Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Behçet Aysan

Ritsos

Üye
Üyelik
31 Ocak 2005
Konular
16
Mesajlar
55
Reaksiyonlar
0
BEHÇET AYSAN
(1949-1993)

Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi. 12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e tayin oldu. Ankara'da psikayatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı. Yobazların Sivas'da yakarak öldürdükleri 37 aydın insanla birlikte can verdi.



kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp
ağrıyan ormanı.
yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.

79'ankara
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)



ipekten bir gecedir kayar gider
elimizden, siste yıldızlar yanar
tutuştuşturur yüreğimizin çırasını

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


gecede, birer karşı gecedir onlar
içimizdeki
ve dışımızdaki
bütün gecelerin.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


UNUTULMAYAN

durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm
ne kadar çoktu yaşadığımızda.

bize hep beyaz mendil
sallayan
ölüm ki,
iki kapısında
haki bir yalnızlık
dikilirdi

ve hatırlatırdı
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.

bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır
sanırdım yaşamak ve sana kansız
bir gökyüzü
getirirdim
getirebilsem ah,
- avlusunda çocukların
korkmadan oynadığı -
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.

bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


ÖRÜP İNCE BİR TIĞLA

duvarda, solgun ışıklarla oynaşmada
bir örümcek ve düşüncelerim
ince bir tığla
örüyor ağını, sessizce
gün
batıyor.

kara battaniyeli
bir ölü yürüyor sonra
kireç döküntüleri ne kadar da
benziyor
ona, öldürülmüş bir arkadaşının
fenerini
tutuyor, içli bir madenci
şarkısıyla

geçerken
şehrin dikenli telleri arasından.

limanda yük boşaltıyordu kardeşi
dünya geniş
pergeliyle
yer
açıyordu, onunla koşanların
kalbinde ve bir gül ağacının
tomurcuğunda yeniden açıyordu.

sessizce
gün
batıyor, bir aşk bitiyordu
bir aşk dağılmış
bir gerdanlık gibi.

sakallarım uzuyor, bir yara
bir yara durmadan işliyordu
kendini
ben de
çekiyordum
derin ağlardan
çekiyordum gölgemi.

sevmiyordum artık
ne sis çanını
ne dağlalesini

günlerim değiyordu
ateşten bir dolunaya.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


KEDER ATLASI

nilüferler niçin suya eğilir
ve niçin
kavruk otlar gibi
tutuşur
o ilk sevdalar
söyleyin bana
ey kitaplar.

bana söyleyin
kim var
aramızda
biraz ölmeden
bir türkü tutturmuş giden.


ya kırmızı şapkalı
gelincik, senin için
göz açıp kapayıncaya
yiter şu bahar
hemen
ölüm gelir
yükselince sular.

söyleyin bana
ey kitaplar


var mı
kederin atlasında
tarçın kokulu bir şehir
inmemiş olsun damlarına
gözyaşından
yıldızböcekleri
ve tarçın
kokulu
bir aşk
hiç ölmeyen.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gcce)

FORSA

gurbeti hançer
yapıp gezinir
kendi zincirine
vurgun forsa.

devrilen turuncu
bir ayın şavkında
aras gözyaşı akar
hemşeri göçmen kuşa.

horasan'dan yeni
kalkan bir tren
nasıl saplanmışsa
kara ve acıya.

sensin, yüküyle
batmış mavna
kurt ağızlı
gecenin ortasına.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


ANIŞ

yıkık manastırın orda
kalbim ki,
o da yıkıktı.
bir keşiş bıçağıyla dağlanmış
çiçekbozuğu,

çopur -
bir hayat
acıtıyordu beni
sevgilim.
her şeyin
hüzne vurduğu yerde
bütün saatlerin,
kuzguni bir denizi
çoğaltarak
hayat
acıtıyordu beni.


bense geçerdim
karamuklarla, karabasanların
arasından
geçerdim
hiçbir
im
bırakmadan geride
bana en sırlı gelen
acının o en sırlı noktaından.

bin dokuz yüz yetmiş beş'in
ekiminde
yıkık
manastırın orda
kalbim ki, o da.

BEHÇET AYSAN


KANAVİÇE

el değmemiş ormanlarında gezinen
kan işleyen kanaviçesi ömrümün
sarı sarmaşıkların ışıklı gölgesi
ve sensin hüznün yüzgörümlüğü
rüzgarların beyazdan yelesi sen.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)



AÇ KUŞLAR

1.
kana boyandı kirmenimde yün
kuşmarlara, tuzaklara düştüm
menevişlendi durgun sularım

sedef
bir bıçak aldım dostlar

güneşi yiyorlar
aç kuşlar.

aç kuşlar, yorgun işçi
yeni çıkan vardiyadan
elliyorlar yıldızların

kınasını.

aç kuşlar, topraktan
güneşi bakır bir kap gibi

kalaylıyorlar.

2.
bense, toy bir çırak
kırık keman
paslanmış tabanca
küflü bir an
kurutukmuş papatyalarla
kitabın ortasında

3.
hayat, aşıp geçiyor
bütün kitapları
yeni acılar gerek
yeni aşklar
yaşamaklar ve anlatımlar
beklemiyor bizi
hiçbir şey
hiçbir yerde
solgun hercaimenekşe
ve bun, buğulanıp çarpıyor
benimle birlikte

buzlu bir camın arkasında çarpıyor
buğulanıp.
sesim
dişlilerin şarkısına karışıyor.

