Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Erişilebilirlik | Hakan Özgül

hozgul

Üye
Üyelik
18 Şub 2010
Konular
128
Mesajlar
3,339
Reaksiyonlar
89
Tanımı kısaca şöyledir: Engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmelerini ve yaşamın tüm alanlarına tam ve etkin katılımını sağlamak ve engelli bireylerin, engelli olmayan bireylerle eşit koşullarda fiziki çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemlerine dâhil olacak şekilde hem kırsal hem de kentsel alanlarda halka açık diğer tesislere ve hizmetlere, “evrensel tasarım” ilkesiyle erişiminin sağlanmasıdır.

Erişilebilirlik, mevzuat açısından ilk kez 1997 senesinde İmar Kanunu’nda yer aldı. Söz konusu düzenleme kısaca ve mealen şöyle diyor: “Fiziksel çevreyi engelli bireyler bakımından ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılın”. Sonra 2005 senesinde kamuoyunda Özürlüler Kanunu diye anılan yeni bir düzenleme ortaya çıktı. O düzenlemede kısaca ve mealen şöyle diyor: “Kamuya açık tüm alt ve üst yapı ile toplu taşıma araçları engelli bireyler bakımından 7 yıl içinde erişilebilir hale getirilecektir.” Hepimizin bildiği üzere yasanın verdiği sürenin dolmasına günler kala 7 yıllık süre 1+2 yıl şeklinde uzatıldı. Üstelik sürenin uzatılmayacağı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin tarafından defaten ve aylar öncesinde deklare edilmiş olmasına rağmen. Edindiğim bilgilere göre süre uzatılmasının en önemli gerekçesi şuymuş: “7 yıl boyunca erişilebilirlik konusunda çalışma yapmayan belediye başkanlarını ve kamu görevlilerini halka karşı korumak.”

Mevzuat açısından son bir gelişme de Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’dir (BMEHS). Türkiye, söz konusu sözleşmeyi imzalamış, sonrasında sözleşmeye taraf olmuş ve sözleşme Anayasamızın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Yazımızın başında yer alan tanım nispeten BMEHS’deki tanıma uyumludur. Merak edenler için söyleyeyim; erişilebilirlik BMEHS’nin 9. maddesinde düzenlenmiştir.

Bu uzun girizgâhtan sonra Türkiye’de erişilebilirliğin mevcut durumunu ortaya koymak, önümüzdeki engelleri sıralamak ve yapılması gerekenlere ilişkin kısa bir bilgi vermek isterim.

Türkiye’de erişilebilirlik yarım kalmış bir hikâye kitabı gibidir. Öyle ki 400 sayfalık bir kitabın 20. sayfasına ancak gelinmiştir. Nedenleri kısaca şunlar olabilir:

Türkiye gündemine engelli bireyler ve yaşadıkları sorunlar gir(e)memiştir,

Engelli bireylerin önemli bir kısmı sokağa çık(a)mamaktadır,

Tüm ülke neredeyse, 18–40 yaş arası atletik vücutlu erkeklere göre dizayn edilmiştir,

Erişilebilirlik meselesi engelli bireylerin değil, kentleri herkes için tasarlamayan ve imal etmeyenlerin meselesidir.
Zira engelli bireyleri engelli hale getiren yeti yitimi değil Onların önüne fiziki ve yapısal engelleri koyanlardır.

Ülkede eğitim hem nicelik hem de nitelik bakımından zayıftır (ortalama eğitim 4–5 yıl),

Erişilebilirlik meselesi bir zihniyet devrimi ile başlamalıdır,

Engellilik meselesi değil halk, Onların haklarını savunan bireyler tarafından bile iyi bilinmemektedir,

Fakültelerin ders konusu haline daha yeni yeni gelmeye başlamıştır –ki sadece birkaç fakülte ile sınırlıdır,

Mezun olan ve piyasada vazife üstlenen teknik kadrolar (mimarlar, mühendisler, teknisyenler ve yapımda çalışan işçiler) erişilebilirlik ve standartları konusunda bilgi sahibi değildirler,

Erişilebilirlik ülkemizde bir kültür olarak yerleşememiştir. Örneğin düzgün eğimle yapılmış bir kaldırım rampasının önüne otomobil park edebilmektedir,

Engelli bireyler halen toplum içinde 3. sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Örneğin 2007 senesinde İstanbul’da Metrobüs hizmete girerken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin saha kontrol mühendisi bir toplantıda: “Önce sağlamları taşıyalım, rampa ve asansör gibi aksesuarları sonra da yaparız” demişti,

Erişilebilirlik denilince akla; tuvalet ve rampa gelmektedir. Oysa erişilebilirlik çok geniş bir konudur. Örneğin kapılarda kullanılan kulplar ya da zemine döşenen taşların kayganlığı erişilebilirliğin konusuna girer,

Hizmet üretenlerin ortak bir dili ve yöntemi bulunmamaktadır. Kimi belediye kaldırıma 2 m[SUP]2[/SUP] hissedilebilir uyarıcı zemin döşüyor (ki görme engelli bireylerin yön bulması olanaksız hale getiriyor) kimisi ise rampa eğimini % 40 yapıyor,

Ülkedeki alt ve üst yapılar ile ulaşım araçlarının bir envanteri bulunmamaktadır. Yani nerede, kaç tane ve ne durumunda bina, kaldırım, otobüs vs. var, bilmiyoruz,

Değişimi sevmiyoruz, zira statükocuyuz,

Farkındalığımız zayıf, örneğin tabelalarımız halen kontrast renklerde olamıyor ya da acil hizmetler işitme engelli bireylerin ulaşımına açık değil ya da kanalizasyon kapağının üzerine halen karton koyuyor ve görme engelli bireylere tuzak hazırlayabiliyoruz ya da halen alt yazılı TV programlarımız yok,

Bırakın bağımsızı, bağımlı bir denetim mekanizmamız bile yok. Zira olsaydı sormamız lazımdı; Nasıl oluyor da Metrobüs erişilemez inşa ediliyor ya da Kayseri çok Büyük Şehir Belediyesi’nin bir tane bile erişilebilir otobüsü bulunmuyor,

Alanda teşvik hiç yok. Örneğin son zamanlarda tartışmalara konu olan ticari taksiler. Taksiciler isyan ediyor: “Onca taksi nasıl değişecek, dönüşüm için kaç para vereceğiz, uygun araba vardı da biz mi almadık, gibilerinden.” Otomotiv sektöründe AR-GE birimleri işe bir el atsa, taksiciler araçlarını değiştirirken yaptıkları masrafı ÖTV’den düşse. Sen sorunu çözmek iste, çözüm inan o kadar çok ki…

Adalete erişim sıkıntılı zira bir devlet memurunu yargılatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Örneğin tüm yasa ve yönetmeliklere aykırı ve erişilemez şekilde imal edilen yapıların sorumluları yargılanamıyor. Sadece milletvekillerinin dokunulmazlığı var sanıyoruz ama devletin her kesimi ve kademesi halktan itina ile korunuyor. Malum, halk sözde potansiyel zarar vericidir,

Engelli bireylerin haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarının çoğu “hak” değil “kendine yardım” temelli çalışmaktadır.

Evet, farkındayım… O kadar çok sorun sıraladık ki..! Ama hiç endişe etmeyin zira bütün bu sorunları çözmek mümkün. Zira önce istemek, sonra plan ve program yapmak ve en nihayetinde de kaynak aktararak üzerine gitmek gerekir.

Erişilebilirlik engelli bireylerin tüm temel haklardan yararlanabilmesi için mutlaka hayata geçirilmesi gereken bir kavramdır. AB, erişilebilirlik hakkında şunları ifade ediyor: “Sosyal ve ekonomik yaşama katılımın ön şartıdır.” Açıkça söylemeliyiz ki ülke olarak bu ön şartı sağlamış değiliz. Hatta erişilebilirliği sağlamamakla en kutsal ve öncelikli olan yaşama hakkını dahi ihlal ediyoruz. Lütfen Ankara’da kaldırıma çıkamadığı için sokaktan ilerlemek zorunda kalan ve bir çöp kamyonunun altında kalarak can veren Nevzat’ı unutmayalım. (Nevzat’ı merak edenler Nevzat bağlantısına göz atabilir) İşte erişilebilirlik bu kadar önemli ve hayati bir konudur.

