Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Engelliler, ötekileştirilmiş bilinç, "ben öteki değilim" refleksi [Tartışma]

kuyucak

Üye
Üyelik
15 Mar 2007
Konular
50
Mesajlar
860
Reaksiyonlar
0
Engellilerden olaylara karşı ortak refkleks beklenir hep.. Daha doğrusu buna, bir olaya karşı ortak tavır demek lazım.. Olması beklenen olayları etkilemek de dahil buna.. İstenilmeyen olayları savmak içinse ortak kararlılık.... Engellilerin kendileri ve Engelli dostları da böyle sanır olayı.. Oysa ortak payda yoktur Engelli insanlar arasında..

Toplumda ötekileştirilmiş çok gurup ve insan vardır..
- Kadınlar, sadece kadın olduklarından dolayı öteki hissedebilirler kendilerini..
- Çocuklar kendilerine daha değişik davranıldığını hissedebilirler..
- Etnik kökene bağlı olarak öteki hissedebilir insan kendisini..
- Dini inancı değişik olan yada olmayanlar öteki sayılırlar..
- Cinsel tercihinden dolayı öteki sayılanlarda az değildir toplumda..
- Mesleki ötekileştirmeye uğrayanda az değildir..
- Ülkemizde bedensel eksikliği olan insanlarda ötekidir aslında..

Başka bir platformda da tartışmaya açmıştım bu konuyu.. İkiye ayırdım ötekileştirilenleri: Duygusal ötekiler.. Fiziksel ötekiler..

Duygusal ötekileştirilenler arasında acayip bir ortak refleks göreceksiniz.. Hemen hemen her konuda ortak düşünüp ortak tavır koyabilirler..
Fiziksel ötekilerin ortak bilinci oluşmamıştır daha. Oluşması gerekir. Ancak şimdilik öteki sayıldıklarının ayrımına varmanın ruhsal çöküntüsünü taşımaktansa, öteki olmadıklarının ispatı ile geçirirler zamanlarını. Zaten sistem kimseye ötekisin demez.. Duygusal ötekilere de sen ötekisin denmez.. Aksi söylenir hep.. Ancak sistemin yaptıkları ve yapmadıkları ile ötekileşir insanlar..
Ancak engelliler bunu şimdilik yutmaktadır.. Çünkü engellilik kişinin kendisiyle sınırlıdır.. Duygusal ötekileşmede ise tarihsel kökler yatar..

Hep söylenir; Ülkemizde engelli sayısı on milyonlara varır ve güçtürler.. Parti kursalar iktidar olurlar.. İstedikleri her yasayı çıkarabilirler… Birleşseler yer yerinden oynar diye.. Koca bir palavradır bu.. Temelinde yatan da bu fiziksel ötekiliğin ruha yansımamasıdır.. Aksine yaranma arsızlığı bile var denilebilir sisteme.. Duygusal ötekilere en saldırgan olan fiziksel ötekilerdir bu yüzden.. Öteki olmadığının kanıtı sanırım..
 
afedersiniz türkçemizde ötekileşmek başkalaşmak ne demek ben cahılımde bu konularda ozur dılerım
 
TDK Sözlüğü şöyle diyor:
ötekileşmek
(nsz)

Dışlanmak

başkalaşmak
(nsz)

1 . Başka bir varlığa, niteliğe dönüşmek, değişmek, farklılık kazanmak:
"Adamın kimliği bile bir başkalaşıyor denize adım atıldı mı."- Z. Selimoğlu.
2 . Biçim değiştirmek, istihale etmek:
"Artık giyim kuşam, kılık kıyafet de başkalaşmıştı."- T. Buğra.
3 . mecaz Kötüleşmek, bozulmak.
 
BİZ VE ÖTEKİLEŞTİRMEK..
Perenay33 hangi amaçla sormuş olursan ol, konuyu açmak gerektiğini bana hissettirdiğin için teşekkür ederim..

Biz; Ortalama olandır.. Çoğunluk filan demiyorum artık, çoğunluk olmasa da hakim düşünce demek lazım aslında Ortalama olana.. Normal olanların ortalama düşüncesi diyelim istersen;
Normal olanların, ortalama düşüncesi nelerdir;
-Bir kere erkek ve hetereseksüeldirler.. Yani Erkekkkkkkktirler… Hiç çocuk olmamışlardır.Dünyaya bu şekilde ve bu yaşta gelmiştirler.. Ortalama yaşları 35-45 tir..
-Hiç katışıksız Türk’türler.. Soy kütüklerini at sırtında getirmişlerdir Orta Asya’dan.. Sorduğun anda hiç aralıksız beş bin yıllık tarihlerini anlatırlar sana.. Kaynana gelin kavgaları hariç tüm yaşamları kavga ile, pardon savaş ile geçmiştir..
-Elhamdülüllah müslümandırlar.. Ve onların büyük kısmı Orta Asya’dan gelirken bu inançla geldiklerini sanırlar.. Hatta beş bin yıl önce bu inançta olduğunu iddia edenlere rastlarsınız..
-Soy ve sop olarak onların içinden hiç ibne çıkmamıştır..
-Onlar hiç kirli ve pis iş yapmamıştır.. Hepsi bey, paşa torunudur..Soyunda ağa olmayan yoktur.. Hepsi geçmişinde varlıklıdır ve hovarda dede bitirmiştir her şeyi..
-Hepside bedensel olarak tamdır bütündür..

İşte kendini biz sayanların ortak özellikleri bunlardır.. Bu biz olanların biz sayıp, ama o bizin yanına koyduğu başka şeylerde vardır.. Bu genellikle;
İş isterken yapılır..
Kız isterken yapılır..
Yerleşmek isterken yapılır..
Mezar yeri seçilirken yapılır..
Sofrada yer seçilirken yapılır..
Ülke zenginliği paylaşılırken yapılır..
Şöyle denilir; (Asla yüzüne karşı değil ama.. Sen çıktığında denir, yada çıkarken denir bunlar.. Bazen sende duyarsın.. Duymamazlığa gelirsin)
-O bizden ama Kadın..
-O bizden ama Gay..
-O bizden ama Lezbiyen..
-O bizden ama Hristiyan, Musevi..
-O bizden ama Alevi..
-O bizden ama Allahsız..
-O bizden ama Çingene..
-O bizden ama Kürt..
-O bizden ama Köylü..
-O bizden ama Sakat..

Biz olanların, biz saydığı ama yanına sıfatlarla eklemeler yaptığı,topluluklara öteki denir..
Yaptıkları işe ötekileştirmek denir..Adı da başkalaştırmanın bok yemecesidir..
 
ben affınıza sıgınarak gunluk hayatta kullanılmadıgı için herhangı bır yanlıs anlasılmaya meydan bırakmamak adına sıze sormustum şimdi yazıyı daha farklı yorumlayabılıyorum tesekkur ederım
 
Ötekileştirmek, yani insana farklı davranmak,insan haklarını ihlal etmektir.Toplumda ötekilşetirilmeyi minimuma indirmek için engelliler olarak topluma ve düzene karşı güçlü,yapıcı tepkiler sergilemeliyiz..

Engelli olmadan önceki hayatımla kıyasladıkça ötekileştirilmenin gerçek manasını yaşadıkça öğreniyorum.Acı,onur kırıcı,insanı psikolojik olarak derinden etkileyen,yalnızlığa sürükleyen,bir tutum,….Üreten çalışan biri olmama rağmen,çevremle hep yapıcı ilişkiler kurmaya çalışmama rağmen,yürüyemediğim için,gerek iş hayatımda gerekse aile ve arkadaş çevremde dışlanmayı özellikle engelliliğimden sonra oldukça hissettim.,Zaman oldu çok ağladım,çok üzüldüm,bunalımlar atlattım..