1979-1981
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


TORTU

her şey geçer
aşk da
acı da geçer, ağla-
maklı bir şarkı
ayrılıkların
üzerinden.

rüzgar olur
savrulur geçer
sağılır
yaldızlı bir
sabahın ağaran
seherinde, hüznün
sütbeyaz
güğümünden.

yol olur
düğüm düğüm
devrilir kağnı
aşiretler ve
gelincikler göçer.

yıldız olur
kayar mavi
çipil yıldız
dökülmüş yalnızlığın
pirincinden.

gece de
homurtuyla
kederli bir tren
gibi geçer,
benimse
çiğnenmiş zakkum -
yüklenmiş yorgun
kalbimden
aşk da
acı da
her şey ama her şey geçer
kör
bir güvercinin
türküsü
bile.

tortusu kalır.

yaşadıklarını
anmak için beyaz bir yazıya
gecedesin, ay ışığına sevdalan
şakayıklara sor.

BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)


GÜVERCİNLERİ SEVİNDİRİN

her sabah
uyandığımda,
gördüğüm düşü hayra yorarım
açmasına açarım da
göğsümün altın kafesini
korkarım
ya bu gece
güvercinler
yüreğimden başka bir ülkeye
göç etmişlerse.

çünkü, ben ilyas
hasköy'lü -
kör ilyas,
şu koca istanbul şehrinde
yenicami önünde
sanki dünyanın bütün
açlarını
doyuruyormuş gibi
gururlanan bir sevinçle
darı satarım
savrulması için güvercinlere.

BEHÇET AYSAN


AY IŞIĞI CİNAYETİ

sokak fenerine asmış kendini
ay ışığının
biri
şehrin
ortasında

ölmemiş
hâlâ dipdiri.

bir tek yıldız yokken
gökyüzünün hurcunda

turuncu bir ay
yalnızca

çıplak soyunmuş
bütün örtülerini.

niye yaptın ay
ay ışığı

sızmıştı bir saat önce
gözlerimle gördüm
yanında
şarap testisi
ve bütün şarkıları

bir türlü
söyleyemediği.

asmış kendini.

BEHÇET AYSAN


BİR EFLATUN ÖLÜM

kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.

BEHÇET AYSAN


DIŞARDA KAR

kar yağıyor dışarda
sokak lambasına düşüyor
ve serçeler
üşüyor

kenarları hafifçe yanmış
sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
nâzım hikmet
okuyorum.

dışarda kar yağıyor
ve dağ lokantasına
gidiyor
zengin
kasabalılar.

kar yağıyor dışarda
mektubun yeni gelmiş
istanbul
kokuyor.

dışarda kar yağıyor
seni seviyorum.

BEHÇET AYSAN


KARASEVDA

ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.

takılamayan
telli duvak

verilemeyen mendil

düşlerde
kaldın.

al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.

çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim

kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

düşlerde
kaldın.

Behçet AYSAN
(Karasevda)

KANLI ZAMBAK

onu vurdular, gözümle gördüm onu
ak bir zambağa binmiş
gidiyordu

zambak dur, sana da bulaştı kan.

bir damla gözyaşından
doğurmuştu anası onu,

bir avuç sevinçle
büyüttü.

bir avuç hüzünle
nice zorluklar

nice ayrılıklar
ve saçlarına beyazlar
düşürerek.

onsekizindeydi
bir sevgilisi vardı,

aynı mahalleden
eyüpten.

henüz öpmemişti bile

konfeksiyonda
çalışırdı.
onu vurdular
gözümle gördüm onu

bir güvercin havalandı.

eyüpte, o basma
perdeli evde,

kurudu saksıdaki sardunya

birdenbire

çatladı
bir fotoğrafın camı.

tel çerçeveli

düştü
radyonun üzerinden

yere.

dağıldı kitapları

dağıldı şiirler
ve roma hukuku

güvercin
konamadı.

onu vurdular, gözümle gördüm onu
ak bir zambağa binmiş
gidiyordu

zambak dur, sana da bulaştı kan.

BEHÇET AYSAN
(Karasevda)


KUŞLAR DA GİTTİ

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
hani hep duvarlara anlattığın
hapislerden kalma sürgünlerden.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
bulutlar taşıdığın yakut sürahide
begonyalar büyüten eski alışkanlık.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten.

yaralı, dili lal, kanadı kırık
vurulmuş başında bir yokuşun.

BEHÇET AYSAN


SEVMEYİ UNUTANLAR İÇİN

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.

yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.

ne leylakların
tomurundan
haberiniz var

ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.

BEHÇET AYSAN
(Karasevda)


KARANLIKTA NAKIŞ İŞLEYEN KIZLARA

karanlıkta nakış işliyor kızlar
kızlar yasak düşlerde yalnızlar

o sakallrında saklı elması
büyüten aynalarında çatlağı

yalnızlar

mor bir ayrılığa gazel söyleyen
turuncu bir aşkla lacivert kedere

yalnızlar

siz de kucaklayın yağmurun sesini
akasyalar da açar bir gün gelir

yalnızlar yalnızlar
karanlıkta nakış işliyor kızlar.