Son olarak şunu söyleyebiliriz; erişilebilirlik sadece engelli bireyleri ilgilendiren bir husus değildir. Örneğin pusetli ebeveynleri, geçici sakatlık yaşayan bireyleri, hamileleri, 0–5 yaş arası çocukları, 65 yaş üstü bireyleri ve hatta mübalağa etmek gerekirse topuklu ayakkabı giyen kadınları dahi ilgilendirir.

Herhangi bir yeti yitimi olmayanlara bir tavsiye:

Lütfen bir gün sokağa çıktığınızda herhangi bir yeti yitiminiz olsaydı nasıl hareket ederdeniz, bunu düşünebilir ya da gözlemleyebilir misiniz?

Herhangi bir yeti yitimi olan bireylere bir tavsiye:

Engelli bir birey Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olamayacağına göre, engelli bireyler ve Onların haklarını savunan kurum ve kuruluşlar iyi bir izleme mekanizması kurmalı ve her fırsatta tüm demokratik hakları sonuna kadar kullanmalıdır diye düşünmekteyim. Halka yaşadığımız sorunları anlatmalı, anlatabilmeliyiz.


Hakan Özgül

17.03.2013
 
Sıkça okuyorum yazıda hoş ama ulaşımda nahoş gelde erişelim muradımıza. Ben ve benim gibi olanlar sosyal bir cambaz olarak er niyetine gömüleceğiz! Maddeler malesef bize değişmeyen materyaller olarak hayatımızda olacak ve gördüğüm tekim hepimiz tekiz bir de olamıyoruz ki nasıl eriştiğimizin ıspatı olsun..
 
Aslında kente, kamusal alana ve kamu hizmetine bakışı tümden değiştirmek lazım. Şöyle ki, "kentleri engelliler için erişilebilir hale getirmek" demek, aslında fazladan birşeyler yapmış ve fazladan bir övgüyü hak etmiş kamu idaresi algısını da beslemek demek.
Sanki herşeyi baştan dışlayıcı/engelleyici şekilde yapmak kaçınılmaz, sanki "yaya yolu" deyince eşşek anırtan kaldırım olmazsa olmaz, sanki yolların ortasına ağaç-direk-tabela koymak şart, sanki binalar-yollar herkesin erişimine uygun yapılamaz, sanki engelleyici mimari ile engelsiz mimari arasında maliyet açısından ürkütücü bir fark var (mazallah devlet/belediyeler o kadar kıt bir gelire sahip ve harcama yaparken o kadar ama o kadar özenli ki!), sanki her şey daha en baştan yapılırken birilerini dışlamadan yapılamazmış gibi...
Hiç de değil. Her şey daha en baştan herkes için uygun yapılmak zorunda olsa, birilerini ya da bir grubu dışlayan bina-ulaşım-hizmet ortaya koymak ayıp olsa, insanlar tekerlekli sandalye kullanan biri bir yere erişemediğinde mahçup olsa, hadi iktidar diliyle söyleyelim, hizmet sunarken birilerini dışlamak suç olsa, ne gerek var "engelliler için erişilebilirlik" geyiği yapmaya!?

Çok mu zor bu?
 
Sevgili Bülent,

Erişilebilir bir kaldırım yapmak daha az maliyetlidir ve daha az malzeme gerektirir. 30cm kaldırım yapmak için kullanılan beton, stabilize, kaldırım bordürü vs daha maliyetlidir. En son katıldığım Ulaştırma Bakanlığı'nın toplantısında belediyeler paramız yok demişti. Benim anlamadığım; festival yapmaya, konser vermeye ve belediye başkanlarının altında son model makam arabaları almaya para nerden buluyorlar?
 
Kamu hizmetinden yararlanma esnasında "neden bu metrobüs benim kullanımıma uygun değil" ya da "neden bu duraktaki asansör çalışmıyor", ya da "neden burada rapma yok" dediğimizde, kamu hizmeti sunan kişilerden nasıl cevaplar alıyoruz?

Bu konuda arkadaşlarımız kendi başından geçen olayları paylaşırsa, tartışma açısından çok yararlı olur.
 
Sevgili bülent haddim olmayarak bir soruna cevap vereceğim.Asansöre binen bir tekerlekli sandalyeli kimse görmedim. Asansör çalışıyor bülent...Lakin öküzleri taşımaya yarıyor...Kapasitesi üstünde öküz taşıdığından bozuluyor. İnsanları bilinçlendireceksin ki önce...
 
Yapılanların çoğu göstermelik .. X resmi dairesinde engelli rampası var. Scooterle rampadan çıkarken neredeyse I çiziyorsun, o kadar dik bir rampa. Hafif bir arkaya doğru gitsen tepe taklak olacaksın, scooterle hemde! Yüreğin ağzında tam zirveye vardım diyorsun, karşında duvar! Kapı yarım metre yan tarafta, Z çizmen gerekiyor yarım metrelik bir zeminde kapıdan girebilmek için.. Hiçbir hata yapma şansın yok, yanlışlıkla dümeni bir kırsan mazallah! En az 6-7 kişi erkek çember çiziyor etrafında!

Kaldırıma sıfır bir kuruma girsen dahi mobilyalarla ve insan kalabağıyla savaşıyorsun.. Bekleme yapmak için duracak bir yer bulmak çoğunda imkansız..

Diğer bir konu kaldırımdaki rampalar..
Ben polis aracının park ettiğini biliyorum.. Polis merkezinin önündeydi rampa, ablam çıkıp çağırmıştı çekmeleri için..

Diş merkezinin girişi.. bir karış yüksek kaldırım sonrası rampa var.. Ve yine kapının kapalı tutulan tarafında.. Önce o kapının yan tarafını açtıracaksın.. Ama oraya varmadan önce scooterin önleri kaldırılacak o kaldırımdan kurtaracaksın sonra hemen rampaya, rampayla kaldırım arasında tekerlerin sığacağı kadar yer yok.. Scooterin arkadan desteklenmesi şart.. Hatta hiç unutmuyorum 10 yaşlarında bir çocuğun nasıl koşarak geldiğini o rampadan kurtarabilmek için scooterimi.. O an o anne nasıl bir çocuk yetiştirdiğini görüp, yaşadığı gururu son damlasına kadar hakediyor! Bu kadarla kalıyor mu? Sol tarafta bozuk bir asansör, sağ tarafında merdivenler, insanın kendini dümdüz ilerleyip alt kata inen merdivenlere bırakası geliyor! Dişinin ağrısını zaten unutuyorsun.. Çaresiz evin yolunu tutuyorsun yeniden..

Büyük bir marketin girişindeki rampanın önüne park etmiş aracı anons ettiriyoruz, bir geliyor vatandaş kolu alçıda.. Hani hepimiz engelli adayıydık? İlk defa insanların ezberledikleri 'engelli adayıyız' lafından ne anladıklarını çok merak ettim. İllaki evden çıkamayacak duruma mı gelmeniz gerekiyor? Beter ol(!)/ma e mi..

Lütfedip engelli rampası koyan o büyük marketlerin iç düzenlerini saymaya kalksam zaten ohoooo! Aynı şekilde asansörü içinde geçerli, asansöre zar zor ulaşıyorsun yukarı bi çıkıyorsun kapısının önünde ne ararsan var.. Hadiiiii geri döön arkanıı dön ve rampadan in çık git..

O rampalardan çıktıktan sonrası düşünülmüyorsa herşeyden önce zihinlere erişebilmek lazım.. Buda o rampaları oraya koymaktan daha zor..

Erişelemediğinde biz yardımcı olalım diyorlar, kalıcı çözümlere dair hiç kimsenin bi fikri yok.. O an seni atlatmaya! çalışıyorlar, o rampadan yada asansörden yani.. ;) Güçleri sadece scooterime yetiyormuş gibi!..

Rampaları aşıyorsunda bir şekilde, zihinleri aşamıyorsun..

Geçen hafta pazara çıktık, dar bi yoldan geçmeye çalışırken muhtemelen obezite hastası olduğunu düşündüğüm kadın bağırarak bunların ne işi var burada diyor, sonra duyduğumu farkedip hemen önümdeki pazar arabasına çeviriyor hedefini. Yerseeenn! E be ablacım sen benim scooterimden daha fazla yer kaplıyorsun! diyesi geliyor insanın..

Zihinlere erişemedikçe böyle gelmiş böyle gidecek gibi görünüyor bu düzen..
 