Ama artık hayata hep pozitif bakmaya çalışan biri olarak, toplum beni ötekileştirdikçe,topluma dahil olma hissimi kamçılıyor,yaşama azmim daha da arttı,hatta engelliliğimden sonra daha çok sosyalleştim,içimde ve işimde,aile ilişkilerimde daha dinamik olmaya başladım…
 
Engelliler, ötekileştirilmiş bilinç, "ben öteki değilim" refleksi

Ötekileşmiş bilinçte olduğumu düşünmüyorum kendi adıma sadece aynı frekansta olmadığım insanlarla karşılaşabiliyorum insanları engelli engelsiz diye ayırt etmekte hiç tarzım olmadı şimdiye kadar,hepimizin içinde azıcık şeytan var zaman,zaman ortaya çıkıp bu sen değilsin dedirtiyor,o şeytanı dinlemek yerine yine içimdeki meleğin sesine kulak verip gereksiz kuruntuya kapılma toparla kendini diyerek silkeleniyorm ister polyana desinler isterlerse gargamel, öteki değil hayatın içindekiyim..:)
 
Öteki olduğumuzu biliyoruz bizler.. Zaten bunu içinde duymamak mümkün değil.. Toplum bunu hissettiriyor bizlere.. Yaptıkları ile hissettiriyor..İş isterken, eş seçerken, eğitim alırken,
Para verirken, sosyal statü verirken vs vs.. Yapmadıkları ile hissettiriyor.. Yaşamın her alanı biz yokmuş gibi düzenleniyor..

Bunları biliyoruz.. Ancak biz fiziksel ötekiler arasında, olaylara ortak bir tavır, ortak bir duygu, ortak bir refkleks gelişemiyor.. Burada bunu anlatmaya çalışıyorum.. Galiba kültürel bir şey bu.. Dün akşam umutlarım iyice azaldı..Anlatayım;

Sezen Aksu konserine gittik.. 5-6 tanede engelli arkadaşımız vardı..
(Sezen benim için ayrıdır.. Herkese ulaşabilen, herkesin kendisine ulaşabildiği bir ruhtur..Bütün bunları ise çok basit bir yolla yapar.. Saklamaz, korkmaz, utanmaz ve çırılçıplaktır.. Bu düşünsel ve yaşamsal çıplaklığı herkese ulaşmasını sağlar.. Her içinde çıplaklığı arayan onda bulur kendini.)
Bu engelli arkadaşların kaprisleri, hareketleri, çığırtkanlıkları ve arsızlıkları onların etrafında olan yüzlerce kişiyi ve görevliyi bezdirdi..
En başta beni.. Çünkü ben oraya Sezen’e gelmiştim.. Onlar yüzünden O’nunla olamadım..

Ya onlar? Bilmiyorum.. Bildiğim Sezen’e gelen O’nu dinler.. Tek diyebildiğim bu..
Şimdilik o kadar açlar ki hayata karışmaya, o kadar açlar ki, o açlık beni korkuttu diyerek
sözü bitiriyorum.. Kendini beğenmişlik diye de adlandırılabilir bu yazı.. Ancak ortak refleks
koyamama gerekçelerinden biride bu değiil mi zaten?
 
Türkiye Sakatlar Derneği’ne 1990 yılında geldim. Öyle bir düşüm vardı ki, tüm sakatlar hep bir araya gelip bir güç birliği oluşturacaktı. Sonra da tüm Türkiye’de yer yerinden oynayacaktı.

Tabii ki, bir düş kırıklığı yaşadım. Düşündüklerim yaşamla uyuşmuyordu.

Ötekileştirilmek, dışlanmak ya da ayrımcılığa uğramak olarak kabaca tanımlanabilir.

Kuyucak’ın duygusal ve fiziksel ötekiler ayrımını neye göre, hangi benzerlik, hangi aynılık, hangi nitelik, hangi bağıntıya göre yaptığını anlamadım. (Artık soru sormayı bıraktım. Yanlış anlaşılıyorum çünkü. En iyisi öznel düşüncemi söylemek.) Bu ayrım bana pek flu geldi.

Kadınlar bu ülkede ayrımcılığa kadın olduklarından dolayı uğruyor. Burada cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor. Türü insan.

Engelliler, bir organları yok ya da o organları yeterince görevini yapamıyor diye ayrımcılığa uğruyorlar. Türü insan.

Etnik köken, insanların dil, renk gibi farklılıklarından dolayı ayrımcılığa uğradıklarını belirtiyor. Türü insan.

Yani, hepsinde ortak nokta insan türünden gelmeleri…

Peki ortak noktası insan olan bir tür,(!!!) neden ayrımcılığa uğruyor?

Bunun başında bizlere dayatılan belli kimlikler, belli modeller gelmektedir.

Sonra da her kimlik ifadesi, onun karşısına bir başka kimlik olarak çıkartılıyor. Böylece her ikisi de birbirlerini meşrulaştırıyor.

Artık ortada şu durum vardır. Birbirlerinden ayrı olan, birbirlerini dışlayan kimlikler.

Kimlik insana tözcü bakışın sonucudur. Bu bakış açısı insanı daraltır. Gelişimini durdurur.

Kimlik günümüz dünyasının ekonomik, toplumsal örgütlenmesine uygundur. Onun için sürekli insanlara pompalanır.

Bir insan kendine verilen kimlikle özdeşleşirse ne olur?

Ben bana uzatılan kimlikle yıllarca kendimi özdeşleştirdim. Yani yıllarca sakat kimliğimle sakat gibi yaşadım. Bir gölge gibi taşıdım o sakatlığı…

Öyleyse, insan kimlik hapishanesinden kurtulmalıdır. Sonra da insan, kendisini insanlaştıran, insanlığa bağlayan değerleri içselleştirmelidir.

İnsanlaşma ne demektir? İnsan türünün biriktirdiği ortak değerler ışığında kendini oluşturarak insanlığa, insan türüne katkı yapmaktır. Kimlikle insan insanlaşamaz. Önemli olan kişiliğimizdir.

İnsanlığa bölen her türlü ayrımcılığa karşıyım. Yine bu sitede olup ayrımcılığa uğrayıp homoseksüel/biseksüel olanları bombardımana tutanları da gördüm. Bir türlü aklım almadı bu dışlamayı… İnsanların cinsel seçimi hiç kimseyi ilgilendirmez. O onun seçimidir.

Bu ayrımcılıklar küreselleşme ile birlikte daha fazla su yüzüne çıkarılmıştır. Kimlikle özdeşleşen insan , sürü insanıdır. Özgür bir gelecek ancak kişilikli insanlarla kurulabilir. Sürülerle değil.
Kişiliğin yitirilmesi insanlığımız yitirilmesidir. İnsanlık değerlerinin yitirildiği bir toplumda neyi, nasıl konuşacağım? Neyi anlatacağım?

Kültürel kirlenme her yanda. Bunun sorumlusu kim? Egemen olan dünya görüşü insanlığı bölüp parçalarken hepimize düşen görev bu kirlenmeye dur demektir.

Yaşam akıyor. Yaşam akarken tabii ki, bir değişim içindeyiz. Önemli olan biz kendimize nasıl bakıyoruz sorusudur. Eğer ben kendimi sınırlanmamış duyumsuyorsam, o sınırlar yoktur. İşte itici güç buradadır.

Ben öteki değilim. Beni ben yapan niteliklerim önce insan olmamdır. Birleştirici güç, insan olmaktır.

Neden birleşemiyoruz sorusu ayrı bir forumun konusu olmalıdır.
 
Tabi anlatırım Monalisa..