BEHÇET AYSAN
(Karasevda)


BEYAZ GECELER

Bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkaları bırakıp
yeni yükler aldıkları

beyaz bir gecede.

bilmek isterdim
çamlıhemşin' li fırıncı
ustanın
niçin
batum'dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla

beyaz bir gecede.

beyaz bir gecede
beyaz bir gecede

savrulmuş
buralara

saraybosna'dan
elinde hiç işlemediği

nakışı

kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların

bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın

doğurmuş sanra annemi

bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında

tipi
ve aç kurtlar
saldırınca

tepesinde bir telgraf
direğinin

donan
gencecik hat bakıcısının

hayatını.

beyaz bir gecede.

ne söylenecek
bir türkü

ne yazılacak
bir roman

olan

bütün hayatları

yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.

beyaz bir gecede.

BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)



BEYAZ GECELER

Bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkaları bırakıp
yeni yükler aldıkları

beyaz bir gecede.

bilmek isterdim
çamlıhemşin' li fırıncı
ustanın
niçin
batum'dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla

beyaz bir gecede.

beyaz bir gecede
beyaz bir gecede

savrulmuş
buralara

saraybosna'dan
elinde hiç işlemediği

nakışı

kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların

bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın

doğurmuş sanra annemi

bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında

tipi
ve aç kurtlar
saldırınca

tepesinde bir telgraf
direğinin

donan
gencecik hat bakıcısının

hayatını.

beyaz bir gecede.

ne söylenecek
bir türkü

ne yazılacak
bir roman

olan

bütün hayatları

yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.

beyaz bir gecede.

BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)



ATEŞ DERESİ

-ceyhun a. kansu' nun anısına

ateş deresi iki tepenin arası
uzak kıyılarında şehrin, varoşlarında
kirli sarı dumanlar yükseliyor
bacalarından.
paslı
çinkolarla kaplı çatılarında
geçen yazdan kalmış uçurtma
kuyrukları.

yağmurlu bir öğle üzeri geçtim
çamurlu yollarından
bin dokuz yüz seksen birin şubatı.

on bin işsiz yaşıyor burda
yozgatlı, erzurumlu, sivaslı
on bin dul, on bin yoksul ve aç.

ya çocuklar, dünyanın en güzel
çocukları
yırtık lastikler
ayaklarında
okula gidiyorlar, çantalarında
göçlerin tarihi ve yoksulluğun
coğrafyası
taşıdıkları.

tarihi değiştirecek olan çocuklar
dünyanın en güzel çocukları.

BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)


ÇİÇEKÇİ KIZ

yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor bir yandan.
kederli şarkılar

haydi
çiçeklerim var.

bunlar küpe çiçeği
boynu bükük
ülkem
gibi.

bunlar mor
beyaz
kartopu
çiçekleri

karayazılı
erguvan

üzerlerine bulaşmış
abilerimim kanı.

bunlar zebra çiçeği
bayım,
hiç
görmediniz mi

taşır aynı gökyüzünde

hem umutlu ayçayı
hem karanlık bir güneşi

ama sizin gökyüzünüz
var mı ki.

çiçeklerim var
çiçeklerim

ya küsmüş sardunyalardan
almaz mısınız

pembe açar
pembe düşler için

düşleriniz var mı ki.

yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor, tehlikeli.

BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)


YAZMADAN EDEMEDİM


rüzgâr bu şiiri sana götürsün
kâğıttan yaptığım
o işlemeli
kayıklar
fırtınalara
dayanan.
koş rüzgâr koş.

yazmadan edemedim


BEHÇET AYSAN


AŞKIMIZIN O KARARAN


1.
koştum sana geldim ey acı

ey terkedilmiş
ilençli dinginlik

ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı

işte geldim.

bir daha dönülmeyen
o noktada

yıkık

barakalarla kaplı
bir çıkmaz sokakta

erirken

akşamın köpüğü

sadece
yalnızlıktı

her şey tenha.

2.

bakın orda

tozlu yapraklarında

eski
anıların

bakın orda
bir eylül

vurunca hayatımızın
bordasına

ne çıkar

eylülse eylül

bakın orda

bir adam saklanıyor
bir otel odasında

esmer gözlüklü

bir adam
saklanıyor üç yıldır

adı behçet aysan.

3.
ve hüzünlü günler
sürer giderdi

ben de biner giderdim
bir düş atına

yakalayamazdı

küflü ıslak
taş avlular

biner giderdim

al bir düş atına.

4.
ey gümüş yürek burgacı

ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı

ey keder
ey acı
işte gidiyorum

düşerken
ardına söğütlerin

kan
portakalı

gibi bir güneş

düşerken ardına bütün
mutlulukların

ve

aşkımızın bizim
o kararan.

eylül 83'
BEHÇET AYSAN
(Eylül)


BU AŞK, BU ŞEHİR, BU KEDER

1.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal

kendine bir başka
gökyüzü büyüten

kardeşim

gece feneri

hoşçakal kal çaldığım

ıslık

söylediğim türkü
doludizgin karlarda.


hoşça kal

annemin
yüzü

hep beyaz yaşmaklı

sırı dökülmüş bir yalnız
aynada.

hoşça kal

dolunayın
altında

ıhlamur ağaçlarına

kazıdığım
şey

hoşça kal uzaklarda yanan
anızların parıltısı hoşça kal.

2.
bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa

oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin

bu kırık
sandalye

bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.

3.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda

hoşça kal

yarım kalmış
duvar yazıları

hoşça kal

bir gün gelecek
akacak yeraltı suları

hoşça kal

yakut, bezirgan, gön

hoşça kal eski zaman
aktarları

gidiyorum

bu şehri bu yağmuru
bu düşleri

bu aşkı bu kavgayı bu kederi

size bırakarak.