Gündelik hayatta böyle sinir bozucu, engelleyici durumlarla karşılaşınca ne yapılabilir sorusu geliyor akla: Gündelik hayatın engelleriyle karşılaşınca ne yapmalı?

Öfkelenmek ve karamsarlığa düşmek kaçınılmaz tabii; fakat sırf öfkelenmek ya da "bütün sistem, bütün yasalar, bütün zihniyetler değişmeden hiçbir şey değişmez" demek de insanı daha da karamsarlığa iten hisler değil mi? Peki, bireysel çabaların ötesinde bir gündelik müdahale taktiği geliştirmeyi düşünemez miyiz?

Tartışmaları okurken şöyle bir fikir geldi aklıma: Bu tartışmalara katılanlar olarak, böyle durumlarla karşılaşıldığında hemen oracıktaki kuruma (o kurumdaki yetkiliye) teslim edilecek bir protesto yazısı yazsak veya bir afiş tasarlasak ve bunu foruma yüklesek? Bu sayede forum kullanıcıları sokağa çıktığında yanına bu kınama ve değişim talebi içeren yazıdan birkaç kopya alıp çıkar? Forumda bunu teşvik edebiliriz? Aynı kınama ve değişim talebi yazısı, ısrarla, Türkiye'nin farklı farklı yerlerinde dağıtılmaya başlasa ve bu bir sakat alışkanlığı haline gelse etkili olabilir mi? Güzel bir tasarımı da olsa?

Şahsi çabalardan daha güçlü bir hareket çıkabilir mi ortaya? Ya da müdahale etmesi için ille de devlet kurumlarını beklemekten?

Yasaları değiştirme mücadelesi boşadır anlamında söylemiyorum tabii ki; sadece, belki engellenmeden duyulan o anlık öfkeye denk düşecek bir kolektif ve gündelik bir eylem biçimi olarak tasarlanabilir?

Belki bu tartışmaları, "internetin verdiği olanakları kullanarak gündelik hayatı kolektif bir çabayla nasıl değiştirebiliriz" sorusunu sormak için de kullanabiliriz...
 
Sevgili Can,

Fikir gayet hoş. Teşhir etmek bir de internette iyi örgütlenmek lazım. Nasıl olur meselesinin tartışılmaya ihtiyacı var...

Erişilebilirlikle ilgili ilginç diyaloglara birkaç örnek vermek istiyorum.

- Buraya engelliler gelmiyor zaten,
- Kaç tane engelli var ki,
- Güvenlik yardım ediyor,
- Buraya kadar gelip de ne zahmet edecek canım,
- Sahibin yok mu yanında (mübalağa etmiyorum, gerçek ve yaşanmıştır)
- Refakatçin nerede senin
- Ben de kafadan sakatım (asansörleri kullananlardan gelen cevaplar)
- Bi müsaade edin şu özürlü arkadaş binsin (asansörün önünde bekleyen bir centilmen)
- Madem sakatsın niye çıktın ki sen dışarı,
- Dışarıya hizmetimiz yok ama (binaya giremediğin için kapıdan iş halletmek isterken aldığınız cevap)
- Biz bile (yani normal insanlar, o da ne demekse) zor biniyoruz sen nasıl bineceksin,
- İlerleyemiyoruz şoför bey, özürlü var otobüste (çok yer kapladığını söylemeye çalışıyor)
- Şuna bak biz burada yaşlı insanlar ayakta gidelim beyefendi keyif yapsın (oturduğum tekerlekli sandalyeyi otobüsün koltuğu sanan bir hanımefendinin bana eleştirisiydi),
- Alamam,yer yok (otobüse almak istemeyen şoförün tavrı)
- Bedavacılar geldi gene (otobüse almak istemeyen halk otobüsü şoförünün tavrı)
- Bu otobüse akülü sandalyelerin binmesi yasak, otobüsün beynini bozuyor,
- İşitme ve görme engelli bireyler yalnız gelmiyor ki ne lüzumu var bunca düzenlemeye,
- Acımak, merhamet ve yardım etmek bizim milli duygularımız neden rahatsız oluyorsunuz ki (bir büyük şehrin vali yardımcısı. bir de sonuna ekledi vallahi avrupa'da bulamazsınız)

Aklıma gelenler bunlar...

Ayşe Hanım Merhaba,

İdare makamının 3 türlü cevabı vardır:
1- Sorunu çözmeye yönelik, kabul anlamında,
2- Sorunu yok görmeye yönelik, red anlamında,
3- Sorunu ne kabul eder ne red eder, yuvarlak cevap verir. Çalışmalara başlanacaktır gibi...

Diğer taraftan yapı deneti kanununda erişilebilirlikle ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır ancak her ilin imar yönetmeliği ayrıca çıkar. oraya bakmak lazım. bir de imar kanununda var bir düzenleme ama özel teşebbüsün binalarına doğrudan atıfta bulunmuyor.
 
akulu sandelye için heyet raporu alirken; hekimlerden birisi şöyle dedi;bu araçı trafikde kullanacaksin ,trafikde kullanabilmek için aslinda ayrıca '' h '' sınıfı surucu belgede gerekli.kaldırımda gidemeyecegin için mecburen taşit yoluna gireceksn.görevli polis memuru sana surucu belgesi sorabilir.kaza oldugunda ehliyetin varmi denebilir.

sorunlar yetmiyor gibi birde üç aylık maaşları keserlerse.evden dışari hiç çıkamaz oluruz...
 
Herkese selamlar,

Hakan, art arda sıraladığın diyaloglar insanın kulağında çınlıyor!

Can'ın önerisini çok beğendim. Bence de standart bir dilekçe oluştursak, bunu artık (yeni medya kullananlar ve bu medyayı kullanmaya parası olanlar için söylüyorum) anında twitterla bile göndermek mümkün. Bunu da Forum'a yüklemek pratik olabilir. Ya da bir blog açılıp, bu dilekçe örneği yüklenebilir.

Bu arada Engelsiz Erişim Derneği diye bir dernek var. Sanıyorum onlar erişilebilirlik alanında hak temelli faaliyet gösteriyorlar. Websitelerine bakmakta fayda var.
Engelsiz Erişim Derneği

Erişilebilirlik açısından iyi örnek biliyor musunuz? Fiziksel de olabilir, bilgiye hizmete erişim de olabilir. Bazen iyi bir örnek bulup, "hayret nasıl olmuş da bizim memlekette böyle bir şey olmuş" sorusunun peşine düşmek faydalı olabiliyor.
 
Volkan Selamlar,

Benim çalıştığım binada erişilebilirlik kurallarının önemli bir kısmına uyuldu ama halen eksiklikler var. Mesela asansörü seslendirdik ve kabartma yazı uygulaması kullandık. Önemli ve tehlike içeren yerlere hissedilebilir zemin uygulaması yaptık. Girişte dik bir rampa vardı platform asansörü koyduk. Engelli bireyler için tuvalet yaptık. Camlar renklendirildi ve uyarı şerit çekildi. Bankolardan biri tekerlekli sandalye kullanıcıları bakımından erişilebilir hale getirildi. Cam kapı altlarına çarpma levha döşendi. Çözemediğimiz meseleler ise kapı kupları, kaygan zemin, takip çizgileri, basmak basgaçları ile rıhleler arasındaki tırnaklar, küpeşte çapları.

Matbu dilekçe kısmında şunu önerebilirim. Dilekçenin önemli bir kısmı matbu olabilir ama dinamik yerleri de olacak şöyle ki; Dilekçenin ilk kısmı kişinin şikayetine ilişkin, ikinci bölümü dayanak ve hukuki gerekçe, üçüncü bölüm ise talep şeklinde olabilir. Burada statik yer 2. bölüm olabilir ancak. Bazı örnek dilekçeler hazırlanıp konulabilir. İlham vermesi açısından dilekçe yazma kuralları için: Dilekçe Yazma Ve Takip | Ayrımcılığı Önle ve örnek dilekçeler için : Dilekçe Örnekleri | Ayrımcılığı Önle bağlantıları kullanılabiliriz.
 
