan kişilerin aileleri bile inanılmaz enerjiyi harcıyor bakım için, (Dikkat: Burda empati yapmıcaksınız! Kendiniz olacaksınız.)

Bakmak zor gelmiş demiş bi arkadaş, peki kolay mı olacak sizce ?


WaLe NoT: Yanlış bulabilir ve katılmayabilirsiniz ama yeremezsiniz..
 
* "Daha iyi bakabilmek istiyoruz" diyen ailesinin isteği ve doktorların onayıyla fiziksel gelişimi durdurulan çocuk hakkında ne düşünüyorsunuz?
Acımasız diye düşünüyorum.Hiç kimse onu yaradandan daha iyi düşünemez eğer insanin öyle yaşaması gerekiyorsa o şekilde yaşamalı ve her canlı yaşadığı sürece belli bir aşamalardan gecer her yaşam boyutununda kendine göre ayrı bir yaşam tarzı ve zevkleri vardır hiç kimseyi birilerinin işini kolaylaştıracak diye bu zevklerden, mahrum etme diye bir lüksümüz olmaması lazım gelir.
Sorarım ben o anne ve babaya niye kendileri evlenme ihtiyacı ve çocuk yapma ihtiyacı hissetmışler çünkü insan oğlu yaşadığı sürece kendisine sunulan her nimetten mümkün olduğunca yararlanmak ve faydalanmak ister.Şayet yarın kalkıpta o cocuk anne ve babasına bende sizler gibi büyümek istiyorum derse bunun cevabını o çocuğa nasıl verirler,birde onların bu düşüncesını kabul etme sonucuna katlanabilrlermı.

* Sizce böyle bir seçenek olmalı mı, neden?
Bence böyle bir secenek olmamalı,secenekden ziyade bu gibi insanlara öncelikli olarak insan muamelesı yapılmalı ve devlet güvencesi altında olmalı diye düşünüyorum.Bu gibi insanlar en ucra köşelerde bile olsa bulunmalı ve ailenin gücü yetmıyorsa devlet el atmalı ve bakımını üstlenmelıdır.
* Sizce bu olay, kürtaj ve ötenaziyle karşılaştırılabilir mi, neden, nasıl?
Birileri şayet bu dünyadan bir şeyler nasıplenecekse bunu bir başkasının engelleme diye bir lüksü olmamalı.
Kim hangi şartlarda olursa olsun yaşama arzusunu kanının son damlasına kadar kaybetmek istemez.
 
yazılanların hepsine okumadan cevap yazacağım.bertuğ da zihinsel engelli ve serebral palsi (yani yüreyemiyor konuşamıyor ).mesela
bertuğ hala kendini küçük sandığı için kucak istiyor havalara atılmak istiyor şimdilik hepsine olmasada ender 1-2 salıncağa binebilyor büyük marketlerdeki eğlence parklarındaki çocuk araçlarına binmek istiyor.....
kucaklamak ,banyo yaptırmak,tuvalete götürmek,dışarı çıkarmak,vs... hepsi gittikçe daha doğrusu büyüdükçe imkansızlaşıyor ama o bunun nedenini bilmediği için hep o anlarda üzülüyor... tabiiiki bizde!!!!!!!!!
eskiden kucağımı alıp dans edebiliyorken ,sırtımızda emekleyip gezdirebilirken...o büyüyor ama artık oda bebek gibi değil ....belki diyoruz günün birinde bir çare olurda düzelir mi demektende kendimize alamıyoruz.
eşim doktor ve bu olaya asla sıcak bakmıyor ben ilk duyduğumda olumlu düşünmüştüm.
Eşim ise östrojen vermekle o çocuğun sadece boy uzamasının duracağını özürüne birde cücelik ekleneceğini ,.bir süre sonra kök hücre tedavisi geliştiğinde bu imkandan mahrum kalacağını,zihinsel geriliğin bebek kalmak olmadığını söylüyor.Ailenin bencil davranarak bir (tamagotchi) sanal bebek yarattığını söylüyor.
Bertuğ ergenliğe ulaşınca bizi ne gibi sorunların beklediğini bilmiyoruz buda bizi çok korkutuyor.olsada böyle bir karar vermeyi hakkımız olmadığını düşünüyoruz.
 
Üst Alt