BEHÇET AYSAN


BEYAZ BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR

sıcak bir ağustos gecesi, cordoba

uykuya hazırlanmakta, tıp öğrencisi
jose antonio yeni ayrıldı arkadaşından
şehrin ortasından kenar mahallelere
giden son otobüse koşarak bindi.

mavi bir yıldız bir işaret fişeği
gibi indi

gökyüzünden çok aşağılara.

ve jose antonio
düşündü ansızın sevgilisini.

otobüs sarsılarak duraklardan
kalktıkça, uykusu bölünen
yorgun işçiler birer birer gittiler

ağır homurtularla otobüs
ağaçlı tepeyi aştı

bir tek yolcu jose antonio kalmıştı.

saat 23:45, bir çam dalı ıslık çalmakta

karşı balkondaki komşu kadın telaşla
içeri girdi ve ışıklar silindi.

hiçbir şey anlamadı jose antonio
güz yaklaşıyordu, hüzün ve sınavlar
bahçe kapısını yavaşça araladı, sabah
suladığı sardunyaya baktı.

yüreğinde o güne kadar yaşayamadığı bir
telaş, hemencecik gidip yatağa uzanmak

günün son sigarasını yaktı.

anası babası ve öğrenci kardeşi
uyumuşlardı, pencereler karanlıktı

anahtarı cebinden çıkardı

ne çok ışık hepsi yandı
ağaçların arasında otomobil farları

jose antonio şaşırdı
silahlar üzerine doğrulmuşlardı.

saat 02:25, kenar mahalledeki evin içi

bütün kitapları yerlerde
şiirler, ders notları, mektuplar

ve fotoğraflar, söyle bu resimdeki kız kim
ya bu sakallı arkadaşın

bildiriler nerde
söyle söyle söyle söyle

sandıklar boşaltılmış, anasının çeyizleri
dolaplar, mutfak rafları, tabaklar
yataklar yırtılmış, delik deşik.

o gün ilk defa jose antonio
ilk de and dağlarını ne zaman
görmüştü
küçük
bir çocukken babasıyla

oğlum demişti özgürlüğü halkın
işte bu dağlar kadar

peki şimdi niye ağlıyorsun baba.

bir gün sonra sabah, toplama kampı la perla

çok erken saatlerde beni hücreden
aldılar, gözlerime siyah bezden bir bant
taktılar, bir aracın arka koltuğuna
boylu boyunca yatırdılar,

-fısıltılar.

hareket ettik, korna sesleri duyuluyordu
cordoba' nın kalabalık caddelerinden
birisine çıktığımızı anladım.

o dakika gittikten sonra durduk

-küfürler.

yere basmam söylendi, bastım, eğil dediler
eğildim, yürü dediler yürüdüm.

ayakkabılarımın bağı hücrede alınmıştı
kalemim, saatim, gözlüğüm.

ayak sesleri çoğaldı
ve silah şakırtıları.

kan ter ve sidik.

görmek duymak dokunmak koklamak tatmak
sedef karanfil şarkı kadife ve tarçın

unutulmuştu.

gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.


gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.

üzerime kanlı bir pijama giydirdiler

ayaklarım
zincirle birbirine bağlandı
ve ellerim

kenarları yüksek
tahtadan yatağa yatırdılar.

duvar.

gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.

on iki gün sonra
jose antonio da

desparecidosdu.

yedi yıl geçtikten sonra, plaza de mayo

yürüyorlar alana doğru
binlerce beyaz başörtülü kadın

ve binlerce yitik fotoğrafı
genç yaşlı kız erkek

binlerce desparecidos.

analar ve anılar

eşler kardeşler çocuklar

geri istiyoruz onları
geri istiyoruz onları.

şu bıyıklı
manuel, öğretmendi

arkada hudeibro, maden işçisi
jose parrada, santiago nattino

ve işte jose antonio'nun annesi
elinde oğlunun kocaman bir resmi.

geri istiyoruz onları.

-jose antonio benim.

BEHÇET AYSAN
(İzmit Şiirleri)

şiirle ilgili notlar:

beyaz başörtüsü : Arjantin'de binlerce kayıp annesinin protesto gösterilerinde kullandıkları, dönemi yargılayan simge.

la perla: Cordoba kentindeki toplama kampı ve işkence merkezi. Aynı zamanda inci anlamına geliyor

desparecidos: Arjantin' de kayıplara verilen ad.

plaza de mayo: Mayıs alanı. Her yıl darebe yıldönümünde kayıp annelerinin protesto gösterileri için toplandıkları yer.


AŞK İÇİN PRELÜDLER

1.
İstasyon önünde bir top ağaç

ağacın
gölgesinde

ben

ve uzanıp giden
sapsarı bir tül

bozkır

ve bir türkü

"daha senden gayrı aşık mı yoktur
nedir bu telaşın vay deli gönül"

ve bir tren

ne bir düdük çalar
ne el eder

kar yüklü yağmur yüklü

kalbim gibi
keder yüklü
bir tren

durmaksızın geçer

o böyle bir akşam böyle bir trene
bineceğini düşler

ben
böyle bir akşam böyle bir trenden
ineceğimi
avunuruz.


2.
sevdalar vardır
derin kuyularda
eski sarnıçlarda
yaşar
gün görmüş
acılar bilmiştir

direnir

kim bilir kaç işgal geçirmiştir

yurdum gibi

3.
sen yanıma gelince
yıldızlar
koşuşur karanlığa

güvercinler
ayaklanır

rüzgar rüzgarla konuşur

büyülü bir gülüş olur zaman

savrulur
yanık ekinlerin tınazına.