Tüm ayrıma uğrayanları ikiye ayırdım ben..
-Fiziksel özelliklerinden dolayı ayrıma uğrayanlar Sanırım bu en büyük kütleyi tek tek tarif etmeye gerek yok.. Bu kütle toplumun yaptıkları ve yapmadıkları ile en fazla öteki aslında.. En ezilen, en eğitimsiz, en yoksulu..Evlerde hapis..Vatandaşlık haklarına ulaşamıyor..
Ancak fiziksel ötekiler arasında duygu bütünlüğü yok.. Kültürel bütünlük yok.. Bu en fazla öteki sayılan en büyük kütle bir ezilmişlik dışlanmışlık duygusu etrafında toplanamıyor.. Onlar aksine herkesten fazla milliyetçi, dindar ve ortalama yaratılan insanın kafasına doldurulan her şeyin daha ateşli savunucusu.. Bu en büyük öteki kütle, ötekilik temelinde duygu taşıyamadığı için, öteki bile sayılmaz benim gözümde.. Öteki olduğu duygusundan bile
yoksun bu kütleye o yüzden öteki bile diyemiyorum ben.. Olsa olsa fiziksel ötekidir bunlar.. Ancak ruhsal olarak öteki değiller.. O yüzden ortak refleksleri olmaz.. Olaylara ortak bakışları, ortak kültürleri olmaz..Ortak bilinçleri olmaz..

-Diğer tüm öteki sayılanların ortak özelliği ise, kültürel olmasıdır.. Duygularında öteki olduğunu bilirler.. Ortak bilinçleri , kültürleri ve ortak refleksleri vardır..
Her öteki sayılan gurubun kendi içlerinde oluşan, kendilerine ait dilleri, edebiyatı vardır ve ortak duyguları gelişmiştir.. Öteki sayıldıkları kimliğe karşı kendileri yeni bir kimlik geliştirmiştir..Dil geliştirmiştir..Gelenek ve yaşam tarzı geliştirmişlerdir.. Siyasi görüş ve ortak politikalar geliştirmişlerdir..Örgütlüdürler..

En acı olan burası işte; Bir alevi örgütü, bir gay örgütü, bir kadın kuruluşu, bir roman derneği kendini öteki sayan toplumdan yardım istemez.. Bize yardım edin diye yalvarmaz..

Fiziksel ötekiler bu bilinçte olmadığı için, o yüzden ötekilikleri sadece fizikseldir.. Gereklimi kendini öteki saymak? Hep bunu sorgularım ben.. Ortalama sayılanların içinde gelişmek, düşünmek, mücadele etmek yanlış olur mu hiç.. Ancak Onlar almıyorlar ki içlerine..
Öteki sayıyorlar.. Ortalama insanların posası olmaktansa, duygusal ötekilerin en büyüğü olarak ötekiler içinde yerimizi almalıyız bizler.. Onlar gibi yaparak.. Gerektiğinde birbirimizi taşıyarak..Bunu diyorum..


----------

Haydi bir adım daha ileriye gidelim..
Fiziksel ötekilik kölelik kültürüdür aslında.. Kölelik kültüründeyse;
Daha iyi köle olarak, bir şey koparma, kendini diğer kölelerden daha iyi köle olduğunu gösterme vardır.. Kölelik kültüründe kölelikten kurtuluş yoktur..İşte tam anlamıyla demek istediğim budur..
 
Hep birlikte bir akıl yürütme yolculuğuna çıkalım mı? Ne dersiniz? Bakalım nereye varacağız?

1) Fiziksel ötekiler. ( Sakatlar kümesi)
2) Duygusal ötekiler. (Kadınlar, kürtler, aleviler, zenciler, çingeneler, homoseksüeller v.s. v.s. )

Yukarıda söylediğimiz her sözcük tümel bir kavram. Biz soyutlama yaparak belli nitelikleri bir çokluğa yüklüyoruz. Böylece çevremizdeki varlıkları, nesneleri kategorileştiriyoruz.

Benim bildiğim kategorileşme yaparken varlıkları diğerlerinden üç ayrı anlamda ayırıyoruz.

Genel anlamda ayrım, birşey, herhangi bir başkalıkla ayrı olduğu zaman ayrıdır. Örneğin, Monalisa Kuyucak’tan ayrıdır. Çünkü o başkadır. Özel anlamda ayrım, bir şey, kendinden ayrılamayan bir ilinekle (parçayla) başkasından ayrıldığında ayrıdır. Örneğin, Monalisa’nın gözlerinin kahverengi olması böyle bir ayrımdır.
Bir de özgül ayrımlar var. İnsan, akıllı olmasıyla attan ayrıdır.

1.ve 2.ayrımlar onu nitelik yönünden değiştirir. Özgül ayrımlar ise, onu tümüyle başka yapar.

Şimdi yukarıdaki kategorileştirmeye gelince…

Gerek sakatlar, gerekse kadın ve kürtler, gerekse diğer kümelerin ayrımları, yalnızca nitelik yönündedir. Aslında hepsinin özleri aynıdır. Özleri aynı ise, birinin diğerinden farkı yoktur. Farkları yoksa, duygusal ya da fiziksel ötekiler diye ayrılamaz.

Kaldı ki, fiziksel ötekiler arasında bir duygudaşlık yok demek bir genelleme yapmaktır. Öyleyse niye buradayız? Yine ben Sakatlar Derneği’ne gittiğimde ortak yaşanmışlıklar ya da ortak duygulanımların insanları birbirlerine yaklaştırdığını gördüm. Dernekten kopamayışımın bir nedeni de oydu. Orada kendimi çok rahat ve huzurlu duyumsuyordum. Yine ben kendim, başka kümelere, başka topluluklara katıldığım da, sakat olmanın zorluklarını yaşadım yaşamasına ama beni bağırlarına bastıkları zamanlarda oldu. Önemli olan kendi duvarlarımızı kendimiz örmemek.

Ama niçin örgütlenemiyoruz sorusunu irdeyelim başka bir başlıkta. Ya da bu konu çok irdelenmiştir belki de.

Ben sizin kültüre yüklediğiniz anlam dışında bir anlam yüklüyorum kültüre.

Kültürün tanımı çok basit.

Kültür, insanın yarattığı her şeydir.

Biz henüz köylü kültüründeyiz. Köylü toplumu olmaktan kurtulamadığımız için modernleşme olmadı. Bundan dolayı bir adım öteye geçip kırmızı çizgileri aşamıyoruz.

Ben kendimi "öteki" olarak kabul etmiyorum. Ama kadınları da, zencileri de, homoseksüelleri de v.s. v.s.

Eğer, bu tür kümelere ayrımcılık uygulanıyorsa bununla mücadele etmeliyiz diye düşünüyorum.

Bunun için bu sitedeyim. Bunun için derneğe gidiyorum. Katıldığım topluluklarda engellilerin sorunlarını bunun için anlatıyorum. Çünkü, toplum bizleri tanımıyor.
 
Durun bakalım.. O kadar hızlı gitmeyin..:) Ayaklarınız yere bassın.. Kafaya göre kategorileştirme yapılmaz.. Tanımlamaların bir sistem içinde olması gerekir..

Dün akşam hazırladığım, henüz tamamlayamadığım:eek: yazının bir bölümünü aktarayım:


Hasanım, bize en yakın grubu unutmuşsun: Yaşlılar.. Onlar da bizcileyin "görünmez" (!) olduklarındandır herhalde.. Yüksek kaldırımlardan dolayı sokağa çıkamayan, asansörsüz kamu binalarına giremeyen, merdivenli bankamatiklerden para çekemeyen insanlar grubu..


Sen fiziksel ve düşünsel diye ikiye ayırmışsın. Ben "somut" ve "soyut" diye ayırmak istiyorum izninle.. Bir de "tarihsel" açıdan bakmak istiyorum..

Ekonomi ile ilgili öğrenim görmüş olanlar bilirler. Ekonomi üç ana başlıkta incelenir: Mikro, makro ve uluslararası.. Mikro ekonomi: bireysel, makro ekonomi: kamusal ekonomi ile uğraşır. Ötekinin adı üzerinde zaten.. :)

Şimdi sevgili Monalisa:
Peki ortak noktası insan olan bir tür,(!!!) neden ayrımcılığa uğruyor?
demiş..