Bu konuda söylenebilecek her şeyi İstanbul'da yeni yapılan binaların girişlerindeki rampalar özetliyor. Haşmetlü devletemizin erişilebilirlik konusuna bakışı o rampalar kadar çarpık ve suçlu. Bırakın bir engellinin çıkmasını bir tankın bile aşma şansı olmayan bu rampalar neden yapılıyorlar o halde. Çünkü proje de yapılması gerektiği yazıyor. Peki işlevini yerine getiremeyecek bu rampalar risk oluştur muyor mu? Hem de nasıl. Eminim o rampalar bir çok insanın sakatlanmasına ve belki de ölmesine neden olacak. Ne acı değil mi! Engellilerin kullanımı için yapıldığı söylenen rampalar yeni engelliler yaratıyor. Yapılmış olmak için yapılmış rampalar demokrasimizin, ahlakımızın, haysiyetimizin ve bilincimizin seviyesinin de aynası aslında. İyi insanlar değiliz. Maalesef bu ülke iyi insanların ülkesi değil. Çünkü bunca çarpıklığı iyi insanlar sindiremezlerdi. Çarpıklığı, haksızlığı vicdansızlığı kanıksıyoruz. Ki insan dediğin, kanıksayarak çürür.
 
Merhaba Pegasus,

Sorunun kaynağı sanki bilgi sahibi olmamaktan kaynaklanıyor. Zannediyorum ki hiç kimse insanlar yaralansın diye dik rampa yapmıyordur. Bu rampadan çıkar sanıyor. Birde kendisinden talep edilen iş yerine getirilmiş olsun. O erişilemez rampayı yaparken para harcıyor, zaman harcıyor ve bir de emek. Bilgi ve bilimi kullanmamak sorunun kök kaynağı sanırım. Bugün diplomalı meslek erbaplarının önemli bir kısmı bile rampa eğimi yüzde kaç olmalıdır bilmiyor ki. Meraklısı için belirtelim: erişilebilirlikle ilgili TSE'nin iki standardı birçok sorunu çözmek için kaynak niteliktedir. TS 9111 ve TS 12576
 
erişebilirlik çok alt başlık içersede ben rampalardan bahsetmek isterim .Teknik olarak bir rampa eğiminin ne kadar olması gerektiği hakında bir standart varmı varsa tanjantı kaç bunun?
yaşadığımız şehirdeki rampalara gelince kamusal ve özel alanlardaki bireysel teşebüslerle rampa talebim karşısında olumlu sonuçlar aldım,ancak malesef evlere şenlık rampalar o rampalara tırmana bılmem için en az iki kişinin benı itmesi gerekiyor ilgili kişilere sordum evet:))ya şimdi bu rampamı evet; süper akulu sandalye olsa rahat çıkar diyorlar. Arkadaş ben manuel sandalye kulanmak ıstıyorum .Meslek mensubu oalrak bağlı olduğum odanın bınasında rampa yapıldı ancak ne rampa evlere şenlık inip çıkmam için iki kişinin desteğine ihtiyaç duyuyorum dolayısıyla hayatı olmayan bır konu olmadıkça odayada uğramıyorum yine bınada konferans ve semıner salonuna asansor çıkmıyor bende mecbur kalmadıkça semıner ve konferanslara gitmiyorum .Şuan çalıştığım kamu kurumun idari binasında asansor yok idare ile işlerimi aracılarla haletmek zorunda kalıyorum :)) daha neler neler erişiyorum ama nasıl telefonla süper erişiyorum yada sanal olarak
 
İnsanlar günlük hayatın telaşına o kadar kapılmışlar ki...Farkında değiller bizin.Çünkü biz 15-20 sene evel saklanıyorduk evlerde.Ayıp bizimmiş gibi. Utandık saklandık topluma çıkmadık toplumdakiler bizi görmedi bilmediler.Tek tük çıkanlar olmuşsa da dilenci etiketleriyle anıldı. İnsanlarımız engellilerin varlığından bihaberler. Empati kurmak becerimiz de olmadığından Daha önce bırakılmış dilenci izlenimi kaybedemedik. Bir kaç senedir iste engelliler ortaya çıktı temel gereksinimlerini ihtiyaçlarını görmek istediğini cılız seslerle duyurduysa ya kabullenemiyorlar bizi.Baştan savma tavırlarla düzenlenen tek tük kaldırımlarla ''siz istediniz yaptık bide beğenmiyorsunuz.Beğenmiyorsanız çıkmayın dışarı'' demeye getiriyorlar. Mevcu bahis olan rampaya kendilerinin çıkmasını tavsiye etsek örneğin.Engelliler günlerinde ( kutlama mı yapılıyor bu tür günlerde hala anlamış değilim) 100 kişiden 30 tanesini geçici olarak bizim günlük hayatta karşılaştığımız zorluğu yaşamalarını istesek fena olmaz. Böylelikle bizi fark eder empati kurarlar diyorum
 
Merhabalar arkadaşlar,

Bir kör olarak mimari anlamda pek çok erişilebilirlik sorunuyla karşılaşıyorum. Hissedilebilir takip çizgilerinin yapılmaması, Yapılanların nizami olmaması, çoğu çizginin anlamsız bir yerde bitmesi son zamanların sorunu. Neden son zamanların dedim? Bu hissedilebilir yüzeyle yeni yeni tanışıyor Türkiye de ondan. İki üç yıldır metrolardakileri saymazsak yılda 3-4 kez karşılaştığım takip çizgileri var. Şehir alanı içerisinde metrolar dışında çok az ve hiç nizami olmayan şekilde yapılmışlar. Takibi kolaylaştırmak yerine, yol karıştırmak işlevi görüyor. Yani çoğu takip çizgisinin sermayedarın cebini doldurmak dışında yararı olmuyor. Bu çizgilerin herhangi bir denetime olduklarını da sanmıyorum. Metrolardaki takip çizgilerinde de azda olsa eksiklikler var. Bir çok yere işaret yapılırken, tuvaletlere işaret yapılmamış, yani körün tuvaleti gelmez, metrodan sağ salim çıksında tuvalete evde gider. Tehlike bildiren çizgiler çok kısa ve bazı noktalarda takip çizgisiyle bitişikliğinden ötürü anlaşılması zor. Tehlike mi var diyor takip et mi anlam karmaşası yaratabiliyor. Ayrıca, yön bulma kolaylığı için oluşturulacak sistemler sadece çizgilerle yada kabartma ile halledilebilecek bir şey değil. Sesli sinyal, konuşan sistemler, kabartma ve sesli haritalar, nizami hissedilebilir yüzeylerle birlikte kullanılmasıyla olabilecek bir şey. Aksi taktirde çok fazla yararı maalesef olamıyor. Bu konuda da standartların belirlenmesi, bu ilerin bu işin uzmanlarınca denetlenmesi gerek.

Günümüzün moda kurtarıcısı olarak kullanılan, cep doldurucu, hissedilebilir yüzeylerin ardından, zaten şimdiye kadar kara düzen aştığımız şehrin yaşam alanlarının, yaşatmamak için yapılmış tasarımına gelelim. Kaldırımlar üzerindeki direkler, ağaçlar, tekerlekli sandalye kullanan sakatların geçişini engellemesinin yanında, bizlerin yaralanmasına neden oluyor. Nerede, ne zaman, nasıl çıkacakları belli olmuyor desem yalan olur. Çünkü her yerde, her zaman, insandan daha fazla karşımıza çıkıyor. Daima dikkat etmek, o dikkatle yavaş yürümek mümkün değil. Bu şekilde yürüsen dahi, yamuk bir ağaç, sadece üst tarafında demirleri olan bir telefon kulübesi kafanın ortasını delebiliyor. Mantarlar, diz kıran küçük direkler, aptal zihniyetin ürünü kazıklar arabaların park etmesini engellemekten daha çok, körleri yaralama, körlerin dışarı çıkmaması için bezdirme işlevini görüyorlar. Merdiven boşlukları, merdiven çıkıntıları aniden mekan ve dünya değişikliğine neden olabiliyor, yeni sakatlıklar ekleyebiliyor.

Bu konuda çokça bulunduğum ve belediyelerinden nefret ettiğim birkaç yeri özellikle belirtmek isterim. Önce yaşadığım yer olan Üsküdar. Engelsiz kaldırıma sahip olmayan bir semt, her kaldırımında çok farklı karakteristik özellikler gösteren engellerle dolu. Ara sokaklarda kaldırımlarda yürümek kimse için mümkün değil. Kaldırımlar kocaman aydınlanma boşluklarıyla dolu, dapdar, düz olan her bir kısmı esnaf tarafından işkal edilmiş. Caddelerinde geniş olan kaldırımları dahi katletmesini başarabilen bir belediye, Üsküdar belediyesi. Zeynep Kamilden aşağıya inen cadde kesinlikle uzmanlar tarafından incelenmeli. İddia ediyorum, herhangi bir mimari yada yapım bilgisi olmayan yada eğitimi almayan sıradan birkaç kişiye, gelin bu semti inşa edin diyelim bu kadar saçma yapamazlar, bunu beceremezler imkan yok. Zeynep Kamilden aşağıya inen cadde bir çok bölgesinde geniş kaldırıma sahip, fakat üzerinde ağaçlar, sadece üst kısmı olan kafa kırıcı ankesör, direkler, mantarlar, kısa direkler var. Bir eksik kazıklar. Sanırım onun ihalesi daha olmamış.