4.
sen yanıma gelince
bahar

dallarını kuşanır

zümrütten bir
zümrüdüanka

kanat vurur içime

solar kanla işlenmiş

narçiçeği
kanaviçe

sen yanıma gelince

ve nakkaşlar

yüreğimin nakkaşları

yorulup

uzun bir uykuya dalar
sen yanıma gelince.

5.
sen yanıma gelince

gelin
gibi bir gelincik

süslenir

sulardan aynalarda

yel değirmenleri
öğütür ne varsa

kederi

ve belki

bir milyon
istiridye avcısı
inciler
çıkarır

sütbeyaz
bir sevdanın

diplerinde.

6.
ayrılıklar bildim acılar
yaşadım

okudum

tahir ile zühreyi
kerem ile aslıyı

ve ferhat ile şirini
ağlamadım
da

senin öykünü duyunca
dayanamadım

kendini zeytin ağacına asan

on iki yaşındaki
kuma.


7.
süngüler aşkı yasaklayamaz

uzansam tutabilirim ellerini
süngüler

düşleri
yasaklayamaz

bir dahaki duruşmada

giy
gelinliğini

düşlerde olsun

ilk
gecemiz.

BEHÇET AYSAN


DENİZ FENERİ

sabaha böyle bir ağaç hışırtısı
saatin 03'ü vurduğu zamanlar
iki yüreği birden ayağa kaldırırdı.

ayaklanan yüreklerden biri olimpos'a gizlenirdi
biri anadolu bozkırında.

tam o vakit, suların koşarak
rüzgara aktığı

gökyüzünün uçsuz bucaksız denizi durulurdu.
bir durulan deniz bendim
biri karşı kıyılarda

ve sabah onun için bir yol bulunurdu
akmaya

kibele koşar gelirdi.

ve yine öylesi bir anda
bir salyangoz tırmanırdı aynı inciri
bir küflü kilidin tık sesi duyulur
saksılarda aynı sardunyaların gerinmesi

bir yaşlı kadın kalkar
suskun adımlarla yürür

terliklerini giyer

istavroz çıkarır veya yasin
okurdu

kilometrelerce uzakta
ve aynı anda.

keder bir buğu gibi yükselirdi
bir şiir başladığı dizeleri yazar

ocaktaki ateş çıtırtılarla yanardı.

uçmaya
hazırlanan külrengi bir kuş

beş uzun yıl sonra sürgünden
dönen bir adamın odasına

girebilirdi.

hasret girebilirdi
direnme girebilirdi
yitirilmiş bir aşk girebilirdi.

adam odadan çıkar giderdi.
çünkü ayios pavlos cezaevinin
ve kartal maltepe' nin avlusunda

düşünceli dolaşan birinin gölgesiydi.

gölgesiydi gölgelenmiş güneşin
umudun öldürülüşünün

postalların bütün güzellikleri
çiğnemesinin
zakkumun ve bethoven' in
şiirin ve aşkın
yasak edilişinin gölgesiydi.

oydu
ter ince bir ırmak gibi akarken
spil dağı eteklerinde
ve tırhala'da tütüne koşan
yüzü aynı esmer reçber.

başka bir yerde başka bir esmer yüz
mazgalların arasından

gökyüzüne bakıyordu

ürkek sarı
kaçak yıldızlara

başının üstünde mazgallarda
nöbetçilerin ayak sesleri.

üç gün önce getirmişlerdi
üç gün üç gece

sadece zeytin
ekmek ve sigara.

demir kapıda küçük bir delik
havalandırma

yukarda ürkek
sarı kaçak yıldızlar.

tutuklunun adı
takis petrulastı.

belki de onun türkçesiydi.

o gece yarısı
oturdu ilk şiirini yazdı.


BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)



TAKİS PETRULAS'IN BARBA HRİSTOS'A ŞİİRİ
ANISINA


onu yine gece yarısı götürmüşler
yaralı yüreği ve buzukisi masada
kuru ekmek şarap yarım şiirler
yıllardır görmediği bir çocuk resmi
eksik kalan eksik bırakılan şeyler
yazdığı son mektupta söylemişti
gurbetse eğer benim için kendi ülkem
bir yol, parlak yıldızların yolu
dikenli tellerin arasında bir yol
zeytinlerin limonların arasında.

sürgünde izbe barakalarda birlikte
kucaklardı seslerimiz yükselir göğe
hey zor günlerin, acıların kapetanı
yine yükselecek yüreğimizin şarkıları
ne nöbetçi dinleyecek ne dar kapı
kara bulutlar ayak altına girecek
gür beyaz kağıtlarda barba hristos.

BEHÇET AYSAN


FALANGA

çıkarın rüzgarın kelepçesini
size soracak sonra yıldızlar
dağlar koşacak denize doğru
günler ise özgürlüğe doğru
çıkarın rüzgarın kelepçesini.