Emperyalizmin bir "divide et impera/böl ve yönet" politikası vardır, bilirsin.. Buna uluslararası dedik! Bunun Makrosu; AYRIMCILIK, mikrosu; ÖTEKİLEŞTİRME oluyor.. Yani birey/kişi/insan ancak ötekileştirme yapar, ayrımcılık yapmaz/yapamaz.. Yapsa bile kimse iplemez.. :D Ayrımcılığı: Devlet(kamu organları)/tüzel kişiler, kısaca otorite sağlayan kurumlar yapar.. Bunun altını çizdikten sonra gelelim soyut ve somut gruplara..

Kuyucak belirtmiş ama ben sınırlarını bir daha çizeyim: Kadın, çocuk, yaşlı, engelli ve ırksal ayrımlar SOMUT ötekileştirme/ayrımcılık başlığı altında incelenebilir.. Çünkü karşıdan görerek onun NE olduğunu anlayabiliriz.. (Irksal ayrımda bu pek kolay olmasa da Zenci, Uzakdoğulu, Kızılderili vb. ayrımı kolaylıkla yapılır, sanırım)

SOYUT ayrımda ise; bireyin kendi istemi dışında NE olduğunu anlamak olanak dışıdır! Yani söylemezse, yazmazsa, hangi gruptan olduğunu belirtecek bir üniforma, giysi vb. takmazsa, taşımazsa kim, nasıl anlayacak?

Devamı gelecek..;)
 
Billur gibi bir bilinciniz varmış Baben.

Sizi tanıyanlar öyle diyor... Başkalarının sizi böyle tanımlaması güzel bir duygu olmalı... Bilginin karşısında el pençe durmaya hazırım. Kafamıza göre kategorileştirme yapmak ne haddimize düşmüş. Yalnızca neyi bilip neyi bilmediğimi araştıyorum ben kendi adıma.

Bu anlamda söyleyeceklerinizi merak ediyorum. Siz noktayı bir koyun hele... Durmamız gereken yerde düşünürüz elbette...
 
:eek: :eek: Diyenlerin ağzına sağlık.. Utandırmamaya çalışmalıyım onları..

Aslında, hepimiz bir şeyleri araştırıyoruz, hepimiz eksik bilgilerimizi tamamlamaya çalışıyoruz, "hepimiz monalisa'yız" yani..:p


"SOYUT ayrım"da kalmıştık..

Duygusal ya da düşünsel diyebileceğimiz bu "ötekiler" grubuna ben eşcinselleri de eklemek istiyorum. Lâkin bu öyle bir grup ki.. Sınıflandırmak/kategorize etmek ötekinden hem daha güç, hem daha kolay! :) (Bunu daha sonra açacağım..)

Bu gruba; ideolojik, dinsel, ulusal, meslekî ve cinsel tercih ayrımı yapılan grupçukları katabiliriz..
Yani söylemezse, yazmazsa, hangi gruptan olduğunu belirtecek bir üniforma, giysi vb. takmazsa, taşımazsa
demiştim.. Bireyin ideolojisini, dinini, milletini, (işyerinden uzakta ve sivil halde iken) mesleğini ve cinsel tercihini belirtmezse, anlamak hayli zordur! Bazı önyargılarla ve tahmin yoluyla bir takım çıkarımlar yapılabilinir belki..

Ve şunu da ekleyim: Evrensel boyutta ele aldığımızda herkes ÖTEKİ! :) Çünkü; dünya üzerinde din, ideoloji, millet vd. sayısı ibadullah! :) Hıristiyan Müslüman'a, Müslüman Hıristiyan'a; Sosyalist liberale, liberal sosyaliste; Türk Yunan'a, Yunan Türk'e; GÖRE öteki! Tam bir "görecelik" var..

Bu günlük de bu kadar.. İzlemeye devam edin.. :)
 
Sevgili Baben..
Bu başlığa katkılarının olacağını zaten umut ediyordum, bekliyordum.. Senin bu konularda olan birikimlerin elbet hepimize yol gösterecektir.. Açıklaman dileğiyle birkaç soru soracağım;
-Ayrıma uğrayanlar ötekidir bana göre.. Çünkü otorite onların ayrıma uğratılacağına karar vermiştir ve ince politikalarla nasıl öteki oldukları ‘’kanıtlanmıştır!’’.. Otorite olan öteki yaratmak zorunda mıdır? Ötekileştirme sınıfsal temelde ekonomik paylaşımı kolaylaştırmak ve kolay yönetmek içinmidir yoksa ruhsal bütünlüğü sağlamak için ortak düşman yaratmak için
midir? Malum ötekilerin hepsi ‘’dış mihrakların iş birlikçileridir’’..
-Bu başlığı açarken ayrıma uğrayan ötekilerin dökümünü yapmaktan çok, fiziksel ötekilerin farkını anlamaya çalışmaktı.. Bu bakış açısı ile; Yaşlılar konusunda haklısın.. Ancak her kes yaşlanacağı için sorunlarımız ortak bile olsa onları öteki saymakta tereddütlüyüm.. Onlara yapılanları az gelişmişlik olarak değerlendiriyorum..
Zenciler ve Kızılderililer konusunda ise belki fiziksel olarak haklısın ancak benim dediğime cuk oturan bir bakış açısıydı onların durumu.. Bu gün Dünyanın her yerinde zenciler ayrıma uğradıkları otoriteye karşı bir zenci bilinci geliştirmişlerdir.. Bu bilincin içinde edebiyatı, müziği, ortak siyasi dili ve ortak yaşam kültürüyle hiçte öteki olmanın ezikliğini yaşamazlar..

Birde bu yüzden değerlendirseniz diyorum.. Ötekilik bilinci fiziksel ötekilerde gelişmiyor..
Gelişmediği için örgütlü değiller.. Zaten örgütleri de yardım toplayıp yardım etme derdinde..
 
Sevgili Ensar,

Kağıt üzerinde sınıflandırmak/kategorize etmek Ötekileştirmek değildir! Ötekileştirmek, dışlamak eylemi hayata geçirilmesi ile, sonra başlar.. Engelliler sakatlık grupları ve oranları dolayısıyla birbirlerini dışlıyorlar mı, yoksa birlikte hareket edebilmek için çeşitli platformlarda (burası gibi) buluşuyorlar mı? Ona bakarız.. :)


Sevgili Kuyucak, Tam da o noktaya gelmiştim.. Ayrışmanın nedenleri ve tarihsel süreci anlatmaya çalışacaktım.. Sen sordun.. İyi de ettin.. Bu gece uzun olacak..:)
 
Duygusal ötekileştirilenler arasında acayip bir ortak refleks göreceksiniz.. Hemen hemen her konuda ortak düşünüp ortak tavır koyabilirler..
Fiziksel ötekilerin ortak bilinci oluşmamıştır daha.