Bir diğer belediye Kadıköy. Bir çok yeri perişan, fakat ben en merkezi yerinden bahsedeceğim. O dümdüz sahilde dahi bir düz takip çizgisi koyamıyor, deniz kenarına tehlike bildiren çizgi çekemiyorsunuz ya helal olsun size. Sahilin otobüs durakları tarafının karşısında bulunan, çarşıya doğru uzanan kaldırım genişliği gayet güzel. Esnaf işkalı insan kalabalığıyla birlikte bir miktar problem oluyor, fakat en büyük problem belediyenin mantarları, direkleri. Direkleri neyse ki biraz azatlılar ama şu mantarlardan bir türlü vazgeçemediler. Her kaldırım bitişinde mutlaka birkaç tane var. Kadıköy’ün en engelsiz bölümünden sonra geliyoruz en vahim bölgesine. Kadıköy’ün engelleri diyince hep zihnimde beliren görüntü, çarşıdan barlar sokağına çıkan caddemsi sokak. İki tarafı da İstanbul’un surları misali direklerle çevrili, Selami’nin kazıklarıyla bezeli. Bir diz kıran direğe çarpıyorsunuz, yetmiyor, Selami’nin kazığına takılıyorsunuz, bununla da yılmaz yolunuza devam ederseniz, mantara takılıyor Selami’nin kazığının üstüne oturuyorsunuz. bir hatunla buluşmaya yaralanmadan gitmeniz imkansız. Sorun gitmek, giderken acayip acı duyuyorsunuz, fakat dönüşte aldığınız alkolün miktarına bağlı olarak acı derecesi azalıyor, fakat Selami ve tayfasına edilen sevgi sözcüklerinde önemli derecede artış oluyor.

Mimari anlamda Yaşanan problemler aklıma geldiği kadarıyla şimdilik böyle. Geldikçe yazmaya devam ederim. Bilgiye erişim anlamında da gripten kafamı kaldırabilirsem yazacağım.

Ne olursa olsun yaşamaya devam diyerek, dışarıya çıkmaya devam edecek, engellerle karşılaştıkça bunların mimarlarına sevgilerimi haykırmaya devam edeceğim.
 
yazınız güzel. devamlı yazmak, araştırmak. hak aramak ve mücadele etmek. mücadeleyi yaparken yanınızda arkadaşlarınızı görmek, çoğalmak bizleri hedeflerimize yaklaştırır. HAK VERİLMEZ ALINIR. mücadeleyi yükselttiğimiz sürece haklarımızı alacağız ve engelsiz insanların da haklarını almada katkımız olacaktır.
dediğiniz gibi engelsiz insanlarında erişebilirliği sınırlı.
düşüncelerinize, ellerinize sağlık.
sirinbaba
 
Yazılanlara bakınca, en hafif ifadeyle "sözde kent" ve "sözde kent yönetimi" demek yanlış olmaz sanırım.

Tartışmaları okurken şöyle bir fikir geldi aklıma: Bu tartışmalara katılanlar olarak, böyle durumlarla karşılaşıldığında hemen oracıktaki kuruma (o kurumdaki yetkiliye) teslim edilecek bir protesto yazısı yazsak veya bir afiş tasarlasak ve bunu foruma yüklesek? Bu sayede forum kullanıcıları sokağa çıktığında yanına bu kınama ve değişim talebi içeren yazıdan birkaç kopya alıp çıkar? Forumda bunu teşvik edebiliriz? Aynı kınama ve değişim talebi yazısı, ısrarla, Türkiye'nin farklı farklı yerlerinde dağıtılmaya başlasa ve bu bir sakat alışkanlığı haline gelse etkili olabilir mi? Güzel bir tasarımı da olsa?

Bu kesinlikle çok iyi bir fikir bence de. Nasıl bir yazı olabilir?
Bir de bu yazıyı o anda muhatap olunan memura vermek onu çöğe atmak anlamına gelebilir çoğu zaman. Bir şekilde kuruma teslim edeiblmek ya da faks çekebilmek gerekli.
 
Merhabalar,
Yazı, gayet güzel olmuş. Söylenenlere de katıldığımı en başta ifade edeyim.
Ancak konunun imar alanında sıkışıp kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Okullarda her öğrenciye verilen ders kitapları veya tavsiye edilen yardımcı kitapların, kör öğrencilere dijital olarak verilmemesi de bir erişilebilirlik konusudur. Benzer şekilde protez kol kullanan bir kişininde eğitim alanında erişilebilirliğe sahip olması gerekir.
Ve arkadaşlar çuvaldızı kendimize de batıralım. 2005'te yasalaşan düzenlemenin erteleneceğini siz bilmiyor muydunuz? Çevredeki hiç kimsenin bu tür bir düzenlemenin gerekenlerini yapmadığını görmediniz mi? Metrobüs duraklarında rampa, asansör yapılmadığını, duraklardaki yapılar ile yol arasındaki genişliğin yeterli olmadığını da fark etmediniz mi?
Bu dediklerimi kör bir adam bile görebilir. Ve şimdi çuvaldızı biraz daha saplayalım. Kaçımız dava açtı? Omurilik felçlileri derneği, spastik özürlüler derneği vs. vs... Hangisi ayrı ayrı gidip dava açıp hesap sordu? Kaçımız, "Metrobüs inşaatı kanuna uygun değil, işe giderken taksiye binmek zorunda kalıyorum, tazminat talep ediyorum," dedi?
Bazı konularda "kazanmak" değil "adım atmak" önemlidir. Eğer yirmi otuz kişi ayrı ayrı gidip İBB'ye metrobüsler yüzünden dava açsa, tazminat talep etseydi belki davayı kazanamaaycaklardı ama bazı şeyleri de farklılaştırabileceklerdi. Dünyanın hiçbir ülkesinde sakat bireylerin hakları sakat olmayanlar tarafından verilmemiştir. Modern ülkelerdeki o modernlik, erişilebilirlik, birkaç sakat bireyin tetiklemesiyle oluşmuştur.
ABD'de, siyahlara ayrılan yere değil beyazlara ait ön taraftaki bir koltuğa oturan kadın, şöförün polis çağırma uyarısına, tehditlerine rağmen o koltuktan kalkmamakta inat ettiği için tutuklanmıştır. Ama aynı ülke şu anda bir siyah tarafından yönetilmektedir.
Türkiye'deki durum "kalın" bir cama benziyor bence. Hepimiz, her fırsatta o cama taş atmalıyız. Kendi attığımız taşın camı kırmayacağını bilmek de vazgeçirmemeli bizi. Çünkü her atılan taş, o camı sarsacaktır. Ve bir gün hiç ummadık bir anda önce cam çatlayacak sonrada kırılacaktır.
Ama taş atmak yerine camın diğer tarafına geçip, "Şurada leke var, bakın şurasıda renkli olduğundan diğer taraf gözükmüyor," diyerek hiçbir kazanım gerçekleşmeyecektir.
Sevgiler
Notumsu: Umarım yazdıklarım yanlış anlaşılmamıştır ve kimse kırılıp gücenmemiştir.
 
Can Evren, şöyle demişsiniz:

"...böyle durumlarla karşılaşıldığında hemen oracıktaki kuruma (o kurumdaki yetkiliye) teslim edilecek bir protesto yazısı yazsak veya bir afiş tasarlasak ve bunu foruma yüklesek? Bu sayede forum kullanıcıları sokağa çıktığında yanına bu kınama ve değişim talebi içeren yazıdan birkaç kopya alıp çıkar?.."

Güzel bir fikir. Fakat bu uygulamayı ben burada uyguladım. Şu an adım sataşan uyedir. Bir de nankör:)

Yönetici bakış açısı olumsuz vakalarda bulaşıcı hastalık gibidir. Farkında olmadan her yöneticiye bulaşır. Galiba koltuklardan bulaşıyor. Otoritenin dayanılmaz hafifliği yani.