çıkarın sözün ağzından kilidi
size soracak sonra geleceğimiz
evlere giden kanlı giysilerle
baharda açan kardeşim gelincik
çıkarın sözün ağzından kilidi.
çıkarın ışıkların peçesini
hapishanelerin taş avluları
ve mezarlarda dolaşan analar
şarkılarımızın ecılı ezgileri
çıkarın ışıkların peçesini.

birlikte yürüsün gölgeleri
birlikte yürüsün ölülerimizin.

onu tanımıyordum hiç görmemiştim
sinemanın önünde buluşacaktık
yakasında bir kırmızı karanfil
benim elimde ikiye katlanmış
bir avgi olacak.

buluşma saati geçti
kimse gelmedi.

anlamıştım
sintağma alanına kaçmaya başladım.

peşimdeler.

geceye kadar koştum
koyu bir karanlığın içinde.

barba hristos'un anlattıkları
hep aklımdaydı, eski kapetan.

bir gün başkaları da bizi anlatacak
hazır olalım sözlerin
pas tutmayanı için
çamura bulanmamış çığlıklara.

adımız buydu diyelim
yerimiz buydu, işte tarih

ölü ellerle değil
sevgiyle yarattığımız
işte gökyüzü

adımız buydubir aşk adı
rüzgarımız denize doğru

ak köpüklü denize
eşitliğin barışın kardeşliğin
yeleleri terli kanatlı atına.

ak köpüklü denize.

poseidon' un altın arabasıyla
dolaşmaya.
"günlerce dolaştılar ormanlarda
ve korularda ve pınar başlarında
ve bütün ırmakların kıyılarında

onu aradılar, artemisi.

sonunda bir denizde yıkanırken
buldular, artemis başladı kaçmaya
o kaçtı, onlar kovaladı, o kaçtı

naksos adasına vardılar.

orada artemis ansızın yok oldu
yerini sütbeyaz bir dişi geyik aldı.

iki kardeş artemisi unutup, geyiği kovalamaya
başladı bu kez, birbirlerinden ayrıldılar

ağaçların
arasındaydılar.

bir süre sonra otos geyiği gördü
ephialtes de görmüştü.

tam ortalarındaydı geyik.

birden mızraklarını savurdular.

o anda geyik kayboldu gitti.

otos'un mızrağı ephialtes'e
ephialtes'in mızrağı otos'a.

öldüler.

poseidon'un oğullarıydılar."


BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)


BARBA HRISTOS'UN ANLATTIKLARI

hep yol boyunca düşündüm bunları
sadece kuşlardı aralanınca ölümün kapısı
şarkı söyleyen çıplak ve yalnız.

sesleri çarkların ve dişlilerin
seslerine benzeyen kuşlardı.

babam derdi ki,
"bütün tiranlar ölümlüdür"

"acılı günlerde daha çok konuşacaksın
ama zorda kalınca da susmasını bileceksin"

eskiden merdiven altlarına gizlenen gölgem
o saklı bulutların izlerine yapışmış
gök köpürdüğü zaman çılgın düşlere dalan

çocuktu.

gümüş kararmıyordu ıslak değildi yağmur
iğdelerin ve keçi boynuzunun üzerinde
henüz gezinmemişti kanlı ellerimiz.

ay yıkılınca
ay yıkılınca

koca bir çınar gibi üstümüze
sislerin arasında kırmızı bir ay.

kimi sözleri söylemeye sevda yetmemişti
aşkın bile umarsız halleri olurdu
peki şimdi kim bildirecekti ateşin vaktini

bize.

Behçet AYSAN

GÜNEŞ ÇALDI KAPIMI

çok yalnızdım ve güneş çaldı kapımı
sürgünden yeni dönmüştüm, makronissos
orda kurak ve ıssız bir yüreğim
vardı
(şimdi sizin yürekleriniz gibi)

onu da getirmiştim.

arkadaşlarım hariç
herkes beni terketmişti.

yaşamım uzun bir deniz yolculuğuna
dönüşmüştü

git git varılmayan
kıyısız bir deniz.

evet, herkes terketmişti
sevgili ve hüzünlü pire

eleni bile.

ve güneş çaldı kapımı
kapımı çaldı güneş.

gerisini biliyorsunuz.

BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)


FESLEĞENLER

bir gün girit'e geri döndüm.

tam üç uzun yıl geçti, deniz
orda her gün köpürürdü.

ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı

hiç dönmeyecek olan
bir balıkçı teknesini bekler gibi
aynı kıyıda.

çakıl taşlarıyla
rengarenk,

kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle


oğlundan,
bir tutukevinden gelecek
mektubu.

üç uzun yıl
benim kapımı çalan güneş
onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi.

fesleğenler kırağılarla
eski gemi artıkları
saban demirleriyle

yer değiştirdi.

beklediği mektup
hiç gelmeyecekti.

biraz önce nikos'u tuvalete götürdüler
hücremin önünden geçerken
ıslık çaldı

ve korkunç güzel
bir portakal kokusu yayıldı ortalığa

nikos'un ıslığından.

oysa sıcak bir geceydi ve yazdı.

işte o portakal kokusu
hatırlattı bana

bir gün dönmüştüm diye başlayan
selaniğe, pireye, atinaya, pireye

barba hristos'un dönüş öykülerini.

gece yarıları başlayan
gece yarısı götürülmelerle

dönüş öyküleri.

BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)


TAKİS PETRULAS' IN SELANİKLİ YILDIZA ŞİİRİ

ne zaman kalkacak selanik treni
dolunay buluta girdiği zaman
acı bir siren çalacak ilk önce
yüreğim prangada burkulacak
bir daha ne zaman ve kim bilir.
ne zaman kalkacak selanik treni
gece mavisi göründüğü zaman
bir mendil sallayacağım uzak şehre
uzak ayrılıklara kara bir mendil
her şey burda bitmiş midir.

ne zaman kalkacak selanik treni
yine bir yıldız düştüğü zaman
tutuşacak orda kurumuş otlar
bir yıldız ki bizleri anlatan
gökyüzünden onun için inmiştir.

ve günler sonra babulina sokağından
çığlıklarla yeni bir konuk daha gelir

zayıf sarışın mavi gözlü nikos
takis petrulas'ın karşısındaki hücrededir.

evlerde ve işyerlerinde
takvimler 25 nisan 1972'yi göstermektedir.

böyle anlarda
insan sesi ya da bir şarkı
ekmek gibidir

su gibidir
üç günlük susuzluğa.



hani şarkılar vardır
dilini bilmediğin

bir tek sözcüğü
bütün bir hayatı anlaır sana

manos loizos'un şarkıları gibi.

o gün, öğleden
akşama doğru akarken zaman
ince bir su gibi ve manos loizos'un
şarkıları gibi

takis petrulas ikinci şiirini yazar.

BEHÇET AYSAN


İŞÇİ MİHALİ'NİN ÖLÜMÜ

kurumuş kan çamur lekeli bir fes
petrol lambasının ölgün ışığında
bir gül gibi parıldıyordu yarası.

sakar gençlik, evli, cebinde revolver
geceleyin gizlice yasak kitaplar
doyceorientbank yün ipek şeker.

kahvelerin derme çatma peykeleri
bira meze yongo gazinosu rıhtımda
ayak bileklerinde zil ermeni kızları.

minareler çan kuleleri surlar
trenler cepheye asker götürüyor
1904, karanlık bir oda gibi selanik.

serez çarşısı dokumacılar grevi
ve bütün grevlerin iki önderi
biri rum biri türk, kandiya'dan.

gün ortasında esmer bir gece
veles demirkapı hattı greviydi
bir kurşun, işçi mihali yerde.

kurumuş kan çamur lekeli bir fes
petrol lambasının ölgün ışığında
bir gül gibi parıldıyordu yarası.

hristos henüz kundaktaydı öldürüldüğünde
babası. kandiya'dan gelen arkadaşları
onun mavi taşlı mezar boncuğunu çıkartıp
mihali'nin eski ceketinin
cebine koydular ve
ağladılar.

"giritli doğmak ağır bir şeydi."
kuğulardır ölüme giderken birlikte
şarkı söyleyen.

barbadan bir daha haber alamadım.
ikş yıl sonra yaros adasında, sürgünde öldüğünü
öğrenecektim.

aşk için şarkılar söyler dururdun
ayrılık için şarkılar

on sekiz yaşın
bir sokak ortasında

gülüp durunca sana
ve yıllar sonra

bilemezsin ne yapacaksın.

rüzgarı nasıl kucaklayacaksın
denizi nasıl alıp da yüreğine

alıp da

o hala acemi yüreğine
bir çocuğun gülüşüyle sokacaksın.

takis petrulas geceye kadar
koşarken koyu bir karanlığın içinde

aynı tarihlerde,

bemim de ranzamın kıyısından
kız kulesinin ışıkları görünürdü

ve lacivert deniz.

kırık kurşunkalemim
dolaşırken sarı kağıdın üstünde.

BEHÇET AYSAN


KIRIK BİR KURŞUNKALEMİN ŞİİRİ

yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil.

usulca mavi bir kar
kara geceye düşer
tutuşur fundalıklar
gelir kalbimi yakar.

gün olur belki öper
ay ışığı acıyı
o yaralı cerenler
yanık sulara iner.

yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil

BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)


ZEYBEKİKO

yıldızları say, şu yıldız aşkın kurşuna
dizilişidir
öteki ölümün çarmıha gerilişi
ve o ilerde hiç konuşmayan
susuşun üvey yıldızı.
solgun, yanıp sönen
düşmanlıkların

bir gün olmayacak düşmanlıkların
olmayacak mitralyözlerin
barikatların

tutuklu kamplarının
ve tel örgülerin parlak yıldızı.

sana sesleniyorum, sesimi duy
beni anla.

bir batık gemiden esen
deli rüzgarla

geldim yanına
senin, deli rüzgarla.

yağmurda
kararmış, adları okunmayan

kırılmış mermerleri, yosun bağlamış
sarıkları, harçları
bilemem hangisindedir
yitirilmiş gömüt taşları

karların altındadır.

ilkyaz gelince
sürgün açar ölülerimiz
yan yana.

aynı topraklarda.

kalkar
horon teperler ve sirtaki.

giritten dedem seslenir
foçadan senin deden

ilkyaz gelince

aynı taştan evlerde
aynı at arabalarına binip

verirlerdi aynı selamı

aynı gelinciklere

ve aynı suların şarkısıyla.

hey takis petrulas
yıldızları say

yoksa bir yıldız da
sen ekle
ben senin dostunum.
hey behçet aysan
yıldızları say
yoksa bir yıldız da
sen ekle
ben senin dostunum.

solgun, yanıp sönen yıldızların.

yıllar sonra yine sabaha karşı
yine böyle bir ağaç hışırtısı

saat 03'ü vurduğu zamanlar
bana bu şiiri yazdırdı.

saatin 03'ü vurduğu zamanlar
iki yüreğim birden vardı.

ya batık bir gemi ya bir deniz feneri.

1985 eylül, 1986 temmuz
ankara
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)

Not:
Takis Petrulas: Şiirde geçen düşsel bir şair[/b]
 
BEYAZ BİR GEMİDİR ÖLÜM

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan

rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış

dağıtılmamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm

siyah denizlerin hep
çağırdığı

batık bir gemi

sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm

yanık otlar gibi.

Sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.


BEHÇET AYSAN
 
İPEKTEN GECE GİTME KAL

İpince ipekten gece
hışırdasa yırtılır gibi
çalıyor sessizliğin kampanası
dışarda, afiş asıyor çocuklar
uzaktan silah sesleri geliyor
kal diyor, bir kadın sesi -
gitme kal,
ve patlamaya hazırlanıyor
leylaklar...

kalbim de.
BEHÇET AYSAN
 
TARİH YAZMALARI

Demdi
bir bedahşan lal.
yanmış meşeye eğilmede
doğru yalana, sevda acıya
inci mercan firuze
kile ve kirece
ve şerbet kana
altın sırmalı sündüs
eğilmedeydi ketene.

Demdi
yosunlar suları
sular yosunları emdi
ve insanlar
forsa bir deniz anasının
memelerinden
somurmaktalardı kederi.

Demdi
ve onlar beklerdi
ki bir gün ses uykudan uyanır
dal eğilir ışık kıpraşır
gün değer
yaşamak sal kullanır
ve dahi hayat denize benzer
kalayında el izi
serinliği
avuçlayana bir büyük ırmaktır.

BEHCET AYSAN
 
DÜELLO !..

parçalanmış bir aynada
nakışları esmer bir yüz
yansısını görüyorum
perçemleri akdenizli
bakışları simli sündüs
parçalanmış bir aynada.

ah! benim bu deliliğim
ıssız bir ada arıyor
yanaşıp çıkınca, şaşkın
dolaşmış çok önceleri
yabanıl ayak izleri
ah! yazık orda binlerce.

titrek bir mum ışığında
yeniden sarsak yüreğim
asla anmayacak aşkı
bir kez daha yapmayacak
yine çarpıp kayalara
su almakta, su almakta
batmaktadır köhne kalyon
yıldızları sönmüş gece.

bir yaz günü oldu bunlar
gri yağmurlar yağıyordu
çekildi bütün kılıçlar
ben bir yanda rakip hayat
denizse köpürdüyordu
ve şarkılar söylüyordu
alabildiğince bir siren
ölmemi istemiyordu.

ne parçalanmış bir ayna
ne mum ışığı kalacak
birazdan gün ağaracak
her gece yeni bir düello
her sabah yeni bir ölüm
hepsi bu şiire sığacak.

BEHÇET AYSAN
 
Yağmur Dindi

Yağmur dindi sevgilim, küf mavisi
bir yağmur
dingin ruhumun
tınazını susturan ve aç çocukların
iniltilerini, bu yüreğimize yürüyen
yağmur,
gecenin yağmuru
dindi.

bütün bir gece
düşman pusularına, vişneliklere
ayağı çaputa sarınmışlara
kör bir kuyuya ve dinamite
inen bu yağmur
gecenin
yağmuru
söndüremedi
pırnal ateşinin soluğunu.

kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
baştan başa dolaşıp
ağrıyan ormanı.

yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.

Behçet Aysan
 
Şahmeran’ın Kalesi

taş duvarlardan ses geçmeyen
kapatsalar
seni nereye?

-şahmeran’ın kalesine

bir de kilit vursalar üstüne
ey uzun yollar
yolcusu!

-bakırdan ve acıdan bir kilit.

ve kenevirden bir urgan
ki bağlasa seni
sırsıklam.

-kalın bir urgan.

ama yine de
kalbin dışarıdadır hep
kaleyi, urganı ve kilidi
hiç dinlemeyen
o kalp . . .

Behçet Aysan
 
DAĞILAN GÜL
ne söylersen söyle bu aşk ikimizindi
ikimizindi bir zamanlar aynı gökyüzü
bir samanın tutuşması gibi olan şey
biraz erzurumdu biraz rize biraz mardin
geniş, dingin, sürekli bir yurt gibi

ne söylersen söyle rüzgardır duyan
düşleri çağıran iri siyah gözleriyle
ve yanıbaşımızda mutlu kalan ne var ki
belki bir kuş akşamın ölü ağzındaki
sadece güldür dağılmış ayaklanmaya

ne söylersen söyle ruhum bağırıyor
acı içinde bağırıyor giden her şeye
uzak kapıların ses verip çağırmadığı
mutsuzluk değil mi biraz da şarkıdır
üzgün, kırık, iri bir gül gibi kanayan

ne söylersen söyle bir gün yiteceğiz
çam seli halinde kalabalık bir orman
alıp götürecek bizi kuytu ölümlere
yaşamanın anlamını sorsam da söyleme
konuştukça bir gemi açılıyor kıyıdan.

Behçet Aysan
 
ANIŞ

yıkık manastırın orda
kalbim ki,
o da
yıkıktı.
bir keşiş bıçağıyla dağlanmış
çiçekbozuğu,
çopur -
bir hayat
acıtıyordu beni sevgilim.
her şeyin
hüzne vurduğu yerde
bütün saatlerin,
kuzguni bir denizi çoğaltarak
hayat
acıtıyordu beni.
 
süngüler aşkı yasaklayamaz

uzansam tutabilirim ellerini
süngüler

...düşleri
yasaklayamaz

bir dahaki duruşmada

giy
gelinliğini

düşlerde olsun

ilk
gecemiz


behçet aysan
 
SEVMEYİ UNUTANLAR İÇİN

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.

... yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.

ne leylakların
tomurundan
haberiniz var

ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.

Behçet AYSAN
 
Üst Alt