Demiş Kuyucak, bence bu söylem fiziksel ötekileri sakatlar olarak anlarsak doğru bir tespittir.
Duygusal ötekileştirilenler gurur duyarlar kendileriyle, alevi alevi olmaktan gurur duyar örneğin vs vs çoğaltılabilir örnekleri. Bu yüzden, yani kendini benimsediğinden diğer yoldaşlarınıda benimser ve ortak paydada buluşmaları kolaylaşır.
Fiziksel ötekilerde ise durum tam zıttıdır. Yani o hiçbirzaman gurur duymamış hatta nefret etmiştir bulunduğu yerden. Kimse "vay be nasıl sakatım ama, ohh iyiki de sakat oldum yada iyiki de sakat doğmuşum demez" sakatlık kimse için sevilen bir durum değildir, Burada duygusal ötekilerde bulunan o özdeşleşme duygusu da yoktur haliyle, niye olsun ki, bir grupla özdeşleşme o grupla anılmaktan gurur duymakla olur.
Velhasılı belli etsede etmesede herkes nefret eder sakat olmaktan, nacizane ortak bilincin oluşmama sebebi olarak bunu görmekteyim, çok sığ gibi görünsede bazılarına bu sebep:)
 
Yaklaşımın, doğru ama tam öyle değil Özlemcim,;)

Çünkü ben bir adım daha gittim ve fiziksel ötekilere kadınları, çocukları, zencileri vb. de kattım.. Kuyucak şimdi "zenciler ortak paydada buluşuyor, engelliler niye buluşamıyor? Onların başı kel mi" diye soruyor anladığım kadarıyla.. ;)

Yanıtı bir sonraki mesajımda.. :)
 
[FONT=Verdana]Şimdi biriniz ötekileri, duygusal ve fiziksel ötekiler diye ayırmış. Diğeriniz, somut ve soyut ötekiler diye ayırmış. [/FONT]

[FONT=Verdana]Biliyorum, Baben’in daha söyleyecekleri var. Ama ben bu tartışmanın nereye gideceğini merak ediyorum. Daha doğrusu, ötekileştirme/ayrımcılık, emperyalizmin demokrasi maskesi adı altında böl-yönet-sömür stratejisinin bir parçası ise, neden en başta ayrımcılığa karşı çıkmıyoruz da, bu ayrımcılığı keskinleştirmeye çalıştığımızı anlayamıyorum. Belki çözümleme yapmaya çalışıyoruz diyeceksiniz ama ben bu çözümlemenin en başta yanlış olduğunu düşünüyorum. Yanlış yolda doğrular aranmaz çünkü... Bu sınıflandırmaları toptan red ediyorum. [/FONT]

[FONT=Verdana]Hele hele bu ayrımcılık, küreselleştirme maskesiyle üstü örtülüyor ve medeniyetler çatışması ya da çok kültürlülük gibi tartışmalarla içi dolduruluyor ise, neden ben neyim, sorusu yerine biz neyiz sorusunu soruyoruz. [/FONT]

[FONT=Verdana]Baben ötekileri, somut ve soyut diye ayırmış. [/FONT]

[FONT=Verdana]Somut kavramlar, varoluşu kendi başına olan varlıklardır. Masa, ben, sen, o. Soyut kavramlar ise, gösteremediğimiz kavramlardır. Çirkinlik, güzellik, demokrasi, aşk, sevgi gibi. [/FONT]

[FONT=Verdana]Örneğin, kadın kavramı genel bir kavramdır. Kadın, yalnızca görünümüyle mi ötekileştirilmektedir? Hayır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Yine, engelli yalnızca görünümüyle mi ötekileştirilmektedir? Hayır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Yoksa her iki kümeye de birtakım özellikler yüklendiği, birtakım roller verildiği mi için mi? Bu özellik yükleme ya da roller soyut değil mi? [/FONT]

[FONT=Verdana]Kadına yüklenen roller erkek egemen toplumun ideolojisi değil mi? Bu ideoloji soyut değil mi? Öyleyse, somut ötekiler kümesine nasıl giriyor? [/FONT]

[FONT=Verdana]Eşcinseller ya da cinsel kimliği farklı olanlar, dış görünümleriyle ya da davranışlarıyla bir toplum içinde kendilerini belli etmiyorlar mı? Nasıl soyut kümenin içine giriyor? [/FONT]

[FONT=Verdana]İdeolojisi, inanç, milliyet bir insanın davranışlarıyla, tutumlarıyla, eylemleriyle, sözleriyle ortaya çıkmıyor mu? İnsanın belleğinde tasarladığı bir şey soyut olabilir. Ama o düşünce eyleme döküldüğünde artık o dışlaştırılmıştır. Yani, somutlaşmıştır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Kavramlar da böyledir. Sınırlar, o kavramın içeriği belirlenince o kavram somutlaşır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Bugün küreselleşen dünyada insanın evrensel ilkeleri yerine toplumların kimlikleri, kültürleri ön plana çıkartılıyor. Akıl arka plana itiliyor. [/FONT]

[FONT=Verdana]Ben ve ben olmayan tözlerini ortaya atan Dekart’tır. İşte onun yaptığı bu ayrım, öznenin kendisinden farklı olan dünyaya yabancılaşmasını doğurmuştur. Parçalanma, insanı insanlıktan çıkarmıştır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Ayrımcılık, dil, din, gelenekler, örf ve adetler, ekonomi, devletlerin kültürel evriminin ürünüdürler. Bugün, yapılması gereken, üstümüzdeki bu maskeleri atmamızdır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Önce insanım. Sonra…….. diyebilmektir asıl olan. [/FONT]
 
Kağıt üzerinde sınıflama yapmak ötekileştirmek değilse niçin yapıyoruz o sınıflandırmaları?

Düşünce, kavramlarla başlar.
 
Ben sınıflandırmaları niçin yapıyoruz diye sordum. Yapmak başka var olması başka. Ben ne yazıyorsunuz diyorum. Siz bana çiziyorum diye yanıt veriyorsunuz::))))
 
Daha önce ki yazımda "fiziksel ötekileri sakatlar olarak anlarsak" demişim. Sanırım sakatlık fiziksel ötekiliğin bile ötesinde, "öyle ötede öyle ötede ki" kimse o yerde olmak istemiyor,

Sevgili Baben fiziksel ötekilere kadınlar zenciler vs... yi de dahil etmiş. Burada örneğin kadınlar için söylersek ben "genelde" kadınların bir erkeğe şöyle imrenerek bakıp da ahhh keşke erkek olsaydım dediğini duymadım yada çok ender durumlarda duymuşluğum vardır. Ama istisnasız her sakat "sağlıklı ve sağlam" birine bakarak onun gibi olabilmeyi aklından geçirmiştir ve kaldı ki çoğu kezde bu durumu dillendirmiştir.

Diyeceğim odur ki bu sakatlık yere göğe sığmayan öyle tukaka menem bişeydir ki ben öteki değilim bile diyemessiniz, öteki bile olamamışsınızdır çünkü:( Hal böyleyken nasıl ötekileştirilmiş bilinç oluşmasını bekleriz ki:((
 
Öteki-beriki-diğeri;
Ötekileşmek; kim ister öteki olmayı. Çünkü öteki olmak normal değildir. Yada toplumun normal saydıklarından olmamaktır.
Diyelimki; bir maçoya göre kadınsan ötekisin.
Heteroseksüelsen gayler-lezbiyenler senin için öteki.
Aşırı milliyetçiysen diğer etnik kökenliler öteki.
Yani aşırı ise herşey öteki olup çıkıverirsin.
Hadi sakatlarıda bu guruba koyalım ve ötekiyiz diyelim.
Ama nasıl oluyorda çocuklar da fiziksel ötekilerin içine giriyor sevgili Baben hiç anlamış
değilim ne demek istediğinizi.
Galiba şu öteki olmak durumu biraz kavram karkaşasına döndü.
Önce ; kim öteki, kim beriki ,kim kendini öteki görüyor bunu koyup daha sonra
ortak payda nedir? kimler ortak payda da buluşur? yada nasıl ortak payda da buluşur?
bunu konuşmak gerek.
 
Sınıflandırmayı ben yapmıyorum Ensar-Egrek ,sınıflandırmayı zaten toplum yapıyor diyorum.
Örnek:
Ben bir kadın olarak nasıl bir kadına öteki derim de sınıflandırma yapabilirim ki.
Sanırım ne demek istediğim pek anlaşılamadı.
 
Bu tartışmaya katılmak için biraz geç kaldım. Bir yandan güzel havalar, bir yandan aşırı yoğun forum işleri... Neyse, nerden dönülse kardır diyorum :)

Tatışmayı okurken, http://www.engelliler.biz/forum/ayr...r-seydirin-sorunsallastirilmasi-tartisma.html ve http://www.engelliler.biz/forum/ayr...ruplarin-ve-ayrimciligin-kokeni-tartisma.html konularını anımsadım.