Şurada bu konuyla ilgili bir yönetici tutanagıyla ilişkin görüşlerimi yazmıştım zaten: http://www.engelliler.biz/forum/blogs/blog2469-yoneticiler-vatandas-hakkinda-ne-dusunuyor.html

Yöneticilerin hangi yönetici pozisyonunda olursa olsun -bu, bir site yöneticisi de olabilir- sakat vatandaşı nasıl gördüğü, sakat vatandaş eleştiri ve öneri sunduğunda nasıl davrandığı masaya yatırılmalı ve ona göre bir eylem stratejisi geliştirilmelidir.

Unutmayalım iktidar her yerdedir.
Sakatlarda eylem bilinci yok. Sakatlar her yerde asimileye uğramış. Bu site de buna dahildir. Bu sözlerimi lütfen "aa siteyle uğraşıyor" gibi anlamsız bir kavga girişimi olarak algılamayın.

Bizim bu üyelere ihtiyacımız var. Elli bin üye var bu sitede. Bu dinamiği harekete geçiremiyorsak yedi senedir, oturup şöyle elimize kocaman bir çuvaldız almalıyız ve kendimize batırmasını bilmeliyiz.

Niçin? Yukarıda bize kahkaha ile gülen daha buyuk iktidarlara ders vermek için.

Unutmayalım. Kendi ezberini bozamayan başkasının ezberini asla bozamaz!
Siz burada "ya seversiniz ya terkedersiniz" dersiniz.

Tayyip Amcamız yukarıdan aynı sözü söyler.

Ya da şöyledir belki de:) Tayyip Amcamız yukarıdan bu sözü söyler, aşağıdakiler de başka yerden.

Karanlık bir söz uygun ortam bulduğunda her yerde yeşerir. Haksız ve zalim eylemler de bulaşır böyle.

Bizim işimiz ise nerede olursa olsun iktidarla uğraşmak ve o karanlık zehirleri söküp atmak.
 
metrobüs deneyimi

Herkese Merhabalar,

Erişilebilirlik denince aklıma ilk gelen geçen sene Zincirlikuyu Metrobüs durağında yaşadığım sinir bozucu deneyim. Metrobüs durağına indiğimde engelli asansörünü, sandalye kullanan oğlu ile bekleyen bir genç anne gördüm. Miniminnacık bir kadındı ve asansörün bozuk olduğunu fark edince, çaresizlikle etrafına bakındı. Ben de yukarıdaki görevliye durumu haber vermeye çıktım. Görevli tam bir DEVLET memuru ağzıyla beni başından kabaca savmaya çalıştı. Önce kibarlıkla derdimi anlatmaya çalıştım ama gördüğüm muamele bir süre sonra sinirlerimi bozdu. Ben de sesimi yükseltmeye başlayınca, adamın neredeyse üzerime yürüdüğünü söyleyebilirim. Yapacak birşey kalmadı. Aşağıya indim. Kadın oğlunu sırtına yüklemişti. Bu arada oğlu erişkin sayılabilecek bir kadın. Kendisi ise miniminnacık. Kadın iki büklüm merdivenlerden çıktı. Ben de çocuğun sandalyesini taşımaya başladım. Ağır bir sandalyeydi. Merdivenlerden inen onca YAĞIZ delikanlı dönüp bakmazken, yine miniminnacık başka bir kadın yardımıma koştu. Üç kadın zar zor çocuğu ve sandalyeyi taşıdık. Herşey o kadar sinir bozucuydu ki, hepimiz orada bir sinir boşalması yaşadık. O yüzden belediye etrafa "engelli kardeşlerini" kucaklayan fotograflarla reklam yapmaya kalktığında sinirleniyorum.

Ama bu arada alışveriş merkezlerine bakıyorum. Birçoğu erişilebilir. Yani tüketimin olduğu yer erişilebilir. Sakatlar tükettikleri sürece yollar açık onlara anlaşılan.

Can Evren'in önerisini çok önemsiyorum. Yani bu tür durumlarda yapabileceğimiz şeyleri düşünmek lazım. Sinir boşalması kimsenin işine yaramıyor; oradaki memur ile konuşmak hiiiiiç işe yaramıyor. Hırs içinde kalıyor insan. Ne yapılabilir? Hangi yöntem ile karşı durulabilir bu duruma? Elle tutulur öneriler üzerine düşünsek?
 
Merhaba Halil İbrahim,

Sorunuza hemen yanıt vereyim. Evet, rampa eğimlerinde bir standart var. O da % 5’den daha fazla olamaz. Kabaca 1 cm yüksekliği tırmanmak için 20 cm rampa yapmak gerekir. Akülü sandalyeler % 12’ye kadar tırmanabilir ama risk barındırır. Mekanik sandalye kullanıcıları ise yardım almadan % 12’yi tırmanmaları pek güçtür.

Merhaba Murat Kefeli,

Sözlerin çok doğru ve yararlı oldu. İlerleyen haftalardaki tartışmalardan biri de alanda çalışan STK’ların ve engelli bireylerin tutum ve davranışları olacağından çok söz söyleyeyim istemiyorum. Fakat 2 Aralık 2012 tarihinde “Nevzat’ın Ardından” serlevhalı yazımda şunları kaydetmiştim: “Unutmadan: 7 yıllık sürenin uzatılması teklifi, engellilerin haklarını savunan bir kısım sivil toplum kuruluşlarından (!?) ve temsilcilerinden (!?) gelmişti.” Yazının tamamını okumak isteyenler Nevzat bağlantısına göz atabilirler. Yani sözün kısası Truva Atlarına karşı dikkatli olmalıyız.

Erişilebilirlik konusunda sayısız idari başvuru yapmış, adli makamları ve demokratik protesto araçlarını kullanmış biri olarak şunu söylemeliyim: İlk yazımın sonunda bir tavsiye önermiştim. Mutlaka demokratik hakları sonuna kadar kullanmalıyız. İdari başvurular, hukuk, protestolar ve daha niceleri. 7 Temmuz 2012’de Taksim’de eyleme katılanlardan biriydim ve ne kadar az olduğumuzu görerek bir kez daha hayal kırıklığı yaşamıştım. Örgütlü mücadeleye katılanlar çok az bazılarının haklı bazılarının haksız gerekçeleri var. Örgütlü mücadele şart değerli arkadaşlar… Bunu zamanla öğreneceğiz sanırım.
 
Sevgili Bülent'e cevap olarak;
Metronun, adı üzerinde subwayden waye çıkmak için, bastonla asansör kapısının kapanıp benim dışarıda 'normal'lerin içeride kalmasına ENGEL olamıyorum, ben. Orada duruma ilişkin tirad okumak da çok can sıkıcı, kısaca bu kentte ''İstanbul için karakteristik olan çok önemli bir husus da şudur : İstanbul zaman içinde modern ve erişilebilir bir metroya sahip olacak gibi görünüyor, ama metroya inen asansörlere ve yürüyen merdivenlere mevcut kaldırımlardan geçerek ulaşmak şu an için mümkün bulunmuyor. Şehrin bütün ulaşım sistemlerine ve araçlarına elbette ancak caddelerden, sokaklardan ve kaldırımlardan geçilerek ulaşılabilir. Günümüz İstanbul’undaki kaldırım rezaleti ise devam etmektedir. ''

İçtenlikle.....
 
Konu açıldığından beri yazmak istiyorum bir türlü fırsat bulamıyordum.


Bilindiği gibi artık bütün üniversitelerde Engelsiz Birimler var. Benim okuduğum Sakarya Üniversitesi'nde de var fakat bu birimler ne işe yarıyor merak etmiyor değilim. Diğer fakülteleri bilmem ama benim fakültemde (İİBF) engelli lavobaları yok, ihtiyacımı gidermek için baya bir yol katederek ana kafeteryaya gidiyorum. Binada asansör var fakat kantin katına inmiyor, kantine gidebilmek için dışarıda yol var o yolda da karşıma merdivenler çıkıyor, biraz dolaşıp kaldırımdan gideyim diye düşünsem bu kez de rampanın olmayışı bir tokat gibi iniyor yüzüme. Fakültemin kantininde hiç bulunmadım, sadece bahçesini biliyorum o da uzaktan gördüğüm kadarıyla. Desem ki birilerine ben bu kaldırımdan çıkıp kantine ulaşmak istiyorum bir çok insan yardıma koşar fakat ben bunu istemiyorum ki. Zaten insanlar engellilere acınası bir varlık gözüyle bakıyorlar, başkalarından gelen yardımla bir yere ulaşmaya çalışınca hep zavallı gibi görüyorlar. Ben de hep ana kafeteryaya gidiyorum.