Baben'den başlayayım istiyorum önce. Somut-Soyut ve Ayrımcılık-Ötekileştirme ayrımlarına katılmıyorum. Daha doğrusu, insana dair bir özellik belli olsa da olmasa da, insan bir özelliği dolayısıyla fiili olarak mağdur edilse de sinsi sinsi alt sınıf olarak görülüp uzağında kalınsa da bence fark etmez. Hepsi aynı derecede haksızlık, edepsizlik ve zulüm içerir bana göre.

Ayrıca, bu tür ayrımlarda "kendini gizle, sorun yaşama" iması da vardır. Yani, insana, olduğu halini, onu kendi-yapan kimliğini gizlemesi için bir dayatma/baskı var bu somut-soyut ayrımında. "Gizle(n), yoksa karışmam!". İşte, dışardan bakınca belli olmayan (ateistlik, dindarlık, cinsel kimlikler vb.) haller her zaman gizliliğe mahkum ediliyor. Bu, apaçık olarak başkaları üzerinde iktidar kurmak değil de nedir?

Ayrımcılığı gerçek kişilerin değil tüzel kişiliklerin yapabileceğine de katılmıyorum. Devlet de yapar, kurumlar da, mahkemeler de, bireyler de. Herkes yapar. Nitekimonun için TCK'da ayrımcılık suçu tanımlanmıştır ve kişilere hapis cezası öngörülmüştür.

Bir de, nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum ama, beceremezsem, soru-cevaplarla yine denerim...
Her şeyi kategorize etmek, evet, postmodern dönemin bir ürünüdür. Evet, insanların (aslında her şeyin) sınıflandırılması ve/fakat sonra bu sınıflandırmalara değerler atfedilmesi şüphesiz kötüdür. Ama, insanların hallerini gizlemelerini ima eden, "kategorileştirme kötüdür" veya "kapitalizmin böl ve yönet düsturuna hizmet etmektir" demek, faşizmin tektipleştiriciliğine göz kırpmak demek değil midir?
Alevilerin -hala bile- alevi olduklarını gizlemeleri midir "kapitalizmin böl yönet" tuzağına düşmemek? Başörtülü kızların üniversite kapılarından geri çevrilmesi, TC vatandaşı Ermenilerin gündelik yaşamda Ermenice isimlerini kullanmayıp Türkçe isimler uydurması, insanların ana dillerini konuşamaması mıdır "tuzak"tan kurtulmak?

Kimliklerin özgürce görünür olabilmelerini savunmak ve aynı zamanda kimliklere değer(sizlik) atfetmeyi reddetmek doğru olan değil midir?

"Kişisel olan politiktir". Beni ben yapan özelliklerimi gizlememi, ancak o halde toplumsal alandan dışlanmayabileceğimi ima eden bir tektipleştirmeye temelden karşı çıkarım. Kendimi nasıl tanımlıyorsam, neyi kimliğim olarak üstüme alıyorsam, neysem, nasıl görünmek ve olmak istiyorsam, oyum.

***
kuyucak'ın, "Yahu bu sakatlar neden politik olamıyor" sorusu bence de çok önemli. Ve ozlemckla'nın, "çünkü sakatlık gurur duyulacak bir durum değil" ifadesinin de kuyucak'In sorusunu anlamlandırdığını düşünüyorum.
(yine http://www.engelliler.biz/forum/ayr...r-seydirin-sorunsallastirilmasi-tartisma.html konusu)

Sakatlığın kötü bir şey olduğu, sakat olmanın zaten anormal olduğu önkabulü her halde çok kişide vardır. Sakatların birincil sorununun bu kendini sevmemek olduğuna inanıyorum. Olduğun hali sevmiyorsan, o halinin "kötü" olduğu vaazlarına kaptırmışsan kendini, ne politik olabilirsin, ne de kendin olmanın gururu ile sana tacizde bulunan iktidar odaklarına karşı dikelebilirsin... Kendini sevmeyen biri kendini "savunmayan" biri, başkalarını sevip savunabilir mi?

Bu baskılanmanın sakatları -kuyucak'ın sorunsallaştırmaya çalıştığı gibi- çoğu zaman pasifize ettiğini ve daha da beteri, iktidardakilerin taklidi haline dönüştürdüğünü düşünüyorum. Her fırsatta "ben de sizler gibiyim" diyebilmek için hazır kıta bekliyor bu kişiler. A mı ezilecek, beraber ezelim. B'den nefret mi edilecek, beraber edelim... Yeter ki beni de alın aranıza. Ben de sizdenim. Bu kahrolası bedenim yüzünden beni dışlamayın...

"İktidar sahibi sizi ayaklarıyla eziyorsa, onun ayaklarından hastalığı kaparsınız". Kaptıkça da taklit olmaya ve asıllara yaranmak için başkalarını ezmeye başlarsınız. Bi nevi tetikçi suretler...
 
Öteki olmak çok da kötü bir şey değil aslında...Egemen inaçtan olmamak ya da engelli olmak benim için çok da kötü bir şey değil...3 kez ötekileştirilmeme rağmen,farklı olmak bana daha cazip geliyor...Öteki olmakla kimliğimin daha sağlam olduğunu düşünüyorum...Farklı olmak,sıradan olmaktan daha iyidir bana göre...;)
 
Şimdi önce Ensar’ın sorusundan başlayayım. İnsan çevresindeki varlıkları anlamak ve anlamlandırmak için sınıflandırmalar yapar. Böylece çevremizdeki nesneler ya da varlıklar arasındaki kategorisel ilişkilerini gösteririz. Var olanların niteliklerini belirleriz. Ardında da sınıflandırırız. Onları böleriz.

Eğer böyle yapmasaydık belleğimiz arap saçına dönerdi. Düşünsenize, soyutlama yapmamış olsaydık, her nesnenin ayrı bir adı olacaktı. Örneğin, meyve ya da sebze deyince belleğimize o kategoriye giren yiyecekler gelir.

Bu anlamda kategorileşme gereklidir. Ancak, sosyolojik anlamda kategorileştirmenin asıl tehlikesi, belleğimizde oluşturduğu önyargılar, öznel değerlendirmeler, genellemeler, özellik yüklemelerdir. İşte kötü olan budur.

Ben bu tehlikeye dikkati çekiyorum. Felsefi anlamda insanı incelediğimizde ve günümüze geldiğimizde 1990 yıllardan sonra kimlik politikalarının ön plana çıkartıldığını düşünüyorum.

Akıl ikinci plana itildi. İnanç, mezhep, etnik köken birinci plana çıkarıldı. Böylece gizli gizli bir psikolojik savaş başlatıldı. İnsanlığı bölen, insanları birbirine düşüren ırkçı, milliyetçi, dinci kimliklerle karşı karşıyayız. Bu tür kimlikler, insanı dondurur. Örneğin, bir müslümanla konuşurken Kuran’ı, bir hiristiyanla konuşurken İncil’i, bir Yahudi’yle konuşurken Tevrat’ı eleştirebilir misiniz? Çünkü, o insanın kutsal, tartışılmaz alanları vardır. Onlara dokunulamaz. Düşünce dünyası donmuştur.

Etnik kimlik de bir yaftadır. Hiç kimsenin ben Türk’üm, ben Kürt’üm demesine karşı değilim. Fakat siz Türklükle ya da Kürtlükle kendinizi özdeşleştirdiğinizde kendinize bir şey bırakmazsınız. Kendi tekliğinizi yitirirsiniz. Ben Türk ya da Kürt ya da İngiliz olmadan önce insanım.

Ben önce insanım.

Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ırk, hangi renk, hangi dili konuşursa konuşsun eğer orada insanlar katlediliyorsa, insanlar sömürülüyorsa, işkencenin, sömürünün, zulmün karşısındayım. Hiçbir ayrım gütmeden…

Kimlik kavramı, bir insan ya da bir küme için kullanılır. Ama tüm insanlar için geçerli bir kimlik olamaz. Evrensel bir kimlik olamaz. Kimlik, ancak insanların bir parçasını içerirse kimlik olur. Kimlik, insanın doğduğu yerde hazır bulduğu ayrımlardır. Bu nedenden dolayı, Alevi, Sünni kimlikleri insanları daraltan ayrımlardır. Niye insanlar kimliklerini ön plana çıkartıyor ki… Yoksa, insanların hangi mezhepten oldukları hiç de ilgilendirmez beni.

Gizlenmesin kimse… Herkes açık açık ne olduğunu söylesin. Niye gizlenme gereği duyuyor insanlar? Çünkü önyargılarımız var değil mi?

İnsanı insan yapan nitelikler, onun kimliği değil, kişiliğidir bana göre… Kimlik ve kişilik karşıt kavramlardır. Kimlikle sürüleşen insan rüyadadır.

Bu sakatlar niçin politik olsunlar?

Sakatların birleşememesinin temelinde bir hiyerarşi yok mu? Konfederasyon, federasyon, genel merkez, şubeler… Nasıl da ellerimizi kollarımızı bağlamışlar değil mi? İnsan insanlaşmadan tüm kurumlar çöker. Bu yüzden de oralarda da birbirimizi yiyoruz.

Yine sakatların birleşememesinin temelinde bölünmüşlük yok mu? Körler, sağırlar, ortopedikler, zeka engelliler v.s v.s.

Sakatlık kötü bir durum tabii ki… Hangi insan sınırlandırılmayı ister? Ama benim bir organımın olmaması ya da o organımın çalışmaması beni ben yapmıyor. Beni ben yapan özgül ayrımlarım. Bu nedenle de kendimi seviyorum.

Ben de katılıyorum sakatların kendilerini sevmedikleri düşüncesine… Hergün forumlarda okuyorum. Ya da çevremde görüyorum. İnsanlar halen sakatlıklarını gizlemeye çalışıyorlar. Ya da sakatlıklarından utanıyorlar. Niçin toplumun gözünden bakıyoruz kendimize? Yaşama ve kendimize nasıl bakarsak öyle yaşarız.

Sizin söyledikleriniz sakatlarda var da sağlamlar da yok mu?

Tüm toplum böyle… Kim güçlüyse, kim erkse onun yanında el pençe durmuyor muyuz? Bence köleleştirilmiş bir toplumun hastalığı dedikleriniz… Sorun salt sakatlara özgü bir şey değil… Çok daha genel…
 
Ben insanları etiketlemeye çalışmıyorum,, Kategorilere ayırmaya çalışmıyorum.. Bu iş zaten yapılmış, yaşanıyor.. Reel olarak ülkenin gerçeği bunlar..

Ancak fiili olarak yapılan bu işin adını koyarak, bir şekilde, karşı duruş arıyorum.. Ayrımcılık yapanların bu işi yaparken ne düşündüklerinin önemi yok bence.. Hangi gerekçeleri olduğu beni ilgilendirmiyor.. İster çok iyi düşüncelerle olsun, ister ülke bütünlüğü, ister milli, ister kutsal, ister ekonomik nedenlerle olsun, yaptıkları sonucunda bir çok kişi öteki olmuştur.. Fiziksel ötekiler daha çok yapılmayan işlerle öteki durumuna düşürülmüştür.. Ülkenin geleceği planlanırken, şehirlerin planları yapılırken, eğitimin temeli atılırken yok sayılmışlardır.. Bir şekilde sakat kırım politikasıdır bu.. Çünkü ekonomik olarak pahalı işlerdir bunlar..Oysa ülkeyi planlayanların temel derdi, ekonomik büyüklüğü yandaşlarına peş keş çekmek üzerine kurulmuştur..

Biz fakir bir ülke değiliz.. Dünyanın 17.Ekonomik gücüne sahibiz.. Ancak bu ekonomik büyüklüğün paylaşımında bizlere düşen pay Dünya sıralamasında ancak 100.sıralarda olabilir.. Çünkü engellilerin önü baştan tıkanmış.. Sen öteki sayılarak, sana düşen pay ancak günlük olarak ölmeme sınırında hesaplanıp, bir lütuf olarak önüne atılmış..

Ben kimseyi kategorilere ayırmak için uğraşmıyorum.. Zorla bir bilinç yaratmaya çalışmıyorum.. Biz zaten ötekiyiz ve engellilere verilen payın nasıl hesaplandığını, nelerin kıstas alındığını ve önümüze atılan bu payın hangi duygularla verildiğini bilseniz, öteki değil
İnsan olduğunuzdan utanırsınız.. Bu kadar mı? Evet daha fazlası belki.. Onlar bizim yaşamlarımızı ekonomik bir yük olarak görüyorlar.. Sevinçlerimiz, hayallerimiz, isteklerimiz
Onlar için gider kalemi..Şehirlerin planlanması, binalara ulaşımımız hepsi gider kalemi..

Ben öteki kimliği yaratmak için uğraşmıyorum.. Biz zaten ötekiyiz.. Kafalardaki tülü kaldırıp,
oynanan oyunu anlatıyorum.. Ayrımı yapanlara ve bunun sonucu öteki olanlara hem de..

Monalisa insan temelinden uzaklaştığımı hiç hissetmedim nedense.. Aksine sen sorundan uzaklaşıyorsun olayı insan boyutuna taşıyarak.. İnsan ve insanlık öyle senin anlattığın gibi ulvi değerlere sahip değil.. Çünkü burada ötekiler ve ötekileştirenler sonuçta insan..

Alt kimliktir insanın temel nitelikleri.. Önce herkes insandır, sonra iyi insandır, sonra ülke vatandaşıdır, sonra kürt-türk’tür..Sonra Sünni –alevidir, ateisttir, sonra sağcı, solcudur,ezendir,ezilendir..Sonra galatasarylı,- fenerlidir.. Sonra engellidir, romandır vs vs..
Bu alt kimlikler çoğaldıkça insani nitelikler artar, azalmaz..

Özlem hanım siz iyi bir şey anlatmaya çalışıyorsunuz, ancak çok temel bir hata yapıyorsunuz.. Bu kutsal bir şey değil haklısınız, gurur duyulacak bir şey değil.. Ancak verilecek mücadele için gurur duyulacak şey aranmaz her zaman..Deyin ki ülkemizdeki insanların kafalarındaki çöplükler temizlenecek.. Bir şekil yeşil hareketi gibi..Çünkü biz gurur duyacak bir dava için değil, kendimizi savunma hareketi için siyasal bir bilinçten bahsediyoruz..
Şöyle sloganımız olsun isterseniz; Hiçbir şey için Yalvarmayacağız.. Bize siz yalvarın yardım edelim diye..
 
Biliyordumm.. :) Bunları yazdıktan sonra böyle yağmur gibi sorularla üstüme geleceğinizi biliyordum.. :) Ama insaf edin yaf..:p Birbuçuk parmakla klavye kullanıyorum.. :( Biraz daha sakin, lütfen.. :cool: Bütün sorularınızın yanıtı var ama sorularla aynı hızda olamıyor.. Üzgünüm :( Ve çorba gibi oluyor!:D Sıra karmakarışık oldu.. Bazı soruları görmeyebilirim.. :eek: Tekrar tekrar hatırlatılması rica olunur.. ;)


Bülentçim, şaşırtmadın beni ama üzdün.. Senden iyi komplo teorisyeni olur..:D Nereden çıkarırsın, "gizlen" iması yaptığımı, "kategorileştirme kötüdür" dediğimi.. Ben daha olanı anlatıyorum.. Olması gerekene geçemedim ki.. ;) "Vaziyet-i coğrafya"dayım yani ben.. Siz ne kadar reddetseniz de, katılmasanız da gerçek bu! Taşları doğru yerlerine koymadan satranç başlamaz!.. Önemli olan bu gerçekleri bilerek bundan sonraki yol haritasını çizebilmek.. Tabii ayakların yere basması şartı var!