Yine fakültemin diğer eksikliğinden bahsetmek istiyorum, kapılar... Binaya girebilmek için kapıyı ittirmen gerekiyor çıkmak için de. Peki bir engelli bunu nasıl yapabilir? "Pardon bana şu kapıyı açabilir misiniz?" diyerek elbette ki o kapı açılabilir. Ya öyle yapıyorum ya da sınıftan bir arkadaşıma haber veriyorum beni bahçeden alıyor. Hal böyle olunca o fakültenin bahçesine yalnız girmek dahi istemiyorum.


Sınav haftaları, kimin hangi sınıfta sınava gireceği panoya asılıyor. O panolar sandalyede oturan biri için erişilemeyecek kadar yüksekte kalıyor. "Pardon şu bölümde okuyorum, acaba hangi sınıfta olduğuma bakabilir misiniz?" diyerek bir çözüme ulaşıyorum. Ya da bir arkadaşımı gönderiyorum.


Tüm bunları yaşamamız yerine bir engelli lavobası yaptırılsa, asansör ya eksi kata da inse ya da dışarıdan kantine ulaşan merdivenlerin yanına bir de rampa yapılsa ya da daha az maliyetli olsun diye o kaldırıma bir rampa yapılsa? Zor şeyler değil, hiç değil.


1 hafta önce Ümraniye-Çakmak'taydım. Kaldırımın tam sonuna yaklaştım rampa olan yere bir araba park edilmiş. Gıdımcık kadar bir boşluk kalmış, rampadan. O gıdımcık yerden geçtim, keşke o gıdımcık yerden geçemeyip park eden arabayı "istemeden" çizeydim diye geçirdim içimden. Şaşılacak durum ise hemen yolun diğer kenarında bir polis arabası duruyordu. "Burası engelliler için, araba park edilmesi için değil" dedim, polisin yüzüne bakarak. Tepkisizdi.


Bulunduğum semte mütayit girdi. Her yer yepyeni, gıcır gıcır, asansörlü binalarla doldu. O da ne? Binalar asansörlü fakat o asansöre erişebilmek için 5-6 basamak merdivenleri tırmanmak gerekiyor. Hani artık yeni binalarda rampa yapılması zorunluydu? Kime bu zorunluluk, neye?
Bir komşumuz da evini mütayite verenlerden. Hadi mütayit düşünemiyor, hadi mimar düşünemiyor komşu anne bizzat dile getirip mütayite söylüyor. "Benim yürüme engelli bir kızım var, sen bu binanın girişine merdiveni dizdin ama benim kızım evime nasıl gelecek? Rampa yapabilir misin şu merdivenin yerine?"
Gelen cevap trajikomik. "Siz de bir kaç kişi tutup onu kaldırırsınız." Neyse, uzun dil dökmelerden sonra komşu annem rampa yapması için onu ikna etmiş. Rampa yapıldıktan sonra ne görsün! Dimdik bir rampa, kapının hemen sağında ve kapıya ulaşabilmek bir macera.
Hani her şey Allah'tandı? Hani herkes engelli adayıydı? Ev satın alma işlemleri sadece sağlıklı insanlara mı mahsus? Hiç mi engelli bireyi bulunan bir aile senden ev almak isteyemez? Hadi bizi geçtim, bu evi satın alanlar hiç mi yaşlanmayacak? Hiç mi herhangi bir kaza sonucu o merdivenleri çıkamayacak hale gelmeyecek?
İnsanlarımızın düşünceleri bu kadar dar kalıp içerisinde işte.


AVM'lerde, hastanelerde vs. hiç kimsenin okuma yazması yok sanki. "Engellilere, yaşlılara, hamilelere öncelik veriniz." uyarısını hiç kimse görüp de okumuyor, okuyamıyor. Okuyan da zaten dikkate almıyor. Bir gün AVM'de 15 dakika asansör bekleyip zoraki asansöre girebildikten sonra içeriden birisi "bu aşağı iniyor." diye söylendi. "Yukarı da çıkar elbet" dedim, sustum. Sustum fakat içimden söylemek istediğim bin bir türlü şey geçiyor. Sonra kendime verdim gazı, susma sakın hakkını savun. "15 dakikadır asansör bekliyorum, neden?" ses yok. "Burada asansör beklediğiniz süre içinde yürüyen merdivenle gideceğiniz yere gidersiniz" ses yok. "Yürüyen merdivenlerle çıkarken yürüyor musunuz?" ses yok, " yoruluyor musunuz" ve sonunda bir ses..."Haklı." Evet, haklıyım söylemeseniz de bunun farkındayım. Siz sadece hakkım olanı verin...


Her insan gibi engelli bir insanın da yalnız başına sokağa çıkabilme hakkı var, alışverişini yalnız yapabilme hakkı var, otobüse yalnız binebilme hakkı var, dersliklere kendi girebilme hakkı var, yürümeyen bacaklarıyla koşabilme hakkı var, görmeyen gözleriyle doğaya derinlemesine bakabilme hakkı var, tutmayan elleriyle dünyaya kocaman bir yaşama umuduyla sarılma hakkı var.. Yaşamaya hakkımız var.


Biz engellilerin kendimize olan öz güvenimizin tam olabilmesi için, haklarımızı son demine kadar kullanabilmemiz için her açıdan erişilebilirliğin sağlanması şaaarrttt.
 
Murat Kefeli bahsetmişti. O hususun biraz daha altının çizelmesine ihtiyaç var.

Erişilebilirliğin konusu ve içeri hakikaten de oldukça fazladır. Bilgi ve teknolojileri ile acil hizmetleri mutlaka düşünmemiz lazım.

Bilgiye erişime örnek vermek gerekirse: Ameliyat olacak herkese anestezi bilgilendirme için uzun bir metin verilir. Metin, olası riskleri tanımlar ve önemli bilgiler veriyor. Görme engelli bir bireyin bu bilgilere erişlebilmesi gerekiyor ancak bunun için bir yöntem belirlenmelidir. Belki kabartma yazı ve sesli bilgilendirme cd'leri kullanılabilir. Ya da diş hekiminin ağız içinde uygulama yapacağı zaman yapacağı işleri tanımlaması gerekmektedir. Örneğin; "şimdi enjeksiyon uygulayacağım ya da pamuk ile temizlik yapacağım" gibilerinden...

İşitme engelli bireyler bakımından da örnek vermek gerekirse: Eğitim hayatında FM cihazları, doktor-hasta ilişkilerinde hastane görevlilerin işaret dili desteği gerekiyor. İşitme engelli bir bireyin işitme engelli olmayan yanındaki arkadaşının kalp kırizi geçirdiğini düşünelim. 112'ye işitme engelli bir birey nasıl bilgi verecek.

Bir-iki örnek verdik ama sayıları arttırabiliriz.
 
Bu kesinlikle çok iyi bir fikir bence de. Nasıl bir yazı olabilir?
Bir de bu yazıyı o anda muhatap olunan memura vermek onu çöğe atmak anlamına gelebilir çoğu zaman. Bir şekilde kuruma teslim edeiblmek ya da faks çekebilmek gerekli.

Nasıl bir yazı olabilir? Benim aklımda bir dilekçeden çok şöyle bir şey var.

Bir uyarı yazısı gibi, üzerinde bir görsel olan, altında da bir bireyin ismi değil bir topluluk ismi olan bir yazı. Mesela "ENGELLİYORSUNUZ!" gibi büyük bir başlıkla karşı tarafı biraz kışkırtan ama öbür yandan düşünmeye ve belki değişiklik yapmaya çağıran bir uyarı yazısı. Altında da mesela konu rampa ise, doğru rampanın nasıl olması gerektiğine dair bilgilerin olduğu websitesine (sanırım Hakan Ozgul bir link vermisti) link olabilir. Ya da "GOSTERMELİK RAMPA YAPMA!" gibi bir başlık olabilir. Tamamen atıyorum şu an birlikte düşünelim diye.