TDK, "Somut" karşılığında diyor ki:
somut
sıfat
1 . Varlığı duyularla algılanabilen, müşahhas, konkre, soyut karşıtı:
"Taş, su, hava somut birer varlıktır."- .

Bu mudur?.. Budur!:)

Kadını, çocuğu, yaşlıyı, engelliyi, zenciyi karşıdan gördüğünde tanıyabiliyor musun? O zaman SOMUTTUR!

Yine aynı TDK, "soyut karşılığında:
soyut
sıfat, felsefe
1 . Varlığı duyularla algılanamayan, mücerret, somut karşıtı, abstre:
"En soyut konuları çok çarpıcı somut örneklerle herkesin anlayacağı bir yalınlığa getirirdi."- H. Taner.

Karşıdan gördüğün kişinin -söylemezse, yazmazsa, hangi gruptan olduğunu belirtecek bir üniforma, giysi vb. takmazsa, taşımazsa- Sosyalist mi, Faşist mi, Müslüman mı, Hıristiyan mı, Gay mi*, Lezbiyen mi anlayabilir misin? O zaman SOYUTTUR o!..



Malum evden çıkmıyorum.. Gerçek hayatta da bir "gay" gördüğümü hatırlamıyorum.. :eek: Hiçbir zaman merak etmemişimdir çünkü kimin, kimle yatıp kalktığını.. O yüzden karşıdan gelen "Eşcinselin ya da cinsel kimliği farklı olanın, dış görünümleriyle ya da davranışlarıyla bir toplum içinde kendilerini belli" edip etmediğini anlayamam..
Bana ne yaaaa başkasının cinsel tercihinin ne olduğu? Bilmek zorunda mıyım? :mad:

Bütün bu ötekilerin "kendi kafalarıyla düşünebildiği" düşünceleri önemlidir benim için!! Yemişim dinini, milliyetini, cinsel tercihini.. :mad:


Ayrıca gerçek kişilerin yaptığı ayrımcılığa bir örnek alayım..


Kuyucak'tan başlayım:
Otorite olan öteki yaratmak zorunda mıdır? Ötekileştirme sınıfsal temelde ekonomik paylaşımı kolaylaştırmak ve kolay yönetmek için midir yoksa ruhsal bütünlüğü sağlamak için ortak düşman yaratmak için midir?

Cevap veriyorum.. a şıkkı!! Kendi varlığını sürdürebilmek için, ötekileri mümkün olduğunca parçalamak, aralarına nifak sokup birbirlerine düşmesini, muhalefetin olmamasını sağlamak zorundadır! Ve bunu da gayet güzel yapıyor.. Son 40 yılda çok şey gördü bu gözler! :( Burada bile otoriteye karşı birleşip ortak tavır alacağımıza birbirimize girdik.. :( Faşistlikle suçlanmadığım kalmıştı.. O da oldu sonunda :(

Bu gün Dünyanın her yerinde zenciler ayrıma uğradıkları otoriteye karşı bir zenci bilinci geliştirmişlerdir.. Bu bilincin içinde edebiyatı, müziği, ortak siyasi dili ve ortak yaşam kültürüyle hiçte öteki olmanın ezikliğini yaşamazlar..

Benzer bir noktayı 12 yıl önceki Kuşları Boyamak adlı yazımda ele almıştım:
Topluluğa dışardan katılan bireyin, eski üyelerin ‘boğazlarına ortak’ olma olasılığına karşı bazen gizliden gizliye, bazen de açıkça ‘düşman’ olunur.
"Topluluğa dışardan katılan birey" yerine "Ötekiler"i de koyabiliriz..

Yani demem o ki: Bütün bu ayrımcılığın/ötekileştirmenin/damgalamanın en en en temelinde ve/veya ortasında EKONOMİ yatmaktadır..

Zenciler, Afrika'dan yola çıktıklarında Kunta-Kinte'ydiler.. Kendilerine muhalefet yapsınlar diye değil tarlada çalışsınlar diye götürüldü Avrupalı efendilerince.. :( Kadınlar, çocuklar desen hâlâ yok pahasına çalıştırılmakta dünyanın dört bir tarafında.. Din oluşumlarının gelişiminde de ekonomi vardır temelinde.. Firavunun zor kullanarak çalıştırdığı İbraniler isyan etmiş; Yahudiliği geliştirmişler, Romalıların zulmü Hıristiyanlığın gelişmesine neden olmuş, yine ekonomik sınıflaşmanın yarattığı toplumsal-yozlaşma, İslamiyet'in yeşerip büyümesine yardımcı olmuştur! Onlar içerisindeki ayrışmaların temeline bakarsak bir yerlerde "ekonomi"yi buluruz! Yani kültürden, kimlikten vb. önce mutlaka EKONOMİ!

Elbet bunun yoğunluğu farklı farklı!

Zenci köleler, üretici olarak, ekonomiyle daha iç içeyken; beyaz kadınlar, çocuklar, engelliler vb. o kadar değil! E.. böyle olunca bir araya gelip ortak kültür oluşturmaları, bunu reel hayatta yaşatmaları daha rahat oldu.. Üretici güçlerin en önemlilerinden bir de: Coğrafya'dır.. Bu da yakın yerlerdeki 'öteki' topluluğunun ortak paydada birleşebilmesine olanak verir.. Aynı fabrikada, aynı mahallede, aynı okuldaki ötekiler..

Biz engelliler evden çıkamıyoruz daha!!! Neymiş ortak payda, neymiş örgütlenme? :mad:





Kağıt üzerinde sınıflama yapmak ötekileştirmek değilse niçin yapıyoruz o sınıflandırmaları? ..
İlginç gelecek ama, kâğıt üzerindeki sınıflamalar, ayrımcılık için değil tam tersine pozitif ayrımcılık için yapılır! Örneğin, belli bir bölgede engellilere otobüs çıkartmak için engellilerin sayısını kağıt üzerinde bilmek zorundadır, belediye.. Ya da kimlere, ne kadar engelli maaşı vermelerinin gerektiğini vb. vb. yine bu kağıt üzerindeki sınıflandırmalarla tespit ederler.. "Sağlık raporu" diyolar bunlara..;) Alması bi dert, kullanması bi dert..:(

Sosyal sınıfları da önceki yazılarımda birkaç kez anlatmaya çalışmıştım. Şimdilik sadece birinin linkini vereyim: Değişim 3


Örneğin, kadın kavramı genel bir kavramdır. Kadın, yalnızca görünümüyle mi ötekileştirilmektedir? Hayır.

Yine, engelli yalnızca görünümüyle mi ötekileştirilmektedir? Hayır.

"Hayır"lar yetmemiş burada..;) Biraz daha ayrıntı rica edeceğim..



Neyse cevaplar bitmedi.. Ben bittim :( Yarın on-line olamazsam merak etmeyin e mi? :)
 
Eklemek istediğim bir nokta daha var yazdıklarıma, "Sakat kalan gaziler" bilmiyorum aramızda var mı? Ama sanırım onlarda durum farklıdır, Oradaki "sakatlık" uğruna bişeyler kazanılmış bir sakatlıktır. O yüzden o insanlar bu sakatlığı "gururla" taşırlar. Ve onların ortak bir paydaları vardır. Sayın kuyucak demiş ki "Ancak verilecek mücadele için gurur duyulacak şey aranmaz her zaman" Belki de doğru ama insanlar buna ihtiyac duyarlar çoğu zaman:( Sakat Gaziler olayında olduğu gibi, onlarda var olan ama bizde var olmayan şey işte; kuyucağın deyişiyle "mücadele için gurur duyulacak şey"
 
Üst Alt