Mesela tasarımı aynı olan sadece yazı içeriği değişik bir afişi de kör arkadaşların kullanması teklif edilebilir. Onların dağıttığında "GÖSTERMELİK TAKİP ÇİZGİSİ YAPMA!" yazabilir, ama aynı görseli kullanarak farklı sakatlık/engellilik deneyimleri arasında bir ortaklık kurulabilir. Gökhan ona yardımcı olmak yerine kafasını karıştıran takip çizgilerinden bahsetmiş ona dayanarak söyledim bunu. Mesela yanında 3-5 tane o afişten taşısa, bir de ufak koli bant:) böyle hissetiği yere yapıştırsa bu afişi...Tekerlekli sandalyeliler de yanlış rampa gördükleri yere yapıştırır....Dediğim gibi fikir atıyorum sadece, acaba sakatların ihtiyaçlarını ve şikayetlerini kamusal alanda duyurmak için ne gibi yöntemler geliştirilebilir diye düşünerek...

Bilmiyorum, bir kağıt parçası ama onu alanda/görende bir daha düşünme gereği uyandıracak bir şey. Çünkü genelde, bağırıp çağırmalar veya fazlasıyla sessiz dilekçeler gereken etkiyi yaratmıyor. Bence esas önemlisi aynı kağıt dolaşıma girerse etkili olabilir. Gerçek ve alttan bir hareketin bu talebi yaydığı izlenimi uyanabilir. Yoksa bütün kurumlar gelecek belediye memurunu başından nasıl def edeceğini zaten iyi biliyor.

Dilekçeler kurum yetkililerine faks veya e-mail olarak da yollanabilir. Ve zaten bu resmi belgeler ne yazık ki hiç ciddiye alınmıyor, yüzlerce benzerinin yanına koyulup dediğin gibi doğrudan çöpe gidebiliyor.

herkese saygılar
 
Hakan, öncelikle emeğine ve zihnine sağlık. Yazını ve diğer arkadaşların yorumlarını da okudum, maddeler halinde yazarak bişiler karalamak istedim…

*Çevrenin erişilebilir hale gelmesi gerektiği halde hala erişilebilir hale getirilmemiş olması ve “7 yıl boyunca erişilebilirlik konusunda çalışma yapmayan belediye başkanlarını ve kamu görevlilerini halka karşıkorumak.” gerekçesiyle sürenin uzatılması kanunların ne kadar işlevsel olduğunu gözler önüne seriyor sanırım. Ne yazık ki, Türkiye’de yasaların çoğu zaman birey yerine devleti koruma odaklı işlediğine bir kez daha şahit olmuş oluyoruz.

*Erişilebilir bir kaldırım yapmanın daha az maliyetli olup daha az malzeme gerektirdiğinden bahsetmişsin. Evet ama bu kadar “kaldırım taşı sök tak belediyeciliği”yapılmasaydı, gider kalemleri nasıl arttırılır, “sen, ben, bizim oğlan” ihaleleri nasıl meşrulaşırdı?

*Seçim zamanına yakın zamanlarda da sanat dostu! belediyelerin “meşhur” popçular çağırıp halkın gönlünü hoş etmemesi olmaz tabi!

*Bu kadar kaldırımtaşı sökülüp takılmasa, konser verilmese seçim propagandaları ne üzerindenyürür sonra!

*Kaldırımlardaki reklam panolarına konan reklamlardan ciddi paralar kazanılıyor. Bu karlı durumda, sakat bireyler, çocuklar, yaşlıların düşünülmesi birilerinin işine gelmiyor…

Dediğiniz gibi, eğerbir zihniyet devrimi başlatılabilir ve sakat-sakat olmayan bireyler olarak yeterli bilince ulaşılırsa, internet üzerinden başlayan sakat bireylerin hak mücadelesi sonuç verir. Belki o zaman bir şeyler değişir…
 
Murat, kişisel olarak dilkeçe ya da mahkeme yoluyla zorlamak konusundaki önerine/eleştirine katılıyorum bir oranda. Ama hem herkeste bunu yapacak bilgi ve derman olmayabiliyor, hem de dava açan onca arkadaşımızın olumsuz sonuçlanan mahkeme süreçlerini öğrenince (bunlar o kadar çok ki!), insanın içinde heves de kalmıyor. Aklıma ilk gelen Mahmut Keçeci'nin metro macerası: http://www.engelliler.biz/forum/ula...mle-karsi-karsiya-kaldi-protesto-cagrisi.html
Belediyeleri ya da başka bir devlet kurumunu erişilebilirlik açısından mahkum eden dava varsa da, bunlar çok çok azdır (örnek dava bilen varsa, lütfen paylaşsın. ben bilmiyorum). Şu "7 yılda erişilebilir olmalı" diyen yasa çıksaydı, eminim davalar lehimize dönmeye başlardı. Ama şu halde istediğimiz kadar dava açalım, bence "boşa kürek"...

Hakan, insanların bilgisizliği de var tabii, ama ben de Pegasus gibi daha çok umursamazlık olduğunu düşünüyorum. "Bak başının çaresine kardeşim, bana ne!" diyorlar sanki. Daha dün karşılaştığımız bir olaydan bahsedeyim mesela... Beylikdüzü'nde çok büyük bir sitede oturan biri annesi için rampaya ihtiyaç duyuyor ve talebini site yöneticisine iletiyor. Çetin bir mücadele sonunda site yöneticisi rampa yapmaya ikna oluyor! Buraya kadar durum çok da kötü değil. Ama zurnanın zırt dediği yere bakın: Adam soruyor, "bu rampa standartlara uygun yapılıyor, değil mi? Eğim uygun mu, biz üzerindeyken kırılmasın". Yönetici cevap veriyor: "onu bilemem"!
Yahu, "bilemem" ne demek! İşimize yaramayacak bir rampayı yaptırmanın ne alemi var? Biz bunu dekor olsun diye mi istiyoruz!
Ve bence bu hikaye istisna değil...
________

Can, şimdi anladım. Seninkisi doğrudan eylem şekli olarak bir öneri. Yanımızda taşıyacağımız bir afiş/stikır olsun, karşılaştığımız aptalların ve aptallıkların üzerine yapıştırıverelim. Her şehirde, ilçede, caddede, binada vs. insanların karşısına çıksın.... Bu sahada ne kadar görünür olur, bilemedim doğrusu. Ama denemek lazım. İyi bir slogan ve tasarım gerekli... Buna dair ayrı bir başlık açayım ben, fikirler orada filizlensin.
 
Foruma katılan arkadaşların erişilebilirlik sorunlarının çözümü için dilekçeyle başvurmak, dava açmak, eylem yapmak gibi çeşitli seçenekler sunuyorlar. Bu yöntemlerin hepsi doğru. Hepsi önemli. Özetle erişim sorunlarının giderilmesine bütünlüklü bakış açısının getirilmesi ve "Hak Temelli yaklaşım" dediğimiz çalışma anlayışının hakim kılınmamız gerekiyor. Bu yaklaşımda dava açmak, dilekçe vermek, eylem yapmak, sosyal medaya afişe etmek.. hepsi bir bütün olarak düşünülür. Evet, kimi zaman dava açmak tek başına birşey ifade etmeyebilir.. zira idarelerin mahkeme kararlarına uymadıklarına şahit oluyoruz çoğu zaman. Ama o davanın basında yer almasını sağlayıp, yaratılacak etki gücünü kullanmak.. kamuoyu duyarlılığı, hatta infiali yaratmak gerekiyor. Kimi zaman eylem tek başına yeterli olmuyor.. o zaman da yanına bir dava eklemek gerekebiliyor.Tabi burada bir de STK'ların durumu var. SKi aslında en önemli unsur da onlar. STK'lar erişim sorunları konusunda ne derece bilinçli, bilgili ve daha da önemlisi hak temelli çalışmayı benimsiyor?

Bu arada.. Bülent'e bilgi vermek anlamında söyleyeyim.. erişim konusunda açılmış ve kazanılmış davalar mevcut. Hatta bunlardan bazılarının açılış sürecinde yer aldım. Ama kazanılan davalarda ne, nereye kadar değişiyor sorusuna "sonuç çok başarılı" cevabını vermek zor. Buna karşın, davaların etki gücünün belediyelerde eskiye oranlar biraz daha duyarlılık (daha doğrusu engellilerle ilgili birşey yapmazsak, başımız ağrır anlayışı) geliştiğini söylemek mümkün. Tabi hala herşey çok sorunlu ve katedilmesi gereken çok yol var.
 
Üst